DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
ÖZEL HAYATIN KAMUSAL ALANDA TARTIŞILMASI: KADIN PROGRAMLARI
ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME
Gündüz kuşağı programları şeklinde adlandırılan ve çoğunlukla kadınlara yönelik olarak hazırlanan kadın programları son yıllarda aile yaşamına etkileri bağlamında sıklıkla tartışılmaktadır. Yabancı ülkelerde daha erken bir süreçte yayınlanmaya başlayan benzer tür ve içerikteki bu tarz programlar Türkiye’de özellikle 2000’lerin ortasından itibaren gündeme gelmiştir. Sağlık, eğitim, cinsel yaşam, evlilik, moda, yemek, kişisel bakım vb gibi çok çeşitli alanlara ilişkin bilgilerin sunulduğu kadın programları, tür, içerik ve söylem düzleminde diğer programlardan farklılık göstermektedir. Bu çalışma örnek kadın programları üzerinden, kadın programlarının tür, içerik ve söylem özelliklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak bu konu üzerine yapılmış araştırmalar üzerinden kuramsal çerçeve sunulacak, daha sonra kadınların en çok izledikleri kadın programlarının türsel ve söylemsel özellikleri bireysel ve toplumsal yaşam üzerindeki etkileri bağlamında değerlendirilecektir.
Birey ve toplum üzerinde önemli bir yönlendirici
işlevi olan kitle iletişim araçları, özellikle son
yıllardaki yayın içeriği bağlamında sıklıkla
tartışmalara konu olmaktadır. Her geçen gün
farklı görsel ve işitsel ileti ve imgelerle yüklü tür
ve içerikteki programlar gündelik yaşamımızı
meşgul etmekle, sohbetlerimize konu olmakta,
farkında olarak ya da olmayarak düşünce ve
davranışlarımızı yönlendirmektedir. Diğer
kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında
teknolojinin ve ekonomik olanakların tüm imkanlarını kullanabilmesi itibariyle farklı
nitelikteki iletileri aynı anda sunma avantajına
sahip olan televizyonun bu noktada kitleleri
etkileme ve bağımlı kılma yönünün daha fazla
olduğu bir gerçektir.
Piyasa ekonomisi koşullarında yüksek kâr
elde etme güdüsüyle hareket eden televizyon
yayıncıları, reyting oranlarını arttırmak ya da
daha fazla kitleyi ekranlara çekebilmek için
farklı tür ve içerikteki yayınları izleyicilere
sunmaktadırlar. Ekonomi ve siyaset bu
sürecin itici gücünü oluştururken televizyon söz konusu güçler tarafından sınırları
çizilmiş ve kurgulanmış içeriğin kitlelere
sunulmasında aracı rol oynamaktadır. Popüler
kültür ürünleriyle beslenen içerime sahip
olan televizyon programları, entelektüel
donanımdan yoksun ve bilinçli tüketimden
yoksun bireyleri daha çok ve olumsuz yönde
etkilemekte, kısa sürede onlarda bağımlılık
oluşturmaktadır. Bu da yayıncılık anlayışının
ve yayın içeriğinin etik çerçevede yeniden
değerlendirilmesinin gerekliliğine işaret
etmektedir. Son zamanlarda sabah ve öğle
kuşağı programları olarak yayınlanan ve hedef
kitlesi kadınlar olan kadın programlarının, farklı
içerik, sunum ve mesaj içerimleriyle izleyici
kitlesi üzerinde olumsuz yönlendirmelere
zemin hazırladığı düşünülmektedir.
Çalışmamız, kadın programlarının izleyici
kitlesi üzerindeki etkileri toplumsal gerçeklik
düzleminde dört temel sorunsala işaret ettiği
varsayımı üzerine temellendirilmiştir: İlki
kadın programlarında kadına ait konuların ve
sorunların istismar edildiği; ikincisi geleneksel
cinsiyet rollerinin, kadına atfedilen toplumsal
cinsiyet kalıplarının yeniden üretilerek egemen
ataerkil ideolojinin pekiştirildiği; üçüncüsü,
özel alana ait olan aile, cinsiyet, kadın-erkek
sorunları, ilişkiler gibi mahrem konuların öznel
yaşam deneyimleri üzerinden hikayeleştirilerek
anlatılması ve tartışılması, özel hayatın gizliliği
ilkesini yerinden etmektedir; dördüncüsü
ise kadın programları aracılığıyla gündelik
yaşamda farkında olarak ya da olmayarak
sürekli deneyimlenen dedikodunun yeniden
üretimine zemin hazırlamasıdır. Kültürlere
göre farklılık gösteren, evrensel nitelikli bir olgu
olan dedikodu, bu programlarda, toplumsal
cinsiyet kalıpları üzerinden kadınlara atfedilen
negatif bir özellik olarak yansıtılmaktadır. Bu
yönüyle kadın programları farklı kesimlerce
küçümseyici bir tutumla değerlendirilmiştir.
Dedikodu ediminde, kadın ve erkeklere
özgü farklılıklar ya da benzerliklerin açığa
vurulmasında ziyade yine cinsiyetçi söylemler
merkezinde kadınlarla özdeşleştirilerek
sunulmaktadır. Bu da maskülen rolleri ve
söylemleri daha pekiştirmektedir.
KÜLTÜREL YENİDEN ÜRETİM ARACI
OLARAK MEDYA VE TV PROGRAMLARI
Sosyal gerçekliğin biçimlendirilmesi, bireyler
tarafından içselleştirilmesi ve toplumsal
cinsiyet rollerinin yeniden üretiminde medya
etkin bir role sahiptir. Özellikle televizyon
yayınları görsel ve işitsel öğelerin bir arada
kullanılması nedeniyle bireylerin bilgi, kültür,
haber, eğlence gibi alanlardaki ihtiyaçlarının
karşılanmasında daha yaygın bir etki ve
kullanım alanına sahiptir (Aziz, 1982; Göksel,
1993).
Televizyonun yanı sıra, radyo, gazete, dergi ve
sinema gibi iletişime olanak sağlayan medya,
toplumdaki farklı düşünce ve kanaatlerin
yayılmasında, farklı sosyo-ekonomik ya da
sınıfsal konuma sahip birey ve grupların
kamusal alanda seslerini duyurabilmelerinde
önemli bir aracılık rolüne sahip görünmektedir.
Bu şekilde serbest düşünce pazarının
oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Fakat,
medyanın demokratik ortamın oluşmasına
yönelik olumlu işlevi, her zaman ve her koşulda
gerçekleşmemektedir. Ülkelerin gelişmişlik
durumu başta olmak üzere, daha çok liberal
söylemle beslenen siyasi bir ortamın, serbest
rekabet koşullarının sağlanmasının ve medya
tekellerinin engellenmesinin genel geçer
olması ile mümkündür. Bu konuda dikkati
çeken bir nokta, günümüzde medyanın
uzman gruplar tarafından hazırlanan serbest
piyasanın öngördüğü sosyal, ekonomik
ve kültürel örüntülerini, stratejik merkezi
planlama ve pazarlama biçimleriyle kitlelere
dayatması konusundaki gizil amacı, medyasiyaset-ekonomi
arasındaki karşılıklı ilişkinin
varlığına işaret etmesidir (Yüksel, 2001;
Atabek, 2002; McQuail, 1997; Irvan, 2001).
Medya işlevlerini yerine getirirken ekonomi
ve siyasetten bağımsız hareket etmemektedir.
Çıkar ilişkisi zemininde inşa edilen bu sarmal
üzerinden kurgulanan gerçeklik bireylere
farklı şekillerde sunulmakta, bireyleri
etkilemektedir. Dolayısıyla medyanın sürekli
yenilenen yayın içeriğinin ekonomi-siyasetmedya
arasındaki girift ilişkinin sürekliliğinin
sağlanmasına yönelik çabalardan ibaret
olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Kitle iletişim yayıncılığını gerçekleştiren
kuruluşların kurumsal kimlik kazanmaları,
bu alanda etkilik gösteren kuruluşların
sayısının artması ve artan rekabet medyanın
gelişmesine kısa sürede de bireysel yaşamın
önemli bir öğesi haline gelmesine yol açmıştır.
Medyanın hızlı bir şekilde önemli bir araç
haline gelmesi, sahip olduğu en güçlü araçla,
popüler kültür ürünleriyle gerçekleşmiştir.
Medya fonksiyonlarını farklı içerik, tür ve
formatta biçimlendirdiği popüler kültür
ürünlerini kullanarak gerçekleştirmektedir.
MEDYADA TEMSİL EDİLEN KADIN
Kadınlar, ülkemizde–diğer ülkelerde de benzer
bir şekilde gözlemlendiği gibi sosyo-ekonomik
ve siyasal dinamiklerin etkisiyle değişen
toplumsallaşma biçimlerine karşın annelik,
iyi ve fedakar eş ya da anne gibi toplumsal
cinsiyet rollerine dayalı kavramsallaştırmalarla
tanımlanmışlardır. Bu tanımlamalar, ilk olarak
ailede başlamakta, eğitim sistemi, kitle
iletişim araçları ve sosyal çevre kanallarıyla
pekiştirilmektedir.
Tarihsel sürece bakıldığında kadının
toplumsal cinsiyet temelinde tanımlanması,
mülkiyetin erkeğe göre belirlenmesiyle
birlikte kadının ikincil bir konuma geçmesiyle
ilişkili olduğu görülmektedir. Böylece erkek
egemen ideolojiye dayalı yapıda olan
toplumda kadın, kendisine atfedilen cinsiyetçi
rollerle tanımlanmaya başlamıştır. Kapitalist
ekonomik ilişkilerin biçimlendirdiği modern
toplumsal yaşamda kadının ekonomik alanda
aktif rol almaya başlaması başka bir ifadeyle
reel sektörde çalışmaya başlamasıyla, kadın
kamusal alanda kendisini var etmek için
modern yaşamın gereklerine uygun normları,
davranış kalıpları ve yaşam tarzını benimseme
yönünde bir eğilim sergilemiştir (Engels, 1967;
Rothman,1994; Kandiyoti, 1990). Bu değişimin
ise günümüze kadar gelinen aşamada kadının
hakim kalıplar etrafında konumlandırılmasına
yönelik (göreli olarak) çok az bir farklılaşmaya
neden olduğunu görmek mümkündür.
Çalışan kadınlar üzerine yapılan araştırmalara
bakıldığında pek çok sektörde kadınların bu
tarz bir algı çerçevesinde istihdam edildikleri ve
muamele gördüklerini görmek mümkündür.
M Baret’in belirttiği gibi (1993: 12) cinsiyetin
karmaşık ideolojik yapıyla ilişkilendirildiği
günümüz modern kapitalist toplumlarında
kadının ev içi alandan iş yaşamına geçmesi
çatışmaya yol açmıştır. Kadın bu toplumsal
yapıda bir dizi norma uymak zorunda
bırakılmıştır.
Günümüzde medyada sunulan kadın
temsillerine bakıldığında bu tespitlerden uzak
olmadığı daha net bir biçimde görülmektedir.
Çünkü geçmişle kıyaslandığında günümüzde
kadın daha çok medya ve reklam sektörü
tarafından hedef kitle olarak kabul
edilmektedir. İhtiyaçların ve tüketim
ürünlerinin farklılaşması, çeşitlenmesi, gelir
düzeyindeki farklılaşmalar, kadınları geleneksel
ya da modern görünümleri, alışkanlıkları,
değerleri üzerinden temsil edilmesine
zemin hazırlamıştır. Ş. Güzel’in (1996: 31)
metaforik düzlemdeki değerlendirmesiyle,
‘her toplumsal kategoride olduğu gibi
erkekler de egemenliklerinin sürekliliğini
sağlamak için kendi kimliklerinin yeniden
üretiminin başlıca ajanı olarak gördükleri
kadınlara yeni kostümler giydirmektedirler.
Bu ifade özde bakıldığında mevcut yapının
analizini daha net bir biçimde sunuyor
görünmektedir. Günümüzde kadınlar hemen
her sektörde aktif bir rol üstlenmiş olsalar da
iç işleyişe bakıldığında toplumsal cinsiyete
dayalı yargılara dayalı muameleler görmek
mümkündür. Medya sektörü de bunlardan
biridir. Bu sektörde çalışan kadınların az sayıda
olmasına karşın televizyon programlarında ve
reklamlarda kullanılan kadınların çoğunlukta
olması söz konusu temsilin birer yansımaları
olarak değerlendirilebilir.
Öncü ve Weyland kadınların günümüzdeki
toplumsallaşma pratiklerinin onları kamusal
alandan uzak tutarak özel alan olan ev
ile sınırlamak üzerine inşa edildiğini
belirtmişlerdir (1997: 89). Bu bağlamda,
televizyon ve diğer kitle iletişim araçlarının
kadınları bu bakış açısı merkezinde
biçimlendirilen imajlarla sunduklarını
görmemek mümkün değildir. Kadın
programlarının da bu tarz bir zemine
sahip oldukları gözlemlenmektedir. Bu
programlarda tartışılan özgür kadın ya
da kamusal alanda erkeklerle aynı hatta
bazen daha çok emek gücünü kullanan
kadından bahsedilmemekte; çoğunluğu
oluşturan kadın katılımcıların gerek kendi öz
yaşam öyküleri gerekse diğer katılımcıların
anlattıkları öykülerine yönelik tutumları,
değerlendirmeleri, kadının toplumsal
cinsiyet temelli söylemlerini yerinden edecek
nitelikte değildir. Bu programlarda özde
değişmeyen biçimsel olarak değişen bir tablo
görünmektedir. Dikkati çeken nokta ise kadın
programlarına katılanların ve izleyenlerin
çoğunluğunun ev içi alanla sorumlu
tutulmalarını, asli görevlerini bu alandan
hareketle tanımlamalarını içselleştirmiş
olmalarıdır
KADIN PROGRAMLARININ TÜR VE
SÖYLEM ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Kitle iletişim araçları arasında en yaygın
enformasyon kanalı olan televizyon,
hem mevcut sosyo-ekonomik ve siyasal
değişimlerin yansıdığı bir araç olması, hem
de kitlenin bilgilendirilmesi, farkındalığının
arttırılması, hakim ekonomik yapının ön
gördüğü birey tipolojisinin ve toplum yapısının
inşa edilmesi noktasında önemli ölçüde
dönüştürücü bir etkiye sahip olması yönüyle
çok yönlü ilişkisel ağda varlık kazanmaktadır.
Kitleler üzerinde köklü değişimler yaratırken
kendi dinamiklerinden beslenen televizyon,
rekabete dayalı serbest piyasa koşullarında
kar oranlarını arttırmak amacıyla daha fazla
kitleyi etkileme yönünde hareket etmektedir.
Bunun için de programlarını hedef kitlenin
ihtiyaçları, beklentileri, özellikleri, duyarlılıkları
doğrultusunda sürekli yinelemekte; yeni
formları ve türleri kitlelere sunmaktadır.
Livingston (1996: 36-37), program türlerine
ilişkin adlandırmaların koşullara, ülkeye,
döneme, teknik yöntemlere, ideolojiye,
amaca, izleyicinin özelliklerine ve konuya göre
değiştiğini, fakat türler arasında keskin bir
ayrımın olmadığını belirtmiştir. Buna göre, aynı
metin farklı ülkelerde farklı adlandırılmaktadır.
Türün devamlılığını sağlayan etken ise sosyal
grubun türü onaylayıp onaylamamasıdır.
Dolayısıyla önemli olan nokta izleyici kitlesinin
bu türe nasıl yaklaştığıdır. Kitlenin beğenisini
kazanan, isteklerini, ihtiyaçlarını, dünyasını,
hayallerini yansıtan program türleri devamlılık
kazanmakta, tersi durumda ise yapı ve içerik
açısından farklı yeni programlara öncelik
verilmekte, program türleri ve içerikleri
çeşitlendirilmektedir.
Program yayıncılığı açısından bakıldığında,
geçmişten günümüze kadar gelinen
süreçte gerek ülkemizde gerekse yabancı
ülkelerde farklı türlerde programlar görmek
mümkündür. Program türlerini ve içeriklerini
belirleyen ölçüt o ülkede yaşayan insanların
özellikleri olmakla birlikte, ülkede hakim olan
siyasi ve ideolojik atmosferin ve uluslar arası
alanda gündemde olanlar konuların daha
çok belirleyici olduğu söylemek mümkündür.
Hangi tür ve içerikte programların
yayınlanacağı medya-ekonomi-siyaset üçlüsü
ekseninde belirlenmektedir. Dolayısıyla bu
süreç bilinçli bir stratejiyle inşa edilmektedir.
Program yayıncılığı konusunda ülkemizdeki
yayıncıların ya da medya patronlarının
izledikleri rota yabancı ülkelerde popüler olan
programlara göre şekillendirilmektedir.
Program yayıncılığının tür çeşitliliği
konusundaki en belirgin değişimlerden biriki
günümüzde en çok talep edilen program
türünü oluşturmaktadır-konuşmaya dayalı
programların yaygınlaşmasıdır. Keskin’in
ifadesiyle (2001: 94-95), gündüz kuşağı talk
show’u olarak adlandırılan bu program türleri,
1960’ların sonlarında Phil Donahu ile başlamış,
zaman içinde çoğunluğunu kadınların
oluşturduğu bir seyirci topluluğu tarafından
gündelik hayata dair konuların kamusal olarak
tartışıldığı programlar olarak yaygınlaşmıştır.
Bu program türünün en spesifik özelliği teknik
açıdan üretiminin ucuz olmasıdır. Çoğunlukla
hedef kitlesi kadınlar olan, kadınların ilgisini
çekebilecek nitelikte konuların işlendiği
ve ülkemizdeki adlandırmasıyla kadın
programları söz konusu özelliklere sahip
programlar olarak değerlendirilmektedir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Son yıllarda Türkiye’de yaygın bir kitlenin
yakından takip ettiği ve birey-toplum
üzerindeki etkileri bağlamında en çok tartışılan
ve eleştirilen program türleri arasında yer
alan kadın programları, yabancı ülkelerdeki,
çoğunluğunu kadın izleyicilerin oluşturduğu
programların ülkemize uyarlanmış biçimleri
olarak değerlendirilmektedir. Yabancı
ülkelerde içerik, yapı, söylem, biçim ve tür
olarak farklılaşan bu programlar, izleyici
tartışma programı, talk show, reality show,
trash TV olarak adlandırılmakta, ülkemizde
ise bu tür programlar (gündüz kuşağı) kadın
programları olarak adlandırılmaktadır. İçerik,
yapı ve biçim olarak değerlendirildiğinde kadın
programları türler arası bir niteliğe sahiptir.
Türkiye’de yayınlanan kadın programları
her ne kadar başka ülkelerdeki benzer içerik
ve yapıdaki programlardan model alınmış
olsa da, kadın programlarının Türkiye’deki
fotoğrafı, mevcut sosyal, kültürel, siyasal ve
ideolojik yapıya göre biçimlendirilmiştir. Bu
durum, medya içeriğinin belirlenmesinde
sosyal, siyasal ve ideolojik yapının belirleyici
olduğunu, benzer türsel özellikler gösteren
yayınlar, farklı ülkelerde farklı dinamiklerden
beslenmekte, o dinamiklerle şekillenmektedir.
Türkiye’deki kadın programlarının işleyiş,
söylem ve katılımcıların özellikleri düzleminde
daha çok belirginlik kazanmaktadır. Dolayısıyla
var olduğu sosyo-kültürel ve siyasal yapıya
dair veriler sunması bağlamında kadın
programlarının hem ortaya çıkış koşulları
hem de kitle üzerindeki etkilerinin ortaya
konulması amacıyla çok yönlü olarak içerik,
biçim, yapı ve söylem düzlemlerinde analiz
edilmesi gerekmektedir. Kadın programlarını,
yine izleyici kitlesinin çoğunluğunu kadınların
oluşturduğu dizi, talk show, magazin,yarışma
programı vb gibi diğer programlardan ve bu
programları takip eden kitleyi diğer izleyici
kitlesinden farklı kılan noktalar nelerdir,
bireyler hangi nedenlerle bu programları takip
etmektedirler, bu programlardan bireylerin
etkilenme düzeyleri ve ne şekilde etkilendikleri,
bu programları sadece ev kadınları ve eğitim
düzeyi bireyler mi takip etmektedir, bu
programlarda katılımcı olarak bulunan kitle
toplumun genel profilini yansıtmakta mıdır,
temsil ettiği kimlikler ve temsil düzeyi gibi
benzer sorunlar bu programların çok boyutlu
değerlendirilmesiyle ortaya konulabilir.
Kadın programlarına yöneltilen eleştirilerde bir
uzlaşma olmadığını söylemek gerekmektedir.
Pek çok kişi için küçümseyici bir tavırla
eleştirilen kadın programları, kadına özgü
sorunlar üzerinden yerleşik güç ilişkilerinin
sürekliliğinin sağlandığı, kültür endüstrisinin
ortaya çıkardığı niteliksiz ürünlerdir. Kadın
sorunlarının bu programlarda sözde ele
alındığı ileri sürmektedirler. Diğer bir bakış
açısına göre de kadın programları, kadın
sorunlarının kamusal alanda tartışılmasına
ve toplumsal bir sorun olarak gündeme
getirilmesine olanak verdiği için gerekli ve
olumlu bir şekilde değerlendirilmektedir.
Fakat, bu programlarda tartışılan sorunlara
yönelik daha sistematik çözüm yollarının
geliştirilebilmesi yönünde düzenlenmesi
gerektiği bir gerçektir. Her ne kadar birbirine
karşıt iki görüş çerçevesinde değerlendirilse
de bu programlar günümüz sosyo-ekonomik
ve kültürel değişimlerin bir sonucu olarak
ortaya çıkmakta, çok sayıda izleyici kitlesine
ulaşmakta, gündelik yaşamda tartışılmakta, bu
şekilde gündemi oluşturmaktadır. Bu gündemi
belirleyen ise serbest piyasa ekonomisi
koşullarında yüksek karlılık güdüsüyle hareket
eden medyadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder