Gılgamış Destanı Ve Nuh Tufanı - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Eylül 08, 2018

Gılgamış Destanı Ve Nuh Tufanı

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Gılgamış Destanı Ve Nuh Tufanı 

milletleri derinden etkileyen tarihi, sosyal ve doğal olayların genellikle şiirsel bir şekilde, olağanüstü unsurlarla bezenerek anlatıldığı edebi metinlerdir. Destanların başkahramanları ise içinde bulundukları toplum için önemli olan kişiler, çoğu zaman da devlet yöneticileridir. Her ne kadar olağanüstü hadiseler içerse de destanlar içinde geçen olaylar ve kahramanlar yönüyle tarihi bir gerçekliğe dayanır. Bu yönüyle de özellikle doğal destanlar, ait olduğu milletin geçmişiyle ilgili önemli ipuçları içerir.


Tarihin bilinen en eski yazılı destanı, Sümerlilere ait olan Gılgamış Destanı’dır. Yaşamış bir karakter olan Gılgamış, M.Ö. 28. yy’da, Mezopotamya’nın bugün Fırat nehrinin doğusunda kalan “Uruk” kentinde hüküm süren bir kraldır. Ölümsüzlüğün ve bilgeliğin peşine düşmüş Gılgamış’ın maceralarını anlatan destanı kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

Gılgamış Destanı Ve Nuh Tufanı
Gılgamış Destanı Ve Nuh Tufanı 

Yarı insan yarı Tanrı olan Gılgamış, başarılı bir yapı ustası ve yiğit bir savaşçıdır. Fakat halkına karşı biraz acımasızdır. Krallarının eziyetlerinden bıkan halk tanrılara dua eder. Duaları kabul eden Gök Tanrısı Anu, Gılgamış’ı öldürmesi için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu gönderir. Ancak Gılgamış Enkidu’yu ehlileştirir ve onunla çok iyi arkadaş olurlar. Sırada Gılgamış’ın ikinci imtihanı vardır. Gılgamış’ın yiğitliğini gören aşk tanrıçası İştar, onunla evlenmek ister. Fakat Gılgamış bunu reddeder. Bu duruma çok kızan İştar Gılgamış’ı öldürmesi için bir boğa gönderir. Gılgamış, arkadaşı Enkidu ile birlikte boğayı öldürür. Daha sonra Enkidu, rüyasında boğayı öldürdüğü için ölüme mahkûm edildiğini görür ve bir süre sonra ölür. En yakın dostu Enkidu’nun ölümüne çok üzülen Gılgamış’ın erdemli arayışı tam da burada başlar. Dostu Enkidu gibi bir gün kendisinin de öleceğini anlayan Gılgamış ölümsüzlüğün peşine düşer.

Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için “Tufan”ı yaşamış ve ölümsüzlüğe ermiş olan Utnapiştim’i görmeye, Tilmun adasına gider. Utnapiştim, Gılgamış’ı geri çevirmez ve ona tufanı anlatır: Tanrılar bir tufan ile insanları yok etme kararı alırlar. Ancak Utnapiştim, Tanrı Ea’nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölümden oluşan bir gemi inşa eder. Bu süreç tam olarak,yedi gün, yedi gece sürer. Daha sonra yeryüzünün sularla kaplandığı tufan sonunda Utnapiştim’in gemisi Nisir Dağı’nın tepesinde karaya oturur. Bu hikâyeyi anlattıktan sonra Utnapiştim Gılgamış’a ölümsüzlük sırrının denizlerin diplerinde bulunan bir bitkide olduğunu söyler. Bunun üzerine Gılgamış deniz diplerine dalar ve bu bitkiyi bulur. Ancak yorgunluktan uyuya kaldığı bir anda bir yılan gelerek o bitkiyi yer. Böylece ölümsüzlüğe yılan kavuşmuş olur. Destanda yılanların her baharda deri değiştirmeleri, bir anlamda gençleşmeleri, buna bağlanır. Uyandığında ölümsüzlük ümidinin tamamen sona erdiğini gören Gılgamış Uruk’a döner. Artık O’na eski dostu Enkidu’nun ruhuyla ölüm ötesi hayat hakkında söyleşme tesellisi kalmıştır. Bu söyleşilerle Gılgamış bilgeliğe kavuşur ve destan sona erer.

Gılgamış Destanı, başkahramanının olağanüstü özelliklere sahip yiğit bir kral olması yönüyle bazı antik dönem destanlarıyla bağdaşır. Doğar doğmaz et yiyip kımız içen Oğuz Kağan, henüz beşikteyken konuşan Manas, aslan yeleli Alp Er Tunga, Büyük İskender’le savaşan Şu, Tanrıları mağlup eden Odysseus, yine aynı isimlerle anılan destanların hükümdar başkahramanlarıdır.
Gılgamış Destanı’nı asıl önemli kılan nokta ise tarihte ilk kez “Tufan”dan bahseden bir metin olmasıdır. Gılgamış’ın tufandan bahseden tabletleri bulunana kadar büyük tufandan bahseden en eski kaynak olarak Tevrat kabul ediliyordu. Fakat Gılgamış tabletlerinin keşfi bilim insanlarının fikirlerini alt üst etti ve hatta Tevrat ve Kur’an’daki Nuh Tufanı’nın kaynağını Gılgamış’tan aldığını iddia etmeye başladılar. Destan’da tufan, ölümsüzlük sırrına ermiş olan “Utnapiştim” adlı karakterin başından geçen bir olay olarak anlatılır. Ve bu tufanın semavi dinlerdeki “Nuh Tufanı” ile birebir örtüştüğü görülür. Hatta gemiyi inşa eden ve 950 yıl yaşayan Utnapiştim, Nuh Peygamber’in yansıması gibidir.
“Hemen hemen bütün dünya mitolojilerinde, önemli mitolojik epizotların büyük bir çoğunluğunu kutsal metinlerin adeta değişik birer versiyonudur.” Dünya üzerinde büyük bir tufanın olduğu ve bu tufanla yeryüzündeki her şeyle beraber bütün günahkâr insanların yok olup, geriye sadece iyi insanların ve her bir canlıdan yalnızca birer çiftin kalarak dünyayı sıfırdan inşa ettikleri inancı Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Gılgamış Destanında yer aldığı gibi kadim medeniyetlerin mitolojilerinde de yer alır. Burada bunlardan sadece en önemlilerine değineceğiz.

Hint mitolojisi yeryüzündeki büyük tufandan “Manu Hikayesi” olarak bahseder. Hikaye iyi bir kul ve insan olan Manu’nun elini yıkarken bir balık şekline girmiş olan Tanrı Vishnu ile konuşmasıyla başlar. Tanrı Vishnu dünyadaki tüm insanları doğru yoldan çıktıkları için yok edeceğini ancak Manu’nun kurtulacağını, bunun için de bir gemi yapıp o gemiye bitki ve hayvanlardan numune almasını ve bir de halat almasını emreder. Manu bu duruma şaşırır, çünkü deniz olmayan bir yerde yaşamaktadır. Ama söylenenleri harfiyen yapar. Bu süre zarfında balık kılığındaki Tanrı da ona yardım eder. Sel suları yükseldiğinde Manu elindeki halatı balık Vishnu’nun boynuzuna takar ve Vishnu onu “Kuzey Dağı”na (Himalayalar) götürür. Sular çekildikçe gemi de yavaş yavaş aşağıya iner ve tufandan yalnızca gemidekiler kurtulur. Tufandan sonra Manu tanrılara pişmiş aştan bir adak sunar ve bu adaktan bir kadın yaratılır. Bu kadınla evlenen Manu insanlığın yeniden çoğalmasını sağlar.

Kısaca özetlediğimiz Manu ve Tufan öyküsü, antik Sümer mitolojisinde, Kitab-ı Mukaddes’te ve Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssayla oldukça benzerlik göstermektedir.
Yunan mitolojisindeki tufan hikâyesi ise Tanrıların Tanrısı Zeus’un çoğunluğu yoldan çıktığı için insanlığı yok etmek istemesiyle başlar. Zeus’un bu fikrine diğer tanrılar kendilerine kurban kesecek kimsenin kalmayacağı gerekçesiyle karşı çıkarlar. Fakat Zeus yeniden, iyi bir insan topluluğu yaratacağını söyleyerek onları ikna eder ve tufanı başlatır. Başlangıçta şimşekler gönderen Zeus Tanrıların evi olan Olimpos dağının yanacağını görünce bundan vazgeçer ve her yere sular salar. Böylelikle hiçbir canlının kurtulamayacağı şekilde dünya sularla kaplanır. Fakat suların yükselmesinden önce geleceği gören tanrı Prometheus oğlu Deukalion’a her yeri kapalı bir gemi yapmasını söyler.



Deukalion ve karısı Pyrrha bir sandık yapar ve azgın sular içinde yüzmeye başlar. Zeus, Olimpos Dağı’ndan baktığında bu iki kişi tarafından başka hiç bir canlının kalmadığını görür. Deukalion ve Pyrrha zaten inançlı olduğundan bunların ölmesini beklemez ve tufanı durdurur. Deukalion ve Pyrrha tufandan sonra yapayalnızdır ve her şeyi bilen Themis’i bulmaya karar verirler. Themis’i bulduklarında ona yalvararak insan ırkını bir daha nasıl var edeceklerini sorarlar. Themis onlara taş toplayın ve arkanıza atın der. Deukalion ve Pyrrha taşları toplar ve Themis’in dediği gibi arkalarına attıkça taşlar insana dönüşür. Deukalion’un attığı taşlar erkek, Pyrrha’nın attığı taşlar kadın olur ve insan ırkı yeniden doğar.

Büyük tufanı konu alan bir başka mitoloji de Türk mitolojisidir. “Altay Tufan Efsanesi” olarak bilinen hikâyeye göre; Tanrı Ülgen Nama adındaki iyi bir erkeğe bir kerep (tahta sandık) yapmasını buyurur. Nama’nın üç oğlu vardır. Nama kerepi oğullarına yaptırır ve onu her biri seksen kulaç olan sekiz halatla yere bağlamalarını söyler. Böylece seksen kulacı aşarlarsa halatlar kopacaktır. Ve öyle de olur. Yerden ve gökten sular fışkırıp halatlar koptuğunda Nama ve ailesi bitkiler ve hayvanlarla birlikte çoktan kerepe binmişlerdir. Tufanın sona erip ermediğini ise kerepin penceresinden dışarı yolladıkları kuşlarla anlamaya çalışırlar. Sırasıyla kuzgun, karga ve saksağanı dışarı yollarlar. Hiç biri geri gelmez. Dördüncü gün yolladıkları güvercin gagasında ince bir dalla döner ve diğer kuşların leş yedikleri için dönmediğini söyler. Bu durumların hemen ardından şöyle denir “Onlar şimdi ne yapıyorsa, dünyanın sonuna değin onu yapmağa devam etsinler.” der. Tufandan sonra, Nama yaşlandığı zaman, kurtardığı canlıları öldürmesi için kendisini kışkırtan karısını öldürür. Oğlu Sozun Uul’u yanına alarak cennete (göğe) çıkar. Daha sonra orada beş yıldızlı bir yıldız kümesine dönüşür.

Yukarıda görüldüğü üzere Gılgamış Destanındaki tufan hikâyesi, Kitab-ı Mukaddes ve Ku’an-ı Kerim’deki Nuh Tufanı, değişik milletlerin mitolojilerindeki tufan hikâyeleri büyük bir ölçüde benzerlik göstermektedir. Bu öykülerin genel olarak ortak konusu, yeryüzünü günahlarla doldurarak kutsal yasalara karşı gelen insanlar, içlerinden onları uyarmakla görevlendirilmiş kimseler, tanrısal bir cezanın yeryüzünü temizlemesi ve hayatın yeniden başlaması noktasında birleşmektedir. Çok sayıda gelenek, insanlığın yaşamasına son veren böylesi bir felaketten söz etmekte ve insanlığın efsanevi atası olacak birine vurgu yapmaktadır. Bizim bahsettiğimiz mitolojilerin dışında Çin, Kelt, Maya, İnka, Mısır, Afrika mitolojilerinde de tufan teması işlenmiştir. Bu da gösteriyor ki insanlık tarihinde bütün bir dünyayı etkisi altına alan bir tufan gerçekten olmuştur ve yeryüzündeki canlılar bu tufandan sonra yeni bir dünya oluşturmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder