DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
YÖNETİCİLERİN GÜÇ KAYNAKLARININ ÇALIŞANLARIN ÖRGÜTE BAĞLILIKLARI ÜZERİNE ETKİSİ: ÇALIŞANLARIN ALGILAMALARINA BAĞIMLI
Bu çalışmanın amacı, yöneticilerin kullandıkları güç kaynaklarının çalışanların örgüte bağlılıkları üzerindeki
etkilerini incelemektir.
Bu amaca ulaşmak için kamu ve özel sektörde çalışan 354 katılımcı üzerinde, a) etkileyici kişilik, uzmanlık,
konum ve ekonomik güç algıları, b) örgüte yönelik duygusal, devamlılık ve normatif bağlılık düzeyleri
hakkında bireysel düzeyde veri toplamak için bir survey araştırması gerçekleştirilmiştir.
Yapısal Eşitlik Modeli (SEM) ile yapılan analiz sonucunda, etkileyici kişilik, uzmanlık, konum ve ekonomik güç
algılarının duygusal, devamlılık ve normatif bağlılığı pozitif etkilediği; konum ve ekonomik güç algılarının
duygusal ve devamlılık bağlılığını pozitif, ancak normatif bağlılığı negatif etkilediği belirlenmiştir.
Güç olgusu, sosyal ilişkiler içerisinde
karşılıklı etkileşimin olduğu her yer ve
zamanda kendini göstermektedir. Gerek
sosyal ortamlarda gerekse örgüt ortamında,
hep bir arada bulunmak durumunda olan
insanların aralarındaki karşılıklı ilişkilerinden
doğan, birinin diğerine olan bağımlılığı, güç
olgusunun temelini oluşturmaktadır.Güç, bir kimsenin diğer bir kimseyi istediği
yönde etkileyebilmesi ve o kimse üzerinde
istediği değişimleri gerçekleştirebilmesi ile
ilgilidir. Kısaca “kişinin yapmak istediklerini
başkalarına yaptırabilme yeteneği” (Salancik
ve Pfeffer, 1977: 4) olarak ifade edilebilecek
gücün ortaya çıkması belirli bir değişimle
sonuçlanacak isteği olan bir kişinin (etkileyen),
bir şekilde diğerlerine (etkilenen) bu isteğini
hissettirmesi ve diğerlerinin de bu istek doğrultusunda kendilerinden beklenen
değişimi göstermeleri ile gerçekleşir. Diğer
bir ifadeyle bir kimsenin belirli bir güce sahip
olması tek başına yeterli değildir. Önemli
olan sahip olduğu bu gücü amaçlarına
uygun olarak kullanabilmesi ve etkilemek
istediği kişiler üzerinde gerekli değişimleri
gerçekleştirebilmesidir. Bu anlamda
örgütlerde yöneticilerin etkin bir yönetim için
astlarını belirlenen örgütsel amaçlara ulaşmayı
sağlayacak yönde etkileyebilmesinde sahip
oldukları gücü doğru zamanda doğru bir
şekilde kullanmaları önem arz etmektedir.
Örgütlerde yöneticilerin güç kullanma
girişimlerinin alacağı tepkinin muhtemelen
itaat etme, direnme ya da bağlılık biçiminde
gerçekleşeceği söylenebilir (Daft, 1993: 479).
İtaat, çalışanın yöneticinin emir ve isteklerine
incelemeden, soruşturmadan, sorgulamadan
ve tartışmadan uyma davranışı göstermesidir.
Yöneticinin yaptırım gücüne sahip olduğunun
çalışan tarafından kabul edilmesine dayanır
(Usal ve Kuşluvan, 1998: 206). Direnme, itaatin
aksine olarak çalışanın yöneticinin emir
ve isteklerini kabul etmemesi veya yerine
getirmeyi reddetmesidir. Bağlılık ise çalışanın
içinde bulunduğu örgütle psikolojik olarak
bütünleşmesi, örgütün amaçlarını, değerlerini
kabul etmeye, örgütün yararı için çaba
göstermeye istekli olması ve bu doğrultuda
örgütte kalma yolunda arzulu olması
anlamına gelir (Ceylan ve Demircan, 2002: 52).
Çalışanların örgütün amaçlarını, değerlerini ya
da vizyonunu kendi amaçları, değerleri ya da
vizyonları gibi benimseyip kabullenmelerinde
ya da bunlarla çatışmak suretiyle istenilen
değişimlere direnç göstermelerinde
yöneticilerin güç kullanma biçimleri etkili
olmaktadır.
KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE LİTERATÜR
TARAMASI
Örgütlerde Güç Kavramı ve Kaynakları
Güç, belki de insanoğlunun en yaygın sosyal
olgusudur. İnsan hayatında son derece önemli
bir yere sahip olan güç konusu ile ilgili olarak
Russel (1990); “enerji nasıl fizik biliminin temel
bir kavramı ise, güç de sosyal bilimlerin temel
kavramlarından bir tanesidir” demek suretiyle
sosyal bilimler açısından taşıdığı öneme vurgu
yapmıştır (Russell, 1990: 12).
Güç, bir kimsenin diğer bir kimseyi istediği
yönde etkileyebilmesi ve o kimse üzerinde
istediği değişimleri gerçekleştirebilmesi
ile ilgilidir. Yani bir kişi diğer insanlarda
herhangi bir değişimle sonuçlanacak bir
eylemi gerçekleştirebiliyorsa, o zaman o
kişinin diğerleri üzerindeki gücünden ya da
etkisinden söz edilebilir. Örgütlerde insanlar,
belirli amaçları gerçekleştirmek adına
birbirleriyle etkileşimde bulundukları sürece
sosyal güç ilişkilerinin ortaya çıkması doğaldır.
Emerson (1962) taraflar arasındaki karşılıklı
bu ilişkiyi “güç- bağımlılık” ilişkisi olarak ifade
etmektedir ve tarafların bağımlılık dereceleri,
güçlü olan ile zayıf olanı belirlemektedir.
Bu ilişkide, aktör A’nın aktör B üzerindeki
bağımlılığı, B’nin aracılığıyla elde edeceği
amaçlarındaki duygusal yatırımlarıyla doğru
orantılı iken, A-B ilişkisi dışında başka türlü
elde edip edemeyeceği ile ters orantılıdır
(Emerson, 1962: 32). Bu nedenle A’nın isteyip
de B ile ilişkiye girmeden başka yollardan
elde edemeyeceği amaçlarını gerçekleştirmek
için B’ye olan bağımlılığı, B’nin A üzerindeki
üstünlüğünün ya da gücünün temelini
oluşturmaktadır. Dolayısıyla gücü “bir kişinin
diğer bir kişinin davranışlarını, tutumlarını,
fikirlerini, inançlarını, amaçlarını, ihtiyaçlarını
ya da sahip olduğu değerlerini değiştirebilme
ya da kontrol altına alabilme yeteneğidir”
biçiminde tanımlamak mümkündür (Rahim
vd., 1994: 330).
Değişimin çok hızlı yaşandığı ve yaşam
koşullarının giderek zorlaştığı günümüz
iş dünyasında, örgütler gibi örgütlerde
çalışanların da varlıklarını sürdürebilmeleri,
kendilerini diğerlerinden ayıran ve onları
kendilerine bağımlı hale getirebilmek için
kullanabilecekleri çeşitli güç kaynaklarına sahip
olmalarına bağlıdır. Çünkü bağımlılıklarından
dolayı zayıf olan taraftaki kişiler kendilerine göre daha güçlü konumdaki kişiler karşısında,
kendilerini güvencede hissedecekleri bir
dayanak ararlar. Sahip olunan güç kaynakları
kişilere söz konusu bu güvenceyi sağlaması
açısından son derece önemlidir (Mossholder
vd., 1998: 534). Örneğin; bir örgütte
sahip olduğu bilgi dolayısıyla örgüt adına
vazgeçilemez olan bir astın, kendisine göre
daha güçlü konumdaki yöneticisi karşısında
böyle bir güvenceye sahip olduğu söylenebilir.
Örgütsel Bağlılık
Bağlılık, bireyi bir oluşuma veya eyleme
bağlayan bir süreç olarak tanımlanabilir.
Psikolojik bir kavram olan bağlılık, örgütsel
davranış ve örgüt süreçlerinde belirleyici bir
durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bağlılığın
örgüt ve organizasyonlarda uygulanabilirliği
örgütsel bağlılık kavramını ortaya çıkarmıştır
(Koç, 2009: 201–202).
Örgütsel bağlılığın, çalışan ile örgüt
arasındaki doğrudan ilişki veya bağlantı
olduğu konusunda fikir birliği bulunmasına
rağmen, bu ilişki veya bağlantının yapısı ve
oluşumuyla ilgili görüş farklılıkları kavramının
tanımlanmasına yansımakta ve farklı tanımların
ortaya çıkmasına sebep olmaktadır (Gül,
2002: 38). Bu anlamda Becker (1960) örgütsel
bağlılığı, “çalışanların örgütte kaldıkları süre
içerisinde örgütü için sarf ettiği emek, zaman,
çaba ile elde ettiği statü ve para gibi değerleri
örgütten ayrıldığı zaman kaybedeceği ve
bütün yaptıklarının boşa gideceği korkusunun
neden olduğu bir bağlılıktır” biçiminde
tanımlamıştır. Kişinin örgütüne duygusal
anlamda bir bağlılık hissetmeyeceğini sadece
elde edilen kazanımların kaybedilmesi
ihtimalini düşünerek örgütüne bağlandığını
öne sürmektedir (İnce ve Gül, 2005: 6). Porter
vd. (1974) bağlılığı, “bir kişinin belirli bir örgüt
ile bütünleşmesinin ve özdeşleşmesinin
gücü” olarak tanımlamaktadırlar. Luthans’a
(2001) göre ise bağlılık, “işgörenlerin örgüte
sadakatleriyle ilgili bir tutumdur”. Daha
bunlar gibi literatürde yirmi beşin üzerinde
örgütsel bağlılık tanımlamasının olduğu ifade
edilmektedir (İnce ve Gül, 2005: 3).
Örgütsel açıdan bakıldığında, örgütsel
bağlılığın örgütsel etkinliği ve çalışanın
mutluluğunu etkilediği, bağlılığı yüksek
olan çalışanların düşük olanlara oranla daha
fazla örgütte kalma niyeti taşıdıkları ve daha
çok çaba sarf ederek, yüksek performans
sergiledikleri görülmektedir (Poyraz ve
Kama,2008: 148). Ayrıca örgütsel bağlılığı
yüksek olan bir çalışan, kendi pozisyonunun
gerektirdiği sorumluluğun üzerine çıkarak
örgütün hedeflerine ulaşmasına yardımcı
olmaya çalışır. Bu anlamda daha az devamsızlık
yapar ve iş motivasyonu diğerlerine göre daha
yüksektir (Çetin, 2004: 91). Dolayısıyla örgüte
bağlı çalışanlara sahip olmanın örgüt açısından
avantajlı bir durum olduğu ancak körü körüne
bağlılığın da çalışanları mevcut durumu kabul
etmeye iteceği ve bunun sonucunda örgütün
de değişimlere uyum sağlama ve yenilik yapma
yeteneğinin körelebileceği söylenebilir
Güç Kaynakları İle Örgütsel Bağlılık
Arasındaki İlişkiler
Literatürde gerek güç kaynakları gerekse
örgütsel bağlılık konularında çok sayıda
çalışmanın olduğu rahatlıkla görülebilmektedir.
Buna karşılık bu iki kavramın, karşılıklı
ilişkilerini inceleyen çalışmaların sayısı ise
oldukça azdır. Bu çalışmalarda elde edilen
sonuçlar genel itibariyle birbirine yakın olup,
çalışanlar tarafından algılanan ve yöneticilerin
sahip oldukları güç kaynaklarının çalışanların
örgütsel bağlılıkları üzerinde önemli bir
etkisinin olduğu yönündedir (Hinkin ve
Schriesheim, 1989; Rahim ve Afza, 1993; Rahim
vd., 1994; Brown vd.,1995; Mossholder vd., 1998;
Erkutlu, 2003). Örneğin, Rahim ve Afza (1993),
Birleşik Devletlerdeki muhasebeciler arasında,
yöneticinin sahip olduğu güç kaynakları
ile çalışanların bağlılıkları, iş tatminleri ve
tutumsal ve davranışsal uyumları arasındaki
ilişkileri konu alan çalışmalarında French ve
Raven (1959) tarafından önerilen sosyal güç
kaynaklarının çalışanların duygusal bağlılıkları
üzerindeki etkilerini belirlemeye çalışmışlardır.
Bu çalışmada araştırmacılar özdeşim gücünün
(β = 0.38, p < 0.01) ve uzmanlık gücünün (β
= 0.17, p < 0.01) duygusal bağlılık üzerinde
pozitif yönde etkili olmalarına karşılık, yasal
gücün, zorlayıcı gücün ve ödüllendirici
gücün duygusal bağlılık üzerindeki etkilerinin
istatistiksel olarak anlamlı olmadığı sonucuna
varmışlardır. Yöneticilerin sahip oldukları güç
kaynakları ve bunların yöneticinin etkililiği
ve örgütsel etkililik üzerindeki etkilerini
incelemeye yönelik çalışmasında Erkutlu
(2003) farklı sonuçlar elde etmiştir. Buna
göre özdeşim gücünün (β = 0.60, p < 0.05),
ödüllendirici gücün (β = 0.41, p < 0.05) ve yasal
gücün (β = 0.48, p < 0.05) duygusal bağlılık
üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisinin
olduğunu, uzmanlık gücünün ve zorlayıcı
gücün ise duygusal bağlılık üzerinde anlamlı
bir etkisinin bulunmadığını belirlemiştir.
Bu çalışmalardan elde edilen bulgular dikkate
alındığında, örgütlerde çalışanların duygusal
bağlılıklarının büyük oranda güç kaynakları
algılamalarından etkilendiği söylenebilir. Yani
etkileyici kişilik gücü, uzmanlık gücü, konum
gücü ve ekonomik güç algılamalarındaki
artışa bağlı olarak duygusal bağlılıklarında da
artış meydana geleceği sonucuna varılabilir.
Bu doğrultuda aşağıdaki gibi hipotezler
geliştirilebilir;
H1: Etkileyici kişilik gücü algılamalarının çalışanların
duygusal bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü
anlamlı bir etkisi vardır.
H2: Uzmanlık gücü algılamalarının çalışanların duygusal
bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H3: Konum gücü algılamalarının çalışanların duygusal
bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H4: Ekonomik güç algılamalarının çalışanların duygusal
bağlılıkları üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
Güç ve bağlılık ilişkisinin pazarlama kanalı
üyelerinin performansları üzerindeki
etkilerini inceleyen Brown vd. (1995),
Nebraska ve Kansas’ta tarım ekipmanlarının
pazarlanması ile uğraşan 1052 satış elemanı
üzerinde mail yoluyla yaptıkları araştırmada,
satıcıların güç kullanımının perakendecilerin
bağlılıkları üzerindeki etkisini araştırmışlardır.
Araştırmacılar yaptıkları analizler sonucunda,
aracılı olmayan güç kaynakları olarak
isimlendirdikleri özdeşim gücü, uzmanlık gücü
ve bilgi gücünün normatif bağlılık üzerinde
pozitif yönlü (0.419); aracılı güç kaynakları
olarak isimlendirdikleri ödüllendirme gücü,
zorlayıcı güç ve yasal gücün ise negatif
yönlü (-0.276) anlamlı bir etkisinin olduğunu
belirlemişlerdir. Bir diğer çalışmada Zhao
vd. (2008), bir tedarik zincirindeki üreticiler
ile müşterileri üzerinde yürüttükleri
çalışmalarında güç kaynaklarının normatif
bağlılık üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Bu
çalışmada uzmanlık gücünün (0.34), özdeşim
gücünün (0.15) ve ödüllendirici gücün (0.33)
normatif bağlılık üzerinde pozitif etkilerinin
olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu çalışmada elde edilen bulgular
değerlendirildiğinde; çalışanların duygusal
ve normatif bağlılıklarının etkileyici kişilik
ve uzmanlık gücü algılamalarından olumlu
etkilendiği görülmektedir. Çalışanın
yöneticisinin kişiliğini, diğer insanlarla
ilişkilerinde kullandığı üslubunu, konuşma
biçimini ya da giyinme tarzını beğeniyor
olmasından dolayısı son derece ikna
edici bulmasının yanında aldıkları eğitim
ile işyerinde geçirdikleri süre boyunca
kazandıkları deneyimleri sonucunda mesleki
anlamda kendilerini yetiştirmiş olmalarından
dolayı kendisinden beklenilen görevleri
yerine getirirken ihtiyaç duyduğu teknik
desteği rahatlıkla yöneticisinden alabileceği
yönündeki güveni, örgütüne duygusal
bağlılık göstermesinde etkili olabilmektedir.
Etkilemede duygusal bağların (hoşlanmak,Tablo 2: Araştırma hipotezleri ve elde edilen sonuçlar
Hipotezler Sonuç
H1: Etkileyici kişilik gücü algılamalarının çalışanların duygusal bağlılıkları
üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H2: Uzmanlık gücü algılamalarının çalışanların duygusal bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H3: Konum gücü algılamalarının çalışanların duygusal bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H4: Ekonomik güç algılamalarının çalışanların duygusal bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H5: Etkileyici kişilik gücü algılamalarının çalışanların normatif bağlılıkları
üzerinde pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H6: Uzmanlık gücü algılamalarının çalışanların normatif bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H7: Konum gücü algılamalarının çalışanların normatif bağlılıkları üzerinde
negatif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H8: Ekonomik güç algılamalarının çalışanların normatif bağlılıkları üzerinde
negatif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H9: Etkileyici kişilik gücü algılamalarının çalışanların devamlılık bağlılıkları
üzerinde negatif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H10: Uzmanlık gücü algılamalarının çalışanların devamlılık bağlılıkları üzerinde
negatif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H11: Konum gücü algılamalarının çalışanların devamlılık bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
H12: Ekonomik güç algılamalarının çalışanların devamlılık bağlılıkları üzerinde
pozitif yönlü anlamlı bir etkisi vardır.
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklendi
Desteklenmedi
Desteklenmedi
Desteklendi
Desteklendi
saygı duymak ya da mecburiyet gibi) son
derece önemli olduğu bilinen bir gerçektir.
Birinin diğerini etkileyebilmesinde önemli
olan faktörlerden bir tanesi de inandırmadır.
İnandırma, insanları ikna edebilme kapasitesi
ile ilgilidir ve verilen bir kararın doğruluğu ve
geçerliliğiyle doğru orantılıdır. Çok etkili ve
mantıklı bir hareket tarzı içinde, durumları
organize edebilen kişiler, diğerlerinin gözünde
daha ilgi çekici görünebilmektedirler.
İnsanların, daha fazla bilgi, anlayış ya da
deneyime sahip kişilerin direktif ve önerilerini
dinleme ve kabul etme eğiliminde oldukları
da dikkate alındığında, kişinin sahip olduğu
etkileyici kişilik ve uzmanlık gücü kaynaklarının
diğer kişiler üzerindeki etkileme potansiyelini
artırdığı söylenebilir.
Diğer yandan özellikle ülkemizde
iş başvuruları esnasında sıklıkla karşılaşılan
ve genellikle “torpil” olarak adlandırılan
herhangi bir kişinin referans olması dolayısı
ile çalışanların kendilerini işe aldırmada
etkili olan kimseleri mahcup etmemek için
örgütlerine normatif bağlılık gösterdikleri
bilinmektedir. Bununla birlikte yine halk
arasında “çekirdekten yetişme” olarak tabir
edilen her hangi bir meslek dalında küçük
yaşlardan başlayarak aldığı eğitimler ile o
konuda uzmanlaşan kişinin kendisini eğiten
kişinin emeklerini boşa çıkarmama adına
o kişiye ya da çalıştığı işyerine normatif
bağlılık gösterdiği sıklıkla karşılaşılan bir
durumdur. Dolayısı ile örgütlerde çalışanların
yöneticilerinin bilgi, eğitim ve deneyimlerini
paylaşmaları nedeniyle edindikleri bilgi
birikimlerini örgütleri yararına kullanma adına
kendilerini yükümlü hissetmeleri gayet doğal
bir sonuçtur.
Çalışanların, kişilere yasalar tarafından ya
da daha üst konumdaki kişiler tarafından
verilen ve diğer kişilere ne yapmaları veya
yapmamaları konusunda emir verme
hakkını içeren yetkiye sahip olmayı, örgüt
içerisinde kendisine verilen görevleri yerine
getirirken işgal ettiği pozisyon dolayısıyla,
üstü durumunda olduğu kişilere istediklerini
yaptırabilme imkânı veren belirli bir makama
sahip olmayı ve para ve para ile ölçülebilen
değerlere sahip olmayı da güçlülük göstergesi
olarak algıladıkları söylenebilir. Herhangi bir
pozisyona sahip olmak, her zaman olmasa
bile genellikle ödül ve cezalar üzerinde
kontrol imkânı vermektedir ve insanlar yasal
pozisyona sahip, daha kıdemli, yaş olarak
daha büyük ya da geçici bir süre için bile olsa
atanmış yöneticiler tarafından etkilenmeye
daha istekli olabilmektedirler. Çalışmada da
bu yönde bir sonuç elde edilmiş ve çalışanların
konum gücü ve ekonomik güç algılamalarının,
örgütlerine duygusal ve devamlılık bağlılığı
göstermelerinde olumlu yönde etkili olduğu
görülmüştür.
Kişilerin maddi açıdan kendi kendilerine
yetebilir olmaları, onların örgütlerine olan
bağımlılıklarını nispeten azaltan ve kişiye
daha özgürce davranabilme olanağı sunan bir
unsurdur. Güç ilişkisinde esas olan, tarafların
birbirlerine olan bağımlılıklarıdır. Dolayısıyla
örgütlerde çalışanlar ile örgüt arasındaki
bağımlılık ilişkisi dikkate alındığında, çalışan
açısından en önemli bağımlılık sebebi,
çalışması karşılığında alacağı ücrettir. Ücretin
önemi çalışan açısından ne kadar çok ise,
örgütüne olan bağımlılığı da o nispette
fazla olacaktır. Çalışmada ekonomik güç
algılamalarının devamlılık bağlılığı üzerinde
pozitif bir etkisinin olduğu görülmüştür.
Buna göre çalışanların ekonomik güç
algılamalarındaki artışın, örgütlerine daha
fazla devam bağlılığı hissetmelerine neden
olduğu söylenebilir.
Özetlenen bulgulara dayanarak birtakım
önerilerde bulunulabilir. Bu önerileri aşağıdaki
gibi sıralamak mümkündür;
Çalışanların örgütlerine olan bağlılıkları hangi
boyutta olursa olsun, daha çok etkileyici
kişilik ve uzmanlık gücünden etkilendikleri
görülmektedir. Dolayısıyla gerek yöneticilerin
gerekse diğer çalışanların sahip oldukları kişilik
özellikleri, bilgi ve uzmanlıkları, örgüt içinde
gelişen ilişkilere katılımları ve zorlamadan
ziyade ikna etme yollarına başvurmaları,
çalışanların kendilerini örgütlerine bağlı
hissetmelerinde etkili olmaktadır.
Özellikle, değişimin çok hızlı olduğu
günümüz koşullarında örgütlerin de bir
takım değişimleri gerçekleştirmeleri, kendi
varlıklarını devam ettirebilmeleri açısından
bir zorunluluktur. Örgütlerde çalışanların
mevcut durumu koruma ve yeni durumlara
direnme eğiliminde oldukları gerçeği de
göz önünde bulundurulduğunda, örgüt
için hayati öneme sahip değişimlerin
gerçekleştirilebilmesi için mümkün olduğunca
diğer çalışanlar tarafından kabul görmüş
kişilerin yardımlarına başvurulması, istenilen
değişimlerin daha kısa sürede ve daha az
direnme ile gerçekleştirilmesini sağlayacaktır.
Mümkün oldukça çalışanlarla bir arada olmak,
onlarla birlikte çeşitli aktivitelerde bulunmak,
çalışanlar ile ilişkilerin güçlenmesinde önemli
bir faktördür. Bu sayede geliştirilen ilişkiler,
çalışanların örgüte yönelik daha sağlam
duygular beslemelerine yardımcı olacaktır.
Ekonomik koşulların her geçen gün daha
da ağırlaştığı günümüzde ekonomik güç
kaynaklarının etkili bir biçimde kullanılması
da çalışanların bağlılıklarını artırmada önemli
bir araç olarak yöneticilerin başvurabilecekleri
alternatifler arasında yer almaktadır. Bu
anlamda maddi gücü yetersiz olan çalışanlarına
yapacakları ayni veya nakdi yardımlar ya
da çocuğuna bakmak zorunda olup maddi
olanakları elvermediği için özel bir yuvaya
verme imkânı olmayan bayan çalışanlar için
kreş vb. imkânlar sunulması, çalışanların
örgütleri ile olan normatif bağlılıklarını artırıcı
yönde etki yapabilir.
Bir kişi aynı anda birden çok güç kaynağına
sahip olabilir. Bir yöneticinin sahip olduğu
konum gücünün yanında, çalışanlar
tarafından beğenilen bir kişiliğinin olması,
bilgisine ve deneyimlerine güven duyulması
ve aynı zamanda mevcut imkânlar
dâhilinde çalışanlarına yaptığı çeşitli maddi
yardımlar dolayısıyla, çalışanlarının takdir ve
minnettarlığına sahip olması mümkündür. Bu
onu her yönüyle güçlü bir kişi yapar. Ama bu,
her zaman mümkün olmayabilir. Araştırma
bulgularında da görüldüğü üzere farklı güç
tarzları, farklı bağlılık türleri üzerinde farklı
derecelerde etkili olmaktadır. Bu nedenle
örgütlerde yöneticilerin hangi tür güç kaynağı
kullanımının istenilen tarzda bir bağlılık
meydana getireceğini iyi inceleyip, o güç
kaynaklarının kullanımına çalışmalıdırlar.
Ülkemizde güç kaynaklarının nasıl
algılandığına yönelik çalışmalar son derece
kısıtlıdır. Bu nedenle toplumsal özellikleri
de dikkate alarak, daha fazla sayıda çalışma
yapmak, günün değişen koşullarına göre yeni
güç kaynaklarının ortaya çıkmasında önemli
bir rol oynayacaktır.
Bu araştırmada olduğu gibi, örneklem
seçiminde karşılaşılan problemler nedeniyle,
çalışmalar son derece kısıtlı sayıda katılımcı
ile gerçekleştirilmektedir. Bu da her ne kadar
istatistiksel olarak yeterli bir miktara karşılık
gelse de, daha farklı nitelikte düşünceleri olan
çalışanlara ulaşmada yetersiz kaldığından,
mümkün olduğunca farklı bölgelerden ve
sektörlerden elde edilecek çok daha fazla
sayıda katılımcının olduğu, yeni çalışmaların
yapılması yararlı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder