Servet-i Fünun dönemi özellikleri nelerdir? - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Şubat 20, 2018

Servet-i Fünun dönemi özellikleri nelerdir?

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Servet-i Fünun dönemi özellikleri nelerdir?

Edebiyat-ı Cedide olarak da bilinen Servet-i Fünun dönemi, Türk edebiyatına neler katmıştır? Servet-i Fünun yazarları ve şairleri kimlerdir?
Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.


Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir. Adından da anlaşılacağı gibi önceleri “fen” (fünun) konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne 1896 yılında Recaizade Mahmut Ekrem’in teşvikiyle Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir.

Servet-i Fünun dönemi özellikleri nelerdir?
Servet-i Fünun dönemi özellikleri nelerdir?

Divan edebiyatına karşı başlayan bu akım, Avrupai Türk edebiyatını ifade etmek için “Edebiyat-ı Cedide” yani “Yeni Edebiyat” ismiyle de anılır. Servet-i Fünun Edebiyatı, II. Abdülhamid döneminde, Servet-i Fünun adlı derginin çevresinde toplanan sanatçıların Batı etkisinde geliştirdikleri bir edebiyat hareketidir. Bu hareket 1896′dan 1901′e kadar etkili olmuştur. 16 Ekim 1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızca’dan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı makalenin dergide yayınlanması üzerine dergi kapatılmış, dolayısıyla Servet-i Fünun topluluğunun faaliyetleri de son bulmuştur.

Servet-i Fünun edebiyatının genel özellikleri

1) “Sanat için sanat” ilkesine beğlıdırlar.

2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde bitebilir.

3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.

4) “Her şey şiirin konusu olabilir” görüşünü benimsemişlerdir, fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.

5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.

6) Şiirde ve romanda oldukça ağır bir dil kullanmışlardır. Bunun nedeni sanatkar üslup ve sözvarlığı yaratmak istemeleridir. (Sözvarlığı: Bir dildeki sözcüklerin, deyimlerin, terimlerin kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin oluşturduğu bütün)

7) “Kafiye kulak içindir” görüşünü benimserler.

8) Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır. Bunlar;

* Batı’dan aldıkları “sone” ve “terza-rima”
* Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)
* Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler

9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak durmuşlardır.

10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.

13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatmışlardır. Bu nedenle konular İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.

14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.

15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.

Servet-i Fünun döneminin sanatçıları kimlerdir?

Şairler

servet-i funun2 180215* Tevfik Fikret: Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli neden lisede edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir. Sanat yaşamı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem Servet-i Fünun hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde “sanat sanat içindir” anlayışıyla ürünler vermesine karşın, toplumsal konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen) zorlamıştır. İkinci dönemde ise (1901’den sonra) toplumsal konulara yönelmiş, “toplum için sanat” anlayışıyla ürünler vermiştir. Türk edebiyatının Batılılaşmasında Tevfik Fikret’in payı büyüktür. Şiirleri hem biçim hem de içerik olarak yenidir. (Resim: Tevfik Fikret)

* Cenap Şahabettin: Tıp öğrenimi için gittiği Fransa’da edebiyatla ilgilenmiş ve sembolizmden etkilenmiştir. Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmış, şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir. Ağır bir dil ve süslü anlatım en belirgin özellikleridir. Şiirlerinde aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de karışık kalıplarına yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan şair Milli Edebiyat’la başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok işlediği konulardır.

* Hüseyin Siret Özsever: 1896-1898 yılları arasında Edebiyat-ı Cedide topluluğunda yer alan şair, bu dönemde dil, şekil, tema ve sanat anlayışı bakımından Edebiyat-ı Cedide’nin ortak özelliklerini sürdürür. Şiirlerinin çoğunda aşk, kadın, tabiat ve özlem gibi bireysel temaları işler.

* Hüseyin Suat Yalçın: Hüseyin Suat, dönemin çoğu şairi gibi başlangıçta Divan şiiri tarzında gazeller yaz­dı. Bu dönemde etkilendiği başlıca şairler; Nedim, Fuzuli ve hikemi şiirleriyle Nabi’dir. 1893’te gittiği Paris’te Batı şiirini tanır. Yurda döndükten sonra, 1896 yılında Servet-i Fünun dergisine geçerek Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılır. Edebiyat-ı Cedide’nin anlayışına uygun şiirlerini ilk kitabı olan Lâne-i Melâl (1910)’de toplamıştır.

* Süleyman Nazif (İbrahim Cehdi): Servet-i Fünun dönemi şairi olan sanatçı, anlayış ve tarz olarak Namık Kemal’in devamıdır. Edebi karakteri kadar hazırcevaplığı ve nükteleri ile de üne kavuşmuştur.

Yazarlar

* Halit Ziya Uşaklıgil: Gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğü, gerekse realizmin ilk olgun ürünler vermesi bakımından Türk edebiyatına roman ve hikaye alanında büyük katkısı olan sanatçıdır. Anlatımının söz oyunlarıyla yüklü, dilinin oldukça ağır olmasına rağmen yazar; ilginç tipler bulmakta, başarılı ruhsal çözümlemeler yapmakta ve nesnel kişi, çevre betimlemelerinde oldukça ustadır. Konularını İstanbul’un çeşitli kesimlerinden seçer ancak sosyal sorunları ele almak gibi bir amacı yoktur. Gözleme çok önem verir. Romanlarının konularını genellikle aydın tabakanın hayatından alan Halit Ziya, hikayelerinin önemli bir kısmında halk tabakasının insanlarını, onların yaşayış, adet ve inançlarını anlatmıştır. (Resim: Halit Ziya Uşaklıgil)

* Hüseyin Cahit Yalçın: Yazı hayatına Servet-i Fünun döneminde edebiyatçı olarak başlamış; II. Meşrutiyet, Atatürk, İsmet İnönü dönemlerinde her daim sert kalemiyle yazdığı polemik ve eleştirilerle ve aynı zamanda da kültürün yaygınlaşmasına destekleriyle akıllarda kalmış, gazeteci, yazar, siyaset adamıdır.

* Hüseyin Rahmi Gürpınar: Servet-i Fünun romanının gözde olduğu devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat’ın popüler roman çığırını tek başına ve büyük bir kudretle devam ettiren tek şahsiyettir. Hüseyin Rahmi, Türk romanındaki ilk izlerine 1885’ten sonra rastlanan Fransız natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarındaki kahramanları daima karakterlerinin ve sosyal çevrelerinin birer ortak ürünü olarak ele alan, onların psikolojik kişiliklerini irsiyete (genetik) ve sosyolojik kişiliklerini de içinde yetiştikleri cemiyetin şatlarına göre değerlendiren romancı, bu yöntemi ile olduğu kadar realiteyi hem iyi hem de kötü yönleriyle olduğu gibi vermek konusundaki titizliği ile ön plana çıkmıştır.

* Ahmet Rasim: Kendine özgü bir tarzla kaleme aldığı eserleri geniş bir okur kitlesi tarafından okunan, mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebi türlerde ve çok sayıda eser verdi. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu fıkralarıyla tanındı

* Mehmet Rauf: Yapıtlarında ruhsal çözümlemelerde yoğunlaşan sanatçı sosyal çevreyle ilgilenmez. İlk başarılı psikolojik roman kabul edilen “Eylül” ile tanınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder