ÖZEL HAYATIN KAMUSAL ALANDA TARTIŞILMASI: KADIN PROGRAMLARI ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 28, 2015

ÖZEL HAYATIN KAMUSAL ALANDA TARTIŞILMASI: KADIN PROGRAMLARI ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
ÖZEL HAYATIN KAMUSAL ALANDA TARTIŞILMASI: KADIN PROGRAMLARI ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME



Gündüz kuşağı programları şeklinde adlandırılan ve çoğunlukla kadınlara yönelik olarak hazırlanan kadın programları son yıllarda aile yaşamına etkileri bağlamında sıklıkla tartışılmaktadır. Yabancı ülkelerde daha erken bir süreçte yayınlanmaya başlayan benzer tür ve içerikteki bu tarz programlar Türkiye’de özellikle 2000’lerin ortasından itibaren gündeme gelmiştir. Sağlık, eğitim, cinsel yaşam, evlilik, moda, yemek, kişisel bakım vb gibi çok çeşitli alanlara ilişkin bilgilerin sunulduğu kadın programları, tür, içerik ve söylem düzleminde diğer programlardan farklılık göstermektedir. Bu çalışma örnek kadın programları üzerinden, kadın programlarının tür, içerik ve söylem özelliklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak bu konu üzerine yapılmış araştırmalar üzerinden kuramsal çerçeve sunulacak, daha sonra kadınların en çok izledikleri kadın programlarının türsel ve söylemsel özellikleri bireysel ve toplumsal yaşam üzerindeki etkileri bağlamında değerlendirilecektir.

Birey ve toplum üzerinde önemli bir yönlendirici işlevi olan kitle iletişim araçları, özellikle son yıllardaki yayın içeriği bağlamında sıklıkla tartışmalara konu olmaktadır. Her geçen gün farklı görsel ve işitsel ileti ve imgelerle yüklü tür ve içerikteki programlar gündelik yaşamımızı meşgul etmekle, sohbetlerimize konu olmakta, farkında olarak ya da olmayarak düşünce ve davranışlarımızı yönlendirmektedir. Diğer kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında teknolojinin ve ekonomik olanakların tüm imkanlarını kullanabilmesi itibariyle farklı nitelikteki iletileri aynı anda sunma avantajına sahip olan televizyonun bu noktada kitleleri etkileme ve bağımlı kılma yönünün daha fazla olduğu bir gerçektir. Piyasa ekonomisi koşullarında yüksek kâr elde etme güdüsüyle hareket eden televizyon yayıncıları, reyting oranlarını arttırmak ya da daha fazla kitleyi ekranlara çekebilmek için farklı tür ve içerikteki yayınları izleyicilere sunmaktadırlar. Ekonomi ve siyaset bu sürecin itici gücünü oluştururken televizyon söz konusu güçler tarafından sınırları çizilmiş ve kurgulanmış içeriğin kitlelere sunulmasında aracı rol oynamaktadır. Popüler kültür ürünleriyle beslenen içerime sahip olan televizyon programları, entelektüel donanımdan yoksun ve bilinçli tüketimden yoksun bireyleri daha çok ve olumsuz yönde etkilemekte, kısa sürede onlarda bağımlılık oluşturmaktadır. Bu da yayıncılık anlayışının ve yayın içeriğinin etik çerçevede yeniden değerlendirilmesinin gerekliliğine işaret etmektedir. Son zamanlarda sabah ve öğle kuşağı programları olarak yayınlanan ve hedef kitlesi kadınlar olan kadın programlarının, farklı içerik, sunum ve mesaj içerimleriyle izleyici kitlesi üzerinde olumsuz yönlendirmelere zemin hazırladığı düşünülmektedir. Çalışmamız, kadın programlarının izleyici kitlesi üzerindeki etkileri toplumsal gerçeklik düzleminde dört temel sorunsala işaret ettiği varsayımı üzerine temellendirilmiştir: İlki kadın programlarında kadına ait konuların ve sorunların istismar edildiği; ikincisi geleneksel cinsiyet rollerinin, kadına atfedilen toplumsal cinsiyet kalıplarının yeniden üretilerek egemen ataerkil ideolojinin pekiştirildiği; üçüncüsü, özel alana ait olan aile, cinsiyet, kadın-erkek sorunları, ilişkiler gibi mahrem konuların öznel yaşam deneyimleri üzerinden hikayeleştirilerek anlatılması ve tartışılması, özel hayatın gizliliği ilkesini yerinden etmektedir; dördüncüsü ise kadın programları aracılığıyla gündelik yaşamda farkında olarak ya da olmayarak sürekli deneyimlenen dedikodunun yeniden üretimine zemin hazırlamasıdır. Kültürlere göre farklılık gösteren, evrensel nitelikli bir olgu olan dedikodu, bu programlarda, toplumsal cinsiyet kalıpları üzerinden kadınlara atfedilen negatif bir özellik olarak yansıtılmaktadır. Bu yönüyle kadın programları farklı kesimlerce küçümseyici bir tutumla değerlendirilmiştir. Dedikodu ediminde, kadın ve erkeklere özgü farklılıklar ya da benzerliklerin açığa vurulmasında ziyade yine cinsiyetçi söylemler merkezinde kadınlarla özdeşleştirilerek sunulmaktadır. Bu da maskülen rolleri ve söylemleri daha pekiştirmektedir.

KÜLTÜREL YENİDEN ÜRETİM ARACI OLARAK MEDYA VE TV PROGRAMLARI
Sosyal gerçekliğin biçimlendirilmesi, bireyler tarafından içselleştirilmesi ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretiminde medya etkin bir role sahiptir. Özellikle televizyon yayınları görsel ve işitsel öğelerin bir arada kullanılması nedeniyle bireylerin bilgi, kültür, haber, eğlence gibi alanlardaki ihtiyaçlarının karşılanmasında daha yaygın bir etki ve kullanım alanına sahiptir (Aziz, 1982; Göksel, 1993). Televizyonun yanı sıra, radyo, gazete, dergi ve sinema gibi iletişime olanak sağlayan medya, toplumdaki farklı düşünce ve kanaatlerin yayılmasında, farklı sosyo-ekonomik ya da sınıfsal konuma sahip birey ve grupların kamusal alanda seslerini duyurabilmelerinde önemli bir aracılık rolüne sahip görünmektedir. Bu şekilde serbest düşünce pazarının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Fakat, medyanın demokratik ortamın oluşmasına yönelik olumlu işlevi, her zaman ve her koşulda gerçekleşmemektedir. Ülkelerin gelişmişlik durumu başta olmak üzere, daha çok liberal söylemle beslenen siyasi bir ortamın, serbest rekabet koşullarının sağlanmasının ve medya tekellerinin engellenmesinin genel geçer olması ile mümkündür. Bu konuda dikkati çeken bir nokta, günümüzde medyanın uzman gruplar tarafından hazırlanan serbest piyasanın öngördüğü sosyal, ekonomik ve kültürel örüntülerini, stratejik merkezi planlama ve pazarlama biçimleriyle kitlelere dayatması konusundaki gizil amacı, medyasiyaset-ekonomi arasındaki karşılıklı ilişkinin varlığına işaret etmesidir (Yüksel, 2001; Atabek, 2002; McQuail, 1997; Irvan, 2001). Medya işlevlerini yerine getirirken ekonomi ve siyasetten bağımsız hareket etmemektedir. Çıkar ilişkisi zemininde inşa edilen bu sarmal üzerinden kurgulanan gerçeklik bireylere farklı şekillerde sunulmakta, bireyleri etkilemektedir. Dolayısıyla medyanın sürekli yenilenen yayın içeriğinin ekonomi-siyasetmedya arasındaki girift ilişkinin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik çabalardan ibaret olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Kitle iletişim yayıncılığını gerçekleştiren kuruluşların kurumsal kimlik kazanmaları, bu alanda etkilik gösteren kuruluşların sayısının artması ve artan rekabet medyanın gelişmesine kısa sürede de bireysel yaşamın önemli bir öğesi haline gelmesine yol açmıştır. Medyanın hızlı bir şekilde önemli bir araç haline gelmesi, sahip olduğu en güçlü araçla, popüler kültür ürünleriyle gerçekleşmiştir. Medya fonksiyonlarını farklı içerik, tür ve formatta biçimlendirdiği popüler kültür ürünlerini kullanarak gerçekleştirmektedir.

MEDYADA TEMSİL EDİLEN KADIN 
Kadınlar, ülkemizde–diğer ülkelerde de benzer bir şekilde gözlemlendiği gibi sosyo-ekonomik ve siyasal dinamiklerin etkisiyle değişen toplumsallaşma biçimlerine karşın annelik, iyi ve fedakar eş ya da anne gibi toplumsal cinsiyet rollerine dayalı kavramsallaştırmalarla tanımlanmışlardır. Bu tanımlamalar, ilk olarak ailede başlamakta, eğitim sistemi, kitle iletişim araçları ve sosyal çevre kanallarıyla pekiştirilmektedir. Tarihsel sürece bakıldığında kadının toplumsal cinsiyet temelinde tanımlanması, mülkiyetin erkeğe göre belirlenmesiyle birlikte kadının ikincil bir konuma geçmesiyle ilişkili olduğu görülmektedir. Böylece erkek egemen ideolojiye dayalı yapıda olan toplumda kadın, kendisine atfedilen cinsiyetçi rollerle tanımlanmaya başlamıştır. Kapitalist ekonomik ilişkilerin biçimlendirdiği modern toplumsal yaşamda kadının ekonomik alanda aktif rol almaya başlaması başka bir ifadeyle reel sektörde çalışmaya başlamasıyla, kadın kamusal alanda kendisini var etmek için modern yaşamın gereklerine uygun normları, davranış kalıpları ve yaşam tarzını benimseme yönünde bir eğilim sergilemiştir (Engels, 1967; Rothman,1994; Kandiyoti, 1990). Bu değişimin ise günümüze kadar gelinen aşamada kadının hakim kalıplar etrafında konumlandırılmasına yönelik (göreli olarak) çok az bir farklılaşmaya neden olduğunu görmek mümkündür. Çalışan kadınlar üzerine yapılan araştırmalara bakıldığında pek çok sektörde kadınların bu tarz bir algı çerçevesinde istihdam edildikleri ve muamele gördüklerini görmek mümkündür. M Baret’in belirttiği gibi (1993: 12) cinsiyetin karmaşık ideolojik yapıyla ilişkilendirildiği günümüz modern kapitalist toplumlarında kadının ev içi alandan iş yaşamına geçmesi çatışmaya yol açmıştır. Kadın bu toplumsal yapıda bir dizi norma uymak zorunda bırakılmıştır. Günümüzde medyada sunulan kadın temsillerine bakıldığında bu tespitlerden uzak olmadığı daha net bir biçimde görülmektedir. Çünkü geçmişle kıyaslandığında günümüzde kadın daha çok medya ve reklam sektörü tarafından hedef kitle olarak kabul edilmektedir. İhtiyaçların ve tüketim ürünlerinin farklılaşması, çeşitlenmesi, gelir düzeyindeki farklılaşmalar, kadınları geleneksel ya da modern görünümleri, alışkanlıkları, değerleri üzerinden temsil edilmesine zemin hazırlamıştır. Ş. Güzel’in (1996: 31) metaforik düzlemdeki değerlendirmesiyle, ‘her toplumsal kategoride olduğu gibi erkekler de egemenliklerinin sürekliliğini sağlamak için kendi kimliklerinin yeniden üretiminin başlıca ajanı olarak gördükleri kadınlara yeni kostümler giydirmektedirler. Bu ifade özde bakıldığında mevcut yapının analizini daha net bir biçimde sunuyor görünmektedir. Günümüzde kadınlar hemen her sektörde aktif bir rol üstlenmiş olsalar da iç işleyişe bakıldığında toplumsal cinsiyete dayalı yargılara dayalı muameleler görmek mümkündür. Medya sektörü de bunlardan biridir. Bu sektörde çalışan kadınların az sayıda olmasına karşın televizyon programlarında ve reklamlarda kullanılan kadınların çoğunlukta olması söz konusu temsilin birer yansımaları olarak değerlendirilebilir. Öncü ve Weyland kadınların günümüzdeki toplumsallaşma pratiklerinin onları kamusal alandan uzak tutarak özel alan olan ev ile sınırlamak üzerine inşa edildiğini belirtmişlerdir (1997: 89). Bu bağlamda, televizyon ve diğer kitle iletişim araçlarının kadınları bu bakış açısı merkezinde biçimlendirilen imajlarla sunduklarını görmemek mümkün değildir. Kadın programlarının da bu tarz bir zemine sahip oldukları gözlemlenmektedir. Bu programlarda tartışılan özgür kadın ya da kamusal alanda erkeklerle aynı hatta bazen daha çok emek gücünü kullanan kadından bahsedilmemekte; çoğunluğu oluşturan kadın katılımcıların gerek kendi öz yaşam öyküleri gerekse diğer katılımcıların anlattıkları öykülerine yönelik tutumları, değerlendirmeleri, kadının toplumsal cinsiyet temelli söylemlerini yerinden edecek nitelikte değildir. Bu programlarda özde değişmeyen biçimsel olarak değişen bir tablo görünmektedir. Dikkati çeken nokta ise kadın programlarına katılanların ve izleyenlerin çoğunluğunun ev içi alanla sorumlu tutulmalarını, asli görevlerini bu alandan hareketle tanımlamalarını içselleştirmiş olmalarıdır

KADIN PROGRAMLARININ TÜR VE SÖYLEM ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 
Kitle iletişim araçları arasında en yaygın enformasyon kanalı olan televizyon, hem mevcut sosyo-ekonomik ve siyasal değişimlerin yansıdığı bir araç olması, hem de kitlenin bilgilendirilmesi, farkındalığının arttırılması, hakim ekonomik yapının ön gördüğü birey tipolojisinin ve toplum yapısının inşa edilmesi noktasında önemli ölçüde dönüştürücü bir etkiye sahip olması yönüyle çok yönlü ilişkisel ağda varlık kazanmaktadır. Kitleler üzerinde köklü değişimler yaratırken kendi dinamiklerinden beslenen televizyon, rekabete dayalı serbest piyasa koşullarında kar oranlarını arttırmak amacıyla daha fazla kitleyi etkileme yönünde hareket etmektedir. Bunun için de programlarını hedef kitlenin ihtiyaçları, beklentileri, özellikleri, duyarlılıkları doğrultusunda sürekli yinelemekte; yeni formları ve türleri kitlelere sunmaktadır. Livingston (1996: 36-37), program türlerine ilişkin adlandırmaların koşullara, ülkeye, döneme, teknik yöntemlere, ideolojiye, amaca, izleyicinin özelliklerine ve konuya göre değiştiğini, fakat türler arasında keskin bir ayrımın olmadığını belirtmiştir. Buna göre, aynı metin farklı ülkelerde farklı adlandırılmaktadır. Türün devamlılığını sağlayan etken ise sosyal grubun türü onaylayıp onaylamamasıdır. Dolayısıyla önemli olan nokta izleyici kitlesinin bu türe nasıl yaklaştığıdır. Kitlenin beğenisini kazanan, isteklerini, ihtiyaçlarını, dünyasını, hayallerini yansıtan program türleri devamlılık kazanmakta, tersi durumda ise yapı ve içerik açısından farklı yeni programlara öncelik verilmekte, program türleri ve içerikleri çeşitlendirilmektedir. Program yayıncılığı açısından bakıldığında, geçmişten günümüze kadar gelinen süreçte gerek ülkemizde gerekse yabancı ülkelerde farklı türlerde programlar görmek mümkündür. Program türlerini ve içeriklerini belirleyen ölçüt o ülkede yaşayan insanların özellikleri olmakla birlikte, ülkede hakim olan siyasi ve ideolojik atmosferin ve uluslar arası alanda gündemde olanlar konuların daha çok belirleyici olduğu söylemek mümkündür. Hangi tür ve içerikte programların yayınlanacağı medya-ekonomi-siyaset üçlüsü ekseninde belirlenmektedir. Dolayısıyla bu süreç bilinçli bir stratejiyle inşa edilmektedir. Program yayıncılığı konusunda ülkemizdeki yayıncıların ya da medya patronlarının izledikleri rota yabancı ülkelerde popüler olan programlara göre şekillendirilmektedir. Program yayıncılığının tür çeşitliliği konusundaki en belirgin değişimlerden biriki günümüzde en çok talep edilen program türünü oluşturmaktadır-konuşmaya dayalı programların yaygınlaşmasıdır. Keskin’in ifadesiyle (2001: 94-95), gündüz kuşağı talk show’u olarak adlandırılan bu program türleri, 1960’ların sonlarında Phil Donahu ile başlamış, zaman içinde çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir seyirci topluluğu tarafından gündelik hayata dair konuların kamusal olarak tartışıldığı programlar olarak yaygınlaşmıştır. Bu program türünün en spesifik özelliği teknik açıdan üretiminin ucuz olmasıdır. Çoğunlukla hedef kitlesi kadınlar olan, kadınların ilgisini çekebilecek nitelikte konuların işlendiği ve ülkemizdeki adlandırmasıyla kadın programları söz konusu özelliklere sahip programlar olarak değerlendirilmektedir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 
Son yıllarda Türkiye’de yaygın bir kitlenin yakından takip ettiği ve birey-toplum üzerindeki etkileri bağlamında en çok tartışılan ve eleştirilen program türleri arasında yer alan kadın programları, yabancı ülkelerdeki, çoğunluğunu kadın izleyicilerin oluşturduğu programların ülkemize uyarlanmış biçimleri olarak değerlendirilmektedir. Yabancı ülkelerde içerik, yapı, söylem, biçim ve tür olarak farklılaşan bu programlar, izleyici tartışma programı, talk show, reality show, trash TV olarak adlandırılmakta, ülkemizde ise bu tür programlar (gündüz kuşağı) kadın programları olarak adlandırılmaktadır. İçerik, yapı ve biçim olarak değerlendirildiğinde kadın programları türler arası bir niteliğe sahiptir. Türkiye’de yayınlanan kadın programları her ne kadar başka ülkelerdeki benzer içerik ve yapıdaki programlardan model alınmış olsa da, kadın programlarının Türkiye’deki fotoğrafı, mevcut sosyal, kültürel, siyasal ve ideolojik yapıya göre biçimlendirilmiştir. Bu durum, medya içeriğinin belirlenmesinde sosyal, siyasal ve ideolojik yapının belirleyici olduğunu, benzer türsel özellikler gösteren yayınlar, farklı ülkelerde farklı dinamiklerden beslenmekte, o dinamiklerle şekillenmektedir. Türkiye’deki kadın programlarının işleyiş, söylem ve katılımcıların özellikleri düzleminde daha çok belirginlik kazanmaktadır. Dolayısıyla var olduğu sosyo-kültürel ve siyasal yapıya dair veriler sunması bağlamında kadın programlarının hem ortaya çıkış koşulları hem de kitle üzerindeki etkilerinin ortaya konulması amacıyla çok yönlü olarak içerik, biçim, yapı ve söylem düzlemlerinde analiz edilmesi gerekmektedir. Kadın programlarını, yine izleyici kitlesinin çoğunluğunu kadınların oluşturduğu dizi, talk show, magazin,yarışma programı vb gibi diğer programlardan ve bu programları takip eden kitleyi diğer izleyici kitlesinden farklı kılan noktalar nelerdir, bireyler hangi nedenlerle bu programları takip etmektedirler, bu programlardan bireylerin etkilenme düzeyleri ve ne şekilde etkilendikleri, bu programları sadece ev kadınları ve eğitim düzeyi bireyler mi takip etmektedir, bu programlarda katılımcı olarak bulunan kitle toplumun genel profilini yansıtmakta mıdır, temsil ettiği kimlikler ve temsil düzeyi gibi benzer sorunlar bu programların çok boyutlu değerlendirilmesiyle ortaya konulabilir. Kadın programlarına yöneltilen eleştirilerde bir uzlaşma olmadığını söylemek gerekmektedir. Pek çok kişi için küçümseyici bir tavırla eleştirilen kadın programları, kadına özgü sorunlar üzerinden yerleşik güç ilişkilerinin sürekliliğinin sağlandığı, kültür endüstrisinin ortaya çıkardığı niteliksiz ürünlerdir. Kadın sorunlarının bu programlarda sözde ele alındığı ileri sürmektedirler. Diğer bir bakış açısına göre de kadın programları, kadın sorunlarının kamusal alanda tartışılmasına ve toplumsal bir sorun olarak gündeme getirilmesine olanak verdiği için gerekli ve olumlu bir şekilde değerlendirilmektedir. Fakat, bu programlarda tartışılan sorunlara yönelik daha sistematik çözüm yollarının geliştirilebilmesi yönünde düzenlenmesi gerektiği bir gerçektir. Her ne kadar birbirine karşıt iki görüş çerçevesinde değerlendirilse de bu programlar günümüz sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmakta, çok sayıda izleyici kitlesine ulaşmakta, gündelik yaşamda tartışılmakta, bu şekilde gündemi oluşturmaktadır. Bu gündemi belirleyen ise serbest piyasa ekonomisi koşullarında yüksek karlılık güdüsüyle hareket eden medyadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder