DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Orta Oyunu Hakkında Bilgi
Orta oyununun özellikleri nelerdir? Orta oyununun bölümleri, oyuncuların isimleri ve özellikleri, kültürümüzdeki yeri hakkında detaylı bilgi.
Orta Oyunu
Orta Oyunu; izleyicilerle çevrelenmiş bir alanda, belirli bir ana konuyu izleyerek, ama metne çok bağlı kalmadan oynanan, müzik, dans, taklit ve tuluata dayalı Türk gösteri sanatıdır. Gölge oyunu Karagöz‘le büyük benzerlik gösterir.
Orta Oyunu Hakkında Bilgi |
Orta oyunu, bütünüyle izleyiciyle çevrili, üstü açık bir alanda oynanırdı. Palanga adı verilen bu alan genellikle daire ya da elips biçiminde olurdu. Alanın hemen dışında, oyuncuların giysilerinin bulunduğu “sandık odası”, sandık odası ile alan arasında da giriş ve çıkışta kullanılan bir aralık (kapı) bulunurdu. Alanda çalgıcıların bulunduğu bir köşe, iki kanatlı, bir arşınlık bir kafes (dükkân), oyunun geçeceği geniş alan (meydan), iki, üç ya da dört kanatlı bir kafes (yeni dünya) olurdu. İzleyicilerle oyun alanını bir parmaklık ayırırdı. Oyunu erkek izleyiciler “mevki”den, kadın izleyicilerse “kafes”ten izlerdi.
Orta oyunu giriş, muhavere, fasıl ve bitiş olmak üzere dört bölümden oluşur, bir müzik parçasıyla başlardı. Tarz-ı kadim (eski usul) oyunlarda dramatik bölümlerden önce köçekler ve curcunabazlar sırayla raks ederlerdi. Zurnanın Pişekâr havası çalmasıyla giriş bölümü başlardı. Elinde şakşağı (pastav) bulunan Pişekâr oyun alanına girerek izleyicileri selamlar, onlarla ve zurnacıyla konuşup oyunun adını söyleyerek oyunu başlatırdı.
Zurna Kavuklu havası çalınca da alana Kavuklu ile Kavuklu arkası girer ve muhavere bölümünü başlatırlardı. Kavuklu ve Pişekâr’ın birbirlerini tanış çıkarmalarına yol açan konuşma, muhaverenin “arzbar” kısmım oluştururdu. Bazen muhavereden önce alana Zenne ya da Çelebi gelerek Pişekâr’la konuşurlardı. Kavuklu’nun anlattığı ve sonunda rüya olduğu anlaşılan “tekerleme” kısmıyla muhavere bölümü sona ererdi. Karagöz’de de olduğu gibi, muhaverelerin orta oyununun asıl konusuyla ilgisi yoktu. Araştırmalar sonucu 40’a yakın tekerleme bulunmuştur.
Muhaverenin ardından, belli bir olayın anlatıldığı fasıl bölümü gelirdi. Oyunun adı bu bölümdeki olaydan çıkardı: Büyücü, Eskici, Fotoğrafçı, Hamam vb. Fasıl bölümünde kendi kılık ve şive taklitleriyle oyuna yan karakterler de katılırdı. Bölüm, Kavuklu’ya sürekli sahnede kalarak bir koro görevi görmesini sağlayan bir dükkân ya da ev kiralanmasıyla (burası iki kanatlı kafestir) başlar ve oyundaki klasik olayın canlandırılmasıyla sona ererdi. Bitiş bölümünde Pişekâr oyunun bittiğini söyleyerek gelecek oyunun adını ve zamanını bildirirdi, izleyicilerden özür diler, onları selamlar ve oyuncularla birlikte alandan çıkardı. Çıkış sırasında zurna bitiş havası (genellikle “Ey Gaziler” ya da “İzmir Marşı”) çalardı. Araştırmacılar ortaoyunundaki tipleri genellikle eksen kişiler, zenneler, şive farklılığı gösteren tipler, kusurlu kişiler, kabadayılar ve eğlendiriciler biçiminde sınıflandırırlar. Bunlar kalıp tiplerdir. Belli durumlardaki belirli davranışlarını, oyunun konusu ne olursa olsun mutlaka yinelerler. Çoğunun alana girişleri sırasında özel müzikleri çalınır.
Pişekâr, Karagöz oyunundaki Hacivat’ın karşılığıdır. Oyunu açar, yürütür ve bitirir. Elindeki şakşağı adam dövmek, kapı açmak gibi durumlarda kullanır. Sırtında çevresi kürklü bir cüppe, altında çakşır, ayaklarında sarı mest, başında dört dilimli bir serpuş bulunur. Karagöz’ün karşılığı ise Kavuklu’ dur. Baş komik ve ikinci başrol görevi Kavuklu’ya düşer. Dilimli kavuk, kırmızı kumaştan cüppe ve çakşır, entari giyer, beline şal kuşak bağlar.
Orta oyununun öbür tiplerini mirasyedi, züppe ve çapkın Çelebi, erkeklerin oynadığı Zenne, kabadayı rollerine çıkan Tuzsuz, Matiz, Sarhoş, Külhanbeyi ve Efe, Kavuklu arkası diye anılan Cüce ve Kambur, mahallenin aptalı Denyo, İstanbul ağzı dışında şivelerle konuşan çeşitli kişiler (Kastamonulu Hırbo, Kayserili bakkal, Eğinli kasap, Trabzonlu Laz, Rumelili ya da muhacir arabacı, Kürt bekçi, Arnavut celep, Acem halı tüccarı ile Arap, Yahudi, Ermeni, Rum vb) oluşturur. Araştırmacılar orta oyununda oynanan toplam 83 oyun adı verirler. Bir kısmı Karagöz oyunlarıyla hemen aynı (Ağalık, Aşık, Bahçe, Çeşme, Çivi Baskım, Ferhad ile Şirin, Hanım, Kanlı Nigâr, Mandıra, Meyhane, Orman, Ödüllü, Sünnet, Tahir ile Zühre, Ters Evlenme, Yazıcı) olan fasılların bir bölümü de yalnızca orta oyununa özgüdür. Bunlardan bazıları Berber, Büyücü, Eskici Abdi ve Gözlemeci’du. Orta oyunu fasılları da Karagöz’de olduğu gibi kâr-ı kadim ve nevicad olarak ikiye ayrılır. Kâr-ı kadim oyunlar, ortaoyununun klasik metinlerinden, nevicadlar da zamanın eğilimlerine uyarak sonradan katılanlardan (örn. Telgrafçı, Fotoğrafçı) oluşur. Orta oyunu metinlerine bazı eski yazmalarda değinilmekle birlikte, basılmış ilk metinleri Macar Türkolog Ignâcz Kunos derlemiştir. Kûnos’un derlediği beş metnin yanı sıra Osman Cemal üç, Selim Nüzhet Gerçek iki oyun derleyerek yayımlamış, Metin And da Kavuklu Hamdi-Üç Orta oyunu (1962) adlı yapıtında üç oyun metni vermiştir. Bu alandaki en kapsamlı çalışma Cevdet Kudret’in Orta oyunu (1973-75, 2 cilt) adlı yapıtıdır.
Geleneksel usta-çırak ilişkisiyle yetişen oyuncular, küçük yaşta girdikleri kollardan pazat (icazet) alarak kendi kollarını kurarlardı. Evliya Çelebi Seyahatname’sinde 200-400 kişiden oluşan 12 kol adı saymıştır. En parlak dönemini Tanzimat, özellikle Abdülaziz döneminde (1861-76) yaşayan orta oyunu Han Kolu, Zuhuri Kolu, Kirli Kol, Yaran Kolu, Çifte Kumrular Kolu gibi kollara ayrılmıştı; bu kollarda toplam 500 dolayında oyuncu çalışmaktaydı. Bu oyuncuların çoğunun başka meslekleri de vardı ve oyun sırasında kola katılırlardı. Ama Kavuklu Hamdi, Pişekâr Küçük İsmail, Abdi, Kel Hasan, İsmail Dümbüllü gibi büyük oyuncular yalnızca oyunculukla geçinirlerdi.
Daha çok yaz aylarında oynanan orta oyunu, belirli mekânlarda sürekli oyun sahneleyen ve halkın ilgisini gitgide daha çok çeken tiyatronun rekabeti karşısında tarihe karıştı. Bir ara Kavuklu Hamdi, Hayalhane-i Osmani Kumpanyası’nda perdeli ve sahneli orta oyununu denedi; gene tuluat biçimini izlemekle birlikte metne oyun yapısı kazandırdı ve “tuluat tiyatrosu” adıyla yeni bir tiyatro türü yarattı. Ama hem bu türün klasik orta oyunuyla bir ilgisinin kalmaması, hem de Hamdi’nin ölümünden sonra orta oyuncuların iyice azalması gibi nedenlerle orta oyununun çöküşü hızlandı. Daha sonra orta oyununun diriltilmesi yönündeki çabalar da fazla verimli olmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder