DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
TARİH BİLİMİ VE BİLGİSİ AÇISINDAN AYDINLANMADAN GÜNÜMÜZE SORULARLA
TARİH FELSEFELERİ VE KAVRAYIŞLARI
Tarih bilimi ve bilgisini anlamlandırma konusunda en eski zamanlardan bu yana çeşitli teoriler üretilmiştir. Geçmişin doğru bilgisi olarak kabul gören tarih bilgisi özellikle aydınlanmadan günümüze farklı felsefi yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Tarih bilgisi açısından modern kavrayışımızı şekillendiren öncelikle aydınlanma dönemi felsefi akımları olmuştur. Tarih, geçmişin içinde sayısız ve biricik olayları ancak aynı geçmişin ötesinde, bu yaşanan olayların doğru bilgilerini, yani olgularını ifade eder. Yaşanıldığı sürece çağdaş geçmişin doğru bilgisi tarih’tir.
Doğu’nun da Batı’nın da katkılarıyla tarih felsefeleri bu günkü tarih bilgisi kavrayışımızı oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle aydınlanma ve sonrası tarih felsefesi yaklaşımları, tarih biliminin, dönemine çağdaş ve hatta dönemini aşan çeşitli düşünceler ışığında modern kavrayışa ulaşmasını sağlamaları açısından önemsenmelidir. Aydınlanmadan günümüze felsefi düşünürler “felsefi tarihler” ortaya çıkarıyor, tarihçiler artık “yorumcu, filozof tarihçiler” olarak adlandırılmaya başlanıyor. Bu algı ve kavrayış tarih bilgisi ve bilimini öncesinden çok daha farklı bir yapıya kavuşturuyor. Bu farklılaşmayı ve dönüşümü anlatmayı amaçlayan çalışmamız, süreci özellikle aydınlanma başlatmıştır ancak aydınlanmayı hazırlayan önceki etkileri de göz önünde bulundurmaya gayret etmiştir.
Since the ancient times, various theories about history and the meaning of historical knowledge have been
produced. History knowledge which is accepted as the truth has been explained in different philosophical
approaches. In terms of historical knowledge, it has been primarily the philosophical trends that shape our modern
understanding. History expresses numerous and unique incidents; in fact, it reveals the true information related
to such events, but beyond the past. With the contribution of both East and West civilizations, history philosophy
forms our current comprehension of history knowledge. Therefore, especially those approaches in the age of
enlightenment and in the following areas history philosophy should be considered important as contributing
to history science to reach modern comprehension in the light of contemporary ideas and those ideas that
surpass their age. Since the age of enlightenment it has been history philosophers who have come up with
‘philosophic history’ and historians have been called “interpreters” or “historian philosophers”. Such a perception
and comprehension has turned history knowledge and history science into a very different structure than that of
the past. This study in which we want to explain this change and transition highlights this process particularly and
also tries to consider the earlier factors that paved the way for the enlightenment.
Çalışmamızda tarih biliminin felsefesinden çok
tarih felsefesi disiplininin ortaya çıkışını biraz
özetleyerek esas olarak aydınlanma ve sonrası
dönemin durumunu ve gelişimini aşamalarıyla
incelemeye çalışacağız. Tarih felsefesi,
modern kavrayışımızı şekillendiren etkenler
düşünüldüğünde iki yüzyıllık bir dönemi içerse
de, kökleri itibarı ile tarihin felsefesi olarak ele
alınışı ve irdelenişi St.Augustinus’a kadar gider.
Bu süreç bir tarih felsefesinden çok “tarih teolojisi”
olarak görünen tarih kavrayışını açıkça ortaya
koyar. Bu görüş ortaçağ’ın egemen tarih felsefesi
olmuştur. Hatta sonraları yeniçağ ve aydınlanma
döneminin çeşitli felsefi yaklaşımlarında da
etkisini gösterebilmiştir.
Gerçek anlamda tarihin ve tarihsel bilginin
önemi, onun yönteminden “öngörü” ile
“önceden bilme” nin ayıklanması sayesinde
ortaya çıkmıştır. Bilemediğimiz bir gelecek
üzerine konuşmamamız ve dahası şimdiyi
geçmişle ilişkilendirirken belirli epistemolojik
temellendirmeleri ortaya koymamız gerektiği
vurgulanmıştır. Tarihin “kendi için” ele alınışı ve
onun “epistemolojik” olarak irdelenişi ise, İbn-i
Haldun, İbn-i Rüşd ve Giambattista Vico’nun
güçlü ve yankısını kendi çağlarında değil ancak
birkaç yüzyıl sonra bulabilmiş felsefelerinde ilk
olarak gerçek anlamını bulabilmiştir.
Bu düşünüş kesintisiz olarak hem de artan bir
önemle pek çok tarih felsefesi yaklaşımlarını
etkileyebilmiş ve daha başka yeni tarih
düşünüşlerini kurgulamaya yardım etmiştir.
Alman idealistleri dolaylı ya da dolaysız bu
düşünürlere çok şey borçludur. Bu etkileşim
özellikle Herder ve Kant’la başlayan ve Alman
idealizmi ile devam eden sürecin içerisinde
kendisini belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır.
Biz de bu süreci özellikle tarihsellik kavrayışları
arasındaki benzerlikler ve farklılıkları da
gözeterek değerlendirmeye çalışacağız. Dolayısı
ile tarih bilgisi ve tarihçilik açısından filozofça ele
alınan tarih bilgisi modern anlamda tarih bilimini
oluşturacaktır. Belge tarihçiliğinin ötesinde artık
bilim insanları, tarih biliminde farklı bir kavrayışla
yola çıkarak felsefenin, tarih bilgisini oluşturma
sürecine özellikle katılması gerektiğini ortaya
koymuştur.
TARİH NEDİR? AYDINLANMA ÇAĞI
VE TARİH FELSEFESİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞ
SÜRECİ NASILDIR?
Başta insan usunda beliren merak onu tarih’in
belirsiz anlarına bir yolculuğa çıkarır. Bu motor
duygu ile bir kapının aralanması, ardından işlevsel
bir süreci getirecektir. Nedenler, Nasıllar, Niçinler
ve daha pek çok sorunsala giden uyarıcılar İnsan’ı
Tarih’i nedenleriyle sorgulamaya yöneltecektir.
Tarih, toplulukları, milletleri, kuruluşları etkileyen
hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer
göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri,
daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını,
karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu
medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim.
Tarih, her zaman yaşanan hayatın geçmiş zaman
içindeki bir kesitidir. Bir başka deyişle geçmiş
zamanda yaşanan hayatın bütün yönleriyle tetkik
ve tasviridir. Tarihin hisse, ibret ve öteki özellikleri
önemlidir. Eskiden beri üzerinde durulan en
büyük faydası, insanların gelecekte yapacakları
için geçmişten ibret almaları yönüdür. Öyle
ki insanların vazgeçemeyeceği bir bilim, bir
gerçektir, Tarih (Baykara,1999: 4).
Her zaman söylenegelen bir tarihi yazma daha
doğrusu “iyi” yazma sanatı vardır ve bunun her
zaman az rastlanır bir şey olarak kalacağı söylenir.
Bunun için ağırbaşlı, duru çeşitlilik taşıyan ve tatlı
bir üslup kullanılması gerektiği biliniyor.
Tarih
yazmanın kuralları için geçerli olan bütün zihinsel
sanatların kuralları için de geçerli olmalıdır.
Yani birçok kural ama pek az büyük sanatçı
vardır(Diderot,1996: 16).
Carr’a göre tarih, bireylerin toplumsal varlıklar
olarak içine girdikleri toplumsal bir süreçtir ve bu
soyut-yalıtılmış bireyler arasında bir diyalog değil
bu günün toplumu ile dünün toplumu arasındaki
bir diyalog’u ifade eder. Anlaşılan geçmiş bizim
için bugünün ışığıdır ve bu ışık da anlaşılabilir,
aynı zamanda bugünü tümüyle ancak geçmişin
ışığında anlayabiliriz. Bu olmazsa olmaz bir bilinç
ve anlama sürecidir. Birey yaşadığı dönemde
olaylara karşı yaklaşımında realist bir muhakeme
gücü ile tanımlanır (Collingwood,1996: 150).
Tarih’in tarihçinin de içinde bulunduğu hiç
durmadan hareket eden bir süreç olduğu da bilinir.
Sadece geçmişin tarihi vardır iddiası çok mantıklı
bir çıkarımı beraberinde getiriyor gibi. Şimdiki
zaman dengeli bir yargıya imkân sağlayamaması
ve bize fazlaca yakın olması ve tarih açısından tam şekline kavuşamamış olması sadece geçmişin
tarihinin olduğu çıkarımına bizi götürmektedir.
O halde “Tarih” kendini daha çok geçmişte bulur.
Çünkü tarih ancak kapandığı zaman tam anlamını
kazanmaktadır. (Halkın,1989: 5).
Carr’a göre aslında tarih, belgelerle elde edilen
bilgidir. Hatta tarihi anlatım bütün belgelerin
ötesine yerleşir. Bu belgelerden hiç biri olay
olamaz; tarihi anlatım belgeli bir fotomontaj
değildir ve geçmişi “siz oradaymışsınız gibi
doğrudan” gösteremez ve “yapıştıramaz”
diye bir başka bakış açısı da daha önce de
değindiğimiz duyularımızın, “anı” olduğu gibi
algılayamayacağını açıklar.
Sosyal bilim disiplinleri arasında özerk bir
kurumsal varlık edinmeyi başaran ilk dal’ın
aslında “Tarih” olduğu savunulmaktadır.
Ancak XIX. yüzyıl’da gelişen şekli ile yeni tarih
disiplini “gerçekten ne oldu?” yu sorgulamaya
başlayacaktır. Ve araştırmacının bu çabayı bilginin
özgürleştirilmesi amacına dayandırdığı da
görülecektir. Artık dışımızdaki verilerin toplanıp
derlendiği, denetlendiği ve kullanıldığı yere
(arşivler) yönelindiği araştırma sürecine metot ve
tenkit’in yerleştirildiği de saptanan bir ilerlemedir
(Gülbenkıyan,1996: 19).
ANSİKLOPEDİSTLER KİMDİR? VE
AYDINLANMA ÇAĞI DÜŞÜNÜRLERİ
KİMLERDİR?
A) Aydınlanmaya Sürecine Doğru Tarih
Felsefeleri
İnsanın düşünme ve değerlendirme din ve
geleneklere bağlı olmadan tanımlayabileceğimiz
Aydınlanmayı, özellikle Kant, “Wou ist
Aufklacrung?” (Aydınlanma Nedir?) adlı
yapıtında “İnsanın kendi suçu ile düşmüş bir
ergin-olmayış durumundan kurtulup, aklını
kendisinin kullanmaya başlaması” olarak
değerlendirmektedir (Gökberk,1999:289).
Bu tanımlamaya göre Aydınlanma birdenbire
ortaya çıkmış bir kavram değildir.Bu yüzdendir ki
Aydınlanma, ortaçağın kapanması ile ortaçağın
hayat anlayışına karşı yeni bir dünya görüşü
olarak ortaya koyulmuştur.Avrupa insanı
geleneksel yapısından sıyrılıp, hayatını kendi aklı
ile düzenlemeye başlama girişimine koyulmuştur
ki bu yolun ilk adımları Aydınlanma ile atılmıştır.
Aydınlanmaya öncelik eden önemli bir diğer
olay, Avrupa’da yeniden doğuş anlamına gelen
Renaissance (Rönesans)’tır. Burada Rönesans bir
geçit çağıydı. Reform sonrasında ise zenginleşen
Avrupa’da kentler iyice gelişti. Kapalı ekonomik
yapı kırılarak Avrupa dünyanın kültürünü
oluşturma yolunu başlattı.18.yüzyıl saydığımız
bu gelişmelerdeki en yüksek noktadır.
Ki bu çağ
Aydınlanma yüzyılı olarak kabul görmüştür.Bu
çağda insan aklı tarihte hiç olmadığı kadar önem
taşımıştı.Öyle ki “insanın mutluluğu bulmasının
tek yolu aklını kullanmasıdır” sözünün hakim
olduğu Aydınlanma çağı farklılıklar yaratacaktı
(Lee, 2002: 254).
Aydınlanma hareketi olarak bilinen süreç,
klasik çağını İngiltere’de ve özellikle 18.yüzyıl
Fransa’sında yaşar. “Bacon, Hobbes ve Locke”un
babaları sayılacakları Fransız maddecilerinin
parlak ekolü, 18.yüzyılı,-hem de yüzyılın
bitişini noktalayan ve sonuçlarını Almanya’da
olduğu kadar İngiltere’de de kimilerine hala
anlatmaya çalıştığımız Fransız Devriminden
çok önce-büyük ölçüde bir Fransız yüzyılına
dönüştürdü. Diğer Avrupa ülkelerinde de bir
aydınlanma hareketi bulunmasına karşın, Fransız
ve İngiliz Aydınlanmasının bu ortak yaşamı
çoğunlukla, biricik aydınlanma hareketi saymıştır
(Buhr vd., 2006: 254).
Aydınlanma kimilerine göre kendine özgü
tarihsel sürecinde yaşanmış bir kaderden başka
bir şey değildir. Bu bir fikir hareketi, hayat anlayışı
ve bir zaman dilimini de ifade etmektedir. Buna
tarihsel özgül aydınlanma denir.18.yüzyıl ışıklar
yüzyılı olarak da adlandırılmıştır. Bu Batı’nın
içinde ona özgül ve Batı’nın bir hareketidir.16.
yüzyıl Reformlarından beri Batı Avrupa
kaynaklı yaşanan en büyük tinsel harekettir de
Aydınlanma. Dayanakları ise uzun bir Rönesans
Hümanizminden kopuksuz olarak ibarettir,
diyebiliriz. Bu dönem düşünürünün dolaysız
temellerinin çizgisi üç noktadadır; Hümanizm,
17.yüzyıl felsefesi, 17.yüzyıl doğa bilimsel dünya
tablosu.
Aydınlanma felsefesinin önce İngiltere’de
başladığı bilinmektedir. Ancak daha sonra oradan
Fransa’ya geçmiş ve radikal bir nitelik kazanmıştır.
Almanya’ya ise Fransa yolu ile sıçramıştır.
Aydınlanma felsefesi, İngiltere’de daha çok
deneyci, Fransa’da daha çok akılcı, Almanya’da
ise daha çok akılcıdır (Tanilli,1981: 85).
Aydınlanma felsefesinin temeli “hürriyet”,
“ilerleme”, “insan değeri” gibi kavramlarla bütün insanlığı hedef tutmaktadır. İnsanın özü gereği
bir değer olduğu, burjuva felsefesi olarak ortaya
çıkan Aydınlanma felsefesinin temel ilkesidir
(Sarıca, 1980: 76).
SONUÇ
Aydınlanmadan günümüze tarih felsefeleri
konumuz gereği, öncelikle tarih kavramını
açıklamaya çalıştık. Tarih bilgi kuramından
beslenen tarih felsefesini anlayabilmek için de
dönem dönem tarih felsefelerini düşünürlere
göre ayrı ayrı değerlendirerek incelemeye çalıştık.
Zaman zaman aralarında bağlantılar kurarak tarih
felsefelerinin birbirlerinden ne denli etkilenmiş
olduklarını gördük. Her yeni dönem tarih felsefesi
başka bir yaklaşım getirmiştir, ancak çoğu zaman
bu yeni yaklaşım önceki dönem tarih felsefesi
yaklaşımı üzerine kurulup geliştiriliyor ya da
eleştirilerek farklılaştırılıyor.
Tarihi anlama ve algılamada her yüzyılda olduğu
gibi Aydınlanma ve sonrasında da düşünenler
özgün yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Özellikle
Aydınlanma döneminin tarihsel gelişiminin
etkisiyle önceki dönemlere göre renkli yanı
zamanda belirgin özellikleriyle de çok sonraları
etkisini uzunca bir süre devam ettirebilecek
güçte tarih felsefelerine tanıklık etmiştir. Bu
süreçte kendi tarih yaklaşımlarını yaşadıkları
çağa çağdaş tarihçiler yeni tarih felsefeleri
oluşturamamışlardır. Birbirinden etkilenerek ya
da birbirlerini eleştirerek geliştirdikleri kuramlarla
düşünürler özellikle 19. yüzyılın tarih felsefesi
yüzyılı olması yönünde belirleyici olmuşlardır.
Alman İdealizmi Herder ve Kant ile başlayan ve
Hegel ile devam eden tarih felsefelerini genel
anlamda ‘Tarih’in ya da ‘Tarihsel Bilgi’nin anlamı
– amacı – faydası – etkisi – üzerine geliştirdikleri
kuramlarla bugünün tarih ile ilişkilendirilmesinin
bu anlamda ‘Tarih’i ve bilgisini bilme, tarih
yazımının değeri ve topluma katkısını
vurgulamışlardır.
Sonuç olarak, ünlü filozof Goethe’nin de dediği
gibi üç bin yıllık tarihini sorgulayamayan bir millet
yok olmaya mahkumdur. Bu bağlamda toplumlar
kendi benliklerini, içinde bulabildikleri tarihleriyle
var olmaktadırlar. Bunun için toplumlar
şimdiyi geçmişle ilişkilendirirken aslında kendi
varlıklarını, kimliklerini, var olma nedenlerini
tarihsel gerçek kimliklerini ortaya koymuş
olacaklarıdır.
Bu yönüyle tarih ve onun doğru
bilgisi toplumlar için vazgeçilmezdir. Bu bilgi
sürecinde harcanan çaba ve bu çabanın niteliği
ortaya çıkacak kesin bilgiyi belirlemede oldukça
önemlidir. Tarihsel bilginin ya da geçmişin doğru
bilgisi olarak da tanımlayabildiğimiz bilginin oluş
sürecinde tarihçinin çabasında belge tarihçiliği
kadar filozofça bir yaklaşımın yani sorgulayıcı,
kuşkulu ve irdeleyebilme yetisine sahip olmanın
artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu vurgulamak
isteriz.
“Düşünüyorum o halde varım” derken ünlü
düşünür, varlık nedenini ortaya koymuş oluyor.
Düşünüyorsa tarihçi filozofça o halde , geçmişin
doğru bilgisini bulabiliyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder