DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ'NDE HASTALIKLAR
Özet
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Osmanlı tarihinin en zengin kaynaklarından biridir. Şehirler, topluluklar ve kültürler hakkında vazgeçilmez bir eser olan Seyahatname, Osmanlı ülkesinde gündelik yaşama ait bir başvuru kitabıdır. Eser, XVII. yüzyılda Osmanlı ülkesinde görülen hastalıklar, tedavi yöntemleri, sağlık kurumları ve toplumdaki sağlık bilgileri konusunda da büyük bir birikimi ihtiva etmektedir. Bu araştırma, Seyahatname’deki verilerden hareketle Osmanlı toplumundaki sağlık sorunları üzerine odaklanmakta, hastalar ve hastalıklar ile toplumun hastalıklara yaklaşımını açıklamaya çalışmaktadır.
XIX. ve XX. yüzyılda tıptaki gelişmeler hastalıklara dair çok zengin bir bilgi birikimi oluşturmuştur. Bununla birlikte bu gelişmeler “bilimin anlam ve değerini” yani “bilimin ne olduğu, kökeni, gelişimi, bilime katkı yapan kişilerin hayatı, bilimsel kurumlar, bilimin iktisadi, siyasi, dini ve toplumsal bağlamla ilişkisini” incelemek amacıyla bilim tarihi disiplinin oluşmasıyla (Fazlıoğlu, 2004: 11) onun bir alt disiplini olarak tıp tarihi araştırmalarına da büyük bir ivme kazandırmıştır. Tıp tarihçileri hekimlik, tıp kurumları ve muhtelif toplumlardaki tıbbi yöntemler üzerine çok sayıda araştırma yaptıkları gibi hastalıkların tarihine de ilgi göstermişlerdir. Hastalıkların tarihi, sosyal ve ekonomik tarih üzerine çalışan araştırmacılar için de vazgeçilmez bir husus olmuştur. Tıp tarihçileri ve tarihçiler, tarihteki hastalıkların tespitini yapmak, etki alanını belirlemek, ekonomik ve sosyal sonuçlarını tahlil etmek, geçmiş toplumların hastalıklara karşı tutumunu anlamak için bu konuda bilgi veren her türlü materyal, doküman, tanık, belge gibi malzemelerden veya doğrudan tıpla ilgili kaleme alınmış kitaplardan yararlanmışlardır. Tıp tarihi için vazgeçilmez kaynaklardan birisi de hiç şüphesiz seyyahların anlatılarıdır. Seyahat kitapları, şifa ve hastalıklara mahsus kitaplar gibi bir hastalığa veya tedaviye ilişkin bir listeya da reçete sunmazlar. Bu türden kitaplar, belirli tarihler içer isinde bilinen coğrafyalarda halkın içinde gezmiş seyyahların bizzat tanık oldukları olayları veya yöre halkından dinledikleri hikâyeleri ihtiva eder. Dolayısıyla hastalık tarihi açısından seyahatnameler hem kronolojiyi hem coğrafyayı yansıtırlar. Hepsinden önemlisi de nazari bilgilerden ziyade tarihin belli bir döneminde belli bir mekândaki hastalık bilincini ve algısını; halkın veya resmi kurumların hastalıklara karşı tutumunu ve uygulanan tedavi yöntemlerini canlı bir şekilde anlatır. Evliya Çelebi’nin anlatısı da hastalıkların tarihi için en önemli seyahatname eserlerinden biridir. Bu incelemede, seyyahın hastalıklara ilişkin gözlemlerinin tespiti ve Osmanlı coğrafyasında hastalık gerçeğinin anlaşılması için
Seyahatname birkaç soru üzerinden okunarak bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. İlk önce bir seyyah olarak Evliya, hastalıkları hangi gerekçelerle gündemine almış ve kaydetmiştir? Seyahatnamedeki bilgilerden hareketle Osmanlı ülkesindeki hastalıkların bir listesi ve bu listelerden hareketle bir hastalık haritası çıkarılabilir mi? Eserde hastalıkların tanımları yapılmış mı? Osmanlı toplumundaki hastalık algısını, Osmanlı halkının ve resmi kurumlarının hastalıklara karşı tutumunu tespit etmek mümkün mü? Hastalıklar nasıl tedavi ediliyordu? Bu sorular hem Seyahatname’nin okunmasında hem de makale çatısının oluşturulmasında önemli olmakla birlikte makale kaleme alınırken doğrudan bu sorulara cevap veren bir metin yazılmamıştır. Bunun yerine hastalıklar anlatılmış ve her bir hastalık başlığı altında ilgili sorulara ilişkin ulaşılmış cevaplara yer verilmiştir.
SEYYAH, HASTALAR VE HASTALIKLAR
Dünyanın en büyük seyahatnamelerinin başında ise Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi gelmektedir. Evliya Çelebi kırk yılı aşkın seyahatleinde gezip gördüğü yerleri büyük bir merak ve olağanüstü gözlem ile inceleyerek akıcı bir üslupla kaleme aldı. Gittiği her yerde gördüğü, duyduğu v ilgisini çeken her şeyi kaydetti. Şehirleri, insanları, savaşları, yemekleri, dilleri büyük bir titizlikle eserine kaydeden Evliya’nın ilgi duyduğu konulardan birisi de hastalıklardı. Bu yüzden onun anlattıkları XVII. yüzyıl Osmanlı coğrafyasında görülen hastalıklar için vazgeçilmez bilgi kaynağıdır. Seyahat etmek cesaret istediği kadar dayanıklı ve sağlam bir bünye gerektirmekteydi. Yolculuğun zorluklarının yanı sıra Karadeniz kuzeyinin sert ve dondurucu soğuklarından Mısır’ın yakıcı çöl sıcakları arasında dolaşmak, uğradığı her şehirde farklı yemeklerle beslenmek zorunda kalmak, aylar süren eyahatleri sırasında daha önce kimin kaldığı belli olmayan hanlarda konaklamak ya da bilmediği bir evde misafir olmak hiç şüphesiz her türden hastalığa tutulma riskini de beraber getiriyordu. Gezisi sırasında ruh halini saklamayan, sevinç veya üzüntülerini dile getirmekten çekinmeyen seyyah, seyahatnamesinde birkaç yer dışında kendi sağlık sorunlarına pek değinmez. Bu durum Seyahatname’yi okuyan kişide, Evliya’nın güçlü bir bünyeye sahip olduğu ve seyahatleri sırasında dikkate değer sağlık sorunları yaşamadığı hissini uyandırmaktadır. Buna karşın Seyahatname hastalıklara ilişkin zengin bir muhtevaya sahiptir. Uzun bir seyahat bile hastalıklardan bahsetmek için yeterli bir sebeptir. Buna rağmen Evliya’nın hastalıklardan niçin ve nasıl bahsettiği soruları göz ardı edilemez. Bu sorulara verilecek cevap öncelikle hastalıklar karşısındaki seyyahın duruşunu ve ardından ve daha da önemlisi hastalıkların XVII. yüzyıl Osmanlı şehir ve toplum yaşamındaki yeri ve konumunu ortaya koyacaktır. Evliya, on ciltlik seyahatnamesinde bel, diş, baş, kulak, ağız ve boğaz ağrıları; behak (cüzzam), bel soğukluğu, beras1, cereb (uyuz), çiçek, saçkıran, ger, giciyik, hafakan, humma, hunnak2 , ishal, kaba, lakve, öksürük, ruh ve sinir hastalıkları, sara, sarılık, sıtma, şirpençe, taun, zahir, zâti’l-cenb gibi çok sayıda hastalıktan bahsetmiştir. Bu hastalıkların hepsiyle doğrudan karşılaşmayan Evliya çeşitli vesilelerle hastalık isimlerini tek tek veya toplu bir şekilde kaydetmiş, bazılarına ilişkin önemli ayrıntılara girerken bazılarına ise yalnızca isim olarak değinmiştir. Evliya seyahatnamesini belli bir formata göre hazırlamıştır. O gezip gördüğü şehirleri ve kasabaları anlatırken kalesi, çarşısı, sokakları, evleri, camileri gibi başlıklar halinde belli bir düzene göre anlatmıştır 3. Yazarın anlatı planında hastalıklara belirli bir yer ayrılmamıştır. Dolayısıyla seyanatnamede hastalık ve tedavi usullerine ilişkin bir başlık bulunmaz. Ancak gezdiği yerlerdeki kaplıcalar, şifalı sular ve buralarla ilgili anlatılan efsaneler seyyahın ilgisini çekmiş ve hatta halk arasında popüler olan kaplıcaları görmek için rotasını bile değiştirmiştir.
SEYAHATNAME’DE GEÇEN HASTALIKLAR
Seyahatname’de çok sayıda hastalıktan bahsedilmektedir. Evliya, bunların bir kısmının yalnızca adını zikrederken birçoğu hakkında çeşitli vesilelerle detaylı bilgiler vermektedir. Seyahatname’nin taranması sonucu tespit edilen hastalıkların listesi şu şekildedir: Ağrı hastalığı, ahlât-ı fâside marazı, âkile, behak, bel ağrısı, belsovukluğu, beras (baras), boğaz ağrısı (kuşka), cereb (uyuz), cüzâm, çıban, çiçek, dâ’î sa’leb (dâ’üs-sa’leb)8 , diş ağrısı, felç, frengi, ger (uyuz), giciyik9 , hafakan, hararet marazı, hummâ, hummâ-yı muhrıka, hummâ-yı rub‘a, hunâk10, hünam, ısıtma (sıtma), ishal, istiska11, kaba, kabz, kulunc, kuşka, lakva (lakve-lukve)12, kaş dökülmesi (kirpik ve kıl dökülmesi), kuba13, kulak ağrısı, külünçül (künçül), mâlihulya, masrû, mesâne marazı, miskinlik, nasır, nikriz (nikriz), öksürük, ra‘şe-i vücud14, renc-i bevâsır, rîh-ı bevâsir, sara (ecinne), sarılık (yerakan), selesü’l-bevl, sill15, suda16, şîrpençe, tâ‘ûn (veba), temrege, uyuz, kızıl uyuz, yerakan, yürek ağrısı, yürek kurdu, yürek oynaması, yürek sıkılması, zahir17, zâtü’l-cenb (zâti’lcenb)18, zehir, zükkâm19, unutkanlık, zıykü’nnefs (zıkü’n-nefs)20. Evliya Çelebi seyahatnamesinde sık sık ağrı hastalığı adıyla bir hastalıktan bahsetmektedir. Ancak hastalığın açıklayıcıbir tanımını yapmamaktadır. Bununla birlikte ağrı hastalığını baş, diş, bel ağrısı gibi daha özel bir şekilde de ifade etmektedir. Seyahatname’de “suda” denilen baş ağrısına birçok yerde değinmiş ve hastalığın nasıl tedavi edileceğine dair bilgilere daha fazla ilgi göstermiş ve anlatısına yansıtmıştır. Tedavi yöntemlerinin başında halk inançları gelmektedir. Mesela, Ayasofya’nın kuzey batısında dört köşeli mermerden yapılmış “Terler Direk”i21 anlatırken bu sütunun baş ağrısına iyi geldiğine dair inanışı paylaşmıştır. Bu inanca göre baş ağrısı çeken birisi, Terler Direk’in terini başına sürmesi durumunda ağrıdan kurtulacaktır22. Evliya, Hz. Muhammed’in baş ağrısı çektiği bir sırada Ebî Kubeys dağına çıktığı ve koyun başı getirterek yediği ve böylece baş ağrısından kurtulduğu rivayetine dayanarak halen Ebu Kubeys dağında başı ağrıyanların sünnet-i Resul diyerek koyun kellesi yediklerini yazar. Bu rivayetin doğruluğunu, hacıların da aynı şekilde koyun başı yiyerek baş ağrılarından kurtulduğunu ve hatta bir daha baş ağrısına tutulmadıklarını belirterek teyid eder23. Varoş-ı İremezât’taki Aya Moniya manastırının mutfağını ve şaraphanesini öven yazar, şaraphane sarnıçlarında kırk yıllık badeler ve rakılar bulunduğunu belirtir. Ona göre şehirden bazı kişiler sarhoşluğun tedavisi için bu badelerden hekimane içerek def-i humar ederler ve baş ağrısından kurtulurlar24. Arnavud İskenderiyesi’ndeki gölün faydalarından bahseden Evliya, gölün suyundan içenlerin tabiatlarında bir yumuşama olduğunu ve baş ağrılarından kurtulduklarını söyler25. Diş ağrısına Kayseri ziyaretinde bahseder. Cerrahlığı öğrenmek için İspanya’ya gitmiş olan Karakaş adlı bir cerrah ile tanışan Evliya’nın dikkatini çeken şey, cerrahın diş ağrısıyla ilgili uyguladığı tedavi yöntemidir. Cerrah’ın mavi su diye tanımladığı bir sıvıyı bölgeye sürerek diş ağrısını yatıştırdığını ve “la’l-gûn” adı verilen kırmızı su sürerek deherhangi bir alete ihtiyaç duymadan dişi elle çekebildiğini anlatır26. Evliya Viyana’da bir cerrah dükkanında otururken bir diş hastasıyla karşılaşır. Dükkana giren adamın “dişim ağrıyor çıkar” diyerek iskemleye oturduğunu, cerrahın ise önce ağrıyan dişi tespit ettiğini ve ardından cerrahi bir müdahale ile dişi çıkartıp kökünü temizledikten sonra dişi yerine taktığını bütün ayrıntısı ile anlatır:
SONUÇ
Osmanlı dönemi hastalıkları ve tedavi yöntemleri üzerine bilgi veren en önemli kaynaklar hiç şüphesiz tıp kitaplarıdır. Bu eserler, dönemindeki tıp anlayışını ve tıp bilgisini yansıttıkları gibi hastalıklar ve ilaçlarla ilgili ansiklopedik bilgileri ihtiva ederler. Ancak halkı bilgilendirmek amacıyla kaleme alınan bu eserlerin çoğu başvuru kitap olma özelliğinin dışında sosyal, siyasi, ve tıp tarihi araştırmalarının ihtiyaçlarını karşılamada yetersizdirler. Hastalıkların bölgesel dağılımı, insanlardaki sağlık bilinci, tıbbi bilgilerin uygulanması, salgınlar, salgınların sosyal ve ekonomik yaşama etkileri ve hastalar hakkında tıp kitapları suskundurlar. Buna karşın seyahatnameler ve gezi notları sağlık alanında ve tıbbi konularda başvuru kitaplarının eksik bıraktığı tüm hususları tamamlayan bir işleve sahiptir. Evliya Çelebi, yaklaşık yarım yüzyıl devam eden seyahatlerini kaleme aldığı yapıtında 17. yüzyıl Osmanlı ülkesindeki hastalıkların bir tür envanterini çıkarmıştır. Karşılaştığı çeşitli sağlık sorunlarına yer veren Evliya, öksürükten vebaya kadar Osmanlı toplumunda var olan her tür hastalığı ve hastaları anlatmıştır. Onun eserinde, uygulanan tüm tedavi yöntemlerini de bulmak mümkündür. Ilıcalara yaptığı geziler sebebiyle anlatısında en çok termal tedavilere değinmiştir. Bunun dışında Seyahatname’deki kayıtlar, din ayrımı olmaksızın Osmanlı toplumunda kaynağını büyü ve tılsım gibi batıl itikatlar ile dini duygulardan alan halk inanışlarına dayalı tedavi usullerinin yaygın olduğunu göstermektedir. Osmanlı devrinde bitkisel tedavinin çok yaygın olduğu bilinmekle beraber Evliya Çelebi’nin eserine bu durum pek yansımamıştır.
Cerrahi müdahalelere ilişkin verdiği birkaç hatıra ise oldukça dikkat çekicidir. Seyahatname’de gerek hastalıklar gerekse tedavi yöntemleri üzerine verilen bilgiler, 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyasında humoral patoloji d ye bilinen, kökü antik döneme kadar inen bir tıp anlayışının devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu gelenek, İslam toplumlarında Hz. Peygamber’in nasihatleri ve uygulamalarının etkisiyle Tıbb-ı Nebevî adı ileyerleşmiş ve dev m edegelmiştir. Evliya salgın ve bulaşıcı hastalıkların Osmanlı toplumundaki etkileri ve yansımalarını kendi hislerini son derece sıcak, canlı ve kendine has latif bir dil ile hiçbir şeyi gizlemeden tüm detaylarıyla anlatmıştır. Veba salgınını ve etkilerini müşahede eden yazar, özellikle Mora gezisi sırasında karşılaştığı manzarayı anlatırken hastalığın nasıl bir travmaya yol açtığını açıkça resmetmiştir. Mısır’daki veba salgınlarını anlatırken de hastalığın ekonomik ve idari yansımalarına ayna tutmuştur. Evliya, hastalar ve hastalıklara dair yapmış olduğu renkli tasvirlerle hastalıkların tarihine önemli katkılar sağlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder