ikinci sınıflara ders verdiğim yeni bir öğretmenlik rolüne geçiş - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Aralık 27, 2015

ikinci sınıflara ders verdiğim yeni bir öğretmenlik rolüne geçiş

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
 ikinci sınıflara ders verdiğim yeni bir öğretmenlik rolüne geçiş

Öğretmenlikteki ilk beş yılımı, bir ortaokulda yedi ve sekizinci sınıflara yeni bilgiler kazandırarak ve bir o kadar da onlar hakkında endişe ederek, onlarla gülerek ve onları yönlendirerek geçirdim. Bu yıl ise dördüncü sınıflara ve zaman zaman da ikinci sınıflara ders verdiğim yeni bir öğretmenlik rolüne geçiş yaptım.

İşte bu geçişten öğrendiklerim:

1. İlkokuldan ortaokula geçişin ne kadar önemli olduğunu tekrar öğrendim.

İlkokuldan ortaokula geçmek, pek çok açıdan denge aletinden cambaz ipine geçmeye benziyor: Çıta daha yüksek, risk daha yüksek, çok daha az destek var, kaygıyı daha çok tetikleyebiliyor ama aynı zamanda eğlenceli de! Bu yıl ayrıca, ilkokul ve ortaokul arasında ne çok değişim yaşandığını da fark ettim. Bir ya da bazen iki öğretmenden, yedi ya da sekiz öğretmene geçiş. Daha fazla ödev. Daha fazla veli toplantısı. 45 öğrenci yerine bazen 120 öğrenciden sorumlu olan öğretmenler. Şimdi neden öğretmenlerin, ortaokulun (ya da herhangi bir okulun “ilk” sınıfının) ilk sömestrinin neredeyse tamamı boyunca birer afet bölgesi görevlileri gibi göründüklerini anlıyorum.

2. Ergenliğin hayatı nasıl bir enkaza çevirdiğini hatırladım.

Ergenlik, doğamızdaki tek en tuhaf ve en yıkıcı güç. Arkadaşlıklar değişir. İlişkiler değişir. Beyinler farklı çalışır. Şunu netleştirelim: Ortaokul öğrencilerime bayılıyorum. Onların güvenini ve işbirliğini kazanmak için çabalamak zorunda olmamın eğlenceli bir mücadele olduğunu düşünüyorum. Onların sululuklarına ve duygusal dengesizliklerine karşı artık daha rahatım artık, çünkü onlarla, çocuklukla yetişkinlik arasındaki o korkutucu ama heyecanlı orta yerde tanışmış olmaktan çok memnunum. Bana olan sevgilerini, tuhaf şakalar ve YouTube videoları yoluyla sade bir şekilde göstermelerini seviyorum.


Ve sonra… İlkokulda öğretmenlik yapmaya başladım. Tek yaptığım şey sınıftan içeri girmekti ve onlara kitap okuyacağımı öğrendiklerinde hemen ellerini çırpmaya başlıyorlardı. Ya da beni ne kadar sevdikleriyle ilgili doğaçlama bir sınıf tezahüratı başlattıklarında ya da “Sizi iki koca gündür görmedim!” diyerek Pazartesi sabahları yanıma gelip bana sarıldıklarında. GERÇEK HAYAT MI BU?! Bunu günde yaklaşık 18 kez soruyorum kendime. Nerdeyse çocuk sahibi olmak istemediğim bir noktaya gelmiştim ama şimdi elli çocuk sahibi birden olmak istiyorum. Eyvah!

Elbette ergenliğin sadece ölümle ve yıkıcılıkla ilgili olmadığını da söylemeliyim. Ergenlik boyunca çocuklar, bilgiyi beyinlerinde işlemek için savaş ya da kaç bölgesi amigdala yerine frontal kortekse (evet, mantık!) bağlı kalmaya başlarlar. Ve bazen bu geçiş korkutucu olabilse de (hem izleyen hem de yaşayan için), bir çocuğun olgunlaşmasını ve “ben, ben, ben!” deyip duran amigdalayı dinlemek yerine başkalarını da etkileyen konuları önemsemeye başlamak için frontal korteksi kullanmaya geçişini izlemek, dünyadaki en muhteşem ve insanı en mutlu en şeylerden birisi.

3. İlkokul öğretmenlerine karşı yeni bir takdir duygusu hissetmeye başladım.

Hayatınızda hiç yemekhaneden sınıfa dönen bir grup küçük çocuğu sessiz bir şekilde ve tek bir sıra halinde koridorda yürütmeyi denediniz mi? Hele de bir Cuma günü?! Aman yarabbi!… Eğer kulağınıza basit geliyorsa, ya kıdemli bir ilkokul öğretmenisiniz ya da hiçbir şey bilmiyorsunuz.

Sevgili ilkokul öğretmenleri, hepiniz benim kahramanımsınız. Bu erken çocukluk yıllarının ne kadar şekillendirici olduğunu anlıyorsunuz ve sabrınız ve yaratıcılığınız asla boşa gitmiyor (hem çocuklar hem de benim için). Sizi çok seviyorum. Lütfen şimdi bütün sırlarınızı bana da öğretin.

4. Aynı zamanda ortaokul öğretmenlerine karşı da yeni bir takdir duygusu hissetmeye başladım.

Kendim de bir ortaokul öğretmeni olduğum için onların da kahramanım olduğunu söylemek çok uygun kaçmayabilir belki, ama ortaokul öğretmenlerinin özel bir “tür” oldukları konusunda bütün dünyanın benimle hemfikir olacağından eminim. Birine ortaokul öğretmeni olduğumu söylediğimde neredeyse her seferinde şu tür tepkiler alıyorum: “Offf çok fena!” ya da “Ben asla yapamazdım” ya da “Psikolojik değerlendirmeden geçtin mi hiç?” Bence eğitim sistemi ortaokul öğretmenlerinin yaptıklarını genellikle gözden kaçırıyor. Onlar eğitim dünyasının bir çeşit ortanca çocuğu gibiler. (Ama ortanca çocuğun en eğlenceli çocuk olduğunu herkes bilir.)

5. Ortaokul öğrencilerimi daha fazla sevmemi sağladı.

Şimdi neredeyse her gün, düşünebileceğim en büyük ve en “kötü” 8′inci sınıf öğrencisinin bile nasıl bu gözleri fal taşı gibi açık küçücük kurabiyelerden biri olarak okula başladığını düşünüyorum. Nasıl tüm teneffüs süresi boyunca elleri kulaklarının hemen yanında dümdüz havaya doğru uzanarak oyun alanında koşturduğunu ya da sınıftaki küçük balığı besleme sırası ona geldiğinde nasıl heyecanlandığını, kontrolsüzce kıkırdadığını ve yem kutusunu sabit tutmak için nasıl birinin yardımına ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Bir ortaokul öğretmeni olarak ders verdiğim ya da tanıdığım tek yaş grubu onlar olduğu için öğrencilerimi sadece ortaokul öğrencisi olarak düşünmem çok kolaydı. Ama şimdi bakış açım genişlediği için birer insan olarak kim olduklarını çok daha iyi anlıyorum.

Kendilerini sandalyelere bantlamak için benim koli bandımı kullanmak gibi şeyler yaptıkları zamanlar hariç. O zaman yine insan olduklarını unutuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder