8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi 2.Ünite Milli Uyanış Ders Notu Tek Fasikül (Yeni Müfredat) - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Şubat 13, 2019

8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi 2.Ünite Milli Uyanış Ders Notu Tek Fasikül (Yeni Müfredat)

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi 2.Ünite Milli Uyanış Ders Notu Tek Fasikül (Yeni Müfredat)

8. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi 2.Ünite Milli Uyanış Ders Notu Tek Fasikül (Yeni Müfredat)
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 4.Ünite Atatürkçülük ve Çağdaşlaşan Türkiye Tek Fasikül İNDİR



ÜNİTE 1:

BİR KAHRAMAN DOĞUYOR

M. Kemal 1881’de Selanik’te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, Babası Ali Rıza Efendidir.

Okuduğu okullar:

Mahalle Mektebi

Şemsi Efendi İlkokulu

Selanik Askeri Rüştiyesi

Manastır Askeri İdadisi

İstanbul Harp Okulu

Harp Akademisi

1905 yılında Harp Akademisinden “Kurmay yüzbaşı” olarak mezun oldu. İlk olarak Şam’da görev yaptı. (5. Ordu’da).

1906 yılında “Vatan ve Hürriyet” örgütünü kurdu. Daha sonra bu örgüt İttihat ve Terakki ile birleşti. M. Kemal İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmalarını beğenmeyince örgütten ayrıldı.

13 Nisan 1909’da çıkan 31 Mart Ayaklanmasını bastıran orduda kurmay subay olarak görev aldı.

1911’de Trablusgarp’ta halkı harekete geçirmeye giden subaylar arasındaydı.

27 Kasım1911’de binbaşılığa terfi etti.1914’te yarbaylığa 1916’da generalliğe terfi etti.

I. Dünya Savaşında Çanakkale, Kafkasya ve Suriye Cephelerinde savaştı.

**Atatürk’ün Fikir Hayatı: Dönemin aydınları olan Ziya Gökalp, Namık Kemal gibi kişilerden ve Fransız akımından etkilendi.Bunlara kendi fikirlerini de katarak “Atatürkçü Düşünce Sistemi” dediğimiz kendi fikirlerini oluşturdu.







M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı Öncesi görev Yaptığı Yerler:



31 Mart Vakasını bastıran Hareket Ordusunda Kurmay subaylık yaptı.

Trablusgarp Savaşı

Balkan Savaşlarında Gelibolu’da görev aldı. Bu görevi Çanakkale Savaşında bölgeyi tanıyarak başarılı olmasını sağladı.

Çanakkale Savaşı ( Askeri dehası ortaya çıktı.  Anafartalar Kahramanı unvanı aldı)

Kafkasya ve Suriye Cephelerinde görev yaptı.

Atatürk’ün Çeşitli Özellikleri Ve Yönleri:



Vatanseverliği: Ulusu için her şeyi yapmasıdır. “Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere canımı vereceğim.” Sözü buna örnektir.



İdealistliği: Hedeflerine ulaşmak için yılmadan çalışmaktır. Hedeflerinden vazgeçmemektir. M. Kemal’in en büyük hedefi milletine yararlı olmaktı. Bunu: “Hizmet edenler namus vazifelerini ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.” diyerek belirtmiştir.



İleri Görüşlülüğü: Geleceği doğru tahmin etmektir. İstanbul’da İtilaf donanmalarını görünce : “ Geldikleri gibi giderler.” buna örnektir.



Çok Cepheliliği (Yönlülüğü): değişik alanlarda bilgili ve etkili olmasıdır. M. Kemal iyi bir asker olduğu gibi iyi yönetici ve hukuk adamıdır.



Mantıklılığı: Yaptığı işlerde mantık kurallarına uymasıdır. Büyük ve gereksiz hayallere kapılmamaktır.



Gurura ve Ümitsizliğe Yer Vermemesi: Yaptıkları işlerle gururlanmaz. Kurtuluş Savaşını kazandığında “Savaşı Türk Milleti kazanmıştır.” demiştir.  Zor durumlarda asla ümitsizliğe kapılmamıştır.



Hakikati Arama Gücü: Gerçekleri  araştırmasıdır.



Yaratıcı Zihniyeti: Yeni fikirler ortaya koyabilmesidir.



Devrimcidir: Yeni oluşumlar sağlayabilmesi.



Barışçı Olması.



Akıl Ve Bilime Önem Vermesi: Atatürk akıl ve bilime her zaman öncelik vermiştir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiştir.



Sabırlı ve Kararlıdır



Açık sözlüdür



Sanatseverdir



Disiplinlidir







Mustafa Kemal Atatürk’ün Eserleri :



Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı en büyük eser Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunun yanında yazılı eserleri de vardır. Bunlar:



Nutuk ( 1919-1927 yılları arasındaki olayları anlattığı eseridir )

Vatandaş İçin Medeni Bilgiler

Geometri kitabı





ÜNİTE 2:



MİLLİ UYANIŞ: YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER







BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914 -1918 ):



I. Dünya Savaşı öncesi dünyada çıkar çatışmaları ve sanayileşme ile beraber bir yarış ve sömürge yarışı başlamıştı. Buda zamanla ülkeler arasında gerginliğe yol açtı. Ve dünyada büyük bir savaş kaçınılmaz olmuştu.



Ülkeler iki ana gruba ayrılmıştı. Bunlar :



İtilaf   (Anlaşma)   Devletleri: İngiltere, Fransa ve Rusya (Sonradan; İtalya, ABD, Japonya, Romanya, Yunanistan)



İttifak (Bağlaşma) Devletleri: Almanya, Avusturya- Macaristan İmp. Ve İtalya (Sonradan; Osmanlı ve Bulgaristan)



**İtalya Savaş başlamadan önce İttifak grubunda İtilaf grubuna geçmiştir.



I. Dünya Savaşının Nedenleri:



Sanayileşmeye bağlı sömürge yarışı

Sömürgeciliğe bağlı Ham madde ve Pazar yarışı

Çıkar çatışmaları ( Mesela Almanya Fransa arasında Alses Loren Bölgesi sorunu)

Bloklaşma (Gruplaşma)

Milliyetçilik, özgürlük gibi düşünce akımlarının etkisi

Savaşın Başlatan olay: Savaşın başlaması an meselesi idi. Savaşın başlamasına Saray Bosna gezisine çıkan Avusturya – Macaristan İmparatorluğu Veliaht’ının bir Sırplı tarafından öldürülmesi üzerine I. Dünya Savaşı başladı.



*Savaş yukarıda saydığımız nedenlerle başlaması bekleniyordu. Veliahttın öldürülmesi sadece savaşın bahanesidir. Bu nedenle buna görünen sebep denir.



Savaşın Gelişimi:



Sırplılara, Avusturya – Macaristan imparatorluğu savaş ilan etti. Sırplıları destekleyen İngiltere ve Fransa’da Savaşa girdi. Daha sonra Almanya’da savaşa girmesi ile dünya savaşı başladı.  İlk başlarda İttifak Grubu başarılı iken ABD’nin savaşa girmesi ile İtilaf Grubu savaşı kazandı.



OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞ GİRMESİ:



Savaş başladığında Osmanlı tarafsızlığını ilan etti. İtilaf Devletleri Osmanlının tarafsız kalmasını istiyordu. Almanya ise Osmanlıyı yanında savaşa istiyordu. Yönetimi elinde bulunduran İttihat ve Terakki Cemiyetini yönetenler Almanya yanında savaşa girilirse başarılı olacağına inanıyorlardı ( Başta Enver Paşa).



Almanlarla gizli bir antlaşma yapıldı. İki Alman gemisi İngilizlerden kaçarak Osmanlıya sığındı. İngiltere gemileri isteyince gemilerin satın alındığı söylendi. Goben  ve Breslav  adlı iki Alman gemisine Yavuz ve Midilli adı verilerek Türk bayrağı çekildi. Bu gemiler Karadeniz’de Rus limanlarını bombaladılar. Rusya’nın Osmanlıya savaş ilan etmesi ile Osmanlı I. Dünya Savaşına girmiş oldu.



**Osmanlını savaşa girme amacı; kaybettiği toprakları geri almak ve eski gücüne kavuşmaktı.



**Almanya’nın Osmanlıyı Yanında İstemesinin Sebepleri: 1- Cephelerini genişletmek   2- İngiliz ve Fransızların Sömürge yollarını kesmek   3- Osmanlıdaki Halifelik gücünden yararlanarak Türkleri ve Müslümanları yanında savaşa katmak.



Osmanlının Savaştığı Cepheler: Osmanlının savaştığı cepheleri üçe ayırabiliriz. Bunlar:



Saldırı (Taarruz ) Cepheleri: Kafkasya ve Kanal Cepheleri

Savunma Cepheleri: Çanakkale, Irak, Suriye ve Filistin, Hicaz, Yemen cepheleridir.

Yardım cepheleri: Galiçya ve Makedonya cepheleridir.

1- Çanakkale cephesi: İtilaf Devletleri açtı. Açılma amacı; Rusya’ya yardım götürmek, Boğazları ve İstanbul’u alarak Osmanlıyı savaş dışı bırakmaktı.



18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı önünde savaşlar başladı. İtilaf donanmaları boğazları geçemeyince Gelibolu Yarımadasına asker çıkardı. (Anzaklar: Yeni Zelanda ve Avustralya askerleri) M. Kemal burada başarılı savaşlar çıkardı.



M. Kemal burada: “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar gelebilir.” diyordu.



Yapılan savaşlar sonunda İtilaf askerleri çekilmek zorunda kaldı. Bu savaşta yaklaşık beş yüz bin asker şehit olmuştur.



**Savaşın kazanılması I. Dünya Savaşının uzamansa sebep oldu.



**M. Kemal’e başarılarından dolayı “Anafartalar Kahramanı” unvanı aldı.



**Tek başarı sağlanan cephedir.











2- Kafkasya Cephesi : Rusların egemenliğindeki Türklerle birleşmek için açıldı. Yalnız Enver Paşanın yanlış politikası yüzünden Sarıkamış’ta binlerce asker açlıktan, hastalıktan ve soğuktan savaşmadan öldü. Ruslar Muş, Bingöl, Van,Erzurum, Erzincan çevresini ele geçirdi.



Çanakkale Cephesinden buraya gelen M. Kemal Muş , Bitlis gibi yerleri geri aldı. Bu sırada Rusya içinde Bolşevik Devrimi olunca Rusya Brest Litowsk Antlaşmasını imzalayarak I. dünya savaşından çekildi (1917).



3 - Kanal Cephesi: Almanların isteği ile Osmanlı Devleti İngilizlerin sömürge yolunu kesmek için açtı. Burada yapılan savaşları İtilaf devletleri kazandı. Osmanlı geri çekildi.



4- Irak Cephesi: İngilizler Kanal Cephesinden sonra Rusya’ya Kafkasya üzerinden yardım etmek ve Irak petrollerini ele geçirmek için bu cepheyi açtı. İlk başta Osmanlı başarılı sonuçlar alsa da daha sonra geri çekilmek zorunda kaldı.







Tehcir Kanunu: Birinci Dünya Savaşında Ermenilerin Anadolu’dan Suriye ve Irak’ın kuzeyine göç ettirilmesini sağlayan göç kanunudur. Yalnız günümüzde Ermeniler bu dönemde 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdünüz diyerek haksız soykırım iddialarında bulunuyor. Bizim arşivlerimizi incelemek için herkese açtık gelin sizde arşivlerinizi açın soykırım iddiaları olmadığını tartışalım diyoruz yaklaşmıyorlar. İddiaların amacı Türkiye’nin dünya kamuoyunda itibarını sarsmak ve daha bazı topraklarımızda hak idia etmeleridir.



Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918):



Osmanlının savaş sonunda imzaladığı ateşkes antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile Osmanlının Ordusu dağıtıldı, silahlarına el konuldu, ulaşım ve haberleşme araçlarına el konuldu.İstanbul kontrol altına alındı. Fakat en önemli iki maddesi vardı. Bunlar:



7. Madde: İtilaf Devletlerinin güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa; İtilaf devletleri herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecek.



Amacı: Osmanlının her yerini işgale açık hale getirerek Osmanlıyı parçalamak.



24. Madde: Şark-ı Vilayet (Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput) illerinde bir sorun çıkarsa buralar işgal edilebilecek.



Amacı: Burada bir Ermeni devleti kurmak.



***Mondros Ateşkes Antlaşması olmasına rağmen şartları çok ağırdır.



***Osmanlı ile barış antlaşması olarak Sevr Antlaşması imzalanacak (10 Ağustos 1920) ancak TBMM antlaşmayı kabul etmediği için yürürlüğe girmedi.



***Mondros’tan sonra  Anadolu’nun işgali üzerine Türk Halkı M. Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.



Wilson Prensipleri (İlkeleri):



ABD’nin I. Dünya Savaşına girerken yayınladığı ilkelerdir. 14 maddeden oluşur. Wilson İlkelerine göre yenen devletler yenilen devletlerden toprak almayacak, dünya barışını sağlamak için cemiyet kurulacak gibi maddeleri vardı. 12. maddesi Osmanlı ile ilgili olup kısaca şöyledir: Osmanlının toprak bütünlüğü korunacak ve Osmanlıda bir bölgede hangi ulus çoğunlukta ise onun devleti kurulabilecek, Türklerin çoğunlukta olduğu yerler Türklerde kalacaktı.



**Yunanistan bu maddeye dayanarak İzmir çevresinde Rum çok diyerek buraları isteyecektir.



Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919):



Barış antlaşmalarının koşulları görüşülmek üzere toplandı. Ancak daha çok Osmanlının nasıl paylaşılacağı sorun oldu. Ege çevresi İtalya’ya verilmişken Yunanistan İzmir çevresini istedi. İngiltere ve Fransa burayı güçsüz Yunanistan’a bırakma kararı verdi. Buda İtalya’yı küstürdü. Bu nedenle Anadolu işgalinde İtalya sessiz kaldı. İtalyanların olduğu yerlerde savaşlar daha az oldu.



Osmanlının Paylaşımı:



İtalya’ya: Güneybatı Akdeniz (Antalya, Isparta dolayları)



Fransa’ya: Urfa,Maraş,Antep,Suriye ve Lübnan, Boğazlar



İngiltere’ye : Irak, Filistin ve Boğazlar bırakılmıştır.



Yunanlılar : İzmir, Aydın çevresi (Batı Ege)



İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919):



Yunanlılar Paris Barış Konferansına dayanarak İngiliz ve Fransızların desteği ile 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkararak işgale başladı. ** Böylece Anadolu’da işgale başlayan ilk devlet Yunanlılar oldu.



Halk işgalden önce işgalin engellenmesi için gösteriler yaptı. Padişahtan yardım istedi. Ancak hiçbir yardım gelmedi. Ve işgallere karşı direnilmemesi istendi.

Yunanlılar İzmir’deki Rumların coşkulu karşılaması ile İzmir’e girdi. Gazeteci Hasan Tahsin Yunanlılara ilk kurşunu sıkan kişi oldu .

Yunanlılar silah bırakmış askerlerimizi kışlada kurşuna dizerek İzmir ve çevresini işgale başladılar.

CEMİYETLER:



Yurdumuzun işgali üzerine Anadolu’nu çeşitli yerlerinde çeşitli cemiyetler kuruldu. Cemiyetler Zaralı ve yaralı olamak üzere iki kısma ayrılabilir. Zaralı cemiyetlerde kendi içinde azınlıkların kurduğu ve milli varlığa düşman cemiyetler diye ikiye ayırabiliriz.



A) Zararlı Cemiyetler:



a) Azınlıkların Kurdukları Cemiyetler:



Mavri Mira: Rumlar tarafından kuruldu. İstanbul Patrikhanesi yönetir. İzmir ve Doğu Trakya’yı Yunanistana katmak istemektedir.

Etnik-Eterya Cemiyeti: Rumlar tarafından Yunanistan sınırlarını genişletmek için kuruldu.

Pontus Rum Cemiyeti: Doğu Karadeniz’de eski Rum Pontus Devletini tekrar canlandırmak için Rumlar tarafından kuruldu.

Ermeni Taşnak –Hınçak Cemiyeti: Ermeniler tarafından Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak amacıyla faaliyet göstermiştir.

Makabbi ve Alyans (Musevi) cemiyetleri de Yahudiler tarafından kurulan cemiyetlerdir.

***Azınlık cemiyetlerinin ortak amacı Osmanlıyı parçalayarak kendi devletlerini kurmak istemeleridir.











b)Milli Varlığa Düşman Cemiyetler: Osmanlını kendi içinde doğmuş fakat Kurtuluş Savaşına  karşı oldukları için düşman cemiyet olarak adlandırılmıştır.



Kürt Teali Cemiyeti: Doğu illerinde bir Kürt Devleti kurmak için faaliyette bulundu.(İstanbul’da kuruldu.)

Teali İslam Cemiyeti: Saltanat ve Hilafeti desteklemiş ve İstanbul’da kurulmuştur.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti: İngiliz himayesinde yaşamayı isteyenler kurmuştur.

Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası: Saltanat ve Hilafeti desteklemiştir.

Wilson Prensipleri Cemiyeti: Amerika egemenliğini(Mandasını) istemiştir.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası: Kurtuluş Savaşını engellemek için çalışmalar yapmıştır. Önceden İttihat ve Terakki Cemiyetine karşı kurulmuştu.

**Milli Varlığa düşman cemiyetler hilafete bağlı kalmakla ve de yabancı devletlerin korumasına girerek kurtuluşu amaçlıyordu.



B) Yararlı Cemiyetler ( Milli Cemiyetler) :



Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Doğu Anadolu’nun Ermenilere verilmesini önlemek için kuruldu.

Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Trakya’nın Yunan işgaline uğramasını engellemek için Edirne’de kuruldu.

Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti: Doğu Karadeniz ve çevresinin Rumlara verilmesini ve Rum Pontus Devletinin kurulmasına engel olmak için kuruldu.

Kilikyalılar Cemiyeti: Adana ve çevresinin Ermenilere verilmesini önlemek için kurulmuştur.

İzmir Müdafaa-i Hukuk –i Osmaniye Cemiyeti: İzmir ve çevresinin Yunanlılara verilmesini önlemek için kurulmuştur.

Redd-i İlhak Cemiyeti: Buda İzmir ve çevresini korumak için kuruldu.

Milli Kongre Cemiyeti: İstanbul’da kurulan bu cemiyet Türklere karşı yapılan haksızlıkları basın ve yayın yolu ile dünyaya duyurmaya çalışmışlardır.

Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti: Anadolu’nun işgalini protesto etmek için Sivas’ta kuruldu.

**Yararlı Cemiyetler vatanın kurtuluşu için kurulmuş ancak daha çok kendi bölgelerini korumaya yöneliktir. Daha sonra M. Kemal bu cemiyetleri Sivas Kongresinde birleştirerek kurtuluşu tüm ulus düzeyinde genişletecektir.    ** Önce basın yayın yoluyla kurtuluş çareleri aramışlar etkili olmayınca silahlı direniş birlikleri (Kuva-yi Milliye Birlikleri) kurdular.



İşgaller Karşısında Padişahın Tutumu:



Mondros’tan sonra  Anadolu işgal edilmeye başlamıştı. Bu durum karşısında padişah işgallere ses çıkarmama tutumuna girdi.



Böylece işgalci kuvvetlerinin tepkisini fazla çekmeyerek Osmanlının devamını sağlamaya çalışıyordu. Kısaca Osmanlının kaderini işgalci kuvvetlerinin insafına bırakmıştı.



İşgaller Karşısında M. Kemal’in Tutumu:



İşgallerden sonra M. Kemal İstanbul’a gelmiştir. Yurdumuz işgale başlayınca İstanbul’da çözüm yolları aramış. Padişah ve komutanları silahlı mücadele için uyarmaya çalıştı. Anca aradığı desteği bulamayınca kurtuluşu Anadolu’da gördü. Bunun için Anadolu’ya geçmesi gerekliydi.



Aradığı fırsatı sonunda buldu. Padişah Samsun çevresindeki ayaklanmaları incelemesi için ordu müfettişi olarak Samsun’a gönderme kararı aldı. Böylece M. Kemal İstanbul’dan da uzaklaştırılmış olacaktı.



**Kuva-yi Milli’ye:



Vatanı kurtarmak için halk tarafından kurulan küçük birliklere verilen addır.



Kuva-yı Milliye’nin özelikleri: Düzenli bir ordu niteliğine sahip değildi. Eli silâh tutan herkesin ka­tıldığı küçük silâhlı gruplardı. Her türlü ihti­yaçlarını halk karşılıyordu. -Başlarına buyruk hareket ediyorlardı. - Ortak düşünce, vatan topraklarını savun­mak ve Türk Milleti'ni onuruyla yaşatmaktı.  -Sadece kendi bölgelerini korumaya yönelik kuruldular. M. Kemal düzenli orduyu kurana kadar ülkeyi savundular.

Mustafa kemal’in Samsun’a Çıkışı (19 Mayıs 1919):



Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Pontusçu Rumlar Samsun ve Trabzon çevresinde Türkler'e saldırmaya başladılar.



Türkler'in kendilerini savunmalarını  ise İngilizler, güvenliği bozma olarak değerlen­dirip,  Osmanlı  Hükümetinden,  bu karışıklığın  önlenmesini istediler. Maksatları bu bahaneyle Mondros Ateşkes Antlaş­masının 7. maddesi uyarınca buraları işgal etmekti.

Osmanlı Hükümeti, Samsun ve çevresin­deki karışıklıkları önlemesi için Mustafa Kemal'i 9. Ordu Müfettişliğine atadı (30 Nisan 1919). Böylece hem Mustafa Kemal İstanbul'dan uzaklaştırılmış hem de Samsun ve çevresindeki karışıklıklar ön­lenmiş olacaktı.



Mustafa Kemal, İzmir'in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919 da İstanbul'dan ay­rıldı. 19 Mayıs 1919 da Samsun'a ulaştı. Millî kurtuluş mücadelesinin, milletin gücü ile başarılabileceği inancıyla ve "Ya İstiklâl, ya ölüm" parolasıyla çalışmalarına başladı.



**Havza Genelgesini yayımlayarak, henüz dağıtılmamış ordu birliklerinden, ordunun dağıtılmamasını ve silâhların teslim edil­memesini duyurdu.  Mitingler yapılarak işgallerin kınanmasını istedi.

Millî şuuru uyandırarak, millî bir teşkilât kurmayı, İşgaller karşısında alevlenen millî heyecanı vatanın her tarafına yaymayı düşünü­yordu.

Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919):



Kendi bölgelerini, itilâf devletlerinin işgalle­rinden korumaya çalışan cemiyetleri bir çatı altında   toplamak   gerekiyordu.   Bunu gerçekleştirmek için milletin içinden doğan millî bir kurula ihtiyaç vardı.

Mustafa Kemal, millî bir kurul oluşturmak düşüncesini, Havza Genelgesiyle komutan ve valilere bildirmiş ve teşkilatlanma ça­lışmalarını başlatmıştı.



Amasya Genelgesiyle de:Vatanın içinde bulunduğu durumu İstanbul Hükümetinin tutumunu ve bu durumdan nasıl kurtulabileceğimizi ve neler yapılması gerektiğini belirtmişti.



Maddeleri:



Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlike­dedir. (gerekçe)

İstanbul Hükümeti, sorumluluğunun gerek­lerini yerine getirememektedir. Bu hal mille­timizi yok durumuna düşürüyor.

Milletin İstiklâlini yine milletin azim ve ka­rarı kurtaracaktır. ( Amaç ve yöntem)

Milletin  durumunu  ve  davranışını   göz önünde tutmak, haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etki ve de­netimden kurtulmuş millî bir kurulun varlığı gereklidir.

Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta millî bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.

Bunun için illerin her sancağından halkın güvenini kazanmış üç delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

Her ihtimale karşı durum gizli tutulmalıdır.

Amasya Genelgesi’nin Önemi :



* İlk defa kurtuluş savaşının mücadele safhası başlamıştır.



* İlk defa kurtuluş savaşının gerekçesi , yöntemi ve amacı belirtilmiştir.



* İlk defa milli bir kurulun oluşturulmasından bahsedilmiştir.



* İlk defa İstanbul hükümetinin görevini yerine getiremediğinden bahsedilmiştir.



* Sivas Kongrelerinin toplanmasına karar verilmiştir.



NOT :M.Kemal Amasya Genelgesi’nden sonra 8 Temmuz 1919’da padişaha yolladığı bir telgrafla resmi göreviyle birlikte askerlik görevinden de istifa ettiğini açıklamıştır.



Erzurum Kongresi ( 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919):



Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre, Doğu Anadolu'daki Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput illerinde bir karı­şıklık çıkarsa, buralar işgal edilebilecekti. Amaç Doğu Anadolu'da Ermeniler'e yurt sağlamaktı.



Doğu Anadolu Halkı buna meydan verme­mek ve haklarını savunabilmek için Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurdu. Bu cemiyet, alınması gerekli tedbir­leri görüşmek üzere Erzurum Kongresini topladı. Mustafa Kemal de kongreye katıldı ve kongre başkanlığına seçildi.



Maddeleri: 1. Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür, par­çalanamaz.



2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı, Osmanlı Hükümetinin dağılması ha­linde millet, hep birlikte direniş ve savun­maya geçecektir.



3. Vatanın ve İstiklâlin korunmasına Osmanlı Hükümetinin  gücü  yetmediği  takdirde, amacı gerçekleştirmek için geçici bir hü­kümet kurulacaktır. Bu hükümetin üyeleri millî kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplanmamışsa bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.



4. Kuva-yi Milliyeyi âmil ve millî iradeyi hakim kılmak esastır.



5. Azınlıklara siyasî hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozucu haklar verilemez.



6. Manda ve himaye kabul edilemez.



7. Mebuslar Meclisinin derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.



Erzurum Kongresinin Önemi: ** Erzurum kongresi bölgesel olarak toplanmış fakat aldığı kararlar ulusal bir kongredir.



* Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin girişimleriyle bölgedeki Ermeni tehlikesine karşı toplanmıştır.



*İlk defa  milli sınırlardan bahsedilmiş. Vatanın asla parçalamaz olduğu belirtildi.(Misak-ı Milli’de aynen yer aldı.)



* İlk defa yeni hükümet kurulmasından bahsedilmiş ve ilk defa 9 kişilik Temsil Heyeti seçilmiştir.



* İlk defa manda ve himaye reddedilmiştir.



* Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümetin meclisin denetimine girmesi kararlaştırıldı.(Mebusan Meclisi)









Sivas Kongresi (4 – 11 Eylül 1919):



Amasya Genelgesiyle, Sivas'ta bir kongre­nin toplanması istenmişti.

İstanbul Hükümeti bu kongrenin toplan­masını engellemeye çalıştı. Mustafa Kemal'in tutuklanması emrini verdi, İtilâf Devletleri de aynı çabayı gösterdi. Fakat engelleyemediler. Kongre  her ilden gelen temsilcilerle toplandı ve baş­kanlığına da Mustafa Kemal seçildi.



Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağım­sızlığının nasıl sağlanacağı konusu ele alındı. Bu konuda Erzurum Kongresinde alınan kararlar aynen kabul edildi.

Önemi:



** Ülke genelindeki milli cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirildi.



** Manda ve himaye fikri kesin olarak reddedildi.



* İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarıldı. ( Kamuoyu oluşturmak ve ulusal gücün sesini duyurmak için çıkarıldı.)



* Temsil heyeti 15 kişiye çıkarılmıştır.



* Her yönüyle ulusal bir kongredir.



* Ali Fuat Cebesoy Batı Anadolu Kuva-i Milliye Komutanlığına atanmıştır. ( Temsil heyeti yürütme gücünü kullanmıştır.)



Amasya Görüşmeleri ( 20 – 22 Ekim 1919):



Damat Ferit Paşa'nın yerine getirilen Ali Rıza Paşa, Temsil Heyeti ile görüşmek üzere Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı görev­lendirdi.



Mustafa Kemal ve Rauf Bey'in de bulun­duğu bu görüşmelerde alınan bazı kararlar:



1. Vatanın  bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı korunacaktır.



2. Müslüman  olmayan  topluluklara  siyasî egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak nitelikte haklar verilmeyecektir.



3. İstanbul  Hükümeti Anadolu  ve  Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetini tanıyacaktır.



4. Sivas Kongresi kararları İstanbul Hükümetince kabul edildi.



5. Osmanlı  Mebuslar  Meclisi  Anadolu'da, İstanbul Hükümetinin uygun göreceği gü­venilir bir yerde toplanacaktır.



Önemi: İstanbul Hükümeti, Amasya görüşmesine temsilci göndermekle, Temsil Heyetinin hu­kukî varlığını resmen kabul etmiş oluyordu.



NOT: İstanbul Hükümeti yukarıda alınan karar­lardan sadece Mebuslar Meclisi'nin toplanmasını kabul etti.



Amasya Genelgesi



Erzurum Kongresi



Kurtuluş Savaşının amacı,



gerekçesi, yöntemi açıklandı.



-İlk defa ulusal egemenlikten



bahsedildi.



- İlk defa milli kurulun kurulmasından bahsetti.



- Sivas’ta kongre toplanması



istendi.







- Bölgesel olmakla beraber, kararları ulusaldır.



- İlk kez manda ve himaye reddedildi.



- Doğudaki cemiyetler birleştirildi.



- İlk defa temsil heyeti oluşturuldu.



- Milli sınırlar içinde vatan bütündür, bölünmezdir.











Sivas Kongresi



Amasya Görüşmeleri



- Ulusal kongredir.



- Erzurum Kongresi kararları aynen benimsendi.



- Manda ve himaye kesin olarak reddedildi.



- Yurttaki tüm cemiyetler birleştirildi.



- İrade-i Milliye gazetesi yayınlandı



- Temsil heyeti yürütme yetkisini kulandı. (Ali Fuat Paşayı batı cephesine atayarak.)



-



- * ** İstanbul Hükümeti resmen temsil heyetini tanıdı.



- Mebuslar meclisinin tekrar açılması sağlandı.



- Sivas kongresi kararları kabul edilecekti.



- Azınlıklara fazla hak verilmeyeceği belirtildi.



- Bağımsızlığın korunması istendi.



** Sadece Mebuslar meclisi açılma fikri kabul edildi.



Temsil Heyetinin Ankara’ya Taşınması ( 27 Aralık 1919):



Mustafa Kemal, gelişmeleri yakından izle­yebilmek için Temsil Heyeti ile birlikte Ankara'ya geldi. Çünkü:



1- Ankara, ulaşım  ve  haberleşmenin iyi olması



2- İstanbul’a ve Batı Cephesine yakın idi.



3- Yurdun ortasında ve güvenlikli bir konuma sahipti. Henüz işgale uğramamıştı



Son Osmanlı Mebuslar Meclisi Ve Misak-ı Millî (28 Ocak 1920):



Padişah   Vahdettin,   Mondros   Ateşkes Antlaşmasının   uygulamaya   konulduğu, günlerde Mebuslar Meclisi'ni kapatmıştı. Amasya Görüşmelerinde ise yeniden açıl­ması kararlaştırılmıştı. M. Kemal İstanbul’da toplanmasını sakıncalı gördü fakat İstanbul’da toplanması kararlaştırıldı.

İşgal devletlerine göre, yeniden toplanacak meclis savaş kararı vermeye cesaret ede­mezdi. Olsa, olsa barış isterdi. O da işgal devletlerinin işine yarardı. Bu düşünceyle seçimlere karışmadılar. Seçimler 1919 yılı Kasım ayında tamam­landı.

Mustafa Kemal seçilen bir kısım Mebuslarla Ankara'da görüştü. Misak-ı Milli'nin esasları kararlaştırıldı. Mebuslar Meclisi 12 Ocak 1920 de İstanbul'da toplandı. Temsil Heyeti taraf­ları Mebuslar, Felah-ı Vatan grubunu oluşturdular. Bu grubun, vatanın bütünlüğünü koruma amacına yönelik istekleri, Mebuslar Meclisi tarafından kabul edilerek Misak-ı Milli ( Milli Ant) ilân edildi (28 Ocak 1920)



Misak-ı Milli’nin Maddeleri: 1. Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalan­dığı sırada Türk askerlerinin koruduğu Türk vatanının tümü, ayrılık kabul etmez bir bütündür.



2. Kendi istekleri ile ana vatana katılmış olan Kars, Ardahan ve Artvin'de gerekirse gene halkın oyuna başvurulabilir.



3. Batı Trakya'nın durumunun tespitinde hal­kın oyuna başvurulmalıdır.



4. İstanbul’un güvenliği sağlandıktan sonra Boğazların dünya ticaretine ve ulaşımına açılması da, bizimle birlikte ilgili devletlerin verecekleri karar geçerli olmalıdır.



5. Azınlıkların  hakları,  komşu  ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı haktan yararlan­maları şartı ile kabul edilecektir.



6. Millî ve ekonomik gelişmemizi engelleyen siyasî, malî ve adlî sınırlamalar (kapitü­lâsyon) kaldırılmalıdır.



Önemi: -** Sınırlar, bağımsızlık, kapitülasyon ve azınlık hakları konularında kararlar almıştır.



Erzurum ve Sivas Kongreleri kararları kabul edilmiştir.

Türk vatanının bugünkü sınırları tespit edilmiştir.

Böylece Kurtuluş Savaşı'nın dayandırıla­cağı ilkeler açıkça ortaya konmuştur.

*** Misak-ı Milli’nin kabulü İstanbul’un işgaline sebep oldu.



Bunun üzerine M. Kemal TBMM’yi kurma çalışmalarına başladı.

İstanbul’un İşgali ( 16 Mart 1920):



Misak-ı Milli kararlarını beklentilerine aykırı bulan itilâf Devletleri: İstanbul’u resmen işgal ettiler. Mebuslar   Meclisi'ni   basarak,   Temsil Heyeti'nin görüşleri doğrultusunda çalışan Mebusları tutukladılar. Bazıları Anadolu'ya kaçtılar.  Anadolu'da sürdürülen millî mücadeleden vazgeçilmezse, İstanbul’u tamamen ala­caklarını ilân ettiler.



Vahdettin, Mebuslar Meclisini kapattı. (11 Nisan 1920).  Böylece II. Meşrutiyet’te resmen sona erdi.  Ali Rıza Paşa, Hükümet Başkanlığından istifa etti. Salih Paşa Hükümeti kuruldu. O da istifa etti ve yerine tekrar Damat Ferit Paşa geçti.

İstanbul’un İşgaline Karşı M. Kemal’in Aldığı Önlemler: 1-  Durumu vatanın her tarafına duyurdu ve protesto etti.



2. İstanbul ile telgraf ve telefon haberleşme­sinin kesilmesini istedi.



3. İstanbul'daki    tutuklamalara    karşı, Anadolu'daki İtilâf Devletleri subaylarının tutuklanmasını istedi.



4.Anadolu'dan İstanbul'a her türlü malî kay­nak gönderimini durdurdu.



5. İşgal güçlerinin İstanbul ve Adana'dan Anadolu'ya yapacakları sevkıyata engel ol­mak için Geyve ve Ulukışla demiryollarını tahrip ettirdi.











TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI (23 Nisan 1920):



İstanbul’un işgali ve Mebuslar Meclisi'nin kapatılması   üzerine   Mustafa   Kemal, Temsil   Heyeti   adına  yayımladığı   bir emirle, Ankara'da olağanüstü yetkilere sa­hip bir meclisin toplanacağını duyurdu. Seçimler yapıldı. Seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan   kaçabilen   milletvekilleri Ankara'da toplandı ve TBMM açıldı. .Böylece millet egemenliğine dayanan yeni Türk Devletinin temelleri atılmış oldu.

** Yönetimde millet söz sahibi olduğu için devletin adı da "Cumhuriyet" olmalıydı. Fakat kurtuluş savaşımız devam ediyordu. Cumhuriyetin önemini kavrayamayanlar, toplumda huzursuzluğa sebep olabilirdi. Bu sebeple Cumhuriyet adının verilmesi daha sonraya bırakıldı.

TBMM'nin açılışından bir gün sonra meclis başkanlığına seçilen Mustafa Kemal, du­rumu Avrupa Devletlerine bildirdi, İstanbul Hükümeti ile yaptıkları ve yapacakları antlaşmaların TBMM tarafından tanınma­yacağını duyurdu.

3 Mayıs 1920 de TBMM Hükümeti kuruldu.  - 20 Ocak 1921 de ilk Anayasa “(Teşkilat- Esasiye)” hazırlandı.

Anayasanın ilk maddesi: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Diyerek egemenliği halka vermiştir.

İlk mecliste Tesanüt Grubu, Halk Zümresi ve Islahat Grubu, İstiklâl Grubu, Müdafaa-i Hukuk Grubu (M. Kemal kurdu) olarak dört grup vardı.

İlk TBMM’nin Özellikleri:



Güçler birliği ilkesi benimsenmiştir.(yasama ,yürütme ,yargı güçlerinin mecliste toplanması)Böylece çabuk ve uygulanabilir kararların alınması sağlanmıştır.(Çünkü o sırada ülkemiz işgal altındaydı.)

Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve meclisin üstünde bir gücün olmadığı belirtilmiştir.

Meclisin başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır.

Partileşme yoktur, gruplaşma vardır.

*** Padişahlık hemen ret edilmedi. Çünkü padişah yanlılarının tepkisini çekerek iç sorun yaşamak ve bölünmeler olsun istenmiyordu.



* Kurucu meclis niteliğindedir.



* Meclis Hükümeti sistemini benimsedi. (Bakanların meclis tarafında seçildiği sistemdir.) Cumhuriyetin ilanı ile şimdiki sistem olan “Kabine Sistemine” geçilecektir.







TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE AYAKLANMALAR



Bu sıralarda Damat Ferit Paşa yeniden sadrazam olmuştu. TBMM'nin açılmasını istemiyordu. Mustafa Kemal ve arkadaşla­rının yürüttükleri mücadelenin yanlış oldu­ğunu savunuyordu.



Mustafa Kemal hakkında idam kararı çı­kardılar. Şeyhülislam fetva yayınladı.



Halkın dinî duyguları istismar edilerek bir takım isyanlar çıkartıldı.   Bu ayaklanmaları işgalci devletler de des­tekledi. Amaçları TBMM’yi ortadan kaldır­maktı.



1- İstanbul Hükümetinin Çıkarttığı Ayaklanmalar



a) Ahmet Anzavur Ayaklanması



b)  Kuva-yi inzibatiye (Halife Ordusu):  Kuva-yi Milliye’yi dağımak için Damat Ferit Paşa kurdu . Bu ordu, Kuva-yi Milliye birliklerine saldırdı ise de püskürtüldü.



2- İstanbul Hükümeti İle İşgalci Güçlerin Birlikte Çıkarttığı Ayaklanmalar



a) Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı ayaklan­ması



b) Konya ayaklanması (Delibaş)



c) Afyon ayaklanması ( Çopur Musa)



d) Millî aşireti ayaklanması (Urfa)



e) Yozgat ayaklanması



3- Azınlıkların Çıkarttığı Ayaklanmalar



a) Pontus Rum Ayaklanması



b) Ermeni intikamcıları



4- Kuva-yi Milliye Yanlısı Olup, Sonradan Ayaklananlar



a)   Çerkez Ethem ayaklanması (  Yunanlılara sığındı. I. İnönü Savaşında isyan bastırıldı.)



b)   Demirci Mehmet Efe ayaklanması



** Kuva-yi Milliyeciler düzenli orduya girmemek için ayaklandı.



TBMM'nin Bu Ayaklanmaları Önlemek İçin Aldığı Önlemler:



Hiyanet-i  Vataniye kanunu çıkarıldı  ve İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.

İstanbul Hükümeti ile haberleşmeler ke­sildi.

TBMM'ye karşı çıkanlar cezalandırıldı ve TBMM'nin otoritesi sağlandı.

Şeyhülislamın fetvasına karşı Ankara Müftüsü tarafından fetva yayın­landı.

** Kuva-yı Milliye Birliklerinin bu isyanların bastırılmasında büyük faydaları oldu.



SEVR ANTLAŞMASI (10 AĞUSTOS 1920) :



İtilâf Devletleri, l. Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devletine kabul ettirmeyi düşün­dükleri esasları İtalya'nın San-Remo ken­tinde belirlemişlerdi. Bu esaslar meclis kapatıldığı için  “Osmanlı Saltanat Şurası'nda” incelendi ve onaylandı.   Rıza Paşa'dan başka hepsi de antlaşma şartla­rını kabul etti. Sonra da Paris'in Sevr ma­hallesinde Damat Ferit Paşa tarafından antlaşma metni imzalandı.

Maddeleri:



1. İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti ola­rak kalacak, fakat Osmanlı Devleti azınlık­ların haklarını   gözetmezse   İstanbul, Türklerin elinden alınacaktı.



2. Boğazlar,  her zaman bütün devletlerin gemilerine   açık   bulundurulacak   ve "Boğazlar Komisyonu" nün idaresinde bu­lunacak.



3. Doğu Anadolu'da Kürdistan ve Ermenistan devletleri kurulacak.



4. İzmir dahil, Ege bölgesinin büyük bir bö­lümü ile Midye - Büyük çekmece çizgisinin batısında kalan bütün Trakya, Yunanlılar'a verilecek.



5. Antalya ve Konya yöresi, İtalyanlara veri­lecek.



6.Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını bir­leştiren bölgeler ile Suriye Fransızlar'a veri­lecek.



7. Arabistan ve Irak, İngilizlere verilecek.



8.Askerlikte, mecburi hizmet olmayacak. Elli



bin kişilik bir ordu bulundurulacak. Bu ordu­nun, Tank ağır makineli tüfek, top ve uçağı olmayacak.



9. Azınlıklara   geniş   haklar   verilecek. Müslüman milletlerden de azınlık ihdas edilecek.



10. Kapütilâsyonlardan da bütün devletler yarar­lanacak.



Önemi:



Türk Milletine yaşama hakkı tanımayan ve Türk vatanının parçalanmasını öngören bir antlaşmadır.

Müslüman azınlıklar iddiası ile Türk milleti­nin de parçalanması plânlanmıştır.

TBMM bu antlaşmayı tanımadı. Çünkü, Antlaşmayı  kendisi  değil,  İstanbul Hükümeti imzalamıştı.  Mustafa Kemal TBMM Başkanı olur olmaz bu konuda ge­rekli duyuruyu yapmıştı. Ayrıca, Türk mil­letini yok sayan, Türk vatanının parçalan­masını öngören bu antlaşma kabul edile­mezdi.

İmzalayan ve onaylayanlar vatan haini ka­bul edildi.

Sevr Antlaşmasını TBMM kabul etmediği için  yürürlüğe girememiştir.

ÜNİTE III



YA İSTİKLAL YA ÖLÜM



Kurtuluş Savaşımız sırasında, Doğu Cephe­sinde Ermeniler, Güney Cephesinde Fransızlar ve Batı Cephesinde Yunanlılar ile savaşıldı.



DOĞU CEPHESİ (Gümrü Antlaşması):



Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen devletler, kendilerine çıkar sağlamak için Osmanlı, ülkesinde yaşayan Müslüman olmayanların haklarını savunma rolü oy­namışlardır.



Ermeniler'i de bu politikalarına alet ettiler. Ermeniler, önce Rusya'nın, sonra da İngiltere’nin desteği ile, Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmak için harekete geçtiler. Pek çok katliam yaptılar. Ruslarla savaşan Türk ordusunu arkadan vurdular. Bunun üzerine, savaş bölgesinde yaşa­yan insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için TBMM, Tehcir (göç) yasa­sını çıkardı. Bu yasayla Ermeniler, Suriye'ye göç ettirildiler (1915). I. Dünya Savaşından sonra Kafkasya'nın güneyinde bir Ermenistan Devleti kuruldu. İtilâf Devletleri, Doğu Anadolu'yu Ermenilere vermeyi planladılar. Bundan cesaret alan Ermeniler, 1920 Haziranında Türkiye'ye karşı saldırıya geçtiler. Fakat Doğu Cephesi Komutan'ı Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk kuvvetlerine yenildiler ve G ü m r ü Antlaşmasını yapmak zorunda kaldılar (3 Aralık 1920).



Bunun sonunda:



1. Ermeniler işgal ettikleri yerleri boşalttılar. Kars ve çevresi Türkiye'ye bırakıldı. Ermeni sorunu çözülmüş oldu.



2. Doğudaki Türk kuvvetleri, Batı ve Güney Cephelerine kaydırılarak buralar güçlendi­rildi.



Önemi:*** Gümrü Antlaşması, TBMM’nin uluslar arası alanda kazandığı ilk siyasi ve askeri başarıdır. Bundan sonra Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurma ümidi ortadan kalkmıştır. Ermeniler Sevr Antlaşmasından doğan haklarından vaz­geçtiler.



İlk kez Gümrü antlaşmasıyla belirlenen doğu sınırımız, Moskova ve Kars antlaşmalarıyla son şeklini almıştır.

GÜNEY CEPHESİ (Ankara Antlaşması):



Bu Cephede Fransızlar, Ermenilerle işbirliği ederek yöre halkına büyük işkenceler yaptılar. Bunun üzerine halk direnişe geçti. Sivas Kongresinde güneydeki Kuva-yi Milliye direnişinin örgütlenmesine karar ve­rildi. Temsil Kurulu tarafından buraya su­baylar gönderildi. Batı Cephesinden farklı olarak, Güney Cephesinde halkın tamamı bu subaylarla kaynaşarak topyekûn bir sa­vaş başlatıldı. Kuva-yi Milliye ve halk savaşı kazandı.



Düşmana karşı gösterdiği dirençten ve başarıdan dolayı Maraş’a “Kahraman”, Urfa’ya “Şanlı”, Antep’e de “Gazi” unvanları verildi.

Fransızlar Sakarya Savaşının kazanılması üzerine Ankara Antlaşmasını imzalayarak (20 Ekim 1921) yurdumuzu terk etmek zorunda kaldılar.

Bu antlaşma ile:

Hatay dışında kalan bugünkü Suriye sını­rımız çizildi. Hatay'da özel bir yönetim ku­ruldu.

Afganistan ve Sovyetler Birliğinden sonra Fransa da, yeni Türk Devletini tanımış oldu.

NOT: İtilâf devletleri içinde yeni Türk devletini ilk tanıyan devlet Fransa'dır.







DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI



Mondros mütarekesinden sonra Osmanlı ordusu terhis edilmişti fakat işgalciler ayak bastıkları her yerde Kuva-yı milliye birlikleriyle karşılaştılar.Kuva-yı milliye birlikleri askerlik tekniğinden uzak ve meydan savaşı yapacak güçte değildi. Düşmana ani bas­kınlar yapıp kayıplar verdiriyor, ilerlemesine engel oluyor­lardı. Bu birliklerin büyük bir bölümü askeri eğitimden geçmemişti. Ayrıca ağır silahları da yoktu.Asker sayısı bakımından çok üstün olan ve modern silah­lara sahip olan düşman kuvvetlerine karşı savaşı kazan­makta imkansızdı. Bu nedenle düşmanla başa çıkacak durumda değillerdi. Kuva-yı milliye birliklerinin bir bölümü ihtiyaçlarını halktan zorla karşılıyordu. Suçluları usulsüz yargılayıp ağır bir şe­kilde cezalandırıyorlardı. Ayrıca belli bir otoriteye bağlı kal­mak istemiyorlardı.

İşte bütün bu nedenlerden dolayı düzenli ordunun kurul­masına ihtiyaç duyuldu.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Kuva-yı Milliyenin ta­rihimizde önemi büyüktür. Batıda Yunanlılar, Güneyde Fransızlara karşı başarılı savaşlar yaptılar. Onlara kayıp­lar verdirerek ilerlemelerini yavaşlattılar. Ayrıca TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaların bastırılmasında da görev aldı­lar.



Düzenli ordu kurulunca Çerkez Ethem ve Demirci Meh­met Efe katılmayarak isyan ettiler.









BATI CEPHESİ:



Bu cephede İngiliz ve Fransızların desteklediği Yunan ordusu ile savaşılmıştır. Ve Kurtuluş Savaşımızın en ağır ve kaderimizi belirleyen savaşları bu cephede yapıldı.



I. İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921) :



Nedeni:



İtilâf Devletleri desteğinde, Sevr antlaş­masını Türklere kabul ettirmek.

TBMM ordularını yok edip Ankara'ya kadar olan Türk topraklarını ele geçirmek ve TBMM'ni kapatmak.

Demiryollarının   kavşak   noktası   olan Eskişehir'i ele geçirmek.

Yapılan savaş sonunda Yunan ordusu yenilgiye uğratıldı.

Sonucu:



1- Düzenli ordunun ilk askeri  zaferdir.



2- TBMM Hükümetinin moral ve otoritesinin artmasını sağladı. Türk Milletinin azmini ve kurtuluş umudunu güçlendirdi.



3- İtilâf Devletleri arasında bazı anlaşmazlık­lara yol açtı ve Londra Konferansının top­lanmasına sebep oldu.



4- Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.(16 Mart 1921)



5- Afganistan ile dostluk antlaşması imzalandı.



6- İsmet Paşa Albaylıktan generalliğe terfi etti.



7- Çerkez Ethem isyanı bu zaferden sonra bastırıldı.



8- 20 Ocak 1921’de ilk anayasa ( Teşkilat-ı Esasiye) ilan edildi.



9- 12 Mart 1921’de İstiklal Marşımız kabul edildi. ( Milli bilinci ve bağımsızlık coşkusunu pekiştirmek için hazırlandı.)



** İstiklal Marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy, bestecisi Zeki Üngör’dür.



Londra Konferansı (21 Şubat - 12 Mart 1921):



İtilaf Devletleri, TBMM'nin başarılarından endişelendiler ve Sevr Antlaşmasını biraz değiştirerek TBMM'ne kabul ettirmeyi dü­şündüler. Bu amaçla, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Londra Konferansını topladılar.



- Bu konferansa İstanbul Hükümeti yanında TBMM Hükümeti direk çağrılmadı. TBMM bunu kabul etmeyince İtalya aracılığı ile TBMM Hükümeti de resmen davet edildi.  İstanbul Hükümetini Tevfik Paşa, TBMM Hükümetini de Bekir Sami Bey temsil edi­yordu. Tevfik Paşa söz hakkını Bekir Sami Bey'e bıraktı. Bekir Sami Bey de Misak-ı Millî ile tespit edilmiş olan haklarımızı belirtti.



Konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı.



- TBMM zaten, bu konferansa: 1- Misak-ı Milli'yi duyurmak.. 2- İtilâf Devletlerinin "Türkler barış görüşmelerine yanaşmıyorlar, savaşı uzatıyorlar." gibi bir propagandaya girişmelerine imkân vermemek 3- TBMM’nin ulusun temsilcisi olduğunu duyurmak için konfe­ransa katılmıştı.



-*** Bu konferansla, Türkiye Büyük Millet Mec­lisi, İtilâf Devletleri tarafından hukuken (resmen) tanınmış oluyordu.







Moskova Antlaşması(16 Mart 1921):



Rusya'da 1917 Bolşevik ihtilâli ile Çarlık rejimi yıkılmış ve Rusya I. Dünya Sa­vaşından çekilmişti. Bunun üzerine Batılı devletler Rusya'ya karşı cephe aldılar.



Rusya da, Batılı devletlerin Anadolu'yu ele geçirme çabalarından endişe duymaya başladı. Çünkü Anadolu'nun işgali, Rus­ya'nın güney sınırlarını da tehlikeye so­kardı. Bu yüzden Rusya, TBMM ile yakın­laşmaya başladı, önce Misak-ı Milli'yi ta­nıdı.



I. İnönü Zaferinden sonra Türk Milleti'nin gü­cünün daha da artması üzerine Moskova Antlaşması imzalandı.



Buna göre:



1. Doğu sınırımız çizildi.



2. İki devlet arasında karşılıklı yardımlaşma kabul edildi.



3. Birinin tanımadığı devletler arası anlaşmayı diğeri de tanımayacaktı. (Rusya Sevr’i ret etmiş oldu.)



-  Afganistan'dan sonra Rusya da yeni Türk Devletini tanıdı.



- Doğu sınırımız güvenlik altına alındı. Buradaki Türk kuvvetleri diğer cephelere kaydırılarak bu cepheler güçlendirildi.



II. İnönü Savaşı (26 Mart-1 Nisan 1921):



Londra Konferansında yeni Türk Devletine isteklerini kabul ettiremeyen itilâf Devletleri Yunanistan'ı yeniden saldırıya geçirttiler. Amaç yine I. İnönü Savaşındakinin aynısı idi. Sonuç da aynı oldu. Yunanlılar yenildi. Bu başarı TBMM Hükümetinin otoritesini artırdı. Halkın orduya olan güvenini pekiştirdi. İtalya bu zaferden sonra Antalya ve Muğla’dan çekilmeye başladılar.



-Mustafa Kemal, ismet Paşa'ya "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs tali­hini de yendiniz." sözünü bu zafer üzerine söylemiştir.



Kütahya - Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921):



-Üst üste yenilgiye uğrayan Yunanlılar bü­yük bir hazırlık yaparak şiddetli bir saldı­rıya geçtiler. Afyon, Kütahya, Eskişehir Yunanlıların eline geçti.



Türk ordusu daha elverişli şartlarda savaş­mak üzere Mustafa Kemal'in emriyle Sakarya’nın doğusuna çekildi. Ordumuzun fazla kayıp vermesi önlendi. Araç - gereç sağlandı. Yunan kuvvetleri, Anadolu içine çekilerek mevzilerinden uzaklaştırılmış oldu.



-  Ancak, önceki başarıların yarattığı iyim­serlik   kayboldu.   Hükümet   merkezinin Kayseri'ye taşınması bile gündeme geldi. Fakat TBMM kabul etmedi.



- Bu savaşla Türk ordusunun daha saldırı (taarruz ) gücü olmadığı anlaşıldı.







Savaşa Rağmen Eğitim Kongresi: Maarif nazırı (milli eğitim Bakanı)Hamdullah Suphi Bey Eğitim sorunlarını ve ilerideki eğitim politikalarını konuşmak üzere konferans ayarlamıştı. Kütahya Eskişehir savaşlarını görünce M. Kemal’e konferansı isterse erteleyelim dedi. M. Kemal eğitimin önemli olduğunu cehaletin eğitimle yenileceğini söyleyerek kongrenin toplanmasını istedi. Kendiside bizzat katılarak konuşma yaptı.15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında yapıldı.



M. Kemal’e Baş Komutanlığın Verilmesi (5 Ağustos 1921):



- Kütahya- Eskişehir Savaşları sonunda ordu geri çekilince Meclis içinde bir grup M. Kemal’in ordunun başına geçmesini istedi. M. Kemal orunun başına geçeceğini ancak Meclisin tüm yetkilerinin kendine bir süre için verilmesini istedi. Uzun tartışmalar sonunda M. Kemal meclisin tüm yetkilerini üç aylığına alarak  alarak baş komutan oldu. Ve Tekalif-i Milliye emirlerini hazırladı.



Tekalif-i Milliye Emirleri (8 Ağustos 1921):



Tekalif-i Milliye ulusal yükümlülük anlamına gelir. Sakarya Savaşı öncesi hazırlanıp yayınlanmıştır. Buna göre:



1- Her ilçede Tekalif-i Milliye komisyonları kurulacak.



2- 40 yaşına kadar olan herkes askere alınacak



3- halkın ve esnafın elinde olan giyim eşyası, hayvan ve yiyeceğin %40’ı parası sonra ödenmek şartı ile alınacak



4- Her aile bir askeri giydirecek iç çamaşırı, çorap ve ayakkabı hazırlayıp verecek.



5- Akaryakıt, haberleşme araçları, kamyon lastiklerinin %40’ı devlete verilecek.



6- Halkın elindeki silah ve cephane orduya teslim edilecek



7- Ülkede tüm zanaatkarlar (demirci, dökümcü, marangoz vb.) ordunun emrine alınacak.



Sakarya Savaşı (23 Ağustos-12 Eylül 1921):



-  Yunanlılar Türk ordusunu hazırlıksız yaka­lamak için 23 Ağustos 1921 de şiddetli bir saldırıya geçti.



-  Mustafa Kemal askerlerine "Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bü­tün vatandır. Vatanın her karış toprağı va­tandaş kanıyla ıslanmadıkça bırakılamaz." emrini verdi. Savaş 22 gün ve gece sürdü. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı ismet Paşa yönetimin­deki Türk ordusu büyük bir zafer kazandı.



Sonuçları:



- Türk Milletinin bağımsızlık azmi daha da güçlendi.



- Türklerin, 1683 II. Viyana ku­şatmasından beri devam eden geri çekilişi durdu.



- Mustafa   Kemal'e   "Gazilik"   unvanı   ve "Mareşallik" rütbesi verildi.



- Yunanistan taarruzdan savun­maya geçti.



- İtilâf Devletleri, Yunanistan'dan uzaklaş­maya başladı.



- Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalandı.(13 Ekim 1921)



- Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı.(20 Ekim 1921)



- İtalya yurdumuzu terk etti.



Kars Antlaşması (13 Ekim 1921):



TBMM Hükümeti ile, Sovyetler Birliği ara­sında daha önce imzalanan Moskova Antlaşmasının, Sovyetler Birliğine bağlı Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ta­rafından da imzalanmış olmasından iba­rettir. Doğu sınırımız kesin şeklini almıştır.



Büyük Taarruz Ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi (26-30 Ağustos 1922):



-  Sakarya'da yenilen Yunanlılar, işgal ettik­leri yerleri ellerinde tutabilmek için savun­maya geçtiler.



- Türk ordusu yaklaşık bir yıllık hazırlıktan sonra düşmanı Anadolu'dan sö­küp atmak için, 26 Ağustos 1922 de taar­ruza geçti. Devletin bütün imkânları ile do­natılan Türk ordusu, Yunan kuvvetlerini kuşattı. 30 Ağustos günü, muharebeyi doğrudan Başkumandan Mustafa Kemal yönetti. Dumlupınar'da Yunan kuvvetleri yok edildi. Kesin zafer kazanıldı.



-  Mustafa Kemal'in "Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Yunanlılar takip edildi. Yunan Başkumandanı Trikopis esir alındı. Türk kuvvetleri 9 Eylül 1922 de İzmir'e girdi.



Bu zafer, Anadolu'nun sonsuza kadar Türk vatanı kalacağını dünyaya ispat etti.







Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922):



Batı Anadolu'nun, Yunanlılardan temiz­lenmesinden sonra Türk kuvvetleri Boğazlar ve İstanbul'a yürüdü, İngiltere, Boğazlar ve İstanbul'u savun­mak istediyse de, Fransa ve İtalya'dan gerekli desteği göremedi. Sovyetler Birliği de Türkleri destekleyeceğini açıklayınca, ateşkes görüşmelerini kabul etmek zo­runda kaldı.



Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya ara­sında Mudanya Ateşkes Antlaşması im­zalandı.



Buna göre:



1. Doğu Trakya (Edirne dahil), Meriç Irmağının sol sahiline kadar Yunan ordusu tarafından boşaltılacak ve TBMM Hükümetine teslim edilecek. Türkler barış imzalanana kadar Doğu Trakya'da sekiz bin jandarma bulunduracak.



2. Boğazlar ve İstanbul TBMM Hükümeti yö­netimine bırakılacak.



3. İtilâf Devletlerinin kuvvetleri, barış imzala­nıncaya kadar İstanbul'da kalacak.



Önemi:



- *** Boğazlar, İstanbul ve Doğu Trakya, savaş yapılmadan kurtarılmıştır..



- Mondros Ateşkes Antlaşması hükümsüz hale gelmiştir.



- İstanbul TBMM’ye bırakılması ile Osmanlı saltanatı hukuken sona erdi .( Resmen Saltanatın kalkması ile sona erecek.)



- Kurtuluş Savaşımızın Savaş dönemini bitiren antlaşmadır.







ÜNİTE IV



ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR



1- Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) :



- Saltanatın kaldırılma nedenleri: Lozan görüşmelerine çağrılarak ikilik yaratmayı önleme, Kurtuluş Savaşında padişahın olumsuz tutumu ve M. Kemal’in yeni kurulan devlette saltanat yerine Cumhuriyeti istemesidir.



- Lozan’a İstanbul hükümeti de çağrılınca M. Kemal Lozan Antlaşması öncesi saltanatla halifeliği ayırarak saltanatı kaldırdı. Son padişah Vahdettin ülkeyi terk edince halife olarak Osmanlı soyundan gelen Abdülmecit Efendi halife oldu.



Sonuçları:



1- 623 yıllık Osmanlı Devleti resmen sona erdi.



2-Padişah Vahdetti kaçarak İngilizlere sığındı.



3- İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma oyunları sona erdi.



4- Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırladı.



5- Laikliğe geçişin ilk adımıdır.



Lozan Barış Antlaşması(24 Temmuz 1923):



- Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan Konferansı toplandı (20 Kasım 1922). Konferansa İstanbul Hükümeti de çağrılınca M. Kemal ikiliği önlemek ve Lozan’a tek katılmak için Saltanatı Lozan Antlaşması öncesi kaldırdı.



- Konferansa Türkiye,  İngiltere,  Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlarla ilgili konular görüşülürken,     Sovyet   Rusya   ve Bulgaristan da hazır bulundular. Konferansta Türk devletini İsmet Paşa başkanlığında bir heyet temsil etti. Konferans üç önemli konuyu çözecekti.



1.   Türk - Yunan barışının esaslarını belirle­mek.



2.   Osmanlı   Devletinin   yerine,   yeni  Türk Devletini ve onun haklarını tanımak.



3.   Osmanlı Devletinin yabancılara vermiş ol­duğu kapitülâsyonları kaldırmak.



- Konferans görüşmeleri çok çetin geçti.



- Borçlar meselesi,



-  Kapitülâsyonlar,



-  İstanbul'un itilâf Devletlerince boşaltılması,



-  Irak sınırımızın belirlenmesi, konularında an­laşmaya varılamadı. Konferans 4 Şubat 1923’te dağıldı.



Tekrar toplandığında Lozan Antlaşması imza­landı (24 Temmuz 1923).



Buna göre:



1. Trakya'da   Yunanistan   ile   olan   sınır, Mudanya Ateşkes Antlaşmasında belirlen­diği gibi kaldı.



2.  Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye verildi. Midilli, Sakız, Sisam Yunanlılara bırakıldı ve askersiz hale getirildi.



3. Türkiye'deki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler değiştirilecekler. Fakat "Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları bu değişimden ayrı tutulacak." 1930 da çözümlendi.



4. Yunanistan harp tazminatı olarak Karaağaç'ı Türkiye'ye verdi.



5.  Kapitülâsyonlar kaldırıldı. (Ekonomik bağımsızlık sağlanmış oldu.)



6.   Barış zamanında askerî nitelik taşımayan gemiler ve uçaklar boğazlardan serbestçe geçebilecekti. Savaş anında, Türkiye sa­vaşta yer alırsa boğazlar üzerinde istediği gibi davranacaktı. Boğazların her iki yakası askerden   arındırılacaktı.   Boğazlardan geçişleri, başkanlığını Türkiye'nin yapa­cağı, uluslararası bir "Boğazlar Komisyo­nu" düzenleyecekti.



7.  Suriye sınırı Ankara Antlaşmasıyla belirle­nen şekliyle kaldı.



8. Doğu sınırımız Moskova ve Kars antlaş­malarıyla belirlenen şekliyle kaldı.



9. Bulgaristan'la sınırımız, Balkan Savaşları sonunda imzalanan İstanbul Antlaşmasıy­la belirlenen şekliyle kaldı. Meriç Nehri sınır oldu.



10.  Düyun-u Umumiye idaresi sona erdi. Osmanlı borçları Türkiye ve Osmanlı egemenliğindeki uluslar arasında paylaşılarak ödenecekti.



11-Yabancı okulların, Türkiye’nin koyacağı kurallar çerçevesinde faaliyete devam etmesi kararlaştırıldı.



12- Ortodoks Patrikhanesi , İstanbul’da kalacak ancak siyasi faaliyette bulunmayacak.



Lozan’da Çözümlenemeyen (Yarım Kalan) Konular:



1-      Boğazlar sorunu ( Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile çözülecek)



2-      Musul Sorunu (İngiltere ile sonra görüşmek üzere bırakıldı. Ancak alınamadı)



3-      Hatay Sorunu ( Fransızlarla 1939’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye’ye bağlandı.)



Önemi:Yeni Türk Devleti'ni bütün devletler tanımış oldular. Siyasî bağımsızlık yanında ekonomik ba­ğımsızlık elde edildi. M. Kemal ülkeyi kalkındırmak ve geliştirmek için İnkılaplar dönemini başlatmasını sağladı.



Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye:



1. İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)



Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bo­zulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir ben­zeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı.



Ekonomiyi güçlendirmek ve milli ekonominin kurulmasıy­la ilgili esasları belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923'de İz­mir iktisat kongresi toplandı bu kongreye çiftçi Tüccar, sanayici ve işçi kesimlerinden temsilciler katıldı. Burada Misak-ı iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi.



Kongrede alınan kararlar:



1- Sanayinin her alanda geliştirilmesi



2- Yabancı tekelden kaçınılması



3-  Çiftçilere kredi sağlanması



4- Milli sanayi kurulması ve ihracatın teşvik edilmesi



5- Bu kongrede devletçilik ilkesi benimsenmiştir.



Başkent Ankara:



M.Kemal Sivas kongresinden sonra (27 Aralık 1919) temsil heyeti ile Ankara’ya gelmişti. Savaşı buradan yönetti, meclisi burada açtı.Ankara başkent gibi konumdaydı. M.Kemal Ankara’nın resmi olarak başkent olmasını istedi. 13 ekim 1923 tarihinde tek maddelik kanun teklifi ile “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara’dır.” İfadesi anayasamızda yerini aldı.



Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923):



1923 Ekim ayının sonlarına doğru Fethi (Okyar) beyin başkanlığındaki hükümet istifa etti. Yeni hükümet kurma işi bunalıma dönüştü. Meclis Hükümeti sistemi seçimlerde sorun yaratıyordu. M. Kemal bu sorunu ortadan kaldırmak için Cumhuriyetin ilan edilmesini istiyordu.



Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal yakın ar­kadaşlarını Çankaya köşküne davet etti. 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarının da görüşlerini aldıktan sonra "yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" dedi. O gece Mustafa Kemal ile İsmet Paşa hazırladıkları kanun tasarısını ertesi günü meclise sundular. Aynı gün meclis, cumhuriyetin ilanını resmen kabul etti ve ilk cumhurbaşkanı da oy birliğiyle Mustafa Kemal seçildi.



Sonuçları:- Cumhuriyetin ilanıyla yeni Türk devletinin adı belli ol­du (konuldu) ve rejim konusundaki tartışmalar da so­na erdi.



-“Meclis hükümeti” yerine “kabine sistemine” geçildi, (bu­na göre cumhurbaşkanı, başbakanı atayacak, başba­kan da bakanları seçerek cumhurbaşkanının onayına sunacak)



- Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı da Fethi Okyar oldu.



- Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. Çünkü devletin ye­gane başkanı, cumhurbaşkanı Mustafa Kemal oldu.



Çağdaş Devlete Doğru:



- Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924):



1 Kasım 1922'de saltanat ve halifelik birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı ve halifeliğin yetkileri dinî konularla sınırlandırıldı. Vahdettin'in ülkeyi terk etmesinden sonra, Osmanlı sülâlesinden Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından halife seçildi. Kendisine sadece Müslümanların halifesi unvanını kullanması bildirildi. Halife olan Abdülmecit Efendi'nin, zamanla hükümetin talimatlarının dışına çıktığı görüldü. Kendisini devlet başkanı gibi görmeye başladı. Bu durum ise yeni rejim için bir huzursuzluk kaynağı oluyordu. Buna karşı derhal tedbir alınması gerekiyordu. Ayrıca Türkiye'de gerçekleştirilmesi düşünülen inkılâpların yapılabilmesi için halifeliğin kaldırılması zorunlu idi.



- Bu sebeplerden dolayı 3 Mart 1924'te TBMM'de kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırıldı.



- Şeriye ve Evkaf Vekaleti (Şeriat İşleri ve Vakıflar başkanlığı) kaldırılarak yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.



Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ve Medreselerin Kaldırılması (3 Mart 1924):



- Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde di­ğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzi­mat'tan itibaren batı tarzında eğitim veren okullar açılmış­tı. Aynı zamanda azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı.



- Çağdaş ve modern bir Türkiye için eğitimin çağdaş ve la­ikleşmesi gerekiyordu. Bu amaçla eğitim alanında inkı­laplar yapıldı. Bunun ilk öncülüğünde Tevhit-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Ka­nunu aldı (3 Mat 1924).



Tevhit-i Tedrisat Kanunun kabul edilmesiyle medreseler kapatıldı. Bütün okullar milli eğitim bakanlığına bağlandı. Eğitim sistemi de millileşti. Laik eğitim benimsendi.



Milli eğitimin Esasları: 1- Eğitim öğretim işleri Milli Eğitim Bakanlığınca yürütülür. 2- Eğitim sistemi laiktir, milli kültür birliğini sağlamayı amaçlar. 3- Karma eğitim esastır. 4- Herkes ayrım yapılmaksızın eğitim hakkından yararlanır. 5 – İlköğretim parasız ve zorunludur.   6- Eğitimle etkin, faydalı ve verimli vatandaşlar yetiştirmeyi hedefler.  7- Öğretim programları çevre koşullarına çağın gerekliliğine uygundur.  8-eğitim programları milli birlik ve dayanışmayı güçlendirecek ve bilimsel çalışmalara yeniliklere uygundur.



Çok Partili Demokratik Hayat:



Demokrasilerin düzgün işleyebilmesi için birden fazla partiye gerek vardır. M. Kemal bu nedenle çoklu parti için çalışmaların başlanmasını istiyordu.



- M. Kemal’in isteği ile çok partili rejim denemeleri için kurulacak partiler ülke rejimini tehdit edince çok partili rejim denemelerine bir süre ara verilecek. 1946’da Demokrat Parti kurulması ile çok partili hayat başlayacak. 1950’ya kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarda kaldı.



a) Cumhuriyet Halk Fırkası (9 Eylül 1923)



Mustafa Kemal meclis çatısı altında bütün grupları birleş­tirmeyi denedi. Bunu başaramayınca kendisi gibi düşü­nen arkadaşlarıyla birlikte "Anadolu ve Rumeli Müdafaa­yı hukuk" grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Atatürk'ün emriyle Halk fırkası adını aldı. (9 Eylül 1923). Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek Cum­huriyet Halk partisi oldu. Böylece cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi kurulmuş oldu.



b) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası



- Bu parti, kurtuluş savaşında Atatürk'le aynı saflarda bu­lunmuş olan bir grup sivil ve asker tarafından kuruldu. Bu kişiler Kazım Karabekir (partinin başkanı) Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar'dı



- Atatürk yeni kurulan partiyi olumlu karşıladı. Çünkü de­mokrasilerde çok parti olmalıydı. Aynı zamanda hüküme­tin denetlenmesi için de muhalefet partilerinin bulunması gerekliydi.



-** Parti ilk muhalefet partisidir. Devletçilik ilkesi yerine liberalizmi (serbest ekonomi) benimsiyordu.



- Terakkiperver Cumhuriyet fırkası demokratik hayatı be­nimsemekle beraber dini inanışlara saygılıyız görüşüne de ağırlık veriyordu. Kısa zamanda amacından sapan parti aynı zamanda inkılapları benimsemeyen kişilerin sı­ğınabileceği bir yer durumuna geldi. Doğuda çıkan Şeyh Sait ayaklanmasında, partinin bazı yöneticilerinin de rolü olduğu gerekçesiyle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. (5 Haziran 1295)



c) Serbest Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930):



- 1929 yılında, Dünyada büyük bir eko­nomik kriz yaşandı. Ülkemiz de bundan etkilendi. Hükü­metin ekonomik programı bazı milletvekilleri tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal “yeni bir parti kurulursa hükümet daha iyi denetlenebilir” diyordu. Bu amaçla yakın arkadaşı Fethi Okyar'a yeni bir parti kurmasını istedi. Böylece Türki­ye'nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar'ın başkanlığında kuruldu. (12 Ağustos 1930)



- Demokrasinin gereği olarak kurulan bu parti kısa sürede laikliğe karşı olanların toplandığı bir parti haline geldi.



- Fethi Bey, partinin devlet için tehlikeli olmaya başlaması üzerine partiyi kapatmak zorunda kaldı. (17 Kasım 1930)



Çağdaş uygarlığa Doğru Adımlar:



1. Kılık Kıyafet Kanunu (Şapka Kanunu) 25 Kasım 1925:



- Kılık kıyafet insanların hayat tarzlarını ve kültürlerini yan­sıtır. Osmanlı devletinde giyim kuşam her milletin kendi örfüne göre düzenlenirdi. II. Mahmut devlet adamları ve askerler arasında kıyafet birliği sağlamaya çalıştı.



Atatürk kılık kıyafette de çağdaş olunmasını istiyordu. Ata­türk Kastamonu'ya yaptığı gezide şapkayı tanıttı. 25 Ka­sım 1925'te de şapka kanunu çıkarıldı.



- 1934 yılında çıkarılan başka kanunla da din adamlarının, ibadet yerlerinin dışında dini kıyafetle gezmesi yasaklan­dı.



-Kadınlarla ilgili herhangi zorlama ve kanun çıkarılmadan, Zamanla modern kıyafeti benimsediler.



Not: Sadece en büyük din görevlileri kıyafeti ile dolaşabilecekti. (Diyanet İşleri Başkanı, Rum Patriği gibi)



2. Takvim saat ve ölçülerde değişiklik



Türklerin kullandığı Hicri takvim ve ölçüler uluslar arası ilişkilerde sorun yaratıyordu. Bu nedenlerle:



- Miladi Takvim kabul edildi. (26 Aralık 1925)



- Uluslararası saat sistemi kabul edildi.



- 1931'de çıkarılan bir kanunla arşın yerine metre, okka yerine kilogram ve litre kabul edildi.



Bu yeniliklerle iç piyasada alışveriş canlanırken, milletle­rarası ticarette büyük kolaylık sağlandı.



3. Tekke ve Zaviye ve Türbelerin  Kapatılması (30 Kasım 1925):



- Tekke; tarikatların toplantı, tören, eğitim yeridir. Zaviye ise tekkenin daha küçüğüdür.



Tekke ve zaviyeler Osmanlı devletinde tarikatların faali­yet yaptığı yerlerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında Tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Hal­kın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinde böyle kuru­luşların yeri olamazdı.    30 Kasım 1925'te çıkarılan bir ka­nunla Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Şeyh, derviş gibi un­vanlar da yasaklandı.











HUKUK VE AİLE:



Hukuk vatandaşların devletle ve birbirileriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür.



1- 1921 Anayasasının Kabulü (Teşkilat-I Esasiye) 20 Ocak 1921:



- Yeni Türk devletinin ilk anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye 20 Ocak 1921 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Bu anayasa kısa ve öz olarak hazırlanmıştır. Çünkü bu dönemde Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. Bu anayasa daha çok TBMM’nin Anadolu’daki etkinliğini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.



- 1921 Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” Maddesi ile ilk defa millet devlet yönetiminde yasal olarak söz ve karar sahibi olmuştur.



-1921 Anayasası’na göre Güçler Birliği ilkesi kabul edilmiştir.Buna göre kanun yapma, yürütme yetkisi ve yargı milletin tek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir. Bu madde Kurtuluş Savaşı yıllarında daha çabuk karar alabilmek için uygulanmıştır.



-1921 Anayasasında devletin şekliyle ilgili bir hüküm yoktur. Millî egemenlik anlayışının doğal sonucu olan cumhuriyet adının konması sonraya bırakılmıştır.



- 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilân edilince 1921 Anayasası’na “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir” maddesi eklenmiştir.



2- 1924 Anayasası:



Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra hazırlanmıştır. 1924 Anayasası’nda ulusal hakimiyet, TBMM’nin üstünlüğü, tek meclis ve “Güçler ayrılığı ilkesi” , Cumhurbaşkanı’nın TBMM’den ve 4 yıl için seçilebileceği, üst üste aynı kişinin Cumhurbaşkanı seçilebileceği, yargı hakkının bağımsız mahkemelerde olduğu, Cumhuriyet rejiminin değişmezliği ve Danıştay’ın kurulması gibi maddeler vardı. 1924 Anayasası’nda da 1960 yılına kadar düzenlemeler olmuştur.



3- Türk Medeni Kanununun Kabulü (17 Şubat 1926):



Evlenme, boşanma, miras ve aile hukuku ile ilgili kanunlar medeni hukuk kapsamındadır.



Avrupa devletlerinde modern hukuk kuralları uygulanırken Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminde dini kurallara dayalı “MECELLE” adı verilen kanun hazırlanmıştı. Mecelle ihtiyaçlara cevap veremediği için 1926 yılında Türk milletinin örf ve hukukuna en yakın olan ve Avrupa’daki en yeni medeni kanun olan İsviçre Medeni Kanunundan alınarak hazırlandı.



Medeni Kanun’un Getirdiği Yenilikler



1.Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı.



2.Resmi nikah ve tek kadınla evlilik esası kabul edildi.



3.Kadına da boşanma hakkı verildi.



4.Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı.



5.Mahkemelerdeki şahitlikte kadın erkek eşitliği getirildi.



6.Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkı tanındı.



7.Boşanma durumunda çocukların hakları güvence altına alındı.



Hukuk alanında diğer yenilikler:



- Türk Ceza Kanunu : İtalya’dan alınıp hazırlanmıştır.



- Borçlar Kanunu: İsviçre’den alındı.



- Türk Ticaret Kanunu:Almanya’dan alındı.



- İcra ve İflas Kanunu











REJİM KARŞITI İSYAN:



Şeyh Sait isyanı (1925):



Nedenleri:TerakkiperverCumhuriyet Fırkasının’da Cumhuriyete karşı olanların halkı dini duyguları ön plana çıkararak kışkırması.   2- Lozan’da çözümlenemeyen Musul sorununu İngilizler çözmek için Anadolu’da isyan çıkartmak istemesi



3- Tutucu kesimin saltanat ve hilafeti geri istemesi.



- 13 Şubat 1925'te Ergani'nin Piran köyünde başlayan is­yan kısa zamanda bölgeye yayıldı. İngilizler isyancılara silah ve cephane yardımında bulundu. Hükümet derhal gerekli önlemleri aldı. ilk önce Doğu ve Güneydoğuda seferberlik ilan etti. Daha sonra da isyan­cılar kısa zamanda yakalanarak gerekli cezaya çarptırıl­dılar.



Şeyh Sait isyanının Sonuçları



- İsyanı bastırmak için Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı. İstiklal Mahkemeleri tekrar açıldı.



-  Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.



-  Çok partili hayata geçiş için erken olduğu anlaşıldı.



-  İngilizler bu isyan sırasında Musul sorununu kendi çı­karları doğrultusunda çözümlediler



- *** Şeyh Sait ayaklanması cumhuriyete karşı yapıl­mış ilk isyandır.



Kabotaj Bayramı:



Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi.  1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarılarak Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk gemilerine verildi.



Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (14 Haziran 1926)



Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar Mustafa Kemal'e bir suikast düzenle­meye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Pa­şanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi.



-Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı  ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahla­rıyla birlikte yakalandılar ve istiklal mahkemesinde gerek­li cezaya çarptırıldılar.



-Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.



Bir Devrin Analizi: NUTUK



Mustafa Kemal 15 ekim 1927’de Mecliste  6 gün süren konuşması olan sonradan “Nutuk yada Söylev” adıyla tarihimizde yerini aldı.



M. kemal Nutuk’a “1919 senesi mayısın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlar; Türk gençliğe seslenişle bitirmiştir.



- M. Kemal  Nutukla ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır.



- Nutuk’u üç aşamaya ayırmıştır:



1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısımı,



2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini



3- Üçüncü aşama: 29 ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır.



Harf İnkılabı’ndan Millet Mektepleri’ne:



Yeni harflerin kabulü (1 Kasım 1928):



- Türkler islam'ı kabul edince eski alfabelerini bırakıp Arap harflerini kullanmaya başladılar. Arapça okuması ve yazması zor bir dildi. Türk insanına uymuyordu.



- Eski Osmanlıcanın okumadaki güçlükleri, okur yazar ora­nını düşürmüştü. Mustafa Kemal okuma yazmanın yay­gınlaştırılması ve çağdaşlaşma için Latin alfabesinin kul­lanılmasını istiyordu. Bu nedenle 1 Kasım 1928'de Latin alfabesi  kabul edildi.



Yeni Türk alfabesini tanıtmak ve okuma yazmayı yaygınlaştırmak amacıyla millet mektepleri açıldı. M. Kemal baş öğretmen seçildi.



-  Mustafa Kemal okur yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mekteplerini kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır.



Mili Kültürümüz Aydınlanıyor:



Türk Tarih Kurumunun (TTK)  açılması (12 Nisan 1931):



Osmanlı devletinde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiy­le birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı üm­metçi)



Mustafa Kemal, Türklerin İslamiyet'ten önce de büyük devletler kurduğunu belirterek Milliyetçilik esasına dayalı Türk Tarih kurumunu kurdu. Amacı Türk tarihini gençlere öğreterek sevdirmek ve Türklerin kökenin araştırılması idi.



Türk Dil Kurumunun  (TDK)Açılması (12 Temmuz 1932):



Osmanlıca ağır bir dildi. Mustafa Kemal Türkçeyi yaban­cı dillerin etkisinden kurtarmak amacıyla Türk dil kurumu­nu kurdu. Amaç; Türkçe’yi zenginleştirmek ve Türkçeyi diğer dillerin etkisinden kurtararak geliştirmektir.



Türk Dil kurumu ve Türk Tarih kurumunun kurulması mil­liyetçiliğin güçlenmesine yönelik inkılaplardır.



- Atatürk hastalanınca İş Bankası payından Türk dil ve Tarih kurumlarına eşit miktarda pay bırakmıştır. Buda M. Kemal’in türk kültürüne verdiği değeri gösterir.



Kubilay Olayı (Menemen Olayı) 23 Aralık 1930:



Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasından cesaret alan bazı rejim düşmanları inkılaplara karşı tepki göster­meye başladı.



Derviş Mehmet adında bir kişi Menemen'de ayaklandı. Halkı etrafına topladı. Bu ayaklanmayı askerleriyle bas­tırmaya çalışan Asteğmen Kubilay isyancılar tarafından öldürüldü, ilçede sıkıyönetim uygulanarak isyancılar ya­kalandı ve gerekli cezaya çarptırıldılar



Sonuçları



- Bu olayla çok partili hayata geçişin Türkiye'de henüz gerçekleştirilemeyeceği anlaşıldı. (Ancak 1946 yılında çok partili hayata geçilebildi.)



Bir Cumhuriyet Kenti:



M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’da fakülteler Üniversiteler kurmuş. Şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş 1928 yılında. Yarışmayı  Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır.











Çağdaş Üniversite yolunda:



Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal  İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş.



- 1 kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ilede modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu.



Devlet Toplum El Ele:



Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş aşı evleri kaldırılarak Hıfzısıhha enstitüsü kuruldu.



İlk  Hıfzısıhha enstitüsüne sağlık bakanı refik saydam’ın adı verildi.



-  Verem o önemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te Veremle mücadele için ilk Dispanser ; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzısıhha Kanunu” çıkarıldı.    Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur.



- Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hatalık onun adıyla anılır.



- Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş dernekleri çocuk esir­geme kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu.



Modern Tarımın  Doğuşu:



Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı.



- *** Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı. (1925)



-  Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu.



- Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı.



- Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları ya­pıldı.



- Ziraat enstitüsü ve Ziraat fakülteleri açıldı.



* Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı: - Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak. – Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak. – Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak. –Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak.



Az Zamanda büyük İşler Yaptık. :



Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toprlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında.



Not: Konuşmayı ders kitabınızın 128. Sayfasından okuyunuz.



Sanat ve Spor:



-Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır.



-‘'Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.'' Diyerek spora  verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır.



Not: Konu ile ilgili kısımları ders kitabınızın 129-130-131. Sayfalardan okuyunuz.











Çağdaş Türk Kadını:



Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir.



M.Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diymez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”



Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakları:



1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı, 1933’de muhtarlık seçimlerine katılma hakkı, 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.



Not: Türk kadını seçme seçilme hakkını bir çok Avrupa kadınından önce elde etmiştir.



Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)



Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar la­kapları ve doğduğu yerlere göre çağrılırdı. Bu durum res­mi işlerin yürütülme-sinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek amacıyla 21 Haziran 1934'de soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal'e de Atatürk so­yadı verildi.



*** Molla, Hoca, Hacı, Hafız vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu.Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır.



Soyadı kanunuyla sosyal hayat düzene ve rahatlığa ka­vuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder