Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Nisan 29, 2018

Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi 

Matbaacılık ilk ne zaman ve kimler tarafından yapıldı? Matbaacılığın doğuşu ve tarihsel gelişimi, tarihçesi hakkında bilgi.


Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi
İlk basım işlemini İS 2. yüzyılın sonlarında Çinliler geliştirdi. Birkaç yüzyıldan beri kâğıt yapımcılığını, 25 yüzyıldan beri mürekkebin temel formülünü ve çok eski çağlardan beri oymacılık sanatım bilen Çinliler, matbaacılığı deneysel çalışmalar sonucunda bulmuşlardı. 

Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi
Matbaacılığın Tarihçesi – Gelişimi 

Klasik Budacı metinler önce mermer levhalara oyuluyor, sonra bunlann üzerine ıslak kâğıt basılıyor, kâğıt üzerine aktarılan kabartma yazı da mürekkepleniyordu. Hatta bu yöntemle kimi dinsel resimler bile basılıyordu. 6. yüzyıla doğru mermer levhaların yerini ağaçbaskı blokları aldı. Önce metin mürekkeple iyi cins bir kâğıda yazılıyor, sonra kâğıdın yazılı yüzeyi bir ağaç bloğun düzgün yüzeyine uygulanıyordu. Bloğun yüzeyi pirinç hamuruyla sıvalı olduğundan metnin mürekkebini emiyor, daha sonra da bir oyma ustası ağaç bloğun mürekkeplenmemiş bölümlerini oyarak, harflerin kabartmalar halinde kalmasını sağlıyordu. Basım için de, ağaç blok fırçayla mürekkepleniyor ve üzerine kâğıt basılıyordu. Bu yöntemle basımı yapılan en eski yapıtlar, 764-770 arasında Japon imparatoriçesi Şotoku’nun bastırdığı Budacı büyüler, 868’de Çin’de basılan ve ilk bilinen basılmış kitap olan Diamond Sutra (Elmas Sutra) ve 932’den başlayarak 130 cilt halinde basılan bir Çin klasik yapıtları koleksiyonudur.


Ahşap cenderenin kullanıldığı eski bir basımevi

1041-48 arasında Çinli simyacı bi Sheng, metni oluşturan harfleri, kil ve tutkalı karıştırıp pişirerek tek tek hazırlama yöntemini buldu. Metni oluşturan harfler bir demir levhanın üzerine yan yana diziliyor ve üzerileri reçine, mum ve kâğıt külüyle sıvanıyordu. Daha sonra levha hafif ateşte ısıtılarak harflerin katılaşması sağlanıyordu. Levha mürekkeplenerek üzerine kâğıt basılıyor, basım işlemi bittikten sonra da kalıp yeniden ısıtılarak harfler tek tek sökülüyordu. Tipo baskı tekniğinin bu ilk örneği, Çin yazı dilinin karmaşık yapısı nedeniyle bu ülkede yaygınlaşamadı. Ama 13. yüzyılın ilk yansında Kore kralı Htai Tcong bu yöntemi ülkesinde uygulamaya soktu ve 1403’te verdiği bir emirle tunçtan 100 bin karakter döktürdü.

Matbaanın önkoşulu olan kâğıdın Avrupa’da yapılması 12. yüzyılda başladı. Kâğıt yapım teknikleri önceleri yalnızca Çinliler tarafından biliniyor ve bir sır olarak saklanıyordu. Ama 8. yüzyılda Semerkand’a giden Arap tüccarlar bu sırrı öğrendiler ve kendi ülkelerinde de kâğıt yapımım başlattılar. Avrupa ise bu tekniği Endülüslü Araplardan öğrendi. Ama Çinlilerin geliştirdiği tipo baskı yöntemi aynı yolu izlemedi. Bu tekniği Çinlilerden öğrenen Uygurlar, komşu Türklere ve Moğollara da öğrettiler. Bu kavimler ise Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’ya yönelik akınları ve göçleri sırasında basım tekniğini de taşıdılar.

Marco Polo‘nun Çin’de gördüğü, büyük bir ciddiyetle incelediği ağaçbaskı bloklarıyla basım yöntemi (ksilografi) Avrupa’da 14. yüzyılda, parşömenden kâğıda geçişle birlikte ortaya çıktı. Teknik önceleri çoğunlukla dinsel resimlerin basımında kullanılıyordu, ama oymacıların giderek ustalaşma-sıyla 15. yüzyılın başlannda birkaç sayfalık ilk kitaplar basılmaya başladı. Çeşitli dinsel metinlerin yanı sıra Aelius Donatus’un Latince gramere ilişkin kitabı da bu ilk ürünler arasındaydı. 1423-37 arasında Felemenk’te harflerin tek tek ağaçtan oyularak hazırlanmasına geçildi. Latin alfabesinin kolaylığı bu yöntemi olanaklı kılıyor, ne var ki harflerin Çin karakterine göre çok daha küçük olması, oyma işlemini çok güçleştiriyordu. Bu nedenle, yaklaşık 1430’larda harfler metalden hazırlanmaya başladı. Aslında Avrupalı dökümcüler, demirciler ve kuyumcular uzun süredir küçük metal kalıp yapımını biliyorlardı. Böylece geliştirilen metal-baskı bloklarıyla basım yönteminde (metalografi), önce pirinç ya da tunçtan bir dizi karakter kalıbı hazırlanıyor, sonra bu kalıplar metni oluşturacak biçimde, kil ya da kurşun gibi yumuşak bir metal matris üzerine tek tek vuruluyor, ardından matrisin yüzeyine kurşun dökülerek klişe levha hazırlanıyordu. Yöntemin birçok üstünlüğü vardı, ama her kalıbın aynı kuvvetle vurula-maması, satırların aynı hizada dizilememesi her vuruşta yanındaki harflerin biçimlerinin bozulma tehlikesinin var olması gibi sorunlar, metalografinin yaygınlaşmasını engelledi.


Koenig ve Bauer tarafından geliştirilen merdaneli baskı makinesi, 1811

Kalıp, matris ve kurşun üçlüsüyle klişe yapımının bulunması, Avrupa’da modern matbaacılığın temelini sağlamış, geriye matbaa malzemesinin geliştirilmesi kalmıştı. Bütün bu öğeleri birleştirerek tipo baskı tekniğini geliştiren Johannes Gutenberg oldu. Almanya’da kuyumculuk yapan Gutenberg, 1450’de yetkinleştirdiği yönteminde harfleri ve karakterleri tek tek dökerek hazırlıyordu. Önce karakterin pirinç ya da tunçtan kalıbı hazırlanıyor, kalıpların çevresine kurşun dökülerek bir matris elde ediliyor ve bunun üzerine kurşun, kalay ve antimon karışımı bir alaşım dökülerek karakterler elde ediliyordu. 1475’te Peter Schöffer, yumuşak metal kalıplar yerine çelik kalıpların kullanılmasını başlatarak, satırların düzgün bir biçimde dizilebildiği bakır klişelerin hazırlanmasını olanaklı duruma getirdi. Dizgiciler ise tek tek karakterleri önce satırlar, sonra da sayfa kalıbı halinde hazırlıyordu. Basım işleminden sonra klişe dağıtılarak, harfler ve öteki karakterler yeniden kullanıma hazır bekletiliyordu.

Gutenberg‘in getirdiği öteki yenilik ise, istenildiğinde kâğıdın her iki yüzüne de birçok kez baskı yapabilen cendere oldu. Bu aygıt, altta sabit bir yatak ile üstte vidalı bir kol yardımıyla düşey olarak hareket eden bir kapaktan oluşuyordu. Baskısı yapılacak klişe, yataktaki metal bir çerçeveye tespit ediliyor, mürekkepleniyor ve üstüne kâğıt konuluyordu. Daha sonra kapak kâğıdın üzerinden merdane belirli bir basınçla bastırılarak kâğıt üzerine baskı gerçekleştiriliyordu. 1470’lerde, baskı makinesinin yatak bölümü de hareketli duruma getirilerek, kâğıt değiştirme, klişe mürekkepleme ve üst kapağa basınç uygulama işlemleri kolaylaştırıldı.

Bunu izleyen 500 yıl boyunca baskı tekniğinde birçok gelişme olduysa da, temel yöntem değişmedi. 1790’da İngiliz mucit William Nicholson, mürekkepleme işleminde deriyle kaplı merdane kullanımını başlattı. 1795’te ise ABD’li Samuel Rust, tümüyle çelikten yapılmış ve üstten vidayla sıkıştırılan baskı makinesini geliştirdi. Gutenberg sonrası en önemli yeniliği ise 1803’te Alman mucit Friedrich Koenig getirdi. Koenig buhar gücünden ve dişli çark sisteminden yararlanarak, baskı kapağının inip kalkmasını, yatağın ileri-geri hareketini ve klişenin merdanelerle mürekkeplenmesini, tek bir mekanik çevrim halinde birleştirdi. 1811’de ise yardımcısı Andreas Bauer ile birlikte, baskı kapağının yerine, üzerine kâğıt sarılı bobinlerin kullanımını başlatarak, rotatif baskının temelini attı. Bu türden bir makineyle ilk basılan gazete 1814’te Londra’da yayımlanan The Times oldu. 1865’te ABD’li William Bullock, tabaka yerine bobin kağıtlar kullanarak kağıt besleme işlemini sürekli kıldı. Beş yıl sonra da otomatik katlama makinelerini geliştirerek matbaa işlemini hızlandırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder