Öğrencilerin Şiddet Algıları, Şiddet Eğilim Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 09, 2015

Öğrencilerin Şiddet Algıları, Şiddet Eğilim Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
Öğrencilerin Şiddet Algıları, Şiddet Eğilim Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler


Toplumların gelişmişlik düzeyi ile birlikte azalması beklenen şiddetin, geçmişten günümüze devam ettiği gözlenmektedir. Bu var oluş, günümüzde hem geçmişte yaşandığı şekliyle ilkel biçimde, hem de teknolojinin kullanımıyla farklı şekillerde yaşanmaktadır. Bu bağlamda, şiddet insan haklarına yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Şiddet 21. yüzyılın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde, insanların toplumsal sorunŞiddet dar anlamıyla, kişilere ve nesnelere yönelik düşmanlık ve öfke duygusunun, yoğun ve yıkıcı bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Kapsamlı şiddet tanımı ise Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılmıştır. DSÖ (2002) şiddeti “bireyin kendisine, başkasına, belirli bir topluluk veya gruba yönelik yaralama, ölüm, fiziksel zarar, bazı gelişim bozuklukları veya yoksunluk ile sonuçlanabilen, tehdit ya da fiziksel zor kullanma” olarak tanımlamıştır. Şiddette güç kullanımı yanısıra saldırganlığı yansıtan tüm söz, yaklaşım, tutum ve hareketler,

bedensel ya da ruhsal etkilenmeler önemlidir. Şiddet oluşumunda birçok nedenin etkili olmasından dolayı, şiddet biyo-psiko-sosyal bütünlük içinde ele alınmalıdır. Biyolojik nedenleri arasında genetik, hormonlar, bilişsel değişikliklere neden olan fiziksel ve ruhsal hastalıklar sayılmaktadır. Psikolojik nedenler arasında ise, şiddetin getirdiği kazanç, anne baba tutumları, engellenme, tahrik edilme, güç ve kontrol sağlama, bağımlı/muhtaç olma, iletişim ve çatışma çözme becerilerinin öğrenilmemesinin yer aldığı kabul edilmektedir. Sosyal nedenler olarak da, toplumda şiddetin oş görülmesi, sorun çözme yöntemi olarak görülmesi, aile eğitiminin yetersizliği, medyanın etkisi, cinsiyet rolleri, yaşam sıkıntıları, göçler ve küreselleşme sayılabilir. Olumsuz biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenlerle ortaya çıkan dört tip şiddetten söz edilmektedir. Bunlar, fiziksel şiddet (itme-kakma, dövme, vurma, tokatlama, tekme, bı çaklama), cinsel şiddet (tecavüz etme, zorla ya da erken yaşta evlendirme, laf atma, kaba/duygusal kuvvet kullanarak cinsel ilişkiye zorlama), duygusal şiddet (hakaret, küfür etme, utandırma, sürekli eleştirme, alay etme, isim takma, sosyal olarak izole etme, sevgi göstermeme, aşağılama, başkalarının önünde küçük düşürme) ve ekonomik şiddettir (zorla kişinin parasını yönetme, elinden alma) Diğer taraftan şiddet, uygulandığı kişiye göre de kendine yönelik, kişilerarası ve kollektif şiddet olmak üzere üç grupta tanımlanmaktadır. Kişinin kendisine yönelik şiddette intihar, intihar girişimi ya da farklı türde davranışlar yer almaktadır. Kişilerarası şiddette, kişinin bir başka kişiye, genellikle çocuk,

eş, arkadaş ve yaşlılara yönelik olarak sıklıkla evde uyguladı ğı şiddetten söz edilir. Ancak bu şiddet biçimi, sokak, okul, iş yeri, hapishane ve yaşlı bakımevleri gibi her ortamda görülebilir. Kollektif şiddete ise, tüm dünyada yaşanan çete çatışmalı, mafya olayları, terör olayları ve savaşlar örnek verilebilir. Toplumlara sosyal, politik ve ekonomik şiddet şeklinde uygulanmaktadır. Şiddet kavramının ana özelliklerinin zamana ve topluma göre değiştiği, şiddet davranışlarının ise birbirleri ile ilişkili, birbirlerini tanıyan bireyler ve gruplar arasında yaşandığı, ancak genç erkeklerin tanımadıkları veya rastlantı sonucu karşılaştıkları insanlara saldırgan davranışlar gösterebilecekleri unutulmamalıdır. Her yıl dünyada iki milyondan fazla kişinin şiddet nelarından biri olarak varlığını sürdürmektedir. deniyle yaralandığı, hem fiziksel hem de duygusal kalıcı sakatlıklar yaşadığı belirtilmektedir Türkiye’de ise yapılan birçok çalışma şiddetin giderek arttığını gösterse de, ülke genelini temsil edecek verilere ulaşılamamıştır. Diğer taraftan şiddet daha çok aile içi şiddet kapsamında incelenmektedir.

Oysa şiddet olayları bugün sıklıkla, ergenler arasında özellikle de okullarda yaşanmaktadır. Şiddetin, dünyada ve ülkemizde giderek artış gösterdiği ve bu artışın kaygı verici boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Aynı zamanda bu konuda özel çaba harcanması gereğinin doğduğu yukarıda belirtilen kaynaklarda altı çizilerek vurgulanmaktadır. Hızlı bir gelişme dönemi olan ergenlikte, çatışma doğuracak birçok yeni sorumluluk ve kimlik oluşturma gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Çatışmalar hem içsel hem de toplumla
yaşanmaktadır. Bu çatışmalar ergende topluma karşı bir baş kaldırış olarak ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda risk alma davranışının en çok yaşandığı dönemdir. Böyle bir durumda ergen, kendisini önemsiz hissedebilmekte, şiddet ile yaşamını olumsuz kılan her şeyi yok edebileceğine inanmakta ve sorunlar karşısında şiddeti kullanabilmektedir. Ergenin, kendini önemsiz ve bu önemsizliğin ne kadar değişmez olduğuna ilişkin inancı arttıkça, şiddetin dozu da artabilmektedir. Bu dönemde aile ilişkileri de önem kazanmaktadır. Sevgisiz ve baskıcı bir ortamda yetişen ve şiddet yaşayan çocukların psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyeceğinden ileriki yıllarda toplumda birer şiddet uygulayıcı olabilirler.Bandura (1997) sosyal öğrenme kuramında, şiddet ve saldırganlığın diğer sosyal davranışlar gibi öğrenilmiş, başka bir deyişle sonradan kazanılmış davranışlar olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, çocuğun şiddet davranışı sergilemesinde ebeveynlerin uygulamış olduğu disiplin yöntemi ve kuralların işleyiş biçiminin önemli olduğunu vurgulamıştır.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun (1998) yapmış olduğu araştırmada da, anne-babaları tarafından dövüldüğünü söyleyen çocukların şiddet davranışı gösterme düzeylerinin diğer gruptakilere göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayan’ın (2007) araştırmasında da annelerin olumsuz tutum ve davranışlarının, çocukların saldırgan olma olasılığını arttırdığını saptamıştır.

Ergenin toplumsallaşmasında ailesinden sonra en önemli ortam okuldur. Bu bağlamda şiddete müdahalede okullar da önem kazanmaktadır. TBMM Araştırma Komisyonu çalışmasında (2007), ortaöğretim kurumlarına devam eden öğ renciler tarafından şiddetin en fazla sokakta (%39), okul ve çevresinde (%34) görüldüğü belirtilmiştir.[14] Ergenin öğrenim gördüğü okullarda şiddet nedenleri arasında kalabalık sınıflar, boş zaman değerlendirme olanaklarının yetersizliği, katı öğretmen davranışları, kız arkadaş sorunu, yaşa özgü risk alma davranışları, disiplin uygulamaları, yoksulluk, çeteye ka 54 Psikiyatri Hemşireliği Dergisi - Journal of Psychiatric Nursing 2011;2(2):53-60 tılma, okula olan bağlılık düzeyinin ve akademik başarı düzeyinin düşük olması sayılabilir Bu nedenle, okulun fizik yapısı, kişilerarası ilişkileri ve etkinliklerinin öğrenci üzerindeki etkisi önem taşımaktadır. Aynı zamanda, bu nedenlerin etkileşimi, okullarda şiddet konusunun daha karmaşık hale gelmesini ve üstesinden gelinmesini zorlaştırır. Yavuz ve ark. (2003) liseli öğrencilerle yaptığı araştırmada, kız ve erkek öğrencilerin okulda ve aile içinde fiziksel şiddet yaşadıklarını, kızların aile içi şiddete, erkeklerin ise okul içi şiddete daha fazla hedef olduklarınıaptamışlardır. Aynı zamanda okulda yaşanan şiddetin en sık uygulayıcısının öğretmenler olduğ ve öğrenciler arasında yaşandığı[29,30] belirtilmektedir.