Stagflasyon nedir? - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Mart 21, 2018

Stagflasyon nedir?

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Stagflasyon nedir?

Enflasyon ile işsizliğin bir arada görüldüğü ekonomik bunalım. Durgunluk içinde enflasyon veya enflasyon + işsizlik diye Türkçeye çevrilmeye çalışılan stagflasyon, İngilizcedeki durgunluk stagnation kelimesinin baş tarafı ile yine aynı dildeki inflation kelimesinin son tarafının stagflation olarak birleştirilmesiyle türetilmiş bir kavramdır.


Çağımızın iktisadi bunalımı olarak nitelenebilen stagflasyon; işsizliğin, yetersiz bir ekonomik büyümenin, kullanılamayan üretim kapasitelerinin, yaygın ve sürekli fiyat artışları ile bir arada görüldüğü bir ekonomik rahatsızlık olarak tanımlanabilir.

Enflasyon olarak bilinen iktisadi bunalım gibi, stagflasyonu açıklamaya çalışan birçok teoriler ve yaklaşımlar vardır. Bunlar stagflasyon diye isimlendirilen bunalımı, esas itibariyle, aşağıdaki faktörlere bağlamaktadırlar. Özetle ifade etmek gerekirse bu faktörler şunlardır: Mal ve emek piyasalarının farklı şartlar altında dengeye gelmeleri; İşsizlikle mücadele politikalarında yapılan yanlışlıklar;

Eksik rekabet şartlarında çalışan firmaların yüksek fiyat politikaları;

Ekonomide gelir paylaşım mücadelesinin şiddetlenmesi, çalışma barışının bozulması, ücretlerin aşağıya doğru esnek olmaması; Teknolojik değişmeler;

Stagflasyon ne demek? (Ekonomi)
(Stagflation) İngilizce’de "stagnation" (durgunluk) ile "inflation" kelimelerinin birleştirilmesinden elde edilen bir kavram. Bir ekonominin aynı anda hem işsizlik, hem de enflasyon içinde bulunması durumunu ifade eder. Bu kavram 1970 li yıllardan sonra ekonomi literatürüne girmiştir. Stagflasyonun ortaya çıkması Keynes Ekonomisine bir çelişki gibi düşünülmüştür. Çünkü Keynes’in analizleri, bir ekonominin belirli bir anda ya işsizlik ya da enflasyon içinde bulunabileceği modeller üzerine dayandırılmış olup bu analizlerde her iki ekonomik sorunun bir arada yaşanması durümu öngörülmemiştir. Uygulamadaki gelişmeler de uzun süre Keynes Teorisini destekler görünmüştür, örneğin 1929 Büyük Dünya Depresyonu sırasında ciddi işsizlikle birlikte fiyatların düşmesi olayları yaşanmış, İkinci Dünya Savaşı sırasında şiddetli bir enflasyon ve yüksek istihdam, birlikte ortaya çıkmıştır. 1950 li yıllarda ve 1960 larm başlarında ise genellikle ekonomilerde durgunluk eğilimleri egemen olmuş ve fiyat artış hızları oldukça düşük kalmıştır. 

Oysa 1973 de patlak veren Dünya Enerji Buhranı ile ulusal ekonomilerde bazı şeylerin değiştiği, hızlı fiyat artışları ile birlikte yaygın işsizlik olaylarının bir arada yaşanmaya başlandığı görülmüştür. Stagflasyon ekonomide ciddi bir ikilemi ifade eder. Şöyle ki geleneksel araçlar kullanılarak enflasyonu önlemek için daraltıcı para ve maliye politikalarının uygulanması, diğer yandan işsizliğin daha da şiddetlenmesine yol açacaktır. Ya da tersine, işsizliği gidermek için genişletici politikalar izlenmesi enflasyon hızını büsbütün artıracaktır. 

Bu durumda Ekonomik Teoride yeni düzenlemeler geliştirilmesi ve bu sorunların çözümü için yeni önlemler alınması gerekmiştir. Geleneksel analizlerde enflasyonla işsizlik arasındaki ilişkiler Philips Eğrisi adı verilen bir araç yardımıyla açıklanmıştır. Bu analize göre ikisi arasında ters bir ilişki vardır. Yani enflasyon hızının yükselmesi işsizlik oranının düşmesine, işsizliğin artması da enflasyonun yavaşlamasına yol açar. Oysa 1970 li yıllar bu ilişkinin bozulduğunu, her iki problemin de bir arada yaşandığını göstermiştir. Bu bozulmayı açıklamak için çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Bunlardan birisi "moneterist açıklama"dır ve bu görüş "doğal işsizlik oranı" üzerinde durur. Doğal işsizlik oranı bir ekonomide uzun dönemli, ya da yapısal veya, tam istihdam işsizlik oranı biçiminde tanımlanmaktadır. İşinden ayrılıp yeni iş arayanlar, işgücüne yeni katılımlar, yaratılan iş olanakları, v.s. doğal işsizlik oranım etkileyen faktörler arasındadır. Milton Friedman ve Edmund S. Phelps gibi İktisatçılar tarafından savunulan moneterist görüşe göre, bir ekonomide beklenen enflasyon oranı değişmediği sürece, enflasyon ile işsizlik arasındaki ters ilişki (normal Philips Eğrisi) geçerli olur. Eğer beklenen enflasyon oranı artarsa bu ilişki bozulur ve aynı anda hem enflasyon, hem de işsizlik artar (tüm Philips Eğrisi yukarı doğru kayar) İşçilerin gelecekte bekledikleri enflasyon oranı değişmedikçe, kısa dönemde görülen fiyat ve ücret artışları onları daha çok çalışmaya yöneltir. Bu ise işsizliğin azalması demektir. Oysa eğer ilerde enflasyon oranının yükseleceğini beklemekteyseler, bugünkü yüksek parasal ücretler onları daha çok çalışmaya yöneltmeyecek, diğer bir deyişle, işçiler çalışmak için ancak yüksek ücretli işleri kabul edeceklerdir. Bunun nedeni, işçilerin, artan fiyatların parasal ücretlerinin reel değerini düşürmesinin farkına varmalarıdır. Böylece uzun-dönemde fiyat (ve ücret) artışları işsizliğin de artmasına ve doğal ücret oranına yönelmesine neden olacaktır. Stagflasvon konusundaki ikinci bir açıklama Keynesçil modellere dayanmakta ve özellikle ücret-fiyat esnekliğini vurgulamaktadır. 

Bu görüş taraftarları stagflasyonun nedeni olarak, ekonomiyi sürekli etkileyen talep ve arz şokları karşısında, ücret ve fiyatların aşağı yönde esnek olmamasını gösterirler. Örneğin, taleple ilgili faktörlerin birisi, toplam talebin bileşiminde ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu değişiklikler dolayısıyla bazı sektörlerin ürettiği mallara olan talep artarken, diğerlerinin talebi azalabilir. Talep artışı olan sektörlerde üretim artar, ancak makine-donatım veya teknik personel yetersizliği bu üretim artışını sınırlandırır. Dolayısıyla bu sektörlerde talep artışları, kısa dönemde fiyat yükselmeleri ve ücret artışları ile sonuçlanır. Talep düşüşü olan sektörlerde ise bu düşüşler, fiyatların azalması yerine işçilerin işten çıkartılması ve üretim miktarının kısılmasına yol açar. Bunun nedeni işverenlerin, karlarındaki düşüşe, işçilerin de daha düşük ücretlerden çalışmaya razı olmamalarıdır. Diğer bir deyişle, işverenlerin işçilere yol vererek maliyetlerini düşürmeye çalışmalarıdır. Dolayısıyla toplam talebin sabit olduğu, yalnızca talep bileşiminin değiştiği bu durumda ekonomide genel olarak fiyatlar yükselmekte, işsizlik oranı ise artmış olmaktadır. Arz yönüyle ilgili şoklara örnek olarak da 1970 lerdeki petrol fiyatlarındaki artışlar gösterilebilir. Enerji fiyatlarındaki artışlar üretim maliyetlerini yükseltir, bu durumda karlarını sabit tutmaya (veya artırmaya) çalışan firmalar, maliyet artışlarını yüksek fiyatlar biçiminde tüketicilere yansıtınca, talep miktarı, ona bağlı olarak da üretim miktarı daralır. Eğer sendikalar ücretlerdeki bir azalmaya razı olmazlarsa ücret-fiyat döngüsü dolayısıyla fiyatlardaki artış ve işsizlik (üretim kısılması) daha da hızlanır. Stagflasyon konusu, henüz yeni olduğu için bu alandaki teorik açıklamaların tam olarak geliştirilmiş bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Mevcut teorik çerçeve içerisinde, stagflasyonla mücadele için öne sürülen çeşitli politikalar vardır. Bunlardan birisi "gelirler politikasıdır. Bu politikalar, artan fiyat ve ücretleri düşürmek için fiyat ve ücret göstergeleri belirlemek, fiyat ve ücretleri dondurmak, firma ve sendikaları makul artışlar konusunda ikna etmek gibi çeşitli önlemleri içermektedir. Bir diğeri de vergiye dayalı gelir politikasıdır. Burada daha düşük ücret ve fiyat kabul eden işçiler ve firmalar, daha düşük vergilerle ödüllendirilir. Aksi yönde davrananlar ise yüksek vergilerle cezalandırılır. Bir diğer çözüm de indekslemedir. Burada, ücret artışları cari enflasyon oranına göre indekslenmektedir. Buna göre, enflasyon oranında beklenmeyen bir azalmanın işsizliği azaltmasının nedeni, ücret sözleşmelerinin sabit tutulmasıdır. 

Diyelim ki iki yıllık bir ücret sözleşmesi, beklenen enflasyon oranını kapsamaktadır. Eğer cari enflasyon oranı beklenen enflasyon oranının altına düşerse ücret maliyetleri mal ve hizmet fiyatlarından daha hızlı artar ve daha az emek istihdam edilir. Oysa parasal ücretler cari enflasyon oranlarına göre indekslenirse, parasal ücretler enflasyon oranındaki düşüşü otomatik biçimde yansıtacaktır. Nihayet üçüncü bir politika da üretim teşviklerinin uygulanması ve toplam arzın artırılmasıdır. Arz-Yanlı İktisat görüşünü savunan bu yazarlara göre, uygulanacak bir vergi indirimi programı çalışmayı, yatırımı ve toplam arzı özendirerek stagflasyon olayının önlenmesine yardımcı olacaktır. Stagflasyon konusundaki görüş farklılıkları devam etmektedir. Bu farklı görüşlerin üzerinde anlaştıkları bir nokta vardır ki o da bir ekonomide makro sorunların çözümlenmesi için ekonominin mikro yapısının daha iyi anlaşılması gerektiği, diğer bir deyişle, günümüz ekonomik sorunlarının çözümü için hem makro hem de mikroekonomik araçları birlikte kullanmak zorunluluğudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder