WOMAN AND FOOD CULTURE IN THE WOMAN WARRIOR - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 27, 2015

WOMAN AND FOOD CULTURE IN THE WOMAN WARRIOR

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
WOMAN AND FOOD CULTURE IN THE WOMAN WARRIOR


Maxine Hong Kingston’s The Woman Warrior is divided into five stories. The first story is about a sexually abused woman who has not any rights to speak about it. In the second story the writer imagines herself as a Chinese woman warrior who is a legend. The next story is about writer’s mother’s experiences in Chinese medical school. In the fourth story there are adventures of writer’s aunt after she comes to the United States from China hoping to meet her husband who is now married to another woman. In the final story Maxine Hong Kingston describes her childhood experiences in the California public school system, and her parents’ attitudes towards her. In China food has a great importance in the culture. This study focuses on the roles of food and women indirectly in these five stories.

Kaliforniya’da doğmuştur. Annesi ebe ve babası bilim adamı olan Kingston, sekiz çocuklu bir ailenin mensubudur. Babası Tom, 1924’de ABD’yegitmiş fakat alanına uygu n bir iş bulamayıp bir çamaşırhanede çalışmaya başlamıştır. Maxine Hong Kingston, 1965’te yüksek lisansını tamamlayıp 1962’de öğretmenlik sertifikasını almıştır. Oyuncu Earll Kingston ile evlenip, her ikisinin de on yıl boyunca öğretmenlik yapacakları Hawaii’ye taşınmışlardır. Maxine Hong Kingston’un kitapları, Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği’nden düzyazı dalında ödül alan The Woman Warrior (1976) ve 1982 yılı Ulusal Kitap Ödülü alan China Man(1980), To Be The Poet ve The Fifth Book of Peace’tir. Sun Wu Kong adında Çinli efsanevi bir karakteri betimleyen Tripmaster romanının da yazarı Kingston’dır. The Woman Warrior beş öyküden oluşur. No Name Woman adlı ilk öyküde, anlatıcı teyzesinin intiharından bahseder. Teyzesi kocasından olmayan bir çocuk dünyaya getirir. Anlatıcı bir daha asla teyzesi hakkında konuşmaması için ikaz edilir fakat uyarılara rağmen anlatıcı teyzesi hakkında bir geçmiş kurgular. White Tigers adlı ikinci öyküde, anlatıcı çocukluğunu tanımlamak için bir öykü oluşturur. Kendisini, yüzlerce yıllık geçmişi olan bir çiftten, savaş sanatını öğrenen Fa Mulan isimli Çinli bir kadın savaşçı olarak kurgular. Fa Mulan bir ordu kurup yozlaşmış hükümete karşı savaşır. Savaşlardan sonra, o artık hem bir anne hem de eş olan yöresel bir kadın kimliğine bürünmüştür. The Woman Warrior’da Kingston, gerçek ile efsaneyi birleştirir. 

Bazı eleştirmenler için, “Maxine Hong Kingston, yazılarında etkileyici bir öyküleme tekniği kullanır. Efsaneyi gerçeklikle, günümüzü geçmiş ile birleştirir. Bu şekilde Çinli yaşamı Amerikan hayat tarzıyla bağdaştıran bir yazardır” (Plonk, 1996). Kingston, bir yandan çağdaş yaşamı benimsemek zorunda kalan, diğer taraftan da gelenek ve göreneklerine bağlı kalmak zorunda olan bir neslin mensubudur. Feder’in de belirttiği gibi “Kingston ve Delman’in açıklığa kavuşturduğu konulardan biri, ailelerinin geleneklerini sürdürmek ile çağdaşlığı kucaklamak arasındaki sıkıntıdır” (Feder, 2006). Üçüncü öykü Shaman’da anlatıcı, tıp fakültesinde annesinin edindiği deneyimden bahseder. Öyküde annesinin ruhlar ve hayaletlerle olan fiziksel ve ruhsal savaşını anlatır. Dördüncü bölüm At the Western Palace, teyzesi Moon Orchid’in Çin’den Amerika’ya geldikten sonraki maceralarını anlatır. Son öykü A Song for a Barbarian Reed Pipe’da, Maxine Hong Kingston, Kaliforniya’da devlet okulu sisteminde edindiği çocukluk deneyimlerini ve ebeveynlerinin ona karşı tutumu söz konusudur. Kısaca kitap, yabancı bir kültürün içindeki mücadeleyi konu almaktadır. Öte yandan “Bir kadının, Amerikan kültüründe azınlık olarak kimlik mücadelesinin öyküsünü anlatmak için, farklı bakış açılarıyla farklı anlatıcı tekniği kullanılmıştır” iddiası da dikkate değerdir (Butler, 1996). Jacqueline M. Newman, Çin halkının yemekten daha önemli bir şey olmadığına inandıklarını belirtir. 

Bu çalışmada, Maxine Hong Kington’un The Woman Warrior romanındaki yiyecek kültürü ve bu kültürün kadınla ilintisi üzerinde durulacaktır. Yiyeceğin rolü ve önemine geçmeden önce Çin kültüründe, bir nesnenin asla sadece bir nesne olmadığı gerçeğini belirtmekte yarar vardır. Bir örnek ile ne demek istediğimizi netleştirebiliriz.

Örneğin, Çin kültüründe dövüş sanatlarının önemli bir yeri ve savaş sanatlarının binlerce yıllık bir geçmişi vardır. Efsanevi dövüş sanatlarında, klasik bir silahın olması zorunlu değildir, herhangi bir alet silah olabilir. Sopa, su, perde ya da buna benzer şeyler… Bu bağlamda, Çin kültüründe yiyecek, sadece klasik anlamda gıda rolünü üstlenmez. E.D. Huntley de, Kingston’un çalışmalarında yiyeceğin önemli bir rol oynadığını kanısını taşır (Huntley, 2000: 137) Öte yandan yiyeceğin Çin kültüründeki önemini Wang Lan ve Zhang şöyle belirtir: Çin, yiyecek üretimi ve tüketimi açısından büyük bir ülkedir. Yiyecek sanayi insanların yaşamlarına en yakın sanayidir, bu konu ulusal ekonominin önemli bir bileşeni olduğundan insanların yasam kalitesi, sağlık standardı ve hatta insanların  güvenliğiyle yakından ilgilidir. (Lan ve Zheng, 2008) Yiyeceğin değeri yadsınamaz ve, yiyecek gücü österen ve ailenin güçlü bireyleri tarafından idare edilen bir araçtır. Söz gelimi, güçlü olanlar tarafından hatalı davrananları cezalandırmak için kullanılabilir: Yiyeceğin değerli olduğu ortak bir gelenekte, güçlü ve yaşlı insanlar günahkârlara, yalnız yemek yedirdiler. Japonlarda samurayların ve geyşaların olabileceği gibi, Çin aile yapısı bu insanların yeni ve kendilerine ait bir hayata başlamalarına izin vermek yerine, bakışlarını başka yöne cevirdiler, yandan öfkeli bakan gözler, suçluların üzerinde asılı kaldı ve onları yemek artıklarıyla beslediler. (Kingston, 1989: 7) 

Günahkârlar ve suçlular, toplumsal yaşamda yiyecekleriyle cezalandırılırlar. The Woman Warrior’da belirtildiği gibi, bu kültürde “aforoz edilmiş masa” kavramı vardır (Kingston, 1998: 7). Bu masa, cezalanırma yeridir. Günahkârlar  bu masada,diğerlerinden ayrı yemek artıklarını yerler. No NameWo man adlı öyküde günahkâr, anlatıcının teyzesidir. Evlilik dışı hamile kalmıştır. Çocuğun babasının kim olduğunun önemi yoktur, muhtemelen tecavüze uğramıştır. Geleneklere göre günahkâr, başka bir deyişle kurban, yine kadındır. Ve anlatıcı,günahkâr  lduğu için halasının aforoz edilmiş masada yemek yemesi gerektiğini düşünür. Böylelikle beslenme amaçlı tüketilen gıda, bu durumda bir ceza rolü üstlenmektedir. Ay nızamanda, gıda ailenin güçlü bireylerinin elindeki bir iktidar aracıdır. Özellikle zengin toplumların kültürlerinde, yiyecek hayatın çokta önemsenmeyen bir öğesiyken, Çin toplumu gibi toplumlarda, yiyecek hayata dair çok fazla önem atfedilen ve saygı gerektiren bir unsurdur. Bu durum“Çin yemek kültürünün belkide en önemli yönü, Çin kültüründe yiyeceğin kendisinin başlı başına önemli olmasıdır” diye de ifade edilir (Chang,1977). Yiyecek, israf edilmeyecek kadar değerlidir: Tamamını bitirene kadar dört ya da beş günlük artıkları yemek durumunda bırakıldık. Yenilene kadar kalamar gözü kahvaltıda ve akşam yemeğinde görünmeye devam edecekti. Bazen kahverengi kütleler otururdu her yemek tabağına. Bizi yemekte yakalayan ziyaretçilerin suratlarındaki tiksintiyi görürdüm. (Kingston 1989: 108) Çin halkı günlük yaşamlarında gürültülüdürler, fakat yemek vaktinde ruh halleri değişir:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder