DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Doğadaki Son Çocuk Kitabı Eleştirisi
Doğadaki Son Çocuk Kitabı Eleştirisi Doğadaki Son Çocuk kitabı eleştirisi
DOĞAKİ
SON ÇOCUK
![]() |
Özel Eğitim Uygulamaları Evde Eğitim Seminer Çalışması |
Çocukların kapalı mekanlarda (ya da arka koltukta)
yaşamaları bazı tehlikelerden korunmalarını sağlayabilir ama diğer riskler
artmıştır. Bunlar arasında fiziksel ve psikolojik sağlık riskleri, çocukların
toplum kavramları ve algılarıyla ilgili riskler, öz güvenleriyle ve gerçek
tehlikeyi (ve güzelliği) sezme yetileriyle ilgili riskler vardır.
Çocukların
doğaya erişimi aileler, toplum ve okullar tarafından kısıtlanıyor. Oyun
alanlarının azalması, sokakların güvenilir olmaması, trafik, annelerin “çocuğum
üşütür hasta olur” kaygıları da çocukların doğadan uzaklaşmasını sağlıyor.
Çocukların yeni oyun alanları ise, zamanlarını geçirdikleri ekranlar ve
alışveriş merkezleri. Bu durumun çocuklardaki yansımaları ise şunlar: Aşırı
kilo ve kolestrol gibi sağlık problemleri, duygusal tatminsizlikler,
hırçınlıklar, aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği ile ilgili problemler,
zayıflayan sosyal beceriler ve hatta küçük yaşta ortaya çıkan depresyonlar. Bu
yansımalar için ‘’doğa yoksunluğu sendromu’’ ifadesi kullanıyor.
Richard
Louv Doğadaki Son Çocuk’ta çocuklarda ve gençlerde obezite, dikkat bozukluğu,
depresyon gibi vakalarda büyük artış yaşanması ile çocukların yaşamında doğanın
giderek daha az yer alması arasında bir ilişki olduğunu örneklerle kanıtlarken
aynı zamanda içinde bulunduğumuz bu durumu tersine çevirebilecek bir yol
haritası sunuyor.
Bilgisayar oyunları ve teknolojik aletler görme-işitme
olmak üzere sadece iki duyumuza hitap ederken, tabiat ana beş duyumuzu birden
geliştirebileceğimiz bir fırsat sunuyor. ’Çocuklar duyularının hepsini
kullanabildikleri ortamda daha kolay, kalıcı ve hızlı öğrenebilmektedirler’’.
İlk
bakıldığında doğaya zarar veren hareketlerin bile, doğayla ilişki kurulmasını
sağladığından, büyük resme bakıldığında faydalı olduğundan bahsediyor yazar.
Örneğin balık avlamak, ağaç evler gibi.
İnsanın
bir şekilde doğayla bağını oluşturduklarından, onu önemsemeyi beraberinde
getirdiğini söylüyor.
Doğanın anlamlı bir şekilde yaşanabilmesi için
zamana; serbest, planlanmamış düş zamanına ihtiyaç vardır.
Çocukların
toprağa bağlanmazlarsa, ne onun faydalarından yararlanabileceği, ne de ona
karşı sorumluluk hissedeceğini söylüyor yazar.
“Doğadaki
Son Çocuk, doğada zaman geçirmenin çocukların sağlığını geliştirebileceği, yaratıcılıklarını
teşvik edebileceği, düşünme yetilerini keskinleştirebileceği ve çevreye karşı
duyarlı olmalarına yardım edebileceği inancını paylaşıyor.
Çıktıkları orman gezilerinde sert
bir kayayla mücadele ederken hayatın iniş çıkışlarında dik durmayı öğrenecek,
yüksek dallara tırmanırken kendi sınırlarını anlayacak, engelleri aşarken
özgüven kazanacak; bir anlamda ormanları tanırken kendilerini tanıyacaklardır.
Çocuklarla
doğa arasındaki bağı yeniden güçlendirmek gerekiyor. Çocukları yeniden doğayla
buluşturmak için çeşitli alanlarda (eğitim, sağlık, şehir planlama, yasal
düzenlemeler, ekolojik yerleşimler, çevre koruma çalışmaları) yapılabilecek
çalışmalara biran önce başlanmalı.
Kitapta, tüm bunların yanında
sayıları giderek artan doğa bilimcileri ve etikçilerin, şehrimizi bir
“zoopolis” olarak düşlemeye davet ettiğinden, gerek mimari planlamalarla, gerek
kamusal eğitim yoluyla, doğal habitatlar oluşturulabileceği hayalleri
kurduğundan bahsedilmiş. Sağlıklı bir şehir çevresi için sadece mevcutları korumanın
yeterli olmadığı, doğal yaşam koridorlarının oluşturulması gerektiği, böylece
doğa yoksunluğunun yerini doğa bolluğuna bırakacağı üzerinde durulmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder