TARİH BİLİMİ VE BİLGİSİ AÇISINDAN AYDINLANMADAN GÜNÜMÜZE SORULARLA TARİH FELSEFELERİ VE KAVRAYIŞLARI - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 27, 2015

TARİH BİLİMİ VE BİLGİSİ AÇISINDAN AYDINLANMADAN GÜNÜMÜZE SORULARLA TARİH FELSEFELERİ VE KAVRAYIŞLARI

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
TARİH BİLİMİ VE BİLGİSİ AÇISINDAN AYDINLANMADAN GÜNÜMÜZE SORULARLA TARİH FELSEFELERİ VE KAVRAYIŞLARI

Tarih bilimi ve bilgisini anlamlandırma konusunda en eski zamanlardan bu yana çeşitli teoriler üretilmiştir. Geçmişin doğru bilgisi olarak kabul gören tarih bilgisi özellikle aydınlanmadan günümüze farklı felsefi yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Tarih bilgisi açısından modern kavrayışımızı şekillendiren öncelikle aydınlanma dönemi felsefi akımları olmuştur. Tarih, geçmişin içinde sayısız ve biricik olayları ancak aynı geçmişin ötesinde, bu yaşanan olayların doğru bilgilerini, yani olgularını ifade eder. Yaşanıldığı sürece çağdaş geçmişin doğru bilgisi tarih’tir. 

Doğu’nun da Batı’nın da katkılarıyla tarih felsefeleri bu günkü tarih bilgisi kavrayışımızı oluşturmaktadır. Bu nedenle özellikle aydınlanma ve sonrası tarih felsefesi yaklaşımları, tarih biliminin, dönemine çağdaş ve hatta dönemini aşan çeşitli düşünceler ışığında modern kavrayışa ulaşmasını sağlamaları açısından önemsenmelidir. Aydınlanmadan günümüze felsefi düşünürler “felsefi tarihler” ortaya çıkarıyor, tarihçiler artık “yorumcu, filozof tarihçiler” olarak adlandırılmaya başlanıyor. Bu algı ve kavrayış tarih bilgisi ve bilimini öncesinden çok daha farklı bir yapıya kavuşturuyor. Bu farklılaşmayı ve dönüşümü anlatmayı amaçlayan çalışmamız, süreci özellikle aydınlanma başlatmıştır ancak aydınlanmayı hazırlayan önceki etkileri de göz önünde bulundurmaya gayret etmiştir.

Since the ancient times, various theories about history and the meaning of historical knowledge have been produced. History knowledge which is accepted as the truth has been explained in different philosophical approaches. In terms of historical knowledge, it has been primarily the philosophical trends that shape our modern understanding. History expresses numerous and unique incidents; in fact, it reveals the true information related to such events, but beyond the past. With the contribution of both East and West civilizations, history philosophy forms our current comprehension of history knowledge. Therefore, especially those approaches in the age of enlightenment and in the following areas history philosophy should be considered important as contributing to history science to reach modern comprehension in the light of contemporary ideas and those ideas that surpass their age. Since the age of enlightenment it has been history philosophers who have come up with ‘philosophic history’ and historians have been called “interpreters” or “historian philosophers”. Such a perception and comprehension has turned history knowledge and history science into a very different structure than that of the past. This study in which we want to explain this change and transition highlights this process particularly and also tries to consider the earlier factors that paved the way for the enlightenment.

Çalışmamızda tarih biliminin felsefesinden çok tarih felsefesi disiplininin ortaya çıkışını biraz özetleyerek esas olarak aydınlanma ve sonrası dönemin durumunu ve gelişimini aşamalarıyla incelemeye çalışacağız. Tarih felsefesi, modern kavrayışımızı şekillendiren etkenler düşünüldüğünde iki yüzyıllık bir dönemi içerse de, kökleri itibarı ile tarihin felsefesi olarak ele alınışı ve irdelenişi St.Augustinus’a kadar gider. Bu süreç bir tarih felsefesinden çok “tarih teolojisi” olarak görünen tarih kavrayışını açıkça ortaya koyar. Bu görüş ortaçağ’ın egemen tarih felsefesi olmuştur. Hatta sonraları yeniçağ ve aydınlanma döneminin çeşitli felsefi yaklaşımlarında da etkisini gösterebilmiştir. Gerçek anlamda tarihin ve tarihsel bilginin önemi, onun yönteminden “öngörü” ile “önceden bilme” nin ayıklanması sayesinde ortaya çıkmıştır. Bilemediğimiz bir gelecek üzerine konuşmamamız ve dahası şimdiyi geçmişle ilişkilendirirken belirli epistemolojik temellendirmeleri ortaya koymamız gerektiği vurgulanmıştır. Tarihin “kendi için” ele alınışı ve onun “epistemolojik” olarak irdelenişi ise, İbn-i Haldun, İbn-i Rüşd ve Giambattista Vico’nun güçlü ve yankısını kendi çağlarında değil ancak birkaç yüzyıl sonra bulabilmiş felsefelerinde ilk olarak gerçek anlamını bulabilmiştir. Bu düşünüş kesintisiz olarak hem de artan bir önemle pek çok tarih felsefesi yaklaşımlarını etkileyebilmiş ve daha başka yeni tarih düşünüşlerini kurgulamaya yardım etmiştir. 

Alman idealistleri dolaylı ya da dolaysız bu düşünürlere çok şey borçludur. Bu etkileşim özellikle Herder ve Kant’la başlayan ve Alman idealizmi ile devam eden sürecin içerisinde kendisini belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Biz de bu süreci özellikle tarihsellik kavrayışları arasındaki benzerlikler ve farklılıkları da gözeterek değerlendirmeye çalışacağız. Dolayısı ile tarih bilgisi ve tarihçilik açısından filozofça ele alınan tarih bilgisi modern anlamda tarih bilimini oluşturacaktır. Belge tarihçiliğinin ötesinde artık bilim insanları, tarih biliminde farklı bir kavrayışla yola çıkarak felsefenin, tarih bilgisini oluşturma sürecine özellikle katılması gerektiğini ortaya koymuştur.

TARİH NEDİR? AYDINLANMA ÇAĞI VE TARİH FELSEFESİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ NASILDIR? 
Başta insan usunda beliren merak onu tarih’in belirsiz anlarına bir yolculuğa çıkarır. Bu motor duygu ile bir kapının aralanması, ardından işlevsel bir süreci getirecektir. Nedenler, Nasıllar, Niçinler ve daha pek çok sorunsala giden uyarıcılar İnsan’ı Tarih’i nedenleriyle sorgulamaya yöneltecektir. Tarih, toplulukları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim. Tarih, her zaman yaşanan hayatın geçmiş zaman içindeki bir kesitidir. Bir başka deyişle geçmiş zamanda yaşanan hayatın bütün yönleriyle tetkik ve tasviridir. Tarihin hisse, ibret ve öteki özellikleri önemlidir. Eskiden beri üzerinde durulan en büyük faydası, insanların gelecekte yapacakları için geçmişten ibret almaları yönüdür. Öyle ki insanların vazgeçemeyeceği bir bilim, bir gerçektir, Tarih (Baykara,1999: 4). Her zaman söylenegelen bir tarihi yazma daha doğrusu “iyi” yazma sanatı vardır ve bunun her zaman az rastlanır bir şey olarak kalacağı söylenir. Bunun için ağırbaşlı, duru çeşitlilik taşıyan ve tatlı bir üslup kullanılması gerektiği biliniyor. 

Tarih yazmanın kuralları için geçerli olan bütün zihinsel sanatların kuralları için de geçerli olmalıdır. Yani birçok kural ama pek az büyük sanatçı vardır(Diderot,1996: 16). Carr’a göre tarih, bireylerin toplumsal varlıklar olarak içine girdikleri toplumsal bir süreçtir ve bu soyut-yalıtılmış bireyler arasında bir diyalog değil bu günün toplumu ile dünün toplumu arasındaki bir diyalog’u ifade eder. Anlaşılan geçmiş bizim için bugünün ışığıdır ve bu ışık da anlaşılabilir, aynı zamanda bugünü tümüyle ancak geçmişin ışığında anlayabiliriz. Bu olmazsa olmaz bir bilinç ve anlama sürecidir. Birey yaşadığı dönemde olaylara karşı yaklaşımında realist bir muhakeme gücü ile tanımlanır (Collingwood,1996: 150). Tarih’in tarihçinin de içinde bulunduğu hiç durmadan hareket eden bir süreç olduğu da bilinir. Sadece geçmişin tarihi vardır iddiası çok mantıklı bir çıkarımı beraberinde getiriyor gibi. Şimdiki zaman dengeli bir yargıya imkân sağlayamaması ve bize fazlaca yakın olması ve tarih açısından tam şekline kavuşamamış olması sadece geçmişin tarihinin olduğu çıkarımına bizi götürmektedir. O halde “Tarih” kendini daha çok geçmişte bulur. 

Çünkü tarih ancak kapandığı zaman tam anlamını kazanmaktadır. (Halkın,1989: 5). Carr’a göre aslında tarih, belgelerle elde edilen bilgidir. Hatta tarihi anlatım bütün belgelerin ötesine yerleşir. Bu belgelerden hiç biri olay olamaz; tarihi anlatım belgeli bir fotomontaj değildir ve geçmişi “siz oradaymışsınız gibi doğrudan” gösteremez ve “yapıştıramaz” diye bir başka bakış açısı da daha önce de değindiğimiz duyularımızın, “anı” olduğu gibi algılayamayacağını açıklar. Sosyal bilim disiplinleri arasında özerk bir kurumsal varlık edinmeyi başaran ilk dal’ın aslında “Tarih” olduğu savunulmaktadır. Ancak XIX. yüzyıl’da gelişen şekli ile yeni tarih disiplini “gerçekten ne oldu?” yu sorgulamaya başlayacaktır. Ve araştırmacının bu çabayı bilginin özgürleştirilmesi amacına dayandırdığı da görülecektir. Artık dışımızdaki verilerin toplanıp derlendiği, denetlendiği ve kullanıldığı yere (arşivler) yönelindiği araştırma sürecine metot ve tenkit’in yerleştirildiği de saptanan bir ilerlemedir (Gülbenkıyan,1996: 19). 

ANSİKLOPEDİSTLER KİMDİR? VE AYDINLANMA ÇAĞI DÜŞÜNÜRLERİ KİMLERDİR? 
A) Aydınlanmaya Sürecine Doğru Tarih Felsefeleri İnsanın düşünme ve değerlendirme din ve geleneklere bağlı olmadan tanımlayabileceğimiz Aydınlanmayı, özellikle Kant, “Wou ist Aufklacrung?” (Aydınlanma Nedir?) adlı yapıtında “İnsanın kendi suçu ile düşmüş bir ergin-olmayış durumundan kurtulup, aklını kendisinin kullanmaya başlaması” olarak değerlendirmektedir (Gökberk,1999:289). Bu tanımlamaya göre Aydınlanma birdenbire ortaya çıkmış bir kavram değildir.Bu yüzdendir ki Aydınlanma, ortaçağın kapanması ile ortaçağın hayat anlayışına karşı yeni bir dünya görüşü olarak ortaya koyulmuştur.Avrupa insanı geleneksel yapısından sıyrılıp, hayatını kendi aklı ile düzenlemeye başlama girişimine koyulmuştur ki bu yolun ilk adımları Aydınlanma ile atılmıştır. Aydınlanmaya öncelik eden önemli bir diğer olay, Avrupa’da yeniden doğuş anlamına gelen Renaissance (Rönesans)’tır. Burada Rönesans bir geçit çağıydı. Reform sonrasında ise zenginleşen Avrupa’da kentler iyice gelişti. Kapalı ekonomik yapı kırılarak Avrupa dünyanın kültürünü oluşturma yolunu başlattı.18.yüzyıl saydığımız bu gelişmelerdeki en yüksek noktadır. 

Ki bu çağ Aydınlanma yüzyılı olarak kabul görmüştür.Bu çağda insan aklı tarihte hiç olmadığı kadar önem taşımıştı.Öyle ki “insanın mutluluğu bulmasının tek yolu aklını kullanmasıdır” sözünün hakim olduğu Aydınlanma çağı farklılıklar yaratacaktı (Lee, 2002: 254). Aydınlanma hareketi olarak bilinen süreç, klasik çağını İngiltere’de ve özellikle 18.yüzyıl Fransa’sında yaşar. “Bacon, Hobbes ve Locke”un babaları sayılacakları Fransız maddecilerinin parlak ekolü, 18.yüzyılı,-hem de yüzyılın bitişini noktalayan ve sonuçlarını Almanya’da olduğu kadar İngiltere’de de kimilerine hala anlatmaya çalıştığımız Fransız Devriminden çok önce-büyük ölçüde bir Fransız yüzyılına dönüştürdü. Diğer Avrupa ülkelerinde de bir aydınlanma hareketi bulunmasına karşın, Fransız ve İngiliz Aydınlanmasının bu ortak yaşamı çoğunlukla, biricik aydınlanma hareketi saymıştır (Buhr vd., 2006: 254). 

Aydınlanma kimilerine göre kendine özgü tarihsel sürecinde yaşanmış bir kaderden başka bir şey değildir. Bu bir fikir hareketi, hayat anlayışı ve bir zaman dilimini de ifade etmektedir. Buna tarihsel özgül aydınlanma denir.18.yüzyıl ışıklar yüzyılı olarak da adlandırılmıştır. Bu Batı’nın içinde ona özgül ve Batı’nın bir hareketidir.16. yüzyıl Reformlarından beri Batı Avrupa kaynaklı yaşanan en büyük tinsel harekettir de Aydınlanma. Dayanakları ise uzun bir Rönesans Hümanizminden kopuksuz olarak ibarettir, diyebiliriz. Bu dönem düşünürünün dolaysız temellerinin çizgisi üç noktadadır; Hümanizm, 17.yüzyıl felsefesi, 17.yüzyıl doğa bilimsel dünya tablosu. Aydınlanma felsefesinin önce İngiltere’de başladığı bilinmektedir. Ancak daha sonra oradan Fransa’ya geçmiş ve radikal bir nitelik kazanmıştır. Almanya’ya ise Fransa yolu ile sıçramıştır. Aydınlanma felsefesi, İngiltere’de daha çok deneyci, Fransa’da daha çok akılcı, Almanya’da ise daha çok akılcıdır (Tanilli,1981: 85). Aydınlanma felsefesinin temeli “hürriyet”, “ilerleme”, “insan değeri” gibi kavramlarla bütün insanlığı hedef tutmaktadır. İnsanın özü gereği bir değer olduğu, burjuva felsefesi olarak ortaya çıkan Aydınlanma felsefesinin temel ilkesidir (Sarıca, 1980: 76).

SONUÇ 
Aydınlanmadan günümüze tarih felsefeleri konumuz gereği, öncelikle tarih kavramını açıklamaya çalıştık. Tarih bilgi kuramından beslenen tarih felsefesini anlayabilmek için de dönem dönem tarih felsefelerini düşünürlere göre ayrı ayrı değerlendirerek incelemeye çalıştık. Zaman zaman aralarında bağlantılar kurarak tarih felsefelerinin birbirlerinden ne denli etkilenmiş olduklarını gördük. Her yeni dönem tarih felsefesi başka bir yaklaşım getirmiştir, ancak çoğu zaman bu yeni yaklaşım önceki dönem tarih felsefesi yaklaşımı üzerine kurulup geliştiriliyor ya da eleştirilerek farklılaştırılıyor. Tarihi anlama ve algılamada her yüzyılda olduğu gibi Aydınlanma ve sonrasında da düşünenler özgün yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Özellikle Aydınlanma döneminin tarihsel gelişiminin etkisiyle önceki dönemlere göre renkli yanı zamanda belirgin özellikleriyle de çok sonraları etkisini uzunca bir süre devam ettirebilecek güçte tarih felsefelerine tanıklık etmiştir. Bu süreçte kendi tarih yaklaşımlarını yaşadıkları çağa çağdaş tarihçiler yeni tarih felsefeleri oluşturamamışlardır. Birbirinden etkilenerek ya da birbirlerini eleştirerek geliştirdikleri kuramlarla düşünürler özellikle 19. yüzyılın tarih felsefesi yüzyılı olması yönünde belirleyici olmuşlardır. 

Alman İdealizmi Herder ve Kant ile başlayan ve Hegel ile devam eden tarih felsefelerini genel anlamda ‘Tarih’in ya da ‘Tarihsel Bilgi’nin anlamı – amacı – faydası – etkisi – üzerine geliştirdikleri kuramlarla bugünün tarih ile ilişkilendirilmesinin bu anlamda ‘Tarih’i ve bilgisini bilme, tarih yazımının değeri ve topluma katkısını vurgulamışlardır. Sonuç olarak, ünlü filozof Goethe’nin de dediği gibi üç bin yıllık tarihini sorgulayamayan bir millet yok olmaya mahkumdur. Bu bağlamda toplumlar kendi benliklerini, içinde bulabildikleri tarihleriyle var olmaktadırlar. Bunun için toplumlar şimdiyi geçmişle ilişkilendirirken aslında kendi varlıklarını, kimliklerini, var olma nedenlerini tarihsel gerçek kimliklerini ortaya koymuş olacaklarıdır. 

Bu yönüyle tarih ve onun doğru bilgisi toplumlar için vazgeçilmezdir. Bu bilgi sürecinde harcanan çaba ve bu çabanın niteliği ortaya çıkacak kesin bilgiyi belirlemede oldukça önemlidir. Tarihsel bilginin ya da geçmişin doğru bilgisi olarak da tanımlayabildiğimiz bilginin oluş sürecinde tarihçinin çabasında belge tarihçiliği kadar filozofça bir yaklaşımın yani sorgulayıcı, kuşkulu ve irdeleyebilme yetisine sahip olmanın artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu vurgulamak isteriz. “Düşünüyorum o halde varım” derken ünlü düşünür, varlık nedenini ortaya koymuş oluyor. Düşünüyorsa tarihçi filozofça o halde , geçmişin doğru bilgisini bulabiliyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder