DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Şube Müdürlüğü Sınavı HALKLA İLİŞKİLER VE DAVRANIŞ KURALLARI Ders Notları 2018
Şube Müdürlüğü Sınavı Yazışma Kuralları Ders Notları 2018
Şube Müdürlüğü Sınavı TÜRKÇE DİL BİLGİSİ VE YAZIŞMA KURALLARI Ders Notları 2018
Şube Müdürlüğü Sınavı 657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU VE İLGİLİ MEVZUAT Ders Notları 2018
2017-2018 MEB şube müdürlüğü Yönetim, liderlik ve organizasyon ders notu
MEB Şube Müdürlüğü Sınavı Soru Cevapları
Şube Müdürlüğü Sınavı Türk İdare Sistemi Ders Notları 2018
TÜRK İDARE
SİSTEMİ
I. Kamu Yönetiminin Niteliği
1. Devlet
Devlet, İnsanlar arasındaki
ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkilerin normlara uygun olarak yürümesini sağlayan;
anlaşmazlıkları çözümleyen; kamusal mal ve hizmetleri üreten en üst egemen
meşru güçtür. İbn-i Haldun’a göre,
devletin “yasakçı” ve “hâkim” olmak üzere iki temel özelliği vardır. Yasakçı özelliği, toplumu çekişme, kargaşa
ve tecavüzden korumaktır. Hâkim
özelliği ise, toplumun içinde adaleti sağlamaktır.
Şube Müdürlüğü Sınavı Yazışma Kuralları Ders Notları 2018
Şube Müdürlüğü Sınavı TÜRKÇE DİL BİLGİSİ VE YAZIŞMA KURALLARI Ders Notları 2018
Şube Müdürlüğü Sınavı 657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU VE İLGİLİ MEVZUAT Ders Notları 2018
2017-2018 MEB şube müdürlüğü Yönetim, liderlik ve organizasyon ders notu
MEB Şube Müdürlüğü Sınavı Soru Cevapları
Max Weber’e göre devlet, belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde yasal
olarak fiziki güç kullanma tekelini
elinde tutan insan topluluğudur. Devlet, güç kullanma “hakkı”nın tek kaynağı
kabul edilmektedir. Fiziki şiddet kullanma hakkı başka kurumlara ya da
bireylere yalnızca devletin izin verdiği ölçüde tanınmaktadır. Devlet, görevlerini
hukukla ve bunu yerine getirtme aracı olan fiziki güçle yürütmektedir.
Devletin modern çağdaki
görevi daha çok pozitiftir, yani olumludur. Devletin bu yeni görevi, toplumun ortak
ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretmektir. Devletin fonksiyonları şu şekilde
sıralanmaktadır:
Klasik: Güvenlik,
adalet, sağlık, eğitim, vergi toplama ve dış ilişkiler gibi bir devletin
varlığı için zorunlu olan işlevler.
Kaynakları
harekete geçirici: Tarım, sanayi ve ulaştırma gibi belirli bazı sektörlere
yardım etmesi, destek olmasıdır.
Sosyal: Toplumdaki
bazı gruplara (yaşlılar, öğrenciler, çocuklar, yoksullar vb.) doğrudan yaptığı
sosyal yardımlardır.
Batı toplumlarında devletin
işlevleri, klasik fonksiyonlardan, kaynakları harekete geçirici fonksiyonlara
ve oradan da sosyal fonksiyonlara doğru bir gelişme göstermiştir.
2. Kamu
Yönetimi
Yönetim, kaynakların (maddî
ve beşerî), belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için düzenlenmesi ve kullanılması
faaliyeti ya da süreci olarak da tanımlanmaktadır. Bu tanım, eşyanın ve
insanların yönetimini birlikte içermekte ve dolayısıyla İşletme Yönetimi ve
Kamu Yönetimini de kapsamaktadır. Eşya, çeşitli şekillerde bir araya getirilip
düzenlenebildiği ve değişik biçimlere dönüştürülebildiği halde, sevk ve idare
edilememektedir. Sevk ve idare, şuurlu bir varlık olan insanla ilgilidir ve ona
özgü bir faaliyettir.
Kelime olarak “kamu”, Türkçede,
hep, bütün, bir ülkedeki halkın bütünü; halk, amme gibi anlamlara gelmektedir. “Kamu düzeni”, toplumun bütününü
ilgilendiren düzeni; “kamu sektörü”,
devlet eliyle yürütülen ekonomik faaliyetlerin bütününü; “kamu personeli”, devlet hizmetinde çalışan görevlileri, “kamuoyu”, belli bir konuda toplumun
büyük bir kesimince benimsenen görüş, tavır ve inançların toplamını; “kamu tüzel kişileri”, kamu yararı amacına
dönük insan ve mal topluluklarını; “kamu
hukuku”, devletin kuruluş ve işleyişini, öteki devletlerle, kamu tüzel
kişileri ve özel kişilerle olan ilişkilerini düzenleyen kuralların bütününü
anlatmaktadır.
3. Yeni Kamu
Yönetimi Anlayışı
Küreselleşme ve gelişen
iletişim teknolojisi daha hızlı işleyen bir yönetim yapısını zorlamıştır. Yeni
yönetim anlayışının temel ilkeleri:
Devletin faaliyet
alanı küçültülmelidir.
Performans
hedeflerine, çıktılara (sonuçlara), hizmet anlayışına ve piyasa sisteminin
önemine vurgu yapılmalıdır.
Max Weber’in
bürokrasi modeline dayalı örgütlenme şekli kalkmalıdır. Bu örgüt modeli, batıda
refahın ve demokrasinin gelişmesine çok önemli katkılar sağlamışsa da, artık
değişen şartlar karşısında verimsizliğin, hantallığın ve kırtasiyeciliğin
nedeni haline gelmiştir. Klasik bürokrasi modeli, yöneticilerin risk almasını
engellemekte, kıt kaynakları etkin bir şekilde kullanmak yerine onların israf
edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Kamu kurumlarındaki yöneticilerde hâkim olan
temel güdü, hata yapmamaktır. Çoğu durumlarda bir yönetici %99 başarılı olduğunda,
fazla dikkati çekmez, ancak %1 oranında hata yaptığı zaman hemen gözden düşer.
Kamuda, yenilik ve yaratıcılık tehlikeli; kurallara körü körüne uymak ve hata
yapmamak en doğru yol olarak görülür. Oysa hiç hata yapmayan organizasyonlar ve
yöneticiler, gereği kadar çalışmıyor ya da risk almıyor demektir. Yeni kamu
yönetimi anlayışına göre, kamunun örgüt yapısı, esnek, yumuşak hiyerarşi, dar
ve az elemanlı merkez, geniş yatay çevre ve âdemi merkeziyetçi olmalıdır.
Kamu yönetimi
yalnızca siyasi liderliğe değil, aynı zamanda da kamuya (halka) karşı sorumlu
olmalıdır. Geleneksel kamu yönetimi teorisinde, emir verenlerle (siyasiler)
bunları uygulayanlar (bürokratlar) arasında bir ayırım yapılmaktadır. Yeni
yönetim anlayışında yöneticiler, yalnızca kurallara ve prosedürlere uygun
davranmakla sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş sayılmamakta, yaptıkları
işlerin sonuçlarından da sorumlu tutulmaktadır. Siyasi liderlik ile bürokratlar
arasında karşılıklı etkileşim önem kazanmaktadır. Yeni yönetim anlayışında,
örgütün gerektirdiği etkinlik ve verimlilik ihtiyacı ile politikacıların
tercihleri ve verdikleri sözler arasında bir denge kurulmaya çalışılmaktadır.
Yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkının kanallarını genişletmek suretiyle
kamusal alanın rolünü artırmaya yönelik düşüncelere vurgu yapılmaktadır.
Bürokrasinin topluma karşı sorumluluğu, bu şekilde temin edilmiş olacaktır.
Özetle, yönetim yerine yönetişim kabul görmelidir. Kamu yönetimi, devletin ve
siyasal iktidarların faaliyetleri ile sınırlandırılmamalı, bunların yanında özel
sektör ve sivil toplum örgütlerini de yönetimin vazgeçilmez aktörleri
olarak kabul etmelidir. Burada çok aktörlü bir yönetim karşımıza çıkmaktadır.
4. Kamu
Yönetiminin Örgütlenmesi
Devlet, ulusal sınırlar
içinde yaşayan halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak ve genel yararlarını
korumak için çalışır. Bu amaçla devlet, iki esasa bağlı olarak örgütlenmeye
gider. Bunlardan biri, genel nitelikteki kamu hizmetlerine ilişkin politika,
karar ve yürütme fonksiyonlarının merkezi hükümetin emir ve komutası altındaki
organlar tarafından yerine getirilmesidir. Buna “merkezden yönetim” denilir. Diğeri ise bölgesel ya da yerel nitelikteki
fonksiyonların merkezi idarenin dışındaki bölge ve yerleşim birimlerinde
oluşturulan özerk birimlerce yürütülmesidir. Buna da “yerinden yönetim” adı verilmektedir.
Siyasi yapısı ne olursa
olsun bütün ülkeler bu iki yönetim ilkesine göre idari birimlerini
örgütlemektedir. Merkezden yönetim ilkesi merkezi hükümete bağlı, başta
bakanlıklar olmak üzere çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarını ortaya çıkarmıştır.
Yerinden yönetim ilkesi ise, mahalli idareler, özerk kamu kurumları ve federe
birimleri (cumhuriyet, kanton, eyalet vb.) geliştirmiştir.
Ne bütünüyle merkezden
yönetim, ne de sadece yerinden yönetim esasına göre örgütlenmiş bir devlet bulunmamaktadır.
Her devlet, merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerini şekillendirirken
sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi ve tarihi şartları dikkate alarak farklı bir
yapılanmaya gitmektedir. Bu sebeple bazı ülkeler, merkezden yönetime, bazıları
yerinden yönetime ağırlık vermekte; diğer bazıları da bu ikisi arasında belirli
bir denge kurmaya çalışmaktadır.
5. Merkezden Yönetim
Merkezden yönetim, kamu
hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü sağlamak amacıyla söz konusu hizmetler ilişkin
karar ve faaliyetlerin merkezi hükümet ve onun hiyerarşik yapısı içinde yer
alan örgütlerce yürütülmesi demektir. Merkezden yönetim ilkesi, “siyasi” ve
“idari” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Siyasi merkeziyetçiliğe göre
örgütlenmiş devlete “üniter devlet”
(tekçi devlet) denilir. Türkiye, Fransa ve Japonya üniter devlet biçimine birer
örnektir. Türkiye’de hem siyasi merkeziyet, hem de idari merkeziyet söz
konusudur.
Kamu hizmetlerine ilişkin
politika belirleme, karar alma ve yürütme yetkisi bir organın ya organların
elinde toplanmıştır. Böylece kamusal mal ve hizmetler, başkentteki bir organ
tarafından planlanmakta ve yönetilmektedir. Merkezi organ, söz konusu
hizmetlere ilişkin faaliyetleri bölge ve il düzeyindeki kuruluşları
aracılığıyla yürütür. Bu kuruluşların görevleri, merkezden gelen emir ve
talimatları aynen uygulamaktır.
Kamu hizmetlerinin
yürütülmesine ilişkin gerekli gelir ve giderler merkezden yönetilmektedir. Merkezi
idare birimlerinde görev alacak personelin atanması işlemi merkez tarafından
yürütülmektedir. Merkezi idare kamu personelinin yer değiştirme ve terfi gibi
bazı işlemlerini kendine bilgi vermek şartıyla hiyerarşik yapısı içinde yer
alan bölge ya da ildeki kuruluşlarına da bırakabilir.
Yetki Genişliği. Yetki genişliği, merkezden yönetimin yumuşatılmış bir biçimidir. Bu
sistemde merkezi idare, karar alma ve yürütmeye ilişkin bazı yetkilerini, kendi
hiyerarşisi içinde yer alan alt birimlerin başındaki yöneticilere
aktarmaktadır. Yetki genişliği sayesinde merkezi örgütlerin iş yükünün bir
kısmı alt birimlere ve başkent dışındaki kuruluşlara aktarılmaktadır. Çünkü
merkezi idarenin taşra yöneticileri, yerel şartları daha iyi tanıma üstünlüğüne
sahiptir. Ayrıca, bu sistem sayesinde bakanlar ve bakanlıklar gündelik
faaliyetlerden kurtulmuş olurlar. Yetki genişliği her düzeydeki kamu
yöneticisinin, yönetim bilgi ve tecrübesinin geliştirilmesine imkân sağlar.
Merkezden Yönetimin Yararları
Ø Merkezden yönetim, merkezi hükümetin siyasi ve idari
bakımdan güçlenmesine imkân sağlar ve yönetimde birlik ve bütünlüğün gerçekleşmesine yardımcı olur.
Ø Merkezden yönetim, ekonomik ve sosyal kalkınmanın bölgeler arasında dengeli bir
şekilde yürütülmesini ve kamu hizmetlerinin aynı düzeyde ülkeye yayılmasını
sağlayabilir.
Ø Merkezden yönetimde idarenin tarafsızlığı daha fazla temin edilebilir. Kamu görevlilerinin bölgesel etkiler altında kalmadan
merkezin denetimi ve gözetimi altında tarafsız hizmet yürütmeleri
gerçekleştirilebilir. Kamu görevlileri, kendini atayan makama karşı sorumlu
olduklarından yöresel etkilerden çok merkezin emir ve yönlendirmesi altında
çalışırlar.
Ø Milli Savunma
ve diplomasi gibi hizmetler,
yerinden yönetime göre örgütlenemez. Bunların faydası ülke geneline yayılmıştır
ve bölünemez niteliktedir. Bu nedenle söz konusu hizmetlerin merkezi idare
tarafından planlanması ve yürütülmesi zorunludur.
Merkezden Yönetimin Sakıncaları
Ø Merkezden yönetim, kamu hizmetlerinde gecikmeye neden
olabilir; hizmetlerin yerel ihtiyaçlara uygun olmaması sonucunu doğurabilir.
Çünkü kamu hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin kararlar, başkentte alındığı
için söz konusu kararlar yerel halkın tercihleri ve önceliklerine uygun
düşmeyebilir. Bu da kaynak israfına
sebep olabilir. Ayrıca kırtasiyecilik,
merkezi yönetimde daha çok görülen bir olgudur. Karar alma yetkisi merkezde
toplandığı için alınan kararların ilgili birimlere aktarılması ve bunların
izlenmesi güçlü bir bürokrasiyi gerektirir. Merkezi idarenin bölge ve il
kuruluşları, halkla merkez arasında bir köprü görevini yaparlar. Bu nedenle de
kamu hizmetlerine ilişkin faaliyetleri merkez ile yazışarak ve görüşerek
yürütmeye çalışırlar.
Ø Taşrada görev yapan memurlara kendi alanlarında fazla
bir inisiyatif tanınmamıştır. Bu da
memurların bilgi ve becerilerini değerlendirmeye, geliştirmeye engel olur ve
hizmetler konusunda ilgisizlik ve isteksizlik
ortaya çıkabilir.
Ø Merkezi idare, esas itibariyle, ulusal düzeyde stratejik kararlar alan ve bunların yürütülmesini
izleyen bir organ olmalıdır. Merkezi idarenin, günlük ve rutin işlerin içine
girmesi, aşırı derecede hizmetle yükümlü olması sonucunu doğurur. Hizmet
yükünün artması, temel fonksiyonların yürütülmesine engel olur ve giderek
etkisizleştirir.
Ø Merkezden yönetim, halkın kamu hizmetlerine karşı
ilgisini ve katılımını azaltır. Çünkü merkezden yönetimle, hizmetlerin büyük
bir kısmı başkentlerden kararlaştırılarak yürütülmektedir. Halk kendini
ilgilendiren konularda görüşü alınmadığından pasif kalmakta ve giderek her şeyi merkezi idareden ve dolayısıyla devletten bekler hale gelmektedir. Bu
da demokrasi anlayışına ters düşmekte ve yönetime katılmayı zayıflatmaktadır.
Demokraside önemli olan husus, halkın yönetime katılmasını sağlamak ve sosyal
sorumluluğunu geliştirmektir.
6. Yerinden
Yönetim
Yerinden yönetim, siyasi
gücün merkezi idare ile mahalli yönetim üniteleri arasında bölüşümüdür. Bu sistemde
siyasi otorite merkezde toplanmamış, çeşitli birimler arasında paylaşılmıştır.
Siyasi yerinden yönetim ilkesiyle ortaya çıkan il, cumhuriyet, kanton ve eyalet
gibi mahalli yönetim üniteleri, egemenliğin bir parçasına sahiptir. Mahalli
yönetim ünitelerine yasama ve yürütme konularında kısmi bir bağımsızlık
verilmektedir. Ancak bunlar, ulusal hükümet karşısında ikinci derecedeki egemen
kuruluşlardır. Bu mahalli yönetim birimlerinin yetkileri federal anayasa
tarafından düzenlenmektedir.
Siyasi yerinden yönetim,
federal devlet sistemini ortaya çıkarmıştır. Federalizm, üniter devlet
sisteminden farklı ve onun zıddı bir siyasi sistemi temsil eder. Üniter devlet
sisteminde, vatandaşlara ulusal hükümet arasına giren egemenlik gücüne sahip
başka yönetim birimleri bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile üniter devlette
ulusal hükümetin dışındaki yönetim ünitelerine bırakılmış bir egemenlik alanı
yoktur. Ancak bu devlet sistemi, ulusal hükümetin (merkezi idarenin) birçok
kamu hizmetinin yürütülmesini belediye gibi yerel yönetimlere ya da bölgesel
kuruluşlara aktarmasına mani değildir.
Federalizmin örgütsel
ifadesi çok merkezliliktir. Eyaletler de merkezi hükümet gibi otoritesini
doğrudan halktan alır. Eyaletler, yapısal olarak merkezi hükümetin müdahalesine
karşı korunmuştur. Fonksiyonel olarak ise, birçok faaliyeti federal hükümetle
birlikte yürütürler. Ancak bu işbirliği, onların politika yapma rollerini ve
karar alma güçlerini ortadan kaldırmaz. Federalizmin en önemli avantajı, farklı
yerel ihtiyaç ve sorunlara cevap verebilmek için değişik siyasi varyasyonlara
izin vermesidir. Üniter devlet sistemi, bölgesel farklılıklara adaptasyon için
daha az esnektir. Çünkü üniter sistemde bir tek ulusal politika vardır ve bu,
bütün ülkede uygulanır.
Nitekim üniter devlet
sistemine sahip İngiltere’de seçmenlerin %70-80’i düzenli oy kullandığı halde,
federal bir yönetim sistemi uygulayan Amerika’da başkanlık seçimlerinde oy
kullananların oranı %50-60 dolaylarındadır. Üniter devlet sistemini uygulayan
ülkemizde genel seçimlere katılma oranı, mahalli idare seçimlerine göre daha
yüksektir.
Federal yönetim biçimi,
geniş coğrafi alana sahip ülkelerle kültürel yönden homojen olmayan ve
sosyo-ekonomik farklılıkları bulunan devletlere daha uygun düşmektedir. Federal
devlet sistemini ortaya çıkaran unsurlar içinde coğrafi alanın büyüklüğü, dil,
din ve etnik yapıdaki farklılıktan daha az öneme haizdir. Nitekim Amerika
Birleşik Devletleri ve Rusya gibi, çok büyük coğrafi alana sahip federal
devletler olduğu gibi, İsviçre gibi çok küçük coğrafi yapıya sahip federal
ülkeler de bulunmaktadır.
İdari
Yerinden Yönetimin Özellikleri
İdari yerinden yönetim,
bütün ülkelerde yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Bununla güdülen amaç, aşırı
merkeziyetçiliğin sakıncalarını ortadan kaldırmak, halkın yönetime katılmasını
sağlamak, yerel ihtiyaçlarla mahalli hizmetler arasında denge kurmak ve kamu
hizmetlerindeki verimi ya da etkinliği artırmaktır.
Fonksiyonel
Yerinden Yönetim
Ülkemizde fonksiyonel
yerinden yönetim ilkesinin ortaya çıkardığı kuruluşların başında üniversiteler,
kamu iktisadi teşebbüsleri, ticaret ve sanayi odaları gibi kurumlar gelmektedir.
Coğrafi
Yerinden Yönetim
Coğrafi ya da mekân
yerinden yönetim, idari bazı görevlerin yürütülmesi yetkisinin merkezi idareye
bağlı olmayan ve karar organları seçmenlerin oylarıyla belirlenen bölge, il,
belediye ya da köy gibi faaliyetleri belirli bir coğrafi alanla sınırlı olan
yönetimlere verilmesi demektir. Coğrafi yerinden yönetim, bir bölge, il,
belediye ya da köy halkının yerel nitelikteki ihtiyaçlarını, kendi organları
vasıtasıyla karşılamalarını amaçlamaktadır. Mahalli idareler ya da yerel yönetimler
bu ilkenin bir sonucudur. Coğrafi yerinden yönetim, hemşeriler arasında yardımlaşma
ve birlik duygularının gelişmesine
katkı sağlamaktadır. Çünkü siyaset, başkalarıyla işbirliği yapmayı, uzlaşmayı
ve hoş görüyü gerektirir. Yerinden yönetim, bu anlamda siyasi barışın da önemli
bir teminatıdır. Nitekim iç barışın yerleştiği ülkeler, aynı zamanda coğrafi
yerinden yönetim geleneğinin geliştiği toplumlardır.
Bununla beraber, aşırı bir
yerinden yönetim, ülkede birlik ve bütünlüğün bozulması, bölgeler arasındaki dengesizliğin artması riskini de taşır.
Ayrıca, kamu hizmetlerinin ülkenin her yerinde eşit bir şekilde sunulmasına da
engel olabilir. Geliri iyi yerel yönetimler, ihtiyaçlarını rahat bir şekilde
karşılarken, yetersiz gelir kaynaklarına sahip yerel yönetimler ise temel
hizmetlerini yürütmekte güçlük çekebilirler.
Desantralizasyon
Düşüncesi
Kamu harcamalarını ele
aldığımızda, gelişmiş ülkelerde merkezi idarenin payı düşük, gelişmekte olan
ülkelerde ise yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır. Toplam kamu harcamaları içinde
merkezi idarenin payı, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, Japonya
ve İngiltere gibi ülkelerde % 20-50 arasında değişmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerde bu pay, %70’in üzerinde seyretmektedir. Türkiye’de ise merkezi
idarenin payı % 85 dolaylarındadır. Yıllar itibariyle bu payların gelişimine
baktığımızda, bunun gelişmiş ülkelerde giderek düşmekte olduğu; diğer ülkelerde
ise önemli bir değişme göstermediği dikkati çekmektedir. Sonuç olarak şu
söylenebilir; bir ülkenin gelişmişlik
düzeyi ve demokratik performansı
yükseldikçe, fonksiyonel ve coğrafi bakımdan desantralizasyona yönelme eğilimi
artmaktadır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda bu ilke şöyle yer
almıştır. “Kamu Sorumlulukları, genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından
kullanılacaktır. Avrupa Birliği’nin kurucu unsuru olan Maastricht Anlaşması’nda
(1992), yerellik ilkesine vurgu yapılmıştır.
Yerinden Yönetimlerin Zayıf Bırakılmasının Sebepleri
Her ülkede merkezi idare ile birlikte mahalli idareler
de bulunmaktadır. Ülkeler arasındaki fark, bunlardan birine daha fazla ağırlık
verilmesinden kaynaklanmaktadır. Genelde bir ülkenin yerinden yönetime daha az
önem vermesi, şu sebeplere bağlanmaktadır.
Ø Mevcut rejim içinde yürütülmek istenilen politikayı
tehdit eden bir çekişme ve mücadele varsa, o zaman merkezi idare, mahalli
idarelere daha az önem verme eğilimine girer. Çünkü mahalli idarelerin
güçlenmesi halinde hâkim politikanın
olumsuz yönde etkileneceğinden ve yerel otoritelerin kuvvetleneceğinden endişe
edilir.
Ø Otoriter bir rejim, ülkedeki, siyasi örgütlere ve
baskı gruplarına faaliyet izni vermeden, halk kesimlerini iktidarın
politikasını desteklemek konusunda harekete geçirmek istiyorsa, o takdirde
yerinden yönetime daha az önem verecektir. Modernleşme
ve batılılaşma politikaları izleyen
ülkeler, bu politikalarının olumsuz yönde etkilenmesinden endişe ettikleri için
mahalli idarelerle yetki paylaşımına yanaşmamaktadırlar. Çünkü mahalli
idareler, halka daha yakın yönetim birimleridir. Modernleşme ve batılılaşma politikaları,
halk tarafından benimsenmezse bunların uygulanması tehlikeye girer. Bu nedenle,
merkezi idare yetki ve kaynakların büyük bir kısmını elinde tutarak, modernleşme
politikalarının yürütülmesini amaçlar. Türkiye’de mahalli idarelere önem
verilmemesinin bir sebebi, modernleşme politikalarının ve hâkim siyasi anlayışın
etkisiz kalacağı endişesidir. Türkiye gibi ülkelerde mahalli idareler, merkezi
idarenin yakın denetiminde faaliyet gösteren idari birimler olarak örgütlenmişlerdir.
Ø Kültürel değişme ve modernleşme politikası izleyen
ülkeler, güçlü bir mahalli idare modeli yerine vilayet sistemini tercih
etmektedirler. Vilayet sistemi, merkezi idareye bağımlı ve onun tayin ettiği
memurlarca yönetilen bir modeldir. (İtalya, Fransa, Japonya ve Türkiye gibi
ülkelerde uygulanmaktadır.)
Ø Siyasi
partiler, ideoloji ve teşkilat
bakımından merkeziyetçi bir özelliğe
sahip iseler, bu tür partiler iktidara geldiklerinde ülke yönetimini merkeziyetçi
anlayışa göre örgütleyecekler ve mahalli idarelerin güçlenmesine fazla ilgi
göstermeyeceklerdir. Ülkemiz bu bakımdan da kötü bir örnektir. Siyasi
partilerin kendi içyapılarında merkeziyetçi bir eğilim ve uygulama vardır.
Genel Merkez organ ve yöneticileri, istemediklerini ve kendilerine muhalefet
eden taşra teşkilatlarını feshetmekte tereddüt göstermemektedirler.
Ø Merkezi idare kurumlarında çalışan bürokrat ve
memurlar, ne kadar çok yetenekli iseler, sistem mahalli idarelere daha az yetki
ve kaynak aktaracaktır. Bürokrat ve politikacı ikilisi, ülkemizdeki
merkeziyetçi eğilimin ve yönetim sisteminin en sadık destekleyicisidirler.
Bunlara, halktan kopuk aydını da eklemek gerekir. Bu kesimler, yönetimin
desantralizasyonuna, yetki ve itibar
kaybı olacağı için karşı çıkmaktadırlar.
Ø Bir ülkenin nüfus
yapısı çok homojen bir durum gösteriyorsa, söz konusu ülkede daha az yerinden
yönetim esası benimsenebilir. Yerinden yönetim modeli, genellikle nüfusun
yapısındaki etnik, bölge, ırk, din ve dil farklılıklarından kaynaklanan “özerk”
olma eğilimine olumlu bir cevap vermek amacıyla da uygulanabilir.
Ø Son olarak merkezi hükümet, planlı kalkınma ve
gelişmeye daha çok önem veriyorsa, bu amaçla merkezi düzeyde planlama ve
kalkınma örgütleri meydana getirecektir.
II. Türk Kamu Yönetiminin Örgütlenmesi
Ø Türkiye’de kamu yönetimi, kuruluş ve görevleriyle bir
bütündür. Kamu yönetiminin bu bütünlüğü, üniter devlet sisteminin bir
gereğidir. Kamu yönetimi, merkezi yönetim yerinden yönetimler ve fonksiyonel
yerinden yönetim kuruluşları gibi çeşitli birimlerden meydana gelse de, söz
konusu birimler arasında belirli bir bağ, uyum ve düzen bulunmaktadır. Aslında
bu birimler, bir bütünün ya da sistemin parçalarıdır. Bu parçalarla sistem
arasındaki ilişkiyi, “hiyerarşik” ve
“idari vesayet” denetimleri sağlamaktadır. Hiyerarşik denetim, ast-üst
biçiminde örgütlenmiş her bir kamu kurumunun kendi içindeki düzenini sağlarken,
idari vesayet de, merkezi yönetimle yerinden yönetim kuruluşları arasındaki
uyum ve bütünlüğü temin etmektedir.
Ø Kamu yönetimi sistemi, yargı denetimi bakımından “idari yargı” düzenine tâbidir. İdari
yargı düzeninde, yönetimin faaliyet ve işlemlerinden zarar gören kişiler, bu
amaçla oluşturulmuş idari yargı organlarına başvururlar. Yönetimle ilgili
davalar, “adli” mahkemeler yerine, doğrudan doğruya “idari” mahkemelerde
görülür. Başta Fransa olmak üzere, Almanya, Belçika, İtalya ve İsveç gibi
ülkeler bu sistemi uygulamaktadırlar. Türkiye, 1868 yılında Fransız modeli Danıştay’ı alarak idari yargı düzenini
kabul etti. Danıştay ve idare mahkemeleri bu düzenin yargı organlarıdır.
Ø Türkiye’nin Tanzimat’tan bu yana en önemli özelliği
yönetimde merkeziyetçiliktir.
Merkeziyetçilik, kamusal yetkilerin ve kaynakların başkent örgütlerinin elinde
toplanması ve onlar tarafından kullanılmasıdır. Merkeziyetçilik iki biçimde
ortaya çıkmaktadır. Birincisi, “coğrafi merkeziyetçilik”, diğeri ise “örgütsel
merkeziyetçilik” tir. Coğrafi merkeziyetçilik, merkezi yönetimin taşra
kuruluşların ve yerel yönetimlere karar alma ve bunları uygulama konularında
çok az yetki verilmesidir. Örgütsel merkeziyetçilik ise, bir kurumda karar alma
ve uygulama yetkisinin en üst otorite ve organlarda toplanmasıdır.
Ø Türkiye parlamenter
demokrasi ile yönetilmektedir. Yürütme organı (hükümet) parlamentonun (TBMM)
içinden çıkmakta ve ona karşı siyasi sorumluluk taşımaktadır. Kamu yönetiminin
sorumluluğu ise, hükümete karşıdır.
Ø Kamu yönetimi sistemi, örgüt yapısı, memurların
davranışı, uygulanan usül ve kurallar bakımından, “patrimonyal” (geleneksel) ve “hukuki-rasyonel” bürokrasi
özelliklerini taşımaktadır.
Ø Bugünkü kamu yönetimi örgütü, genel çizgiler ile Osmanlı dönemindeki yapının devamı
niteliğindedir. Merkezi yönetimin temel kuruluşları (bakanlık gibi) ile yerel
yönetimler Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden kurumların başında
gelmektedir. Aradaki en önemli fark, söz konusu yönetim birimlerinin gelişmesi
ve yayılması bakımındandır. Cumhuriyet döneminde söz konusu kuruluşlar hem yapı
olarak büyümüşler, hem de hizmet alanlarını genişletmişlerdir. Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e yalnızca yönetim kurumları değil, aynı zamanda yönetim kültürü ve
gelenekleri de intikal etmiştir.
Ø Kamu yönetimi, yapı ve işleyişi bakımından “gizlilik” ve “resmi sır” esasına göre örgütlenmişti. Gizlilik ve resmi sır, genel
kural, yönetimde açıklık ise, istisna idi. Kamu yönetiminin, halka bilgi
vermesi bir ödev ya da yükümlülük olarak düzenlenmemişti. Toplumun ve
kamuoyunun, kamu hizmet ve görevleriyle ilgili bilgisi, ancak yöneticilerin
kendi inisiyatiflerine bağlı olarak yaptıkları açılamalarla sınırlı kalıyordu.
Ancak 2003 yılında Bilgi Edinme Hakkı
Kanununun kabul edilmesi ve buna ilişkin kurumsal yapının oluşturulmasıyla
birlikte kamu yönetimi sistemi, içine girilemez ve dışa kapalı bir görünümden
saydamlığa doğru evrimleşmektedir.
Ø Kamu yönetiminin beşeri yönüyle ilgili olan kamu personel
rejimi, yasal olarak, kariyer, liyakat ve siyasi tarafsızlık ilkelerine
dayanmaktadır. Kariyer, memurluğunun
meslekleşmesi olgusudur. Liyakat ise, memurluğa girişte ve memuriyetteki
yükselmelerde bilgi, ehliyet ve “görevin gerektirdiği nitelikler”dir. Memurluk,
hükümete değil, devlete bağlı bir görevdir. Siyasi iktidarın değişmesiyle
memurların da değişmesi gerekmez.
Ø Kamu yönetiminin çeşitli birimlerinde çalışanlar,
sosyal köken itibariyle orta tabakaya
dayanmaktadır. Memurluk, çoğu ülkelerde bir orta tabaka mesleğidir. Türkiye’de
memurluk, seçkinci bir özellik göstermez. Geleneksel olarak bir çiftçi, köylü
ve kapıcı çocuğu da, liyakati sebebiyle en üst devlet görevlerine kadar
yükselebilmektedir. Bunlar, tarihte ve günümüzde, istisna değil, genel nitelik
göstermektedir.
Merkez Teşkilatı
Her ülkenin kamu yönetimi
sistemi, başta anayasa ve yasalar olmak üzere, kültürel, sosyal, siyasal, ekonomik
ve tarihi faktörlerin etkisi altında şekillenir ve gelişir. Söz konusu faktör, daha
çok bir ülkenin iç şartlarıyla ilgilidir. Bu iç şartlar sebebiyle kamu
yönetiminin yapısı ve işleyişinin ülkeler arasında önemli farklılıklar göstermesi
doğaldır.
Türkiye’nin yönetim yapısı,
merkezi yönetim, yerel yönetimler ve fonksiyonel yerinden yönetim kuruluşları
olmak üzere üç ana grupta toplanmaktadır.
1. Cumhurbaşkanı
Türkiye’de yürütme organı,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan meydana gelmektedir. Dolayısıyla yürütme
yetkisi söz konusu iki organ tarafından kullanılmaktadır. Buna düalist (ikici)
yürütme denilmektedir. Başkanlık sisteminde ise yürütme yetkisi halk tarafından
seçilen bir başkana aittir. Buna da tekçi yürütme adı verilmektedir.
Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve
yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere
ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk
tarafından seçilir.
Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa
Cumhurbaşkanı seçilebilir.
Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi yirmi
milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca, en son yapılan
milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında
yüzde onu geçen siyasî partiler ortak aday gösterebilir.
Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi
ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.
Cumhurbaşkanı
Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini
temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını gözetir. Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri şunlardır:
1.
Gerekli gördüğü
takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış
konuşmasını yapmak,
2.
Türkiye Büyük
Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
3.
Kanunları
yayımlamak,
4.
Kanunları tekrar
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermek,
5.
Anayasa
değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
6.
Kanunların, kanun
hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, tümünün
veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları
gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,
7.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,
8.
Başbakanı atamak
ve istifasını kabul etmek,
9.
Başbakanın
teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek,
10.
Gerekli gördüğü
hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı
altında toplantıya çağırmak,
11.
Yabancı
devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyetine
gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek,
12.
Milletlerarası
antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
13.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek,
14.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,
15.
Genelkurmay
Başkanını atamak,
16.
Milli Güvenlik
Kurulunu toplantıya çağırmak,
17.
Milli Güvenlik
Kuruluna Başkanlık etmek,
18.
Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek
ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,
19.
Kararnameleri
imzalamak,
20.
Sürekli hastalık,
sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya
kaldırmak,
21.
Devlet Denetleme
Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak,
22.
Devlet Denetleme
Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak,
23.
Yükseköğretim
Kurulu üyelerini seçmek,
24.
Üniversite
rektörlerini seçmek,
25.
Anayasa Mahkemesi
üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.
26.
Cumhurbaşkanı,
ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer
görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.
Cumhurbaşkanının, Anayasa
ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek
başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve
ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan
sorumludur. Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine
Anayasa Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz. Cumhurbaşkanı, vatana
ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin
teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla
suçlandırılır.
Cumhurbaşkanının hastalık
ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde,
görevine dönmesine kadar, ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı
makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik
eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.
2. Bakanlar
Kurulu
Bakanlar Kurulu, yürütme
organının siyasi yönden sorumluluk
taşıyan kanadını meydana getirmektedir. Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan
oluşan kolektif bir organdır. Bakanlar Kurulu, yürütme yetkisini fiilen
kullanan ve siyasi sorumluluk taşıyan bir organ olduğu için, önemli görevlere ve
yetkilere sahiptir. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
1.
TBMM’ne sunulacak
olan kanun tasarılarına son şeklini vermek,
2.
Anayasa,
kanunlar, kalkınma planları ve hükümet programı çerçevesinde, kamu yönetiminin
işleyişini üst düzeyde yönlendirmek ve gözetmek,
3.
Ekonomi, ticaret,
dış politika istihdam, eğitim, sağlık, tarım, çevre, konut vb. konularda kamu
politikaları oluşturmak ve bunları yürütmek,
4.
Üst düzey kamu
yöneticilerini atamak,
5.
Cumhurbaşkanının
başkanlığında yapacağı toplantıda olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanına karar
vermek,
6.
TBMM’den yetki
alarak, kanun hükmünde kararname çıkarmak,
7.
Kanunun
uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere tüzükler
çıkarmak. Söz konusu tüzüklerin Danıştay’ın incelenmesinden geçmesi şarttır.
3. Başbakan
Başbakan,
Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır.
Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme
yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca
atanır; gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca görevlerine
son verilir.
Başbakan,
Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini
gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur.
Her
bakan, Başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve
emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur.
Başbakan,
bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini
gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.
4. Bakanlar
Her bakanlığın başında bir
bakan bulunur; fakat bakanlıkları olmayan bakanlar da söz konusudur. Bunlara
devlet bakanları denilmektedir. Devlet bakanları, başbakana yardım etmek, onun
tarafından verilecek görevleri yerine getirmek, Bakanlar Kurulu’nda koordinasyon
sağlamak, özel önem ve öncelik taşıyan konularda tecrübe ve bilgilerinden
istifade edilmek amacıyla istihdam edilmektedir. Devlet bakanları, uygulamada,
Başbakanlığa, “bağlı” ve “ilgili” statüdeki kuruluşların siyasal yönetimi ile
hükümet-parti ilişkilerinde koordinasyonu yürütmek gibi işlevler de
yapmaktadırlar. Bakanların hem idari hem de siyasi görevleri bulunmaktadır.
Bakanların başlıca görev ve yetkileri şunlardır:
1.
Başında bulunduğu
bakanlığın en üst amiri olarak onu temsil etmek;
2.
Bakanlık
hizmetlerini mevzuata, hükümetin genel siyasetine, kalkınma planlarına ve
yıllık programlara uygun olarak yürütmek; bu amaçla yöneticilere emir ve talimat
vermek, onları yönlendirmek;
3.
Bakanlığının,
faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklarla işbirliği ve koordinasyon
sağlamak, hükümet ve yasama organı ile ilişkileri yürütmek;
4.
Bakanlık merkez,
taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların faaliyetlerini,
işlemlerini ve hesaplarını denetlemek;
5.
Bakanlığın
faaliyet alanına giren konularda temel politikaları üretmek ve bunları yürütmek;
6.
Bakanlığındaki
personelin özlük işlerini yürütmek.
Merkezdeki Yardımcı Kuruluşlar
Hükümete veya bakanlıklara,
görevlerinde yardımcı olmak, belli konularda görüş bildirmek ya da denetimde
bulunmak amacıyla kurulmuş çeşitli birimler bulunmaktadır. Bunlar, Milli
Güvenlik Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Danıştay ve Sayıştay’dır.
5. Milli
Güvenlik Kurulu
Milli Güvenlik Kurulu, Türkiye’de
sivil ve askeri otoriteleri, önemli ülke sorunları üzerinde ortak görüş belirlemek
amacıyla bir araya getiren bir anayasal kuruluştur. Bu kurul, Anayasanın 118.
maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan,
Genel Kurmay Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri,
Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarıyla Jandarma
Genel Komutanı’ndan oluşmaktadır.
Milli Güvenlik Kurulu;
“Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili
alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki
görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve
bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin
korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar
Kurulu’nca değerlendirilir.”
3 Ekim 2001 tarihinde
Anayasa’da, Milli Güvenlik Kurulu’nun yapı ve işlevlerinde bazı değişiklikler yapılmıştır.
Buna göre, Başbakan Yardımcıları ile Adalet Bakanı da Milli Güvenlik Kurulu’nun
yeni üyeleri arasına katılmış; böylece asker-sivil dengesi, siviller lehine
değiştirilmiştir. Ayrıca Kurul’un aldığı kararların, “tavsiye” niteliğinde olduğu belirtilmiş; bunlar Bakanlar Kurulu’nca
“öncelikle dikkate alınır” olmaktan çıkarılarak “değerlendirilir” biçimine dönüştürülmüştür.
6. Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
Devlet Planlama Teşkilatı,
27 Mayıs Harekâtı’ndan sonra Milli Güvenlik Komitesi’nce çıkarılan 30 Eylül
1960 tarih ve 91 sayılı kanunla kurulmuştur. 1961 Anayasası, “iktisadi, sosyal
ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek; bu maksatla, milli
tasarrufu artırmak, yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere
yöneltmek ve kalkınma planlarını yapmak Devletin ödevidir.” hükmüne yer
vermiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasıyla, Türkiye planlı kalkınma
dönemine girmiş ve ilk beş yıllık kalkınma planı 1963 yılında yürürlüğe
konulmuştur.
Devlet Planlama Teşkilatı
1984 yılında yeniden düzenlenmiştir. Buna göre DPT’nin görevleri şunlardır:
1.
Ülkenin doğal,
beşeri ve iktisadi her türlü kaynak ve imkânlarını tam bir şekilde tespit
ederek izlenecek iktisadi ve sosyal politikayı ve hedefleri tayinde hükümete
yardımcı olmak;
2.
Çeşitli
bakanlıklara müşavirlik yapmak;
3.
Hükümetçe kabul
edilen hedefleri gerçekleştirecek uzun ve kısa vadeli planları hazırlamak;
4.
Planın
uygulanmasını takip etmek ve değerlendirmek;
5.
Özel sektörün
faaliyetlerini planın hedeflerine uygun bir şekilde teşvik edecek ve düzenleyecek
tedbirleri tavsiye etmektir.
7. Danıştay
Türk kamu yönetimi sistemi
içinde Danıştay’ın önemli bir yeri vardır. Danıştay, ülkemizde ilk olarak 10
Mayıs 1868 tarihinde “şura-i Devlet” adıyla Fransız örneğine göre kurulmuştur.
Danıştay, o günden bugüne varlığını kesintisiz bir şekilde sürdürmektedir. Danıştay,
hem yüksek idare mahkemesi ve hem de Devletin en yüksek danışma ve inceleme
merciidir.
Danıştay, idare
mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Kanunla gösterilen belli davalara da,
ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Danıştay
üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcıları ile bu
meslekten sayılanlar arasından Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen
görevliler arasından Cumhurbaşkanı;
tarafından seçilir.
Danıştay
Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi üyeleri arasından
Danıştay Genel Kurulunca üye
tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi
bitenler yeniden seçilebilirler.
Danıştay’ın,
kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile
üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idari yargının özelliği, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Danıştay’ın görevleri “idari” ve “yargılama” olmak üzere iki grupta toplanır. Danıştay’ın idari
görevleri, danışma ve inceleme niteliğindedir. Danıştay, Başbakan ve Bakanları
Kurulu’nca gönderilen kanun tasarıları hakkında düşüncelerini bildirmekle
yükümlüdür. Danıştay ayrıca, tüzük tasarılarıyla imtiyaz şartlarını ve
sözleşmelerini incelemekle yetkilidir.
Danıştay, ilk derece mahkemesi olarak:
1.
Bakanlar Kurulu
Kararlarına;
2.
Başbakanlık ve
bakanlık müsteşarları, müsteşar yardımcılar, genel müdürleri ve kurul
başkanları; diğer kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşar, başkan ve genel
müdürleriyle ilgili müşterek kararnamelere;
3.
Bakanlıkların
düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici
işlemlere;
4.
Danıştay idari
dairelerince veya idari işler kurulunca verilen kararlar üzerinde uygulanan
eylem ve işlemlere;
5.
Birden çok idare
veya vergi mahkemesinin alanına giren işlere;
6.
Danıştay Yüksek
Disiplin Kurulu Kararları ile bu kurulun alanı ile ilgili Danıştay Başkanlığı
işlemlerine;
Karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile
ilgili imtiyaz şartname ve sözleşmelerinden doğan idari davaları karara bağlar.
Danıştay ayrıca,
belediyeler ile il özel idarelerinin seçimle gelen organlarının organlık
sıfatlarını kaybetmeleri hakkındaki istemleri inceler ve karara bağlar.
Bunlara ilaveten Danıştay,
idare ve vergi mahkemelerince verilen nihai kararları, temyiz mercii olarak inceleyip
karara bağlamakla yükümlüdür. İdari yargı yerleri arsında çıkan görev ve yetki
uyuşmazlıklarını giderir. Ayrıca idari yargı alanında içtihat bakımından uyum
sağlamak amacı ile “içtihadı birleştirme kararları” alır. Danıştay, idari ve
yargı görevlerini “kurul” olarak yerine getirir. Danıştay’da, biri idari ve on ikisi de yargı ile
ilgili olmak üzere toplam on üç daire bulunmaktadır.
8. Sayıştay
Sayıştay da Danıştay gibi,
Osmanlı müesseselerinden Cumhuriyete intikal eden bir denetim organıdır. Sayıştay,
ülkemizde 1864 yılında “Divan-ı Muhasebat” adıyla kurulmuştur. Bu müessese
Osmanlı Devleti’nde yürütme organına bağlı iken, Cumhuriyet rejiminde yasama
organıyla ilgilendirilmiştir. Bu bakımdan Sayıştay, esas itibariyle TBMM’ye yardımcı bir kuruluştur. Ancak,
tüm görev ve işlemleri yürütme ve idarenin mali konularına ilişkin olduğu için,
öteki yardımcı kuruluşlar arasında incelenmektedir.
1982 Anayasası, Sayıştay’ı yargı bölümünde düzenlemiştir.
Anayasa’ya göre Sayıştay, “genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve
giderleri ile mallarını TBMM adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmakla görevlidir”.
İdari Görevleri:
1.
Sayıştay’ın
denetimine tabi idare ve kuruluşlarca hazırlanan mali yönetmeliklerin yürürlüğe konulmadan önce, Sayıştay’a
gönderilmesi ve Daireler Kurulu’nda görüşülüp olumlu görüş alınması gerekir.
2.
Maliye Bakanlığı
ve denetçiler, çeşitli mali mevzuatın uygulanması sırasında tereddüde düşülen
hususları Sayıştay’a intikal ettirerek oradan görüş isteyebilirler. Bu
istemler, Sayıştay Genel Kurulu’nda görüşülerek sonuçlandırılır. Bu da, Sayıştay’ın
önemli bir idari görevidir.
3.
Gelir, gider ve
mali hesapların denetleme ve yargılamadan sonraki sonuçları “Uygunluk
Bildirimleri” ve “Sayıştay Raporları” TBMM’ye sunulur.
Denetleme Görevleri
Sayıştay, genel ve katma bütçeli daireler, fon şeklindeki kuruluşlar, döner sermayeli kuruluşlar, belediyeler ve il özel idarelerinin gelir, gider ve mal hareketlerinden oluşan
işlemlerini TBMM adına denetler. Sayıştay denetiminin amacı, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki gelir, gider ve mal hareketlerinden doğan hesap ve işlemlerin,
ilgili mevzuata uygun olup olmadığının tespit edilmesidir. Denetim hizmeti,
Sayıştay denetçileri tarafından yürütülür.
Yargılama Görevleri
Sayıştay, kararları
aleyhine başka yargı yerlerine gitme imkânı bulunmayan bir yargı organıdır.
Sayıştay’ın yargı yetkisi, denetimine tabi idare ve kurumların gelir, gider ve
mal hesap ve işlemleridir. Sayıştay yargısının muhatabı ise “sorumlular”dır. Bunlar, söz konusu
hesapları tutan ve işlemleri yürüten saymanlar, tahakkuk memurları, belgeleri
düzenleyenler ve bazı durumlarda ikinci derecede ita amirleridir.
Vergi, benzeri mali
yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki
uyuşmazlıklarda Danıştay kararları
esas alınır. Mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme
bağlanması Sayıştay tarafından yapılır.
9. İl Genel
İdaresi (İl-İlçe-Bucak) Taşra Teşkilatı
Merkezi yönetim, yürütmekle
yükümlü olduğu hizmet ve görevleri yerine getirebilmek için coğrafya durumuna,
ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre “il”, “ilçe” ve “bucak” biçiminde örgütlenmektedir. Anayasaya
göre, merkezi yönetimin temel taşra birimi “il”dir. Bakanlıkların, çoğunlukla
her ilde hizmet birimleri bulunmaktadır. Bu bakımdan iller, merkezi yönetimin
başkent örgütünün küçültülmüş bir biçimidir. Bakanlıklar, bölge kuruluşları da
oluşturabilmektedir.
Bakanlıkların taşra örgütü,
kuruluş amaçlarını gerçekleştirebilmek ve görevlerini yerine getirebilmek için
ihtiyaca göre aşağıdaki kuruluşların tamamından ya da bir kaçından meydana gelmektedir.
1.
İl valisine bağlı
il kuruluşları;
2.
Kaymakama bağlı
ilçe kuruluşları;
3.
Doğrudan merkeze
bağlı taşra kuruluşları.
Ülkemizde il’in, yönetim
açısından iki özelliği bulunmaktadır. İl’in birinci özelliği, merkezi
yönetimden ayrı ve tüzel kişiliği olan bir yerel yönetim birimi olmasıdır ki,
buna “il özel idaresi” denilmektedir. İkincisi ise, merkezi yönetimin taşradaki
mülki taksimatı içinde yer alan birimidir ki, buna da “valilik sistemi” denilmektedir. Bu bakımdan il, hem bir yerel
yönetim birimi ve hem de merkezi
yönetimin taşra örgütüdür. Ülkemizde il yönetimi, böylece ikili bir statüde
yürütülmektedir.
Merkezi yönetimin taşra
örgütü olan ilin idaresi, “vali”, “il müdürleri” ve “il idare kurulu” olmak
üzere üç birimden oluşmaktadır.
Vali
İllerin idaresi, “yetki genişliği” esasına göre yürütülür.
İl yönetiminin başında vali bulunmaktadır. İl yönetiminin başı olarak vali, Devleti ve hükümeti ilde temsil eder, her bakanın mümessilidir ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtasıdır. Bu bakımdan valinin “idari” ve “siyasi”
olmak üzere iki önemli fonksiyonu vardır. Bu sebeple valilik, öteki kamu
görevlileri yanında “istisnai memurluk”
olarak kabul edilmiştir. Nitelikleri, atanmaları ve özlük hakları, diğer kamu
görevlilerinden farklı şekilde düzenlenmiştir.
Vali, İçişleri
Bakanlığı’nın önerisi, Bakanlar Kurulu’nun kararı ve Cumhurbaşkanının onayı ile
atanmaktadır. Vali, İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Valilik kurumunun
Başbakanlığa bağlanması yönünde öneriler de bulunmaktadır. Vali olabilmek için,
yasalarda özel nitelikler öngörülmemiştir. Valiler genellikle, kaymakamlar,
vali yardımcıları, İçişleri Bakanlığı’ndaki üst düzey yöneticileri arasından
seçilmektedir. Ancak öteki mesleklerden de vali atanmaktadır. Bu konuda siyasi
iktidarlara geniş takdir yetkisi verilmiştir.
Vali, adli ve askeri teşkilat
dışında kalan bütün devlet daire, müessese ve işletmeleriyle diğer kamu kurumlarının
başıdır ve il’in her yönden genel idare ve genel gidişini düzenlemek ve
denetlemekten, hükümete ve bakanlara karşı sorumludur.
1.
Vali, kanun,
tüzük, yönetmelik ve hükümet kararlarının yayım ve ilanını ve uygulamasını sağlamak
ve bakanlıkların talimat ve emirlerini yürütmekle ödevlidir. Bu amaçla vali,
düzenleyici işlem niteliğinde “genel emirler” çıkarmaya yetkilidir.
2.
Vali, Devlet
gelirlerinin tahakkuk, tahsilini ve ödeme işlemlerinin muntazam bir şekilde
yapılmasını ve gelir kaynaklarının gelişmesini sağlamak için tedbir alır ve uygular.
3.
Vali, il sınırı
içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvetlerinin amiridir. Suç
işlenmesini önlemek, kamu düzenini, güvenini sağlamak ve korumak için gerekli
tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin özel kolluk kuvvetlerini kullanır,
olağanüstü durumlarda silahlı kuvvetlerden yardım ister.
4.
Vali, jandarma,
polis, gümrük muhafaza ve diğer özel kolluk kuvvetlerinin bütün ast ve üstlerin
il içinde münhasır olmak üzere geçici veya sürekli olarak yerlerini
değiştirebilir ve bu durumdan hemen İçişleri, Maliye ve Gümrük Bakanlıklarına
bilgi verir.
5.
Vali, il sınırı
içindeki yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisini kullanır.
6.
Devletin
temsilcisi sıfatıyla törenlere başkanlık eder, gerektiğinde yabancı ülke
temsilcilerini karşılar.
7.
Vali, vali
muavini ile kaymakamların, il müdürlerinin genel ve özel kolluk amirlerinin
birinci derecede; diğer memurların ikinci derecede sicil âmiridir.
8.
Valinin, adli ve
askeri teşkilat üzerinde bir yetkisi yoktur. Ancak vali, yargı organlarında
görülmekte olan işlerin gecikmesi hallerinde, bunun sebeplerini Cumhuriyet
savcısından yazılı olarak sorabilir. Ceza ve tutuk evlerinin muhafazasını;
Cumhuriyet Savcısı ile birlikte hükümlü ve tutukluların sağlık şartlarını
gözetim ve denetim altında bulundurur.
9.
Vali savcıdan
kamu davası açılmasını isteyebilir.
İl Müdürleri
Bakanlıklar, kuruluş
amaçlarını gerçekleştirmek ve halka hizmet sunabilmek için il’de gerekli
örgütleri kurarlar. Bunlara, bakanlıkların “il kuruluşları”; başındaki yöneticilere de “il müdürleri” denilir. İl müdürleri, valinin emri altındadır.
Vali, yılda dört dafadan az
olmamak üzere lüzum gördüğü hallerde, kamu yönetiminde birliği sağlamak ve
hizmetlerin verimli bir şekilde yürütülmesini gerçekleştirmek için il
müdürlerini toplar. Bu toplantılarda alınan kararların yürütülmesi, bütün il
müdürleri için zorunludur.
İl İdare Kurulu
İl idare kurulu, il genel
yönetiminde valiye yardımcı olan bir organdır. İl idare kurulu, valinin
başkanlığında, hukuk işleri müdürü,
defterdar, milli eğitim müdürü, bayındırlık ve iskân müdürü, sağlık müdürü, tarım
ve köy işleri müdüründen oluşmaktadır. Bu kurula valinin yetkilendirmesi
halinde vali yardımcısı da başkanlık edebilir. İl idare kurulunda üye olmayan
il müdürleri kendi kuruluşlarına ait işlerin görüşülmesinde üye sıfatı ile
çağrılarak o iş hakkında gerekli açıklamalarda bulunurlar ve oylamaya
katılırlar.
1980’den sonra yapılan
yasal değişikliklerle il idare kurulunun görev alanı oldukça daraltılmış ve
adeta sembolik bir danışma kurulu haline dönüştürülmüştür. Bir kısım görevleri
yargıya aktarılmış, bir kısım işleri ise yerel yönetimlerin karar organlarına
bırakılmıştır. Bu çerçevede il idare kurulunun “yönetim” ve “danışma”
olmak üzere iki türlü görevinden söz edilebilir.
İlçe kurulması ve
kaldırılması, ilçenin başka bir ile bağlanması, sınırlarının değiştirilmesi
konularında il idare kurulunun görüşü alınmaktadır. Ayrıca, bucak kurulması,
kaldırılması, merkezinin belirtilmesi; yeniden köy kurulması veya yerinin
değiştirilmesi; köy adlarının değiştirilmesi, köylerin birleştirilmesi ve
ayrılmasında il idare kurulunun görüşüne başvurulmaktadır.
İlçe Yönetimi
İlçe, ilin genel
yönetiminin bir alt kademesini oluşturur. İl düzeyinde örgütlenen merkezi
yönetim kuruluşlarının çoğu, ilçe ölçeğinde de teşkilatlarını kurmuşlardır.
Bunlara “ilçe kuruluşları”, başındaki yöneticilere de “ilçe müdürleri” denilir.
Bir kısım bölge kuruluşunun da ilçe örgütü bulunmaktadır.
İlçe yönetiminin başında kaymakam
bulunmaktadır. Kaymakam, ilçede hükümetin
temsilcisi durumundadır. Kaymakam
görevlerini, valinin denetimi ve gözetimi altında yürütür. Vali gibi siyasi bir
niteliği bulunmayan kaymakam, bir meslek memurudur. Kaymakam, “ortak kararname”
ile atanmaktadır.
Kaymakam, ilçede dirlik ve
düzenliği sağlamakla yükümlüdür. Kaymakam ayrıca, yasa, tüzük, yönetmelik ve
hükümet kararlarının yayınlanmasını sağlar; valinin talimat ve emirlerini
yürütmekle görevlidir. Valiler ilçeye ait bütün işleri doğrudan kaymakama
yazarlar. Kaymakamlar, normal hallerde ilçenin işleri hakkında bağlı bulundukları
valilerle yazışırlar ve görüşürler; olağanüstü hallerde, İçişleri Bakanlığı ve
diğer bakanlıklar ile muhabere edebilirlerse de, söz konusu muhabereden valiye
bilgi vermekle yükümlüdürler.
İlde olduğu gibi, ilçede de
kaymakamın başkanlığında idare kurulu görev yapar. İlçe idare kurulu, tahrirat
kâtibi (yazı işleri müdürü), mal müdürü, hükümet tabibi, milli eğitim müdürü,
tarım ve köy işleri müdüründen meydana gelir.
Bucak Yönetimi
Bucak, coğrafya, ekonomi,
güvenlik ve yerel hizmetler bakımından aralarında ilişki bulunan kasaba ve
köylerden meydana gelen bir yönetim birimidir. Merkezi yönetimin ilde son
halkasını bucak oluşturur. Bucak kurulması, kaldırılması ve merkezinin
belirtilmesi İçişleri Bakanlığı’nın kararı ve Cumhurbaşkanının onayı ile gerçekleşmektedir.
1871 yılında “nahiye” adıyla Türk yönetim sistemine giren bucaklar, etkin birer
hizmet birimi haline gelememiştir. Bunun da sebebi, ulaşım araçlarının
gelişmesi, ekonomik ve sosyal kalkınma ile birlikte ilçe ve illerle olan
irtibatın artmasıdır. Bucakların kanunda öngörüldüğü şekilde örgütlenmesi
gerçekleştirilememiştir. Boşalan bucak müdürlüklerine yenileri atanmamaktadır.
Böylece bucaklar, resmen varlığını korumakla birlikte, fiili olarak tasfiye
edilmektedir. Artık taşra yönetim birimi olarak bucaklara gerek kalmamaktadır.
Bölge Yönetimi
Türkiye, 24.06.1983 gün ve
71 sayılı KHK ile bölge valiliği sistemini kabul etti. Buna göre ülke, Erzurum,
Diyarbakır, Adana, Kayseri, Ankara, Konya, İstanbul ve İzmir olmak üzere sekiz
bölgeye ayrıldı ve bu bölgelere bağlı olacak iller belirlendi. Ancak bu sistem,
daha uygulamaya konulmadan, 1984 yılında çıkarılan 333 sayılı yasa ile bölge
valiliğinin yasal temelini oluşturan 71 sayılı KHK yürürlükten kaldırılması
sonucu bir girişim olmaktan öteye geçemedi. Söz konusu KHK’nin TBMM’de
reddedilerek yürürlükten kaldırılmasının en önemli gerekçesi olarak, 1982
Anayasası’nın, il yönetimi üzerinde yeni bir mülki idare kademesi oluşturulmasına
imkân tanımadığı gösterilmiştir. Bilindiği gibi Anayasa, merkezi yönetimin
taşra birimi olarak il’i esas
almıştır. Bölge valiliği, taşra yönetiminde yeni bir hiyerarşik yönetim
kademesi oluşturmaktadır. Bu yönetim kademesi, ister istemez il’i zayıflatacaktır.
Zaten merkeziyetçi, kırtasiyeci ve ağır işleyen merkez ve taşra bürokrasisi,
böyle bir örgütlenme ile daha da kötüleşecektir. Hâlbuki Türkiye’nin temel
sorunu, yerel yönetimlerin güçsüzlüğünden, merkezi yönetimin taşra teşkilatının
yetkisiz birer irtibat bürosu biçiminde çalışmasından kaynaklanmaktadır.
Yerel Yönetimler
Yerel yönetimler, bütün
ülkelerde kamu yönetiminin önemli ve vazgeçilmez unsurunu meydana getirmektedir.
Bir ülkedeki yerel yönetimlerin gücü ve etkinliği, söz konusu ülkedeki
demokrasinin düzeyi ile de yakından ilişkilidir. Yerel yönetimler, demokrasi
açısından önemli olduğu kadar, yerel hizmetlerde verimliliği ve etkinliği
sağlamada da vazgeçilmez kurumlardır. Yerel yönetimler, korunmaya ve
geliştirilmeye muhtaç kurumlardır. Yerel yönetimlerin önemi şöyle
özetlenebilir:
1.
Yerel yönetimler,
yerel hizmetlerin yürütülmesinde verimli bir metot olarak görülür. Çünkü yerel
yönetim organlarının üye ve yöneticileri, o yöre halkının içinden
seçilmektedir. Dolayısıyla bu kişiler, bulundukları yörenin sorunlarını daha
iyi değerlendirebilecek ve gerekli çözümleri üretebilecek imkâna sahiptirler.
2.
Merkezi yönetim,
yerel yönetimlerin varlığından dolayı kazançlıdır. Çünkü yerel yönetimler,
yerel nitelikteki görevleri merkezi yönetimden devralmakla onun yükünü
hafifletmiş olmaktadırlar.
3.
Yerel yönetimler,
özerk yapıları sebebiyle müteşebbis birimlerdir. Sahip oldukları teşebbüs
gücünü kullanarak yeni hizmet yöntemleri geliştirebilirler. Her bir yerel
yönetim kuruluşu, aynı zamanda farklı müteşebbis güç demektir. Bütün
Anglo-saksonların ve hatta Germenlerin gelişmesini sağlayan en önemli nitelik
bu teşebbüs gücüdür. Nitekim ülkemizde belediyeler, üretici pazarlar, tanzim
satışları ve halk konutları ile tüketicinin korunmasına önemli katkılar sağlamaktadırlar.
4.
Yerel yönetimler,
hemşerilik duygularının ve demokratik değerlerin gelişmesinde etkili
kuruluşlardır. Geniş anlamdaki “siyasi eğitim”, önce yerel yönetim organlarında
görev alarak kendilerini genel politikaya hazırlamaktadırlar. Bu sebeple yerel
yönetimler, politikanın “mektebi” olarak kabul edilmektedir.
5.
Yerel yönetimler,
güçlü merkezi hükümete karşı bir fren ve denge unsuru olabilirler. Bu
yönetimler, aşırı ölçüde merkezileşmiş bir devletin tehlikesini azaltmada
önemli bir rol oynayabilirler. Demokraside yerel muhalefeti, yerel yönetimler
meydana getirir. Bu düzende aslolan siyasi gücün bir merkezde toplanması değil,
çeşitli gruplar ve yönetim birimleri arasında paylaşımıdır.
Anayasa’da Yerel Yönetimler
Yerel yönetimler, bir
anayasal kavramdır. 1876 Anayasası dahil diğer bütün anayasalar, yerel
yönetimlerle ilgili hükümlere ve ilkelere yer vermiştir. Ancak 1982
Anayasa’sının yerel yönetimlerle ilgili düzenlemesi, diğer anayasalara göre
daha geniş kapsamlıdır.
1982 Anayasası’nın
“İdarenin Kuruluşu” kenar başlığı altında “merkezi idare” ve “mahalli idareler”
yer almaktadır. Anayasanın merkezi yönetim ile ilgili düzenlemesi kısa olduğu
halde, yerel yönetimlerle ilgili maddesi, oldukça uzun düzenlenmiştir. Bu da
yerel yönetimler konusundaki tartışma ve endişelerden kaynaklanmış olmalıdır.
Anayasa’daki düzenlemeye göre yerel yönetimlerin özellikleri şöyle belirlenebilir.
1.
Yerel yönetimler;
il, belediye ve köy halkının
mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişileridir.
2.
Yerel
yönetimlerin karar organları seçimle belirlenir.
3.
Yerel
yönetimlerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine
uygun olarak kanunla düzenlenir.
4.
Yerel
yönetimlerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin
itirazların çözümü ve kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olur.
5.
Görevleri ile
ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan yerel
yönetim organları veya bu organların üyelerini İçişleri Bakanı geçici bir
tedbir olarak, kesin hükme kadar görevinden uzaklaştırabilir.
6.
Yerel
yönetimlerin seçimleri beş yılda bir yapılır. Ancak, milletvekili genel seçiminden
önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahalli idare organların
veya bu organların üyelerine ilişkin genel ve ara seçimler, milletvekili genel
ve ara seçimleriyle birlikte gerçekleştirilir.
7.
Merkezi yönetim,
yerel yönetimler üzerinde idari vesayet yetkisine sahiptir. İdari vesayet,
mahalli hizmetlerin, idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi,
kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli
ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla yapılır. İdari vesayet yetkisi
kanunla düzenlenir.
8.
Yerel yönetimler
kendi aralarında birlik kurabilirler. Birlik kurmaya ilişkin izni Bakanlar
Kurulu verir.
9.
Yerel
yönetimlerin merkezi yönetim ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir.
10.
Yerel yönetimlere
görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.
11.
Büyük yerleşim
merkezleri için kanunla özel yönetim biçimleri oluşturulabilir.
Yerel yönetimlerle ilgili
yasal düzenlemelerin Anayasadaki bu hüküm ve ilkelere uygun olması gerekir
Anayasa, üç tür yerel yönetimden söz etmektedir. Bunlar, “il özel idaresi”,
“belediye” ve “köy”dür. Anayasa, yerel yönetimlerin yalnızca “karar
organları”nın seçimle belirlenmesini emretmektedir. Karar organlarının dışında
kalan yürütme organları (belediye başkanı, vali ve muhtar) seçimle değil, atama ile belirlenebilecektir. Nitekim
olağanüstü durumlarda, belediye başkanları ve muhtarlar seçimle işbaşına gelmiş
olsalar da görevden alınabilmekte, yerlerine başkasının ataması
yapılabilmektedir. Bu da ülkemizde askeri müdahaleleri kolaylaştıran bir niteli
arz etmekte ve demokrasiden sapmaları yasallaştıracak oluşumlara neden
olmaktadır.
Ülkemizde, “il özel idaresi”, “belediye” ve “köy”
olmak üzere üç türlü yerel yönetim birimi bulunmaktadır.
10. İl Özel
İdaresi
İl özel idaresi, “il”
denilen idari coğrafyada faaliyet gösteren bir yerel yönetim birimidir.
Belediye ve köylerin faaliyetleri, belirli bir yerleşim alanı ile sınırlı
olduğu halde, il özel idaresinin hizmetleri, yerleşim alanı içi ve yerleşim
alanı dışı, il sınırları içindeki bütün
bölgeyi kapsamaktadır. Bu bakımdan il özel idaresi, merkezi yönetimle diğer
yerel yönetimler arasında, belediyeler ve köylerde veya bunlar arasında yerel
ortak hizmetler yürüten “ara düzey”
bir yerel yönetim birimi olarak tanımlanabilir.
Bir yerde il özel idaresi
kurulabilmesi için, söz konusu yerin il statüsüne kavuşturulması yeterlidir.
Başka bir ifade ile bir yerleşim biriminin kanunla il statüsüne kavuşturulması
ile birlikte, başka bir işleme gerek kalmaksızın, otomatik olarak orada il özel
idaresi de kurulmuş olmaktadır. Bu bakımdan merkezi yönetim taşra örgütü olan
il ile yerel yönetim birimi olan il özel idaresinin hizmet yürüttükleri alan
aynıdır. Ayrıca, il genel yönetiminin başı olan vali, aynı zamanda il özel
idaresinin de yürütme organıdır. Bu benzerlikler sebebiyle, il genel yönetimi ile il özel idaresi, çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır.
Kanun, il özel idaresini;
“il halkının mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idari ve
mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi” olarak tanımlamıştır.
Görevleri
1.
İl özel
idaresinin, belediye ve köyler dâhil olmak üzere il genelindeki görev ve sorumlulukları;
sağlık, tarım, sanayi ve ticaret, ilin çevre düzeni planı, bayındırlık ve
iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, kültür, sanat, turizm, sosyal
hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binalarının
yapım, bakım ve onarım ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetlerdir.
2.
İl özel idareleri,
belediye sınırları dışında olmak koşuluyla; imar, yol, su, kanalizasyon, katı
atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, orman köylerinin desteklenmesi,
ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri yapmakla görevli ve
yetkilidir.
İl özel idaresi, kısaca,
köylere yönelik hizmetlerle, belediye sınırları dışında kalan alanların alt
yapı, katı atık, çevre, imar vb. faaliyetleri, belediyelerin kendi sınırları
içinde yapmakta oldukları işler gibi, yürütmekle yetkili ve sorumlu
kılınmıştır.
2005 yılında Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü’nün ortadan kaldırılmasıyla birlikte, bu genel müdürlüğün il
kuruluşları il özel idarelerine bağlanmış ve böylece köye yönelik hizmetler de özel
idarelerin temel görevleri arasında yer almıştır.
İl özel idarelerine verilen
görevlerin büyük bir kısmı, aynı zamanda ilgili bakanlıkların (Millî Eğitim, Sağlık,
Tarım, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları vb.) ve başka merkezi
yönetim kuruluşlarının da görev ve yetkileri arasında yer almaktadır.
Dolayısıyla il özel idarelerinin belirtilen bu görevlerinde etkili olabilmesi,
ilgili bakanlık ve diğer kamu kuruluşlarının bu konulardaki yetkilerini, bir
yasal düzenleme ile il özel idarelerince devretmesi veya onlarla paylaşması ve
bunlara bağlı olarak gerekli mali kaynakların sağlanmasıyla olanaklıdır.
İl özel idaresinin, “vali”, “il genel meclisi” ve “il
encümeni” olmak üzere üç organı bulunmaktadır.
Vali
Vali, il özel idaresinin
başı, tüzel kişiliğin temsilcisi ve yürütme organıdır. Bu sıfatla il genel
meclisi ve il encümeninin aldığı kararları uygular, il özel idare teşkilatını
sevk ve idare eder; il özel idaresi personelini atar.
Vali, il özel idaresini
stratejik plana uygun olarak yönetir. İl genel meclisine sunulacak olan
stratejik planı, performans planını, bütçe ile çalışma programlarını hazırlar. Vali,
il encümenine başkanlık eder; il halkının huzur, esenlik, sağlık ve mutluluğu
için gereken önlemleri alır.Vali, il özel idare hizmetlerinin diğer yerel
yönetimler ve kamu kuruluşları arasında bütünlük ve uyum içinde yürütülmesine
yönelik koordinasyonu sağlar.
Valinin çalışmaları, il
genel meclisi tarafından denetlenir. Vali, bir önceki yıla ait faaliyet
raporunu, Mart ayı toplantısında il genel meclisine sunar. Raporla ilgili
mecliste görüşme açılır. Faaliyet raporundaki açıklamalar, meclis üye tam
sayısının dörtte üç çoğunluğuyla
yeterli görülmezse, yetersizlik kararıyla görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis
başkanı tarafından gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir.
Belediye başkanında olduğu gibi, il genel meclisinin, güvensizlik oyu ile valiyi
düşürme yetkisi bulunmamaktadır.
İl Genel Meclisi
İl özel idaresinin karar
organı, il genel meclisidir. İl genel meclisi üyeleri, ilçeler adına
seçilmektedir. İl genel meclisi seçimleri, tek dereceli, nispi temsil
yöntemiyle, serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre beş yılda
bir yapılır. İl genel meclisinin üye sayısı, ildeki ilçelerin sayısına ve ilçe
nüfuslarına göre değişmektedir.
İl genel meclisi, seçim
sonuçlarının ilanını izleyen beşinci gün kendiliğinden toplanır. Bu toplantıda
meclise en yaşlı üye başkanlık eder. Meclis bu toplantıda, üyeleri arasından ve
gizli oyla meclis başkanını, birinci ve ikinci başkan vekilini, ikisi yedek
olmak üzere dört kâtip üyeyi, ilk iki yıl için görev yapmak üzere seçer. İlk
iki yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı, ilk mahalli idareler seçimlerine
kadar görev yapar.
İl genel meclisi, bir aylık
tatil hariç olmak üzere her ayın ilk haftası meclis tarafından belirlenen günde
mutat toplantı yerinde toplanır. Bütçe görüşmelerine rastlayan toplantı süresi
en çok yirmi gün, diğer toplantıların süresi ise en çok beş gündür. İl özel
idarenin en etkili organıdır. İl genel meclisinin önemli görevlerinden bazıları
şunlardır:
1.
İl özel
idaresinin stratejik planı ile yatırım ve çalışma programlarını, il özel idare
faaliyetlerini ve personelinin performans ölçütlerini görüşmek ve karar
bağlamak. Bütçe ve kesin hesabını kabul etmek.
2.
İl çevre düzeni
planı ile belediye sınırları dışındaki alanların imar planını görüşmek ve
karara bağlamak.
3.
Borçlanmaya karar
vermek.
4.
İl özel idaresi
adına imtiyaz verilmesine ve il özel idaresi yatırımlarının yap-işlet veya
yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına, il özel idaresine ait şirket, işletme
ve iştiraklerin özelleştirilmesine karar vermek.
5.
İl özel idaresi
tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek.
6.
Norm Kadro
çerçevesinde il özel idaresinin ve bağlı kuruluşlarının kadrolarının ihdas,
iptal ve değiştirilmesine karar vermek.
İl genel meclisi,
çalışmasını yürütürken bazı koşullara uymakla yükümlüdür. Bu koşullar, il genel
meclisinin fesih sebebini oluşturur.
İl genel meclisi: Kendisine kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum il özel
idaresine ait işleri aksatırsa (örneğin bütçeyi zamanında görüşüp karar
bağlamaz ise), il özel idaresine verilen görevlerle ilgisi olmayan siyasi konularda karara alırsa, İçişleri
Bakanlığının bildirisi üzerine Danıştay’ın
kararı ile feshedilir. Bu şekilde feshedilen meclisin yerine seçilen
meclis, kalan süreyi tamamlar.
İl Encümeni
İl encümeni, il genel
meclisinde karara bağlanacak konuların ön incelenmesini yapan ve daha çok “yürütme”ye ilişkin fonksiyonları olan
bir organdır. İl encümeni, valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl
kendi üyeleri arasından bir yıl için seçeceği beş üye ile biri mali hizmetler
birim amiri olmak üzere valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş
üyeden oluşur. Görüldüğü gibi, il encümeni üyelerinin beşi meclisten ve diğer
beşi de bürokrasiden olmak üzere on kişiden meydana gelmektedir. Önceki
düzenlemede encümenin üye sayısı beş idi ve bu üyelerin tamamı il genel meclisi
içinden seçilmekteydi.
İl daimi encümenine vali ya
da katılamaması halinde genel sekreter başkanlık eder. Encümenin gündemi vali
tarafından hazırlanır. Encümen üyeleri gündem maddesi teklif edebilirler. İl
encümeninin başlıca görev ve yetkileri şunlardır:
1.
Stratejik plan ve
yıllık çalışma programı ile bütçe ve kesin hesabı inceleyip il genel meclisine
görüş bildirmek.
2.
Yıllık çalışma
programına alınan işlerle ilgili kamulaştırma kararlarını almak ve uygulamak.
3.
Kanunlarda
öngörülen cezaları vermek.
4.
Belediye
sınırları dışındaki umuma açık yerlerin açılış ve kapanış saatlerini belirlemek.
5.
Vali tarafından
havale edilen konular hakkında görüş bildirmek.
6.
Öngörülmeyen
giderler ödeneğinin harcama yerlerini belirlemek.
Encümenin başkan ve
üyelerine, belirli miktarda aylık ödenek verilir. Yeni düzenlemede encümenin
yetki ve görevleri, öncekine oranla oldukça daraltılmıştır. Bu çerçevede
encümen, yürütme ve danışma organı niteliğinde işlevlere sahip kılınmıştır.
İl Özel İdaresi Örgütü
İl özel idaresinin örgüt
yapısı, Büyükşehir belediyelerinde olduğu gibi, genel sekreterlik ve onun
altında daireler ya da müdürlükler biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre il özel
idaresinin bürokratik yapısı, genel sekreterlik, mali işler, sağlık, tarım,
imar, insan kaynakları, hukuk birimlerinden oluşmaktadır. İlin nüfusu, fiziki
ve coğrafi yapısı, ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri ile gelişme
potansiyeli dikkate alınarak norm kadro sistemine ve ihtiyaca göre
oluşturulacak diğer birimlerin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi, il
genel meclisinin kararı ile olmaktadır. Bu birimler, Büyükşehir belediyesi olan
illerde daire başkanlığı ve müdürlük, diğer illerde müdürlük şeklinde kurulur.
Genel sekreter.
İl özel idaresi hizmetlerini vali adına
ve onun emirleri yönünde, mevzuat hükümlerine, il genel meclisi ve il encümeni
kararlarına, il özel idaresinin amaç ve politikalarına, stratejik plan ve yıllık
çalışma programına göre düzenlemek ve yürütmekle görevlidir. Genel sekreter, bu
amaçla il özel idaresi kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların
uygulanmasını gözetir ve sağlar.
11. Belediye
Yönetimi
Yerel yönetim kuruluşları
içinde en önemlisi belediyedir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %80’i belediye sınırları
içinde yaşamaktadır. Türkiye’de Şubat 2005 tarihi itibariyle 3225 belediye bulunmaktadır. Belediyenin,
yönetim sistemimiz içinde yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.
Belediye, il özel idaresi gibi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden yönetim
kurumlarındandır. 1930 tarihinde kabul edilmiş olan 1580 sayılı Belediye Kanunu,
belediyecilik deneyimine önemli katkı sağlamış ve 75 yıllık uygulamadan sonra
yerini 03.07.2005 tarihinde kabul edilen 5393 sayılı Belediye Kanunu’na bırakmıştır.
Türkiye’deki iki çeşit
belediye bulunmaktadır. Birincisi, bütünüyle Belediye Kanunu’na göre kurulan ve
çalışan belediyeler; ikincisi ise yalnızca büyük kentlerde faaliyet gösteren ve
farklı bir statüye tâbi olan Büyükşehir Belediyeleridir.
Görevleri
1.
Stratejik plan,
imar ruhsat ve denetim; su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel altyapı; toplu
taşıma ve şehir içi trafik;
2.
Çevre ve çevre
sağlığı, temizlik ve katı atık, ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar, konut;
3.
Zabıta, itfaiye,
acil yardım, kurtarma ve ambulans;
4.
Kültür ve sanat,
turizm ve tanıtım; gençlik ve spor, sosyal hizmet ve yardım, meslek ve beceri
kazandırma; kadınlar ve çocuklar için koruma evleri;
5.
Evlendirme, defin
ve mezarlıklar;
6.
Ekonomi ve
ticaretin geliştirilmesi;
7.
Coğrafi ve kent
bilgi sistemleri;
8.
Gayri sıhhi
müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatlandırılması
ve denetimi;
9.
Devlete ait her
derecedeki okul binalarının yapım, bakım, onarım ve her türlü malzeme ihtiyaçlarını
karşılama;
10.
Sağlıkla ilgili her
türlü tesis açma ve işletme;
11.
Kültür ve tabiat
varlıkları, tarihi doku ve kent tarihiyle ilgili mekânlar ve işlevlerin korunması,
bakımı, onarımı;
12.
Toptancı ve
perakendeci halleri, otobüs terminali, fuar alanı, yat limanı ve mezbaha hizmetleri.
Belediye yönetiminin, “belediye başkanı”, “belediye meclisi” ve “belediye encümeni” olmak üzere üç
organı bulunmaktadır.
Belediye Başkanı
Belediye başkanı, belediye
yönetiminin başı ve yürütme organıdır. Başkan, belediye sınırları içinde yaşayan
seçmenler tarafından tek dereceli ve çoğunluk sistemi ile beş yıllık bir süre
için seçilmektedir. Belediye başkanının, meclis üyeleri tarafından değil de
doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi, ona belediye yönetiminde güçlü bir
liderlik konumu kazandırmaktadır. Belediye başkanının görev ve yetkilerinden
bazıları şunlardır:
1.
Belediye
teşkilatının en üst amiri olarak onu sevk ve idare etmek, belediye personelini
atamak, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.
2.
Belediyeyi
stratejik plana uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin kurumsal
stratejilerini oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi, belediye
faaliyetlerinin ve personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak,
izlemek ve değerlendirmek, bunlarla ilgili raporları meclise sunmak.
3.
Meclis ve
encümene başkanlık etmek ve bu organların kararlarını uygulamak.
4.
Belde halkının
huzur, esenlik, sağlık ve mutluluğu için gereken önlemleri almak.
5.
Belediye
mallarını yönetmek, belediye ve bağlı kuruluşları ile işletmelerini denetlemek.
6.
Bütçeyi
uygulamak, belediyenin gelir ve alacaklarını takip ve tahsil etmek.
7.
Bütçede yoksul ve
muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak, özürlülere yönelik hizmetler yürütmek
ve özürlüler merkezini oluşturmak.
8.
Belediyeyi Devlet
dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde
temsil etmek veya vekil tayin etmek.
Aşağıdaki şartlardan
birinin gerçekleşmesi halinde, İçişleri Bakanlığı’nın başvurusu üzerine
Danıştay’ın kararı ile belediye başkanının başkanlık sıfatı sona ermektedir:
1.
Mazeretsiz ve
kesintisiz olarak yirmi günden fazla
görevini terk etmesi ve bu durumun mahallin mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi;
2.
Seçilme
yeterliğini kaybetmesi;
3.
Görevini
sürdürmesine engel bir hastalık veya sakatlık durumunun yetkili sağlık kuruluşu
raporuyla belgelenmesi;
4.
Meclisin feshine
neden olan eylem ve işlemlere katılması.
Belediye Meclisi
Belediye meclisi, belediye
yönetiminin karar organıdır. Meclis üyeleri, nispi temsil yöntemiyle beş yılda
bir seçilmektedir. Meclis üyelerinin sayısı, belde, kasaba ya da kentin nüfus
durumuna göre 9 – 55 arasında değişiklik göstermektedir. Belediye meclisinin başlıca görevleri
şunlardır:
1.
Stratejik plan
ile yatırım ve çalışma programlarını, belediye faaliyetlerinin ve personelinin
performans ölçütlerini görüşmek ve kabul etmek.
2.
Bütçe ve kesin
hesabı kabul etmek, imar planlarını ve programlarını görüşmek ve onaylamak,
borçlanmaya karar vermek.
3.
Belediye vergi ve
resimlerine ait tarifeleri; bunların dışında belediye tarafından yerine
getirilecek hizmetler karşılığında alınacak ücret tarifelerini düzenlemek.
4.
Taşınmaz mal
alımına, satımına, takasına, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya
kaldırılmasına karar vermek.
5.
Belediye adına
imtiyaz verilmesine ve belediye yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret
modeli ile yapılmasına; belediyeye ait şirket, işletme ve iştiraklerin
özelleştirilmesine karar vermek.
6.
Belediye
tarafından çıkarılacak yönetmelikleri inceleyip onaylamak.
7.
Meydan, cadde,
sokak, park ve benzeri yerlere ad vermek; mahalle kurulması, kaldırılması,
birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesine karar vermek.
8.
Belediye başkanı
ile encümen arasındaki anlaşmazlıkları karara bağlamak.
Belediye Encümeni
Belediye encümeni, belediye
başkanının başkanlığında; İl belediyelerinde ve nüfusu 100.000’in üzerindeki
belediyelerde, belediye meclisinin kendi üyeleri arasından her yıl seçeceği üç
üye ile biri mali hizmetler birim amiri olmak üzere belediye başkanının her yıl
birim amirleri arasından seçeceği iki üye olmak üzere yedi kişiden; diğer
belediyelerde iki meclis üyesi ile yine biri mali hizmetler birim amiri olmak
üzere belediye başkanının birim amirleri arasından seçeceği bir üye olmak üzere
beş kişiden oluşur. Buna göre belediye encümeni, seçimle gelenlerle (meclis üyeleri)
birim amirlerinden (müdürlerden) kurulmaktadır. Bu üyelerin görev süreleri bir
yıldır. Encümen, yeni düzenleme ile danışma
ve yürütme organı haline
getirilmiştir. Görevleri şunlardır:
1.
Stratejik plan ve
yıllık çalışma programı ile bütçe ve kesin hesabı inceleyip belediye meclisine
görüş bildirmek.
2.
Yıllık çalışma
programına alınan işlerle ilgili kamulaştırma kararı almak ve uygulamak.
3.
Kanunlarda
öngörülen cezaları vermek.
4.
Öngörülmeyen
giderler ödeneğinin harcama yerlerini belirlemek.
5.
Umuma açık yerlerin
açılış ve kapanış saatlerini belirlemek.
6.
Taşınmaz mal
satımına, trampasına ve tahsisine ilişkin meclis kararlarını uygulamak; süresi
üç yılı geçmemek üzere kiralanmasına karar vermek.
12. Büyükşehir
Belediye Yönetimi
Mart 1984’den itibaren Türkiye’de
klasik belediye yönetimi yanında, bir de içinde birden fazla belediye bulunan
büyük yerleşim birimlerinde iki kademeli metropol belediye sistemine
geçilmiştir. Bu sistem, temel itibariyle, merkezde bir anakent belediyesi ile
buna bağlı ilçe/ilk kademe belediyelerinden meydana gelmektedir.
Yirmi yıldan beri
uygulanmakta olan 1984 tarih ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu yerini,
yerel yönetim reformu kapsamında hazırlanarak TBMM’de 10.07.2004 tarihinde
kabul edilen 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu’na bırakmıştır. Bununla beraber, Belediye Kanunu ile diğer
ilgili kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri, ilgisine göre Büyükşehir,
ilçe/ilk kademe belediyeleri için uygulanmaya devam edilmektedir.
Yeni düzenleme ile bir
yerde Büyükşehir belediyesi kurulabilmesi için, o yerin il merkezi olması, en
az üç ilçe veya ilk kademe belediyesini kapsaması ve yerleşim birimlerinin son
nüfus sayımına göre toplam nüfusları 750 binden fazla olması gerekmektedir.
Görevleri
Büyükşehir belediyesi ile
ilçe/ilk kademe belediyelerinin görev ve yetkileri, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye
Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Adı geçen Kanun, Büyükşehir
belediye yönetiminin görev ve yetkilerini, alan ve konu olarak genişletmiştir.
İstanbul ve Kocaeli’nde, Büyükşehir belediyelerinin
sınırları, il mülki sınırları olmuştur; diğer Büyükşehirlerde ise mevcut valilik binası merkez kabul edilmek
şartıyla, nüfusu bir milyona kadar olan Büyükşehirlerde yarıçapı yirmi
kilometre, nüfusu bir milyondan iki milyona kadar olanlarda yarıçapı otuz
kilometre, nüfusu iki milyondan fazla olanlarda yarıçapı elli kilometre olan dairenin sınırı, Büyükşehir belediyesinin
sınırını oluşturmaktadır. Ayrıca, Büyükşehir belediyesinin sınırları
çevresindeki belediye ve köylerin, Büyükşehir belediyesine katılmaları da
kolaylaştırılmıştır. Böylece belediyelerin ölçek bakımından büyütülmesi amaçlanmıştır.
Konu bakımından da Büyükşehir
belediyelerinin yetki ve görevleri artırılmıştır. Buna göre, stratejik plan,
nazım imar planı, ulaşım ana planı, su ve kanalizasyon, toplu taşımacılık,
çevre sağlığı, merkezi ısıtma, itfaiye, yolcu ve yük terminalleri, anayol ve
caddelerin yapımı, ağaçlandırma, spor, coğrafi ve kent bilgi sistemlerini
kurma, birinci sınıf gayrisıhhî müesseseleri ruhsatlandırma, sağlık merkezleri,
hastaneler, eğitim, sosyal ve kültürel hizmetler, kültür ve tabiat varlıkları
ile tarihi dokuyu koruma gibi ortak kent hizmetleri, Büyükşehir belediyesinin
yetki ve sorumluluğundadır. İnşaatlara ruhsat verme, tali yol ve meydanları
yapma, sokak temizliği, yeşil alan ve spor tesisleri meydana getirme,
yaşlılara, özürlülere, kadınlara, gençlere ve çocuklara yönelik sosyal hizmetler,
mesleki eğitim ve beceri kursları, defin hizmetleri, umuma açık dinlenme ve
eğlence yerleri ile ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhî müesseseleri
ruhsatlandırma gibi klasik nitelikteki belediye hizmetleri de ilçe/ilk kademe
belediyelerine bırakılmıştır.
Büyükşehir belediyesinin
organları, “Büyükşehir Belediye Meclisi”,
“Büyükşehir Belediye Encümeni” ve “Büyükşehir Belediye Başkanı”ndan
meydana gelmektedir.
Büyükşehir Belediye Meclisi
Büyükşehir
belediye meclisi, büyük şehir belediyesinin karar organıdır. Büyükşehir belediye başkanı büyük şehir belediye
meclisinin başkanı olup, büyük şehir içindeki diğer belediyelerin
başkanları, Büyükşehir belediye meclisinin doğal üyesidir.
Büyükşehir ilçe/ilk kademe
belediye meclisleri ile bunların çalışma usul ve esaslarına ilişkin diğer
hususlarda Belediye Kanunu hükümleri uygulanır. Büyükşehir belediye meclisinin
görev ve yetkileri şunlardır:
1.
Büyükşehir
belediyesinin plan, program ve bütçesini görüşüp karara bağlamak.
2.
Büyükşehir nazım
imar planını yapmak.
3.
İlçe/ilk kademe
belediye meclislerince kabul edilen uygulama imar planları ile bütçeleri tetkik
ederek aynen veya değiştirerek kabul etmek.
4.
İlçe/ilk kademe
belediyelerince yürütülen hizmetlerde, uyum ve koordinasyonu sağlayıcı kararlar
almak. Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyeleri arasında hizmetlerin
yürütülmesiyle ilgili ihtilafları çözümleme konusunda yönlendirici ve
düzenleyici karar almak.
5.
Yurtdışı
belediyeleri ile ilgili karşılıklı işbirliği ve kardeş şehir ilişkisi kurmak.
6.
Meydan, cadde,
sokak ve parklara isim vermek ve bu yerler konulacak anıt, heykel, büst ve
diğer benzeri sanat eserlerini tespit etmek.
7.
Hizmetler ilişkin
ücret tarifelerini belirlemek, borçlanmaya, şirket kurmaya, mahalli idare
birliklerine katılmaya karar vermek ve kanunla verilen diğer görevleri yapmak.
Büyükşehir Belediye Encümeni
Büyükşehir belediye encümeni, belediye başkanının
başkanlığında, belediye meclisinin kendi üyeleri arasından bir yıl için, gizli
oyla seçeceği beş üye ile biri genel sekreter, biri malî hizmetler birim amiri
olmak üzere belediye başkanının her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş
üyeden oluşur.
Büyükşehir Belediye Başkanı
Büyükşehir belediyesinin
üçüncü organı, “Büyükşehir Belediye Başkanı”dır. Başkan, Büyükşehir belediye
sınırları içindeki seçmenler tarafından çoğunluk usulüne göre seçilir.
Büyükşehir belediye başkanının yetki ve görevleri şunlardır:
1.
Büyükşehir tüzel
kişiliğinin temsil etmek ve onun en üst amiri olarak belediye teşkilatını
kanunlarla ve stratejik plana uygun olarak sevk ve idare etmek.
2.
Bütçeyi
uygulamak, belediye personelini atamak, belediye ve bağlı kuruluşları denetlemek.
3.
Meclis ve encümene
başkanlık etmek ve onların kararlarını uygulamak.
4.
Büyükşehir
belediyesi ve bağlı kuruluşları ile işletmelerin etkin ve verimli bir şekilde
yönetilmesini sağlamak.
5.
Büyükşehir
belediyesinin gelir, alacak, hak ve menfaatlerini izlemek ve tahsil ettirmek.
6.
Resmi dairelerde,
idari ve adli yargı mercilerinde davacı veya davalı sıfatıyla büyükşehir
belediyesini temsil etmek veya başkasına vekâlet yetkisi vermek,
7.
Gerektiğinde
bizzat nikâh kıymak.
8.
İlçe/ilk kademe
belediyeleri arasında hizmetlerin yürütülmesinde birlik ve beraberliği sağlamak
ve ilçe/ilk kademe belediyelerince yapılan hizmetlerin etkinliğini sağlayıcı
tedbirleri almak ve bu amaçla gerektiğinde mahallinde denetlemelerde bulunmak.
Büyükşehir ve ilçe/ilk
kademe belediye meclislerinin bütçe ve imarla ilgili olanlar dışındaki bütün
kararları, büyükşehir belediye başkanına gönderilir. Başkan, hukuka aykırı
gördüğü kararların tekrar görüşülmesini isteyebilir. Meclisler, üye tam
sayısının salt çoğunluğu ile kararlarında ısrar ederlerse kararlar kesinleşmiş
olur. Başkan, kesinleşen kararların iptali için idari yargıya başvurabilir.
Kanun, belediye başkanları
için bazı sınırlamalar getirmiştir. Buna göre, Büyükşehir ve büyükşehir kapsamındaki
ilçe ve ilk kademe belediye başkanları, görevlerinin devamı süresince siyasi
partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor
kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamazlar.
Büyükşehir belediye başkanı, büyükşehir belediye idaresinin
başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Büyükşehir belediye başkanı, ilgili
kanunda gösterilen esas ve usullere göre büyükşehir belediyesi sınırları
içindeki seçmenler tarafından doğrudan seçilir. Büyükşehir belediye başkan
vekili, Belediye Kanunundaki usullere göre belirlenir. Ancak, büyükşehir
kapsamındaki ilçe ve ilk kademe belediye başkanları büyükşehir belediye başkan
vekili olamaz.
Belediye
Kanunundaki hükümler saklı kalmak kaydıyla büyükşehir belediye meclisinin
feshine neden olan eylem ve işlemlere katılan büyükşehir, ilçe ve ilk kademe
belediye başkanlarının görevlerine Danıştay
kararıyla son verilir.
13. Köy
Yönetimi
Türkiye’de köy denilince,
nüfusu az, önemli yerleşme merkezlerinden uzak, ekonomik yapısı büyük ölçüde
tarıma dayalı ve kendisine özgü toplumsal ilişkileri bulunan yerleşme birimi
akla gelir. Bu açıdan köylere zaman zaman “kırsal yerleşmeler” ve bu yörelerde
yaşayanlara da “kırsal nüfus” gibi adların verildiği görülmektedir. Ancak,
“kırsal” sözcüğü, yalnız köyleri içermemekte, köylerle birlikte belli bir nüfus
yoğunluğuna ulaşamayan kasabaları ve muhtarlık olmayan küçük yerleşim
birimlerini de kapsamı içine almaktadır.
Köy kavramı, her şeyden
önce bir yönetim biriminin belirlenmesi ile ilgili olduğundan, bu açıdan bazı yasal
tanımlara konu olmaktadır. Köy Kanunu köyü, “nüfus”, “orta malları ve diğer
taşınmazları” bakımından tanımlanmıştır. Kanuna göre, “nüfusu 2.000’den aşağı” yerleşme birimleri
köydür. Ayrıca, “cami, mektep, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan toplu
veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ, bahçe ve tarlaları ile birlikte bir
köy teşkil ederler”. Köy Kanunu yasal uygulamalar için 150 kişilik alt nüfus
tabanı da öngörmektedir. Buna göre, nüfusu 150
ila 2.000 arasındaki yerlerde 442
sayılı Köy Kanunu, tam olarak
uygulanmaktadır. Nüfusu 150’den az olan köyler, şu durumlardan birini seçmekle
yükümlüdür:
1.
Etrafındaki
köylerden (muhtarlıklardan) birine bağlanmak;
2.
Köy Kanunu’nu
eksik uygulamak;
3.
Eski geleneklerine
göre işlerini yapmak;
4.
Birkaç köy bir
arada ise, kendi aralarında birleşerek köy (muhtarlık) olmak.
20 Mayıs 2002 tarihi
itibariyle muhtarlık teşkilatına sahip köylerin sayısı 35.124’tür. Mahalle, oba, mezra, kom, divan, iskele ve istasyon
gibi köy altı yerleşim birimleriyle birlikte bu sayı 80.000’i aşmaktadır. Kırsal kesimdeki yerleşim birimleri dağınık
bir manzara göstermektedir. Köylerimizin büyük bir kısmı, dağ eteklerinde ve
yamaçlarda bulunmaktadır. Ortalama köy büyüklüğü 650 – 700 kişi civarındadır.
Köylerimizin bu yapısı, kamu hizmetlerinin yürütülmesini zorlaştırmakta ve
maliyetleri yükselmektedir.
Görevleri
Köyün zorunlu işleri;
sağlık, temizlik, bayındırlık, tarım ve eğitim konularıyla ilgilidir.
Bataklıkları ve su birikintilerini kurutmak, köye kapalı yoldan içme suyu
getirmek, kuyu ve su kanallarını daima temiz tutmak, köyün temizlik ve sağlık
alanındaki zorunlu işleridir. Köy içi yolları, mescit, okul ve konuk odası
yapmak veya yaptırmak da köyün bayındırlık görevleri arasındadır. Köydeki
hayvanlara, ekinlere, meyvelere ve diğer bitkilere ârız olan hastalıkların
önlenmesi için merkezi yönetim kuruluşlarıyla işbirliği yapmak, köyün diğer
zorunlu işleridir.
Köyün isteğe bağlı işleri
de, nitelik itibariyle, zorunlu görevlere benzemektedir. Ancak isteğe bağlı
işler, daha çok köyün, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesi ve güzelleşmesi ile
ilgili hizmetlerden oluşmaktadır. Köyde çamaşırlık, hamam, Pazar ve çarşı
yerleri yapmak, uygun yerlerde orman yetiştirmek, köyde sulama tesisleri kurmak
ve köylünün bilgisini artıracak türden kitaplar getirmek gibi işler, köyün
isteğe bağlı görevleri arasında yer almaktadır.
Köylerin yönetimi, “muhtar”, “köy derneği” ve “köy ihtiyar
meclisi” olmak üzere üç organdan oluşmaktadır.
Muhtar
Muhtar, köy yönetiminin
başıdır ve devletin köydeki temsilcisidir. Muhtar, köy derneği tarafından beş
yıllık bir süre için seçilmektedir. Muhtarlık seçiminde siyasi partiler aday
gösteremezler. Muhtarın, köy tüzel kişiliğinin yürütme organı olması sebebiyle köyle ilgili görevleri, devletin
köydeki temsilcisi olması nedeniyle de devletle ilgili işlevleri bulunmaktadır.
Muhtarın köyle ilgili
görevleri; köylünün zorunlu işlerini yapmak ve yaptırmak, köy işlerine harcanacak
olan parayı toplamak ve harcamak için emir vermek, mahkemede ve diğer resmi
yerlerde köyü temsil etmektir.
Muhtarın devlet görevleri; yasaları
ve hükümet emirlerini halka duyurmak, dirlik ve düzenliği sağlamak, nüfus
işlerini düzenlemek, doğal afet gibi olağanüstü olayları gerekli yerlere
bildirmek, merkezi yönetim kuruluşlarının köyle ilgili faaliyetlerine yardımcı
olmaktır. Muhtar, köyde devletin temsilcisi olması sebebiyle, il veya ilçe ya
da bucaktaki mülki idare amiri, jandarma, nüfus ve ziraat memurları gibi kamu
görevlileriyle sürekli ilişki halindedir.
Muhtar, seçimle işbaşına
gelen bir yerel yönetici olmasına rağmen, maaşını, köy bütçesi yerine devletten
almaktadır. Bir yerel yönetim biriminin başı ve yürütme organının devletten
maaş alması, onu siyasi bir yönetici olmaktan çıkarmakta ve klasik bir “devlet
memuru” haline getirmektedir. Mülki amirler, muhtarın köyün yararına olmayan
karar ve işlemlerini bozabilirler. Ancak muhtarın yerine geçerek karar
vermezler. Yasalarda kendisine verilen görevleri yapmayan muhtar, yetkili idari
yargı organının kararı ile görevden uzaklaştırılabilir.
Köy Derneği
Köy derneği, köy tüzel
kişiliğinin genel karar organıdır ve
köydeki seçmenlerden meydana
gelmektedir. Köydeki bütün seçmenler, köy derneği aracılığı ile sınırlı da olsa
köy yönetimine doğrudan katılabilmektedirler. Bu organın adının “dernek”
olması, Dernekler Kanunu’na göre kurulan derneklerle bir benzerliği
çağrıştırabilir. Oysa köy derneğinin, isim benzerliği dışında diğer derneklerle
hiç bir ilişkisi yoktur. Köy derneğinin kaldırılması yönünde görüşler
bulunmaktadır. Köy derneği yerine, üyelerinin sayısı köylerin büyüklüğüne göre
değişen bir köy meclisi kurulabilir. Köy derneğinin en önemli görevleri şunlardır:
1.
Köy muhtarını ve
ihtiyar meclisi üyelerini seçmek;
2.
Yapılması isteğe
bağlı olan işlerin zorunlu hale getirilmesine karar vermek;
3.
Köyün bir başka
köyle birleşmesine veya ayrılmasına, gerekli şartlar oluştuğunda köyde belediye
kurulmasına karar vermek.
Köy İhtiyar Meclisi
Köy ihtiyar meclisi, köy
yönetiminin yürütme, denetleme ve karar organıdır. İhtiyar meclisi,
“seçimle gelen” ve “tabii” olmak üzere iki tür üyeden oluşmaktadır. Seçimle
gelen üyeler, köy derneği tarafından tek dereceli ve çoğunluk usulüne göre
yapılan seçimle, beş yıllık bir süre için belirlenmektedir. Seçimle işbaşına
gelen üyelerin sayısı, nüfusu 1.000’e kadar olan yerlerde 8, 1.000-2.000
arasındaki yerlerde 10 ve 2.000’den fazla olan köylerde 12 kişidir. Bunların
yarısı asıl, diğer yarısı ise yedek üyedir. Köy ihtiyar meclisi üyeliği
seçimlerinde de adaylık usulü yoktur. Seçmenler, muhtar için bir ad, ihtiyar
meclisi üyeleri için asıl üye sayısının bir katı kadar isim yazılmış oy pusulalarını
aynı zarfa koyarak oylarını kullanırlar.
Köy okulunun müdürü ve köy imamı, ihtiyar meclisinin tabii üyesidir. Köy ihtiyar
meclisinin, “yönetim”, “denetim” ve “yargılama” olmak üzere üç işlevi
bulunmaktadır. İhtiyar meclisinin görevleri şunlardır:
1.
Köye ait işleri
görüşüp, önem durumlarına göre sıraya koymak;
2.
Hangi işlerin
imece yoluyla yapılacağına, hangi işlerin de köylüden alınacak salma ve diğer
paralarla görüleceğine karar vermek;
3.
Köy hizmetleri
için kamulaştırma kararı almak;
4.
Zorunlu işleri
yapmayan köylüye para cezası vermek;
5.
Köy hizmetleri
için köylüden alınan paranın miktarını herkesin durumunda göre saptamak.
Mahalle Yönetimi. Her kent ve kasaba, çeşitli adlarla ifadelendirilen mahallelerden
meydana gelir. Belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması,
birleştirilmesi bölünmesi, adları ile sınırlarının belirlenmesi veya
değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin
onayı ile olmaktadır. Mahalle; il, belediye ve köy gibi bir yerel yönetim birimi
değildir. Mahallenin tüzel kişiliği
yoktur. Mahalle yönetimi, hizmet ve sorumluluk bakımından, belediye ve
mülki makamlarla (vali ya da kaymakam) ilişkilendirilmiştir. Mahalli mülki
makamların, mahalle muhtarları üzerinde hiyerarşik denetimi andıran yetkileri
bulunmaktadır. Bununla beraber mahalle, organlarının seçimle işbaşına gelmesi
bakımından yerel yönetim birimlerine benzemektedir.
14. Hizmet
Yerinden Yönetim Kuruluşları
Demokrasi ile yönetilen
bütün ülkelerde, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerden başka, özerk nitelikte örgütlenmiş kamu
kurumları da bulunmaktadır. Bu kurumlar, hizmet yönünden yerinden yönetim
ilkesinin ya da fonksiyonel desantralizasyonun bir sonucu olarak ortaya
çıkmışlardır. Bu sebeple söz konusu kamu kurumlarına “hizmet yerinden yönetim
kuruluşları” denilmektedir. Hizmet yerinden yönetim kuruluşları, kamu
yönetiminin yapısında, merkezi yönetim ve yerel yönetim kuruluşlarından sonra
üçüncü grup yönetim birimlerini meydana getirirler.
Hizmet yerinden yönetim
kuruluşları, çeşitli alanlara yayılmıştır. Ticari ve sınaî alanda faaliyet
gösteren hizmet yerinden yönetim kuruluşları olduğu gibi, eğitim, kültür,
teknik, sosyal yardım ve yayın alanında hizmet yürüten kuruluşlar da
bulunmaktadır. Bunlar, her biri ayrı bir kamu hizmetinde uzmanlaşmış
kurumlardır. Söz konusu kurumlar, genel
müdürlük, kurum, kurul, oda, ofis ve
başkanlık gibi çeşitli isimler altında örgütlenmiştir.
Ø Üniversiteler
Ø TRT
Ø Sosyal Sigortalar Kurumu
Ø Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Ø Ticaret ve Sanayi Odaları
Bunlardan bazılarıdır. Hizmet yerinden yönetim
kuruluşlarının başlıca özellikleri şunlardır:
1.
Merkezi yönetimin
hiyerarşik yapısı dışında örgütlenmişlerdir.
2.
Tüzel
kişilikleri, kendilerine ait mal varlıkları, gelir kaynakları ve bütçeleri
vardır.
3.
Belirli ölçüde
özerkliğe sahiptirler. Kendi organlarınca yönetilirler.
4.
Kanunla ya da
kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulurlar.
5.
Kamu yönetiminin
bütünlüğü içinde faaliyet gösterirler. Bu bütünlüğü sağlamanın aracı olarak
vesayet denetimine tâbidirler.
6.
Hizmet konuları,
belirli işlevlerle sınırlıdır, genellikle tek amaçlı örgütlerdir.
7.
Kamu yararına
yönelik olarak çalışırlar.
Hizmet yerinden yönetim
kuruluşları, faaliyet konuları, işleyiş biçimleri, yönetim yapıları ve
yetkilerinin niteliği bakımından birbirinden farklı özelliklere sahiptirler.
Burada, söz konusu kuruluşlara örnek olarak, Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek
Kuruluşları üzerinde durulacaktır.
Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları
Mesleki kamu kurumları,
anayasal organlardır. Anayasa’ya göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere
uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk
ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini
ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri
tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla
seçilen kamu tüzelkişilikleridir. (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türk
Tabipler Birliği, Barolar Birliği vb.)
Kamu
kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli
görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz. Kuruluş
amaçları dışında faaliyette bulunamazlar. Bu meslek kuruluşları ve üst
kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasi partiler aday gösteremezler. Bu
meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar
kanunla düzenlenir. Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının
sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri
seçtirilir.
III. Bürokrasi
Bürokrasi, kelime olarak,
Latince “bura” ve Yunanca “kratos” sözcüklerinden türetilmiştir. “Bura”, masaları
örmede kullanılan koyu renkli kumaş; “kratos” ise egemenlik, yönetim anlamına
gelmektedir. Buna göre bürokrasi, “masaların ya da büroların egemenliği”
anlamındadır. Bu kavramın ortaya çıktığı dönemde memurların, hizmet
yürüttükleri masaların üzeri koyu renkli bir kumaşla örtülmekteydi. Aslında bu
benzetme ile ifade edilmek istenilen, memurların toplum üzerinde giderek artan
egemenliğidir. Memurların bu egemenliği, onların hizmet yürüttükleri bir araçla
(yazı masası) ya da mekânla (büro) nitelendirilmiştir.
Max Weber’e göre bürokrasi,
işbölümü, otorite hiyerarşisi, yazılı kurallar, yazışmaların ve faaliyetlerin
dosyalanması, gayrişahsîlik, disipline olmuş bir yapı ve resmi pozisyonlarda
oluşan bir örgüt biçimidir. Bu anlamda bürokrasi, rasyonel bir örgüt biçimidir;
teknik olarak diğer örgüt biçimlerinden üstündür.
1. Bürokrasinin Yapısal ve İşlevsel Özellikleri
1.
Yasalarla Düzenlenmiş Yetki Alanı: Bürokratik yapılarda amaçların gerçekleştirilebilmesi
için gerekli düzenli çalışmalar, resmi görevler olarak belirli bir biçimde
dağıtılır. Bu görevlerin yerine getirilmesi için gerekli emir ve yaptırımlar
kurallara bağlanır.
2.
Görev Hiyerarşisi ve Otoritenin Kademelenmesi: Bürokratik örgütte görevler hiyerarşik bir düzen
içinde yürütülür. Bu düzen sayesinde, alt birimler üstlerin denetimi ve gözetimi
altına girer. Birçok rasyonel bürokratik örgüt biçimi en üstte bir tek kişi ile
temsil edilmektedir. Bu idari hiyerarşide herkes, kendi yönetimi altındakilerin
karar ve eylemlerinden dolayı, üstlerine karşı sorumludur.
3.
Yönetimin Yazılı Belgelere Dayandırılması: Çağdaş bürokrasilerde yönetim yazılı belgelere
dayanır. Bu belgeler, gerektiğinde kullanılmak üzere saklanır.
4.
Yetki ve Görevlerde Uzmanlaşma: Daire ya da büro yönetimi esaslı bir uzmanlık eğitimini
gerektirir. Uzmanlaşma, iş bölümünün bir sonucudur. İş bölümüyle ortaya çıkan
çeşitli faaliyet alanlarında çalışanlar, yaptıkları işte kısa zamanda uzmanlaşırlar.
5.
Kurallara Bağlılık ve Biçimsellik: Bürokrasi yazılı ve resmi kurallara göre işler. Bu
kurallar, bürokraside çalışanların sorumluluğunu, karşılıklı ilişkilerini ve
yetkilerini tanımlar. Belirli olaylar konusunda karar alınırken, önceden
düzenlenmiş soyut ve genel kurallara göre hareket edilir. Bu kurallar düzeni,
görevlilerin keyfi davranışlarına engel olmak için konulmuştur.
6.
Gayrişahsîlik: İdeal bir memur, işleri, sevgi ve nefret gibi
duygusallıktan uzak, bütünüyle gayri şahsi biçimsel kurallara göre yürütür.
Bürokraside, memurların vatandaşlara karşı davranışı, kişisel düşüncelere
değil, rasyonel bir yönetim anlayışına dayanır.
7.
Kariyer Yapısı:
Bürokraside memuriyet bir “meslek”tir. Memurluk mesleği, belirli esaslara
dayalı bir terfi sistemi içerisinde yürütülür. Çalışanlar kariyer yapısı içinde
uzmanlıklarına ve kıdemlerine bağlı olarak memuriyetin daha üst basamaklarına
yükselirler. Bürokrat, ailesinin toplum içindeki yeri ya da siyasi bağlılıkları
gibi nedenlere göre seçilmez.
8.
Kamu ve Özel Hayatın Ayrışması: Kamu hizmetinin çağdaş örgütlenişi, resmi faaliyet ile
özel yaşam alanını birbirinden ayrıştırmıştır. Kamu malları ve fonları ile
memurun özel servetleri arasında hiçbir bağ yoktur. Bürokratik örgüt,
personelin kişiliğinden ayrı bir varlıktır. İdari personel, yönettiği kurumun
mülkiyetine sahip değildir; görevini satamaz ya da çocuklarına devredemez.
Weber’e göre bu örgüt
biçimi yalnızca devlete özgü değildir. Özel sektörde de bu örgütlenme biçimi yaygındır.
2. Bürokrasinin Olumsuzlukları
Weber’in bürokrasi modeli,
uygulamada sanıldığı gibi rasyonel olarak işlememektedir. Bürokrasinin olumsuzluları,
onun yapısal ve işlemsel özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bürokrasinin
olumsuzlukları şöyle özetlenebilir:
1.
Bürokratik
personelin, verimli ve etkili çalışabilmesi için, kurallara sıkı bir şekilde bağlı kalarak hareket etmesi gerekir. Bu
da, otomatik olarak bürokratların, değişen şartlara ve ihtiyaçlara göre hareket
etme gücünü sınırlandırır.
2.
Bürokraside
memur, makinenin dişlisi gibidir;
örgütün bir parçasına uyan ve bu amaçla kullanılan standart ve gayrişahsî bir
varlıktır. Bu sebeple memur, bürokratik sistemin işleyişine müdahale ederek
bireysel olarak düzeltme yapmak imkânından büyük ölçüde mahrumdur.
3.
Bürokrasi,
rasyonel düzenlemelere göre işleyen bir mekanizma değildir. Bürokraside keyfi
ve taraflı olarak konulmuş kurallar bulunmaktadır. Astlara karşı üstlerin
davranışları ve işlemleri, yasalara uygun olmamakta, zaman zaman gayri insani
ve keyfi nitelik göstermektedir.
4.
Bürokratik
örgütlerde formel (resmi-şekil) yapı her şeyi ifade etmez. Uygulamada,
memurların kendi aralarında geliştirdikleri, tutum, davranış, anlayış ve
geleneklerin oluşturduğu informel (gayri
resmi) yapı, formel yapının yerini almakta ya da onu alt üst etmektedir.
5.
Weber, işbölümüne
dayalı uzmanlığın resmi hiyerarşik otoriteyi etkisiz hale getirebileceğinin
farkına varamamıştır. Resmi hiyerarşik otorite, bürokrasinin işleyişinde,
teknik konularda uzman olan astlara
bağımlı hale gelmektedir. Günümüzde otoritenin en önemli kaynağı uzmanlıktır.
6.
Bürokratik örgüt
yapısı, otoritenin üstlerde temerküz etmesine imkân sağlamakta ve dolayısıyla,
orta ve alt kademe yöneticilerinin inisiyatif
kullanmalarına olanak tanımamaktadır. Bu durum, yazışmaların artmasına, kırtasiyeciliğe
ve işlemlerin gecikmesine neden olmaktadır.
7.
Bürokrasi, rutin
hale dönüşen bir görev ve işleyiş düzenine dayanır. Bürokrasiler genellikle muhafazakâr yapılardır. Bürokratik
yönetimin verimsizliğin temelinde, söz konusu düzenin değişen şartlara ayak
uyduramaması ve kendi kendini yenileyememesi yatar.
8.
Personelin,
etkinlik ve verimlilik amacıyla konulmuş bulunan bürokratik kural ve teknikleri
kullanmak suretiyle sorumluluktan kaçmaları mümkündür. Genellikle yöneticiler,
sorumluktan kaçmak istediklerinde, önlerine gelen somut bir sorunun çözümünü
yazılı bir kuralın ruhuna değil, lafzına dayandırmak isterler. Böylece,
kendilerini kuralların kastettiğinden daha dar sınırlar ve kalıplar içine
koyarlar. İşin şeklinin, aslından daha önemli olduğu kanısını uyandıran
uygulamalar içine girerler. Karşılaştıkları bir sorunun çözümü için uygun bir
kural bulamadıklarında, konu ile ilgili önceki bir uygulamanın olup olmadığına
bakarlar. Benzer bir uygulama bulamadıklarında, inisiyatif kullanmaktan kaçınırlar;
çözümsüzlüğü ya da “hayır” demeyi
tercih ederler.
9.
Bürokratik örgüt
yapısı, zamanla kapalı bir sistem haline dönüşmekte ve verimsizleşmektedir.
Bürokraside orijinalliğe ve yeniliğe kapalı bir işleyiş düzeni egemendir. Ehliyetsiz yöneticilerin, bürokratik
örgütün üst basamaklarına kısa zamanda yükselmesi olağan ve yaygın hadiselerdir.
Weber’in bürokrasi analizi
eleştirilse de, bu analizin ortaya koyduğu gerçekler büsbütün inkâr edilemez.
Gelişmiş toplumlardaki bürokratik organizasyonların ilkeleri, Weber’in
bürokrasi analizlerinden birçok unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Uzmanlaşma, hiyerarşi, formel işlemler,
çağdaş örgütlerin yaygın özelliklerindendir.
3. Bürokrasinin Olumsuz Yönlerinin Giderilmesi
Bürokrasinin
olumsuzluklarını asgariye indirmede yardımcı olabilecek etkin bir kamu yönetimi
sisteminin belli başlı özellikleri şöyle sıralanabilir:
1.
Etkin dış siyasi
denetim.
2.
Oldukça esnek
örgütlenme.
3.
İyi bir liderlik
ve yönetim.
4.
Kurum içinde
yetki devri yoluyla orta ve alt düzeydeki yöneticilerin sorumluluklarının
artırılması ve kırtasiyeciliğin önlenmesi.
5.
Adil personel
yönetimi.
6.
İdare içi
işbirliğinin geliştirilmesi.
7.
Örgütteki
amaçların, yöntemlerin, işlemlerin, kuralların ve sonuçların devamlı olarak
gözden geçirilmesi.
8.
Kuralcılığa kaymayı
önleyecek iyi bir iş ahlâkı.
9.
Etkin halkla
ilişkiler.
10.
İdarenin, ilgi,
eleştiri ve denetim yoluyla, yönetim dışındakiler tarafından anlaşılmasının
sağlanması.
11.
Yasal ve kurumsal
olarak yönetimde açıklığın benimsenmesi.
12.
Kamunun
küçültülmesi ve kamu kurumlarının rahat denetlenebilecek büyüklükte (ölçekte)
tutulması.
13.
Kamu kurumlarının
mümkün olduğu ölçüde rekabete açılması.
4. Türkiye’de Bürokrasinin Sorunları
1.
Merkeziyetçilik: Türkiye’nin Tanzimat’tan beri en önemli sorunu, yönetimde
merkeziyetçiliktir. Merkeziyetçilik, kamusal kaynakların ve yetkinin başkent
örgütleri tarafından kullanılması olayıdır. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde
merkeziyetçilik, yönetimin her kademesinde istihdam edilecek yeterli uzman personelin olmaması sebebiyle
haklı görülebilirdi. Ancak bugün uzman personel sorunu, başkent örgütlerinde
olduğu kadar taşra yönetim birimlerinde de büyük ölçüde çözülmüştür ya da bu
konuda ülkemizde yeterli kapasite mevcuttur. Türkiye’nin siyasi ve idari
rejimi, toplumu kontrol etmek ve
devleti toplum karşısında korumak
amacına göre biçimlendirdiği için, esas itibariyle yerinden yönetime, yetki
devrine ve sivilleşmeye fazla açık
değildir. Rejimin bu genel niteliği devam ettiği sürece, yönetimdeki merkeziyetçilik
şöyle ya da böyle belirli ölçüde ağırlığını koruyacaktır. Oysa günümüzde
“devlet merkezli” bir yönetim sisteminden “birey
merkezli” bir sivil toplum modeline doğru gelişme dikkati çekmektedir. Bu
gelişmenin, yönetimde yeni bir yapılanma ve anlayışı ortaya çıkarması
kaçınılmazdır.
2.
Örgütsel Büyüme: Büyüme eğilimi, genellikle kamu bürokrasisinin doğasında bulunmaktadır.
Her kamu kurumu hizmetin kalitesini iyileştirmekten daha çok, mevcut örgütsel
yapıyı, bütçe olanaklarını, personel sayısını, sosyal tesisler ve hizmet
araçlarını artırmak ve diğer kurumlarla bu alanlarda rekabet etmek için
çalışır.
3.
Yönetimde Gizlilik ve Dışa Kapalılık: Ülkemizde kamu bürokrasisi, yapı ve işleyiş bakımından
“gizlilik” ve “resmi sır” esasına
göre örgütlenmiştir. Gizlilik ve resmi sır, genel bir kural, açıklık ise
istisnadır. Yönetimde gizliliğin en önemli sebebi, yönetici ve memurların
kendilerini kamuoyu ve halkın eleştirilerine karşı korumak istemeleridir.
Yönetime ilişkin yasalar, gizliliği ve resmi sır kavramını, memurların kendi
amaçları doğrultusunda kullanmalarına olanak vermektedir. Yasalarda gizliliğin
sınırları ve kapsamı belli değildir. Neyin gizli ve neyin açık olması
gerektiğine, söz konusu kurumun yöneticisi ya da personeli karar vermektedir.
Bu durum, kurum içindeki yolsuzlukların
saklanmasına ortam hazırlamakta ve vatandaşı bürokrasi karşısında savunmasız ve güçsüz hale
getirmektedir. Birçok evrak ya da dosya, gizlilik gerekçesiyle vatandaşa
verilmemekte ve gösterilmemektedir.
4.
Yönetimde Tutuculuk: Yönetimde tutuculuk, yöneticilerin ve memurların,
öteden beri yapa geldikleri işlemleri ve alışkanlıkları yeni şartlara göre değerlendirmekten
kaçınmaları, eski yapı ve uygulamalarla sıkı bir şekilde bağlanmalarıdır. Bürokraside
değişiklik isteği, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Çoğu zaman bu değişiklik,
dışarıdan siyasi iktidarlar tarafından başlatılır.
Bürokrasi kendi içinde değişmeye kapalı
olduğu gibi, dışarıdan gelen değişme ya da değiştirme girişimlerini de her
türlü yönteme başvurarak engellemeye çalışır. Ülkemizde yönetimde tutuculuğun
önemli bir faktörü de, personel yönetimindeki terfilerin başarıdan çok, kıdem esasına dayalı olmasıdır. Kıdem
esası, üst düzeylere gelecek olan personelin daha yaşlı kişilerden oluşmasına ortam hazırlamaktadır. Böyle bir
yapının tutucu eğilimler göstermesi de doğaldır.
5.
Kuralcılık ve Sorumluluktan Kaçma: Kuralcılık, genellikle yasaların ayrıntılı olarak
düzenlenmesi ve yöneticilerin, olaylar ve sorunlar karşısında inisiyatif
kullanmamasının bir sonucudur ya da vatandaşa karşı duyulan bir kuşkunun ürünüdür. Kuralların ayrıntılı
olması ve personele takdir hakkının verilmemesi, bir yönüyle yasama organının
bürokrasiyi kendi iradesi paralelinde işletme arzusuna yöneliktir. Ülkemizde
kamu hizmetlerinin işleyişi ayrıntılı kurallara bağlanmıştır. Ayrıntılı
kurallar, yönetimin işleyişini yavaşlatmakta, tembel yöneticiye mazeret kaynağı
oluşturmakta ve yetkilerini kötüye kullanmasına ortam hazırlamaktadır. Yöneticilere
takdir yetkisi verilmemesi ve her soruna hukuk kurallarının lafzına dayanılarak çözüm aranması,
bürokrasiyi sürekli olarak mevzuat üretmeye sevk etmiştir ve sevk
etmektedir. Bu nedenle yasaların genel olarak düzenlenmesi ve kamu
personelinin, sorunların çözümünde esnek
hareket edebilmesini sağlayacak yetkilerle donatılması kaçınılmazdır.
6.
Kayırmacılık: Kayırmacılık, yönetimde yozlaşmanın bir başka türüdür.
Ülkemizde kayırmacılık iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi, kamu
hizmetlerine girişte liyakat yerine, tanıdık, dost, akraba, arkadaş, hemşeri ya
da siyasi yakınlık gibi faktörlerin birinci derecece rol oynamasıdır. Bu
faktörlere, mezun olunan okul ve meslek dayanışması gibi unsurlar da ilave
edilebilir. Kayırmacılığın hâkim olduğu alanlarda çoğu zaman sınavlar bir formaliteden
öte anlam taşımaz. Yazılı sınavların objektif esaslara bağlandığı bazı kamu
kurumlarında, sözlü sınavlara alınacak olan sayıdan çok daha fazla adayın davet
edilmesi suretiyle, kayırmacılığın gerçekleşmesine olanak tanınmaktadır. Kayırmacılığın
ikinci türü, kamusal hizmetlerin dağıtımında ihtiyaç ve yerindelik
kriterinden çok, oy, partiye destek ya da ideolojik
yakınlık gibi faktörlerin etkili olmasıdır.
7.
Yolsuzluk ve Rüşvet: Yönetimde yolsuzluk, yapılmaması gereken işlemleri yapmak ya da
yapılması gereken işlemleri çabuklaştırmak karşılığında çıkar sağlamanın
adıdır. Rüşvet, zimmete para geçirme, irtikâp, memuriyet görevini kötüye
kullanma gibi tutum ve davranışların hepsi yolsuzluk kavramı kapsamında
değerlendirilir. Rüşvet, yönetim sistemimizin geleneksel hastalıklarındandır. Rüşvet genellikle, ya bir zarardan
kurtulmak ya da bir menfaat temin etmek ya da bir işi hızlandırmak amacıyla
verilmektedir. Rüşvet, kişinin, bürokratik mekanizmayı kendi lehine çalıştırmasının
bir aracıdır. Türkiye’de rüşvetin, yasalara rağmen, yaygın bir uygulama olduğu
konusunda genel bir kanı bulunmaktadır. Fakat ispatlanamaması sebebiyle, bunun boyutu tam olarak ortaya
konulamamaktadır. Aşırı kuralcılık, otoritenin merkezileşmesi, hizmet arzının
yetersizliği, yasakçı devlet anlayışı, sosyal yapının bozulması, yönetimdeki
gizlilik ve kapalılık gibi unsurlar rüşveti besleyen en önemli faktörlerdir.
8.
Aracılar Yoluyla İşlemleri Yürütme (İş Takipçiliği): Ortalama bir vatandaş, kendini kamu
bürokrasisi karşısında zayıf hissettiği için, işlerinin yürütülmesinde
aracılara başvurmaktadır. Bürokrasinin yapı olarak karmaşıklığı ve kuralcılığı
sebebiyle, ülkemizde aracılar yoluyla hizmetleri yürütme, yaygın bir
uygulamadır. Aracılar bazen bir kurum, bazen de bir kişi olabilmektedir.
Genellikle milletvekilleri, mahalli eşraf, siyasi parti yöneticileri ve eski
bürokratlar, vatandaşların işlemlerinin yürütülmesinde aracı olarak
kullandıkları kişilerin başında gelmektedir. Kamu yönetiminde aracıların yaygın
olarak kullanılması; işlemlerle ilgili halkın yeterince bilgilendirilmemesi,
kolaylık sağlanmaması, işlem süreçlerini ve belgelerini açıklayacak görevlerin
istihdam edilmemesi ya da bu konuda yazılı kılavuz ve levhaların bulunmamasının
bir sonucudur.
Özet olarak, Türk kamu
bürokrasisinin sorunu; otorite hiyerarşisinin katılığı, yetkilerin üst
basamaklarda toplanması, gizlilik, siyasi-idari güç ile uzmanlık gücü
arasındaki çatışma, kuralların yoğunluğu, takdir yetkisinin daraltılması,
rekabetin yokluğu, kendi kendini yenileyememe ve dolayısıyla verimsizliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder