7. Sınıf Sosyal Bilgiler 3.Ünite İnsanlar, Yerler ve Çevreler Tek Fasikül - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Şubat 13, 2019

7. Sınıf Sosyal Bilgiler 3.Ünite İnsanlar, Yerler ve Çevreler Tek Fasikül

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

7. Sınıf Sosyal Bilgiler 3.Ünite İnsanlar, Yerler ve Çevreler Tek Fasikül

7. Sınıf Sosyal Bilgiler 3.Ünite İnsanlar, Yerler ve Çevreler Tek Fasikül
7.Sınıf Sosyal Bilgiler 4 Ünite-Bilim, Teknoloji ve Toplum Tek Fasikül


SOSYAL BİLGİLER 7. SINIF DERS NOTLARI

İLETİŞİM: İnsanların; bilgi, duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla başkalarına iletmelerine “iletişim” denir.

   İletişimde kişinin konuşma biçimi, seçtiği sözcükler, ses tonu, beden duruşu, jest ve mimikler önemlidir. İletişimde en önemli faktörlerden birisi de dinlemektir. Empati Kurma: Dış dünyayı karşımızdaki insanın penceresinden, yani onun penceresinden görmeye çalışmak demektir. Bir başka deyişle kendimizi onun yerine koymak demektir iletişimde en önemli faktörlerden birisi de dinlemektir

Başlıca İletişim  Yolları:

1- Sözlü İletişim: Karşılıklı konuşmaya dayalı iletişimdir.


2- Yazılı İletişim: yazı yoluyla sağlanan iletişimdir.


3- Hareketlerle İletişim: Jest, mimik ve çeşitli hareketlerle sağlanan iletişimdir.



Etkili İletişim Becerileri                                               



Kendini tanımak



Kendini açmak ve kendini doğru ifade etmek



Karşımızdakini etkin ve ilgili dinlemek



Empati kurabilmek (kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyabilmek)



Hoşgörülü ve önyargısız olmak



Eleştirilere karşı açık olmak



Beden dili, göz kontağı, hitap, ses düzeyi vb. kurabilmek







İyi Bir Dinleyicinin Özellikleri



Dikkatini karşısındaki kişiye verir.



Konuşmacıyı sözünü kesmeden dinler.



Göz teması kurar.



Son sözü söylemek için çabalamaz.



Dinlerken vereceği cevabı düşünmez.



Yargılamadan, suçlamadan dinler (önyargılı değildir).



Duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışır.



Dinlerken başka bir işle meşgul olmaz.



Konuşmacının sözlerine olduğu kadar sözsüz mesajlarına da dikkat eder.



Konuşmacının duygu ve düşüncelerine anladığını gösteren sözlü ifadelerde bulunur.



İletişimde Yapılan Hatalar



-   Emir vermek                -   Tehdit etmek -   Uyarmak             -   Konuyu saptırmak              -   İsim takmak        -   Sınamak         



-   Öğüt vermek                -   Eleştirmek                    -   Yargılamak         -   Nutuk çekmek                    -   Suçlamak            -   Alay etmek







KİTLE İLETİŞİMİ: İletişimin bazı teknikler kullanarak çok sayıda kişiyi etkileyecek biçime getirilmesine “kitle iletişimi”, bunun için kullanılan araçlara da “kitle iletişim araçları” denir.



Kişisel iletişim araçlarına: telefon, mektup, faks, telgraf vb. sayılırken.



Kitlesel iletişim araçlar:, kitap, dergi, gazete, internet, televizyon, radyo vb.dir.



İlkçağlarda duman, posta güvercini, davul vs. dir.



KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI



TRT: 1964 yılında kuruldu. 1968’de ilk televizyon yayınlarına başladı. İlk genel müdürü Adnan ÖZTRAK’ dır.



Ülkemizde en etkili kitle iletişim aracı televizyondur. İnsanların giyim tarzını, konuşma şeklini, hayata bakışını, olaylar karşısında duygularını, diğer insanlar hakkındaki düşüncelerini etkilemektedir.



*Kitle iletişim araçları toplumun geniş kesimlerine ileti (mesaj) dağıtan araçlardır. Yazılı olanlar gazete, dergi, broşür, kitap; görsel olanlar televizyon, bilgisayar (internet), CD, film, sinema, radyodur.



*Televizyonun iyi yanları: TV dünyaya açılan bir penceredir. Dünyada ki birçok olayı anında öğrenebiliyoruz. Aile bütünlüğünü sağlar. Aydınlatıcı ve eğlendiricidir.



*Televizyonun kötü yanları: pasif bir etkinliktir. Hareket gerektirmez. Şiddet programları çocukları etkilemektedir. Komşuluk ilişkilerini öldürür.



İyi Bir Habercide Olması Gereken Özellikler; dürüst ve tarafsız olmak, haberin kaynağını doğru araştırmak, etkili konuşmak, cesur olmak, meraklı olmak vs.



HAK: İnsana yasalar ve anlaşmaların tanıdığı yetkiler toplamıdır.



SORUMLULUK: Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, mesuliyetir.



ÖZGÜRLÜK: Herhangi bir kısıtlama, zorlamaya bağlı olmadan düşünme ve davranma, serbestlik, hürriyet. Özgürlükler sınırsız değildir. Bir kişinin özgürlüğü başka bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde biter.



PANEL: Dinleyiciler önünde, seçilmiş bir konuşmacı grubun bir konuyu tartışmak amacıyla düzenlediği toplantı ya da açık oturumdur.



Sansür: İnsan ifadesinin çeşitli yollarla kontrol altına alınmasıdır. Pek çok durumda devlet tarafından uygulanır. Amacı toplumu korumaktır.



Tekzip: Bir kişi ya da kurum hakkında gerçeğe aykırı yayın yapıldığında, yayınlanması istenen düzeltme ve cevap yazısıdır.



20. Madde: Özel Hayatın Gizliliği: herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.



21. Madde: Konut Dokunulmazlığı: Kimsenin konutuna dokunulamaz. Hâkim ya da yetkili kılınmış makamın emri olmadan bir kişinin konutuna girilemez, arama yapılamaz.



Çocuk Haklarına Dair Sözleşme



Madde 16:



1-Hiçbir çocuğun özel yaşamına, ailesine, konutuna veya iletişimine, keyfi ya da haksız olarak müdahale edilemez. Hiçbir çocuğun onuruna ve itibarına haksız olarak saldırılamaz.



2-Çocuğun, bu tür müdahale ve saldırılara karşı yasal korunma hakkı vardır.







TEMEL HAKLARIMIZ: Anayasamızda temel haklar ve özgürlükler, üç başlık altında toplanır. Bunlar:



1-Kişi Hak ve Hürriyetleri:-Kişi dokunulmazlığı-Özel hayatın gizliliği ve korunması (konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti)-Yerleşme ve seyahat hürriyeti-Din ve vicdan hürriyeti-Düşünce ve kanaat hürriyeti



Bilim ve sanat hürriyeti-Toplantı hak ve hürriyeti Mülkiyet hakkı



2-Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler: Ailenin korunması-Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi-Çalışma ile ilgili haklar



Toplu iş sözleşmesi, grev hakkı ve lokavt-Sağlık, çevre ve konut hakkı-Sosyal güvenlik hakları-Tüketici hakları



3-Siyasi Haklar ve Ödevler: Türk vatandaşlığı-Seçme, seçilme, siyasi faaliyetlerde bulunma hakları-Kamu hizmetine girme hakkı-Dilekçe hakkı



Temel hak ve özgürlüklerimizin kısıtlanabileceği durumlar; savaş hali, sıkıyönetim, seferberlik hali, olağanüstü hal, kamu sağlığı ve güvenliğinin bozulduğu durumlarda vs.



Yerleşme Ve Seyahat Özgürlüğü: Anayasamızın 23. maddesi gereğince istediği yere yerleşebilir veya seyahat edebilir. Ancak bu hakları savaş, terör, salgın hastalık, tarihi eser bölgelerine zarar vermemek gibi nedenlerle bu hakları kanunlarla kısıtlanabilir.



İnsanlar tarihi eser kalıntıları olan yerlere (sit alanları), hazine ve ya özel arazilere yerleşemez.



Seyahat hakkı ise kişinin suç işlenmesi, sağlın hastalık bölgelerine gitme veya ayrılma gibi durumlarda kısıtlanabilir







RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu): *1994 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kurulmuştur. yayın ilkelerine aykırı yayın yapan kanalları cezalandırır.; radyo ve televizyon yayınlarının genel ahlaka, toplum düzenine, çocuk sağlığı ve gelişimine, TC’nin birlik ve bütünlüğüne aykırı vs. olması durumlarında bu yayınları denetleme görevini yapar.



Atatürk’ün İletişime Verdiği Önem



4 Eylül 1919 İrade-i Milliye gazetesi kuruldu.



10 Ocak 1920 Hâkimiyet-, Milliye gazetesi kuruldu (Ankara’da)



6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı kuruldu.



7 Ekim 1920 Ceride-i Resmiye (Resmi Gazete) yayına başladı.



1925 Telsiz Telgraf Hakkında Kanun



1927 Telsiz Telgraf vericileri hizmete girdi.



6 Mayıs 1927 İstanbul Radyosu yayına başladı.



Kasım 1927 Ankara Radyosu yayına başladı.



   1990’lı yıllarda özel radyo-televizyonlar ve ajanslar kuruluncaya kadar dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler konusunda halkımızı bilgilendiren en önemli ve güvenilir kaynak Anadolu Ajansı’dır.



II. ÜNİTE: NÜFUS                                                                                                                                                                                                               



Nüfus: Sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısıdır.



Nüfus Yoğunluğu: Bir yerde kilometre kareye düşen insan sayısıdır



Nüfus Yoğunluğu = Toplam İnsan Sayısı



                                                                    Yüzölçümü       



İnsanların beslenme, sağlık, eğitim vb. ihtiyaçlarını belirlemek, bunun için gerekli planlamaları ve yatırımları yapmak amacıyla nüfus sayımı yapılır.



Nüfus sayımı sonucu; yalnız insanların sayısı belirlenmez, nüfusun eğitim durumu, yaş ve cinsiyet durumu, ekonomik ve sosyal nitelikler, kırsal-kentsel nüfus özellikleri, nüfus artış hızı gibi özellikler de belirlenir.



   TÜRKİYE’DE NÜFUS: İlk nüfus sayımı (1831) II. Mahmut döneminde yapıldı. Yalnızca ( vergi verecek ve askere gidecek olan) erkekler sayıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk nüfus sayımı 1927 yılında, ikincisi 1935 yılında yapılmıştır. 1990’ a kadar 5 yılda bir, sonra 10 yılda bir yapılmış ancak 1997 yılında seçmen sayısını tespit etmek için bir ara sayım yapılmıştır. 2000 ve Son nüfus sayımı 2007’ de yapıldı.



                                       



   Ülkemizde nüfus sayımlarıyla görevli olan kurum Devlet İstatistik Enstitüsü’dür. Ancak DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü)’nin adı 2005 yılında TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) olarak değiştirilmiştir.



Nüfus Artışı: Sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içinde meydana gelen insan sayısındaki çoğalmaya denir.



   Bir yerdeki nüfus artışı; doğumlara, ölümlere, göçlere, sağlık ve beslenme olanaklarının artmasına bağlıdır. Bir yerde doğum oranı ölüm oranından fazla ise orada nüfus artışı var demektir. Nüfusun bu şekilde çoğalmasına Doğal Nüfus Artışı denir.



*Türkiye’de en az nüfus artışı 2. Dünya Savaşı nedeniyle 1940–1945 arası, en fazla nüfus artışı hayat şartlarının düzelmesiyle 1955–1960 arası olmuştur.



Nüfus Artışının Olumlu Sonuçları



Nüfus Artışının Olumsuz Sonuçları



1-Üretim ve vergi gelirleri artar.



2-Mal ve hizmetlere talep artar.



3-İşgücü artar ve ucuzlar, üretim ucuzlar.



4-Yurt savunması kolaylaşır.



1-Kişi başına düşen mili gelir azalır.



2-Enflasyon ve işsizlik artar.



3-Göç ve çarpık kentleşme artar.



4-Kaynaklar hızla tükenir.



5-Trafik sorunu ortaya çıkar.



6-İhracat azalır



7-Anarşi, terör artar.



8-Altyapı yetersiz kalır.



Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölge; Marmara, en az olduğu bölge; D.Anadolu Bölgesi’dir.



Nüfusun Dağılışını Etkileyen Faktörler



Fiziki Faktörler: İklim özellikleri-Yer şekilleri-Toprak özellikleri-Su kaynakları



Beşeri Faktörler: Sanayileşme-Tarım-Yeraltı kaynaklarının işletilmesi-Ticaret-Turizm-Ulaşım







NOT: 2006 yılından itibaren adrese dayalı nüfus sayımı yapılmaya başlanmıştır (vatandaşlık numarası esas alınarak).                                                                                                                                                   



—Türkiye’de Nüfusun Dağılışı-



Yoğun Nüfuslu Yerler:



-Marmara  Bölgesi (Çatalca-Kocaeli):Nüfusun yoğun olma sebepleri tarım, sanayi, ulaşım, turizm, ticaret



-Kıyı  Ege: Nedeni tarım, sanayi, turizm, ticaret



-İç Anadolu (Yukarı Sakarya): Nedeni başkentin burada olması, tarım, ticaret, sanayi



-Kıyı Akdeniz: Turizm, sanayi, tarım



-Doğu ve Batı Karadeniz Kıyıları: Tarım, sanayi, iklim







Seyrek Nüfuslu Yerler:



Doğu Anadolu’nun yüksek yerleri, Akdeniz’de Teke ve Taşeli Platoları, Ege’de Menteşe yöresi, Marmara’da Biga Yarımadası, Yıldız Dağları, İç Anadolu’da Tuz Gölü ve çevresi, Karadeniz’de Sinop, Bayburt ve Gümüşhane’ dir.



-Buraların iklimi sert, ulaşımı zor, dağlar fazladır. Madencilik, sanayi, turizm, tarım gelişmemiştir. (Bu şartlardan hepsi bir şehirde bulunmayabilir. Mesela Sinop’un iklimi çok güzeldir ancak iç kesimle bağlantısı zordur.)



                                                                                                                                                                                 



GÖÇ: Doğal afetler, ekonomik ya da toplumsal nedenlerle birey veya toplulukların yer değiştirmesidir. “İç göç” ve “dış göç” olarak ikiye ayrılır:



1.İç Göç: Ülke içinde yapılan göç: Buda sürekli ve mevsimlik göç diye ikiye ayrılır.



İç Göçün Nedenleri:



1-Kırsal kesimde hızlı nüfus artışı                            2-Tarım alanlarının miras yoluyla parçalanması



3-Kırsal kesimde iş imkânının yetersiz olması        4-Kentlerde ki iş, sağlık, eğitim vs hizmetlerin daha iyi olması



5-Doğal afetler   6-Makineli tarım   7-Güvenlik(terör)   8-Kan davaları    9-Tayin-Atama



** En çok göçü Karadeniz ve Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri verir. Göç veren başlıca iller; Artvin, Kars, Gümüşhane, Sinop, Kastamonu, Siirt, Trabzon, Kırklareli ve Rize’dir.



**En çok göç alan yerler; İstanbul, İzmir, Adana, mersin gibi büyük ve sanayisi gelişmiş illerdir



Kırdan-Kentlere Göçün Sonuçları:



1- Kentlerde altyapı ve eğitim sorunları oluşur.



 2- Gecekondulaşma sorunu.



3- Çevre kirliliği ve gürültü kirliliği.               



4-  Çevreye uyum sorunu yaşanması (kültür çatışması)



5- Doğal çevrenin bozulması                             



5- Yol, su, elektrik, sağlık kuruluşlarının yetersizliği.







2.Dış Göç: Ülke dışına yapılan göç.



Beyin Göçü: Kariyer sahibi kişilerin (doktor, mühendis, iktisatçı gibi) başta Avrupa ve ABD olmak üzere başka ülkelere gitmesine denir. Beyin Göçünün Nedenleri:



Sanayileşmiş ülkeler, nitelikli iş gücünü ülkelerine çekmek için onlara yüksek ücret ödemektedir.

Gelişmiş ülkelerde çalışma koşulları kolaydır.

Ülkesinde, sanayi ve ticaretin gelişmemesi sonucu nitelikli iş gücünün kendine uygun iş bulmakta zorlanması





DEVLET VATANDAŞ ELELE

Devlet insanların eğitim, sağlık gibi imkânlarını karşılar. Ancak gönüllü vatandaşlar da devlete yardım ederek okul, hastane gibi devlet kurumu yaptırarak devlete yardım edebilir. Ya da dernek vakıflar aracılığıyla kişilere veya öğrencilere maddi ve manevi yardımda bulunabilir.

- “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile okul çağındaki bir çok kız öğrencinin okuması sağlanmıştır.

- “Temel Eğitime Destek” kampanyası ile vatandaş ile devlet okullar yapmakta, onarmakta, ekonomik durumu zayıf öğrencileri okutmaktadır.

- Darüşşafaka Cemiyeti kendi okullarını açarak genelde babası olmayan çocukları alarak okutmaktadır. Bu görevi topladığı bağışlarla yerine getirmektedir.

- ÇATOM (Çok Amaçlı Toplum Merkezi) GAP projesi kapsamında Güney Doğu Anadolu’daki illerde kurulmuştur amacı kız ve kadınlara kurslar açarak onlara meslek edindirmektir.





SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARI



EMEKLİ SANDIĞI: Tüm devlet kurumlarında memur kadrosunda çalışanlar ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sosyal güvenliklerini sağlamak amacıyla kurulmuştur.



BAĞ-KUR: Belirli bir prim karşılığında, devlet eliyle esnaf, sanatkârlar ve bağımsız çalışanlar ve bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sosyal güvenliklerini sağlamak amacıyla kurulmuş bir sosyal güvenlik kuruluşudur.



SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu): Özel işletme, kuruluş ve fabrikalarda çalışanların ve bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sosyal güvenliklerini sağlayan bir kuruluştur.



NOT: Hiçbir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayan, hiçbir geliri, taşınmazı (ev, araba, arsa vs.) olmayan vatandaşlara devlet tarafından Yeşil Kart verilmektedir. NOT: Hepsi SGK adı altında birleştirildi.







III. ÜNİTE: ANADOLU, ANAYURT



   Anadolu’ya ilk Türk akınlarını 4. yüzyılda Avrupa Hunları, 6. yüzyılda Sibir Türkleri yapmıştır. Ancak bu akınlar yerleşme amaçlı değildi.



   Anadolu’yu yurt edinmek amacıyla gelen ilk Türkler Oğuzlardır. 11. yüzyılda Çağrı Bey, Anadolu’yu yurt edinmek amacıyla akınlara başlamıştır.



Anadolu ya Yapılan İlk Türk Akınlarının Amacı



Anadolu’yu tanımak

Alınması güç olan kaleleri yıpratmak

Gelecekteki yerleşmenin nasıl olacağını kararlaştırmak

Pasinler Savaşı (1048)



Bu savaş Büyük Selçuklu Devleti ile Bizanslılar arasında yapıldı.

Nedeni; Bizanslıların Türklerin Anadolu’ya girmelerini engellemek istemeleridir.

Savaşı Selçuklular kazanmıştır. Bizans’ın Anadolu otoritesi zayıflamıştır.

NOT: Pasinler Savaşı, Selçuklularla Bizanslılar arasında yapılan ilk savaştır.



Malazgirt Savaşı (26 Ağustos 1071)



Büyük Selçuklu Devleti (Alp Arslan) ile Bizanslılar (Romen Diyojen) arasında yapılan bir savaştır.

Sebebi; Bizans’ın Anadolu’ya yapılan Türk akınlarını önlemek, Türkleri Anadolu’dan atmak istemeleridir.

Savaşı Selçuklular kazandı.

Sonuçları; Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladılar, Türkiye Tarihi başladı, Anadolu Türkleşmeye ve İslamlaşmaya başladı, Bizans baskısı sona erdi, Bizans Avrupa’dan yardım istedi bu da Haçlı Seferleri’nin başlamasına neden oldu, Anadolu’da ilk Türkmen beylikleri kuruldu.

NOT: Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı ve Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladılar.



         ANADOLU’DA KURULAN İLK TÜRK BEYLİKLERİ                                                                               



Not: Büyük Selçuklu Devleti’nde komutanlara fethettikleri yerler verilirdi. Bu durum fetihleri hızlandırırken parçalanmayı da hızlandırmıştır.



Danışmendliler: Danışmend Gazi Tarafından Tokat, Niksar, Sivas, Amasya, Çorum, Yozgat ve Malatya civarında kurulmuştur. Beyliklerin en güçlüsüdür.

Saltuklular: Ebul Kasım tarafından Erzurum ve civarında kurulmuştur.

Mengücekliler: Mengücek Gazi tarafından Erzurum ve çevresin de kurulmuştur.

Artuklular: Artuk Bey in oğulları tarafından Doğu ve G.Doğu Anadolu çevresinde kuruldu.

Çaka Beyliği: Çaka Bey tarafından İzmir ve çevresinde kuruldu. Denizcilikte ilerlediler. Çaka Bey’ in öldürülmesi Türk denizciliğine vurulan ilk darbedir. Tarihteki denizci ilk Türk beyliğidir.





Bu Devletlerin Önemi:



Anadolu’nun fethine yardımcı oldular

Yaptıkları eserlerle Anadolu’yu bayındır hale getirdiler

Bizanslılar, Haçlılar ve Gürcülerle mücadele ederek Anadolu’nun Türk yurdu olmasına büyük katkı sağlamışlardır.

Anadolu’da ilk medreseyi Danişmentliler Niksar’da (Yağıbasan) açtılar. Artukluların Diyarbakır’da yaptığı Malabadi Köprüsü dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür. Mengüceklilere ait Divriği’deki Ulu Camii ve Darüşşifa UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmıştır.



TÜRKİYE (ANADOLU) SELÇUKLU DEVLETİ (1077–1308)



            Kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tır.



            Devletin ilk başkenti İznik’tir. I. Kılıçarslan Dönemi’nde İznik ve Batı Anadolu’nun kaybedilmesiyle başkent Konya’ya taşındı.



            Anadolu Selçukluları, denizciliğe ve deniz ticaretine önem verildi.



            II. Kılıçarslan Dönemi’nde 1176 tarihinde Miryakefalon Savaşı yapıldı.



Miryakefalon Savaşı;



o Bizans ile Türkiye Selçuklu Devleti arasında yapıldı.

o Sebebi; Bizanslıların, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak istemeleridir.

o Savaşı, Selçuklular kazandı.

o Sonuçları; Bizanslıların Türkleri Anadolu’dan atma umutları sona erdi, Anadolu kesin Türk yurdu haline geldi, Avrupalılar Anadolu’ya Türkiye demeye başladılar, Türkler saldırıya Bizanslılar savunmaya geçtiler.

1243 yılında Moğollar ile Anadolu Selçuklu Devleti arasında Kösedağ Savaşı yapıldı. Kösedağ Savaşı sonucunda



       Selçuklular yenildi. Bu savaş sonucunda; Anadolu Selçuklu Devleti yıkılma sürecine girdi, Anadolu Türk birliği bozuldu, Türklerin Batı ilerleyişi durdu, Anadolu’da yeniden beylikler dönemi başladı.







HAÇLI SEFERLERİ (1096–1270)



   Avrupalıların din adamlarının önderliğinde birleşerek Hrıstiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Antakya, İskenderiye gibi yerleri almak amacıyla düzenledikleri seferlere “Haçlı Seferleri” denir.



   1096–1270 yılları arasında 8 haçlı seferi düzenlenmiştir. Bunlardan ilk dördü önemlidir. Bu seferlere katılanlar, elbiselerinin üzerlerine ve silahlarına haç işareti koydukları için kendilerine “Haçlı” denilmiştir.



   Türklerin Anadolu’dan atılması, Balkanlara geçmelerinin önlenmesi ve Akdeniz ile bağlantılarının kesilmesi amaç olarak alınmıştır.



Haçlı Seferlerinin Nedenleri



1.                       Siyasi Neden

v   Bizanslıların Türklere karşı Avrupa’dan yardım istemesi



v   Avrupalıların Türklerin batıya doğru ilerleyişini durdurmak istemesi



v   Derebeyliklerin güçlerini artırmak istemeleri



2.                       Ekonomik Neden

v   Fakir olan Avrupalıların İslam dünyasının zenginliklerine sahip olmak istemeleri



v   Müslümanların kontrolündeki İpek ve Baharat Yolu’nu ele geçirmek istemeleri



3.                       Dini Neden

v   Müslümanların elinde bulunan kutsal yerlerin (Kudüs ve çevresi) Hıristiyanlarca geri alınmak istenmesi     



v   Hıristiyanlığı yaymak isteyen Kuluni tarikatının çalışması



v   Papa ve din adamlarının etkinliğini ve nüfuzunu (gücünü) artırmak istemesi



4.                       Sosyal Neden

v   Yoksul ve topraksız olan köylülerin, yeni topraklar ve zenginlikler elde etmek istemeleri



v   Şövalyelerin, şan, şöhret ve macera isteği



NOT: Haçlı Seferleri’nin asıl amacı; Avrupalıların Doğu’nun zenginliklerinden yararlanmak istemeleridir. Yani ekonomiktir.



I. Haçlı Seferi (1096–1099) Kudüs’ü almak için harekete geçtiler ve aldılar. I.Kılıçarslan mücadele etti. Başarılı olan tek seferdir.



II. Haçlı Seferi (1147–1149) Musul Atabeyi Zengi’nin Urfa yı alması. Başarısız oldular. I.Mesut mücadele etti.



III. Haçlı Seferi (1189–1192) Selahattin Eyyubinin 1187 Hıttin savaşı ile Kudüs’ü haçlılardan geri almasıyla başlamıştır.  Başarısız oldu. II. Kılıçarslan mücadele etti.



IV. Haçlı Seferi (1202–1204) Kudüs ü almak için harekete geçtiler ama İstanbul u aldılar. İznik ve Trabzon da birer Rum devleti kuruldu.



NOT: I. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, İznik’i aldılar. Böylece I. Kılıçarslan başkenti İznik’ten Konya’ya taşıdı.



NOT: IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar İstanbul’u alarak burada bir Latin Devleti kurdular.







Haçlı Seferleri’nin Sonuçları                                                                                                                 



    SONUÇLAR



a.Dini Sonuçlar:1-Kilise ve din adamlarına duyulan güven azaldı. 2-Skolâstik düşünce zayıfladı.3-Kilise baskısı azaldı, akılcı ve bilimsel düşünce gelişmeye başladı.



b.Sosyal Sonuçlar: Burjuva sınıfı önem kazandı.



c.Ekonomik Sonucu:1-Akdeniz ticareti canlandı. Akdeniz limanları(Cenova, Venedik, Marsilya) önem kazandı.



2-Müslümanlarla Avrupalılar (Doğu-Batı) arasında ticari ilişkiler gelişti.



d.Siyasal Sonucu: Derebeylikler zayıflarken Krallık güçlendi.



e.Bilimsel sonuçlar: Avrupalılar kâğıt, barut, matbaa ve pusulayı Müslümanlardan öğrendi.



f.Türk İslam Dünyası Üzerindeki Sonuçları



—Anadolu, Filistin, Suriye tahrip oldu.



—Türklerin batıya ilerleyişi gecikti.



—Türklerin İslam Dünyası üzerindeki önemi arttı.



Kâğıt ve matbaa Rönesans’a, barut-top derebeyliklerin yıkılmasına, pusula ise coğrafi keşiflerin yapılmasına zemin hazırladı.



ANADOLU TÜRK BEYLİKLERİ                                                           



   Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin otoritesi zayıfladı. Bundan faydalanan Türkmen beyleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu beyliklerden bazıları şunlardır:



1.OSMANLILAR: Söğüt ve Domaniç te Osman bey tarafından kuruldu. Oğuzların Kayı boyundandır. En çok karaman oğulları ile uğraştılar.



2.KARAMAN OĞULLARI: Konya, Karaman civarında Mehmet bey kurdu. Mehmet Türkçe yi resmi dil ilan etti.(1277) Anadolu beylikleri arasında en güçlü olan beyliktir. Osmanlı Devleti’nin Anadolu birliğine en fazla karşı çıkan beyliktir (kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak görüyorlardı).



3.GERMİYANOĞULLARI: Kütahya civarında kuruldular. Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı yı Osmanlılara çeyiz olarak verdiler.



4.KARESİOĞULLARI: Karesi bey tarafından Balıkesir ve Çanakkale de kuruldu. Osmanlıların (Orhan Bey) ele geçirdiği ilk beyliktir. Bu beyliğin alınmasıyla Osmanlılar denizciliğe başladılar. (denizci)



5.HAMİTOĞULLARI: Isparta, Burdur, Eğridir ve Antalya civarında kuruldu. Isparta, Yalvaç, Eğirdir, Akşehir ve Beyşehir i 80 bin altın karşılığı Osmanlılara sattılar. (denizci)



6.MENTEŞEOĞULLARI: Muğla ve civarında kuruldu. (denizci)



7.CANDAROĞULLARI: Kastamonu ve Sinop dolaylarında kuruldu. Ankara savaşından sonra ismi isfendiyaroğulları olarak değişti.(denizci)



8.AYDINOĞULLARI: Birgi, Selçuk ve Tire de kuruldu. (denizci)



9.DULKADİROĞULLRI: Maraş ta kuruldu.



10.SARUHANOĞULLARI: Manisa ve Civarında kuruldu. (denizci)



11.ERATNA: Erzurum, Erzincan ve Sivas civarında kuruldu.



12. Ramazanoğulları (1353–1608): Adana, Tarsus ve çevresinde kuruldu.







Anadolu Beylikleri; Bizans’ın Anadolu’ya yeniden egemen olmasını engellemiş ve bulundukları yerlerde yaptıkları mimari eserlerle Anadolu’nun Türk-İslam ülkesi haline gelmesine katkı sağlamışlardır.



Denizcilikle uğraşan beylikler; Aydınoğulları, Karesioğulları, Saruhanoğulları, Menteşeoğulları, Hamitoğulları, Candaroğulları’dır.



NOT: Karesi Beyliğinin donanması, Osmanlı donanmasının temeli olmuştur.







TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE KÜLTÜR VE UYGARLIK



Devlet Yönetimi: Mutlak monarşi(tek kişinin egemenliğine dayanan yönetim şekli)



Hükümdarlık belirtileri: Para bastırma, Hutbe okutma. Ülke yönetim bakımından eyaletlere ayrılmıştır. Eyaletlerin başında “Melik” veya “Vali” bulunurdu. Hükümdar ailesinin erkek çocukları Melik unvanı ile illere vali olarak atanır, yanlarına da tecrübeli bir devlet adamı atabey unvanı ile verilirdi. Bundaki amaç Melik tahta geçtiği zaman tecrübe kazanmasıydı



Eyaletlerin güvenlik işlerine “Subaşı”, adalet işlerine “Kadılar” bakardı.( Melik: Hükümdarın erkek çocuğu)



Devlet Hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Tahta hükümdarın hangi oğlunun geçeceği belli değildi. Bunun iyi tarafı en iyi olanın başa geçmesiydi. Kötü yanı kardeş kavgalarına ve devletin yıkılmasına sebep olabilirdi.



Ordu:



1.            Hassa Askerleri: Doğrudan hükümdara bağlıdır.

2.            İkta Askerleri (Tımarlı Sipahiler): Kendilerine maaş karşılığı toprak verilen devlet memuru ve komutanların yetiştirdiği askerlerdir.

3.            Türkmenler: Sınır boylarındaki uç beyliklerinin askerleridir.

Sosyal Hayat



   Halk; şehirli, köylü ve göçebe olarak üçe ayrılırdı. Göçebeler; hayvancılıkla, köylüler; tarımla uğraşırlardı. Şehirde yaşayanlar; ticaret, sanat ve esnaflık yaparlardı. Şehirde yaşayan esnaf ve tüccarlar loncalar halinde teşkilatlanmıştı. Her esnaf grubu (dokumacı, kunduracı, saraç, marangoz, demirci, bakırcı vb.) bir lonca oluşturdu. Loncaların en önemli görevi, mesleki dayanışmayı sağlamaktı. Loncalar “Ahi Teşkilatı”na bağlıydı.



Ahilik: Şehirde oturan esnafın aralarında birleşerek kurdukları dini ve ekonomik özellikte bir teşkilattır. Bu teşkilat içinde zanaatkârların iş kollarına göre loncaları olurdu. Ahiler devletin zayıfladığı zamanlarda asayiş ve güvenlik işlerine de bakar, yönetimde etkili olurdu.



Ekonomik Hayat



   İpek Yolu üzerinde bulunan şehirler (Malatya, Kayseri, Sivas, Konya, Antalya, Ankara, Sinop) gelişmiş ticaret şehirleri idi. Ticareti geliştirmek için aldıkları tedbirler;



Anadolu’da tüccarların konaklaması ve güvenliği için birçok han ve kervansaray yapmışlardır.

Deniz ve kara ticaret yollarını birleştirmişlerdir.

Yabancı tüccarlara gümrük vergisinde indirim yapmışlardır.

Eşkıya ve korsan baskınlarından zarar gören tüccarların zararlarını ödemişlerdir (ilk devlet sigortacılığını başlatmışlardır).

Anadolu Selçukluları Dönemi’nden Kalan Bazı Eserler



Þ           Konya’da; İnce Minare ve Karatay Medresesi   *Sivas’ta Gök Medrese   *Konya-Aksaray arasında; Sultan Hanı



Þ           Kayseri’de; Ulu Cami, Darüşşifa (Hastane)   *Erzurum’da; Çifteminare  *Divriği’de Ulu Cami



Þ           Alanya’da Kızılkule ve Tersane



Yazı, Dil Ve Edebiyat



Anadolu Selçuklu devletinde bilim dili Arapça devletin resmi dili ve edebiyat dili Farsçadır. Saray  ve orduda Türkçe kullanılmıştır.



Anadolu’da hat, minyatür, oymacılık, nakkaşlık, kakmacılık, halı ve kilim dokumacığı ile madencilik de yaygındır.



Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler döneminde Bektaşilik (Hacı Bektaşi Veli) ve Mevlevilik (Mevlana Celaleddin Rumi) gibi tarikatlar kuruldu.



 OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU                             



   Osmanlı Devleti’ni kuranlar, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Osmanlı Devleti ilk olarak Ertuğrul Bey tarafından Söğüt ve Domaniç’te bir uç beyliği olarak kuruldu.



Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunu ve Yükselişini Kolaylaştıran Nedenler



Osmanlı Devleti kurulduğu sırada Anadolu ve Balkanlarda kuvvetli bir devletin olmaması

Anadolu ve Balkanlardaki devlet ya da beyliklerin birbirleriyle sürekli çatışma halinde olması

Osmanlıların Bizans’a karşı mücadele vermeleri

Osmanlıların ele geçirdikleri yerlerde adil ve hoşgörülü bir yönetim kurmaları, buralardaki halkın din, dil ve kültürlerine karışmamaları

Osmanlıların ele geçirdikleri yerlerdeki halkın güvenliğini sağlamaları, ekonomik durumlarını iyileştirmeleri

Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in Ahi Şeyhi Edebali’nin kızıyla evlenmesi, böylece Ahilerin desteğini sağlaması

Anadolu’daki beyliklerin kendi aralarında mücadele ederken Osmanlı Devleti’nin Bizans’a karşı mücadele vermesi, bu durumun da Osmanlı Devleti’nin gelişmesini sağlaması

NOT: Osmanlı Devleti resmen 1299 tarihinde Osman Bey tarafından kurulmuş ve devlet kurucusunun ismini almıştır.







Merkez Yönetimi=



İlk başkent Bilecik, daha sonra İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul olmuştur.



Padişah=



 Osmanlı Devleti merkeziyetçi ve mutlak otoriteye dayalı bir yönetim anlayışı ile yönetiliyordu. Devletin başında Osmanlı hanedanından gelen Padişah bulunuyordu. Hükümdarlık babadan oğla geçerdi. Padişah çocuklarına “çelebi” veya “şehzade” denilirdi.



•       Egemenlik Allah adına padişaha aitti. Bu nedenle bütün yetkiler padişahta toplanmıştır. Padişahlar, Bey, Gazi, Hünkar, Hüdavendigar ve Sultan gibi unvanlar kullanmışlardır.



•       Padişahlar, hükümdarlık alameti olarak kendi adlarına hutbe okutup, para bastırmışlardır.



•       Padişah adayı şehzadeler, yetişmeleri için san­caklara gönderilirlerdi. Buna "Sancağa Çıkma" denilirdi. Devlet yönetiminde tecrübe kazanmala­rı için gittikleri sancaklarda yanlarına "Lala" adı verilen tecrübeli devlet adamları verilirdi.



•       I. Ahmet 1603 yılında bu uygulamayı kaldırarak "Kafes Usulü"nü getirdi. Bu tarihten itibaren şehzadeler sarayda yetiştirilmeye başlanıldı.



•       I. Ahmet devrine kadar Osmanlı Devleti'nde pa­dişah öldüğü zaman yerine kimin geçeceği belir­lenmemişti. Her şehzadenin padişah olma hakkı bulunduğundan bu durum şehzadeler arasında taht kavgalarının çıkmasına neden olmuştur.



•       I. Ahmet 1603'te Ekber ve Erşed (büyük ve akıl­lı) olanın tahta geçmesi kuralını getirdi. Böylece taht kavgaları ve kardeş katliamı önlendi.



•       Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi (1517) ile Osmanlı padişahları aynı zamanda halife oldu­lar.



•       Padişahın yetkileri ilk kez ayanlar karşısında Sened-i İttifak ile kısıtlandı. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı  Devleti'nde hukuk devleti  anlayışı yerleşmeye başladı.



•       1876 Kanun-u Esasi ile anayasalı yönetime geçildi.



Divan-Hümayun (Divan): Devletin önemli işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kuruldur. Divan bir danışma organıdır, yani son söz padişaha aittir. Divan’ın başkanı padişahtı. Divan’a Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden itibaren sadrazamlar (Veziriazam) başkanlık etmiştir. Divan Orhan Bey döneminde kurulmuş, II. Mahmut tarafından kaldırılarak yerine nazırlıklar (bakanlıklar) kurulmuştur. Divan bugünkü Bakanlar Kurulu gibi çalışırdı.



Divan Üyeleri                                                               







Divan üyeleri ve görevleri şunlardır;



1.     Padişah: Padişahlar Fatih'e kadar (1475) diva­nın başkanı idiler. Fatih'ten sonra padişahlar di­van toplantılarına katılmadılar.



2.     Vezir-i Azam (sadrazam): Padişahın mutlak vekili olup günümüzdeki Başbakan' in konu­mundadır. Padişah mührünü taşır, padişah adına tayin ve terfiler yapar ve devlet işlerini yürütürdü. Sadrazamlar padişah yerine sefere çıktıkları za­man "Serdar-ı Ekrem"(Büyük Asker) unvanı alırlardı.



3.     Vezirler: Günümüzde Devlet Bakanları konu­munda olan vezirler daha çok askeri ve siyasi işlerden sorumlu idiler. Tecrübeli birer devlet adamı olup vezir-i azamın yardımcısı idiler. Osmanlı Devleti büyüdükçe sayıları artmıştır.



4.      Kazaskerler: Anadolu ve Rumeli Kazaskeri ol­mak üzere sayıları ikidir. Adalet, eğitim, kültür ve diyanet işlerine bakarlardı. Divandaki büyük da­valara bakan kazaskerler ayrıca kadı ve müder­rislerin (profesör) tayin ve terfilerine bakarlardı. Günümüzdeki hem Milli Eğitim hem Adalet Bakanı konumundaydılar.



5.      Defterdarlar: Günümüzdeki Maliye Bakanı' nın konumunda olan defterdarlar, devletin bütün mali işlerinden sorumludur. Anadolu ve Rumeli def­terdarları olmak üzere sayıları ikidir.



6.     Nişancı: Protokol, yazı ve tapu işlerinde so­rumlu idi. Padişah adına yazılan ferman, berat ve diğer belgelere padişahın tuğrasını (imzasını) çekerdi. Os­manlı kanunlarını çok iyi bilen nişancılar gerekti­ği zaman Divana bilgi verirlerdi.



•       Bu görevlilerden başka 16. yüzyıldan itibaren di­van üyeleri arasında din işlerinden sorumlu Müf­tü (Şeyhülislam), donanmadan sorumlu Kaptan-ı Derya ve dış işlerinden sorumlu Reis'ül Küttap da katılmıştır.











OSMANLI ORDUSU



İlk askeri teşkilat Orhan Bey zamanında kuruldu. Osmanlı ordusu, KARA ve DENİZ KUVVETLERİ olmak üzere ikiye ayrılırdı.



                                                             



KAPIKULU ASKERLERİ                                                                                                                   



v   Bunlar; padişaha bağlı, aylıklı ve sürekli olarak görev yaparlardı.



v   Devşirme sistemi ile seçilir ve yetiştirilirlerdi.



v   Her üç ayda bir “ulufe” adı verilen maaş alırlardı.



1.          Kapıkulu Piyadeleri

Acemioğlanlar Ocağı: Devşirmelerin yetiştirilip hazırlandığı ocaktır. Bunlardan zeki olanlar Enderun’a (saray okulu) gönderilir, diğerleri yeniçeri ocağına ve diğer ocaklara alınırdı. I. Murat döneminde oluşturulmuştur.

Yeniçeri Ocağı: I. Murat zamanında kuruldu. Bu ocağa acemioğlanlar ocağından yetiştirilenler alınırdı. Askerlikten başka bir işle uğraşmazlar ve emekli oluncaya kadar evlenemezlerdi. Bu ocağın komutanı “Yeniçeri Ağası” idi. Yeniçeri Ocağı, II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır (Vaka-i Hayriye/Hayırlı Olay).

Topçu Ocağı: Top döken, savaşlarda top kullanan sınıftır. Topçular, İstanbul’da Tophane’de bulunurlardı.

Top Arabacıları Ocağı: Top arabalarını ve bunlara ait gereçleri hazırlayan, sefer sırasında topları savaş bölgesine götüren sınıftır. Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmuştur.

Cebeci Ocağı: Orduya ait silahların yapımı, bakımı, tamiri ve cephanelerin korunmasından sorumludur.

Humbaracı Ocağı: Havan topları, mayın ve el bombaları yapar ve kullanırlardı.

Lağımcı Ocağı: Savaş sırasında kuşatılan kaleleri, yeraltından kazdıkları tünellerle, surların altına patlayıcılar yerleştirerek çökertmeye çalışırlardı.

2.          Kapıkulu Süvarileri: Kapıkulu askerlerinin atlı sınıfıdır, yeniçeriler arasından seçilirler. Savaşta padişahı, sancakları, hazineyi ve orduya ait kıymetli eşyaları korurlardı. I. Murat döneminde kurulmuştur.

EYALET ASKERLERİ                                                                                                                         



1.            Tımarlı Sipahiler: Osmanlı ordusunun en önemli atlı kuvvetleri idi. Dirlik sahiplerinin beslemek zorunda oldukları atlı askerlerdir. Bu askerleri has, zeamet ve tımar sahipleri besledikleri için devlete ekonomik yönden yük olmazlardı. Tamamen Türklerden oluşuyordu. Ordunun en kalabalık ve önemli sınıfıdır. Devletten maaş almaz, ganimet elde etmezlerdi. Barış döneminde bölgenin güvenliğinden sorumludurlar.

2.            Akıncılar: Görevleri, düşman topraklarına akınlar yapmak, sınırları korumak, savaşta ordunun güvenle ilerlemesini sağlamaktı. Sefere çıkmadıkları zaman sınırları korurlardı. Türklerden oluşmaktadır. Düşman hakkında bilgi toplarlardı.

3.            Azaplar: Ordunun önünde yer alarak ilk hücumu karşılayan askerlerdir. Türklerden oluşmaktadır.





YARDIMCI KUVVETLER



1.            Yörükler:

2.            Sakalar: Savaş sırasında cepheye su taşırdı.

3.            Yaya ve Müsellemler: Savaş sırasında yol yapar ve köprü kurarlardı.

4.            Derbent Muhafızları: Askeri ve ticari yolları korurlardı. Hizmetleri karşılığında vergi vermezlerdi.





1402 ANKARA SAVAŞI;



Nedeni:



Timur’un Anadolu’ya sahip olmak istemesi ve aynı zamanda Çin’e yapacağı sefer sırasında arkasında güçlü bir devlet bırakmak istememesi

Timur’un eski Moğol imparatorluğunu yeniden kurmak istemesi

Hükümdarlar arası sert mektuplaşmalar.

Savaş Yıldırım Bayezid’in yenilgisiyle sonuçlanır. Kendisi Timur’a esir düşer ve çok geçmeden esir hayatında iken ölür.



Sonuçları:



Osmanlı devleti padişahsız ve aynı zamanda iç karışıklıklar yaşar.

Osmanlı devletinde taht kavgaları başlar

Anadolu Türk birliği dağılır.

Balkanlardaki Türk ilerleyişi durdu.

Bizans imparatorluğunun ömrü uzadı.

İstanbul’un fethi gecikti.

Anadolu Timur hâkimiyetine geçti.

Osmanlı hazineleri ve arşivleri yağmalandı.

Fetret dönemi başladı(1402-1413)

Not: Bu dönemde Anadolu’da karışıklıklar yaşanırken Avrupa topraklarında böyle bir durum olmamıştır. Bunun nedeni olarak Osmanlı devletinin uyguladığı iskân ve hoşgörü politikası bunun yanında Avrupa’da devam eden yüzyıl savaşları söylenebilir.







***FATİH(1451_1481) ***



    İstanbul’un Alınma Sebepleri



    1.Rumeli topraklarının güvenliğini sağlamak



    2.Rumeli fetihlerini kolaylaştırmak



    3.Bizans’ın Anadolu ve Rumeli arasındaki bağlantıyı kesmesini önlemek



    4.Bizans’ın Avrupalıları, Anadolu Beyliklerini ve şehzadeleri kışkırtmasını önlemek



    5.Hz. Muhammed ‘in (sav) hadisi



    6.Boğazlardan geçen ticaret yollarının güvenliğini sağlamak



    7.Hıristiyan dünyasının doğudaki en güçlü kalesini ortadan kaldırmak.



    İstanbul’un Alınmasını Geciktiren Sebepler



    1.Bizans siyaseti    2.Rum ateşi(Grejuva)



    3.Avrupa’nın yardımı    4.Güçlü surlar



    Fetih İçin Yapılan Hazırlıklar



    1.Kahraman oğulları etkisiz hale getirildi



    2.Y.Beyazıt’ın yaptırdığı Anadolu hisarının karşısına Rumeli hisarını yaptırdı



    3.Avrupa’dan gelebilecek tehditlere karşı tedbirler aldı



    4.Büyük toplar(şahi) ve havan topları yaptırdı.



    5.400 parçalık bir donanma oluşturdu



     Fethin Türk tarihi Açısından Önemi (Sonuçları)



     1.Osmanlı Devleti imparatorluk oldu     2.İstanbul başkent oldu     3.Devletin gücü ve otoritesi arttı



     4.Türklerin, Balkanlarda ilerlemesi kolaylaştı



     5.Boğazdan geçen ticaret yolları Osmanlının eline geçti



     6.Anadolu ve Rumeli topraklarının güvenliği sağlandı



     7.Denizciliğe önem verildi



     8.Osmanlı devlet yönetiminde değişiklikler oldu



     9.Boğazların savunulması kolaylaştı



       Fethin Dünya Tarihi İçin Önemi



    1.Fetihte kullanılan topların, Avrupa da örnek alınmasıyla Derebeylik (feodalite) yıkıldı. Krallıklar güçlendi



     2.İpek yolunun ele geçmesiyle Avrupa yeni yollar aramaya başladı(coğrafi keşifler)



     3. İstanbul’dan kaçan bilginler İtalya’ya gitmişler, bu da Rönesans ve Reform hareketlerine zemin hazırladı.



     4.Bizans(Doğu roma) sona erdi



     5.Orta çağ bitti, yeniçağ başladı



     6.Ortodokslar, Osmanlı himayesine alınarak Avrupa Hıristiyan birliği bozuldu







  OSMANLI DEVLETİ’NDE DENİZCİLİK



            Osmanlı Devleti’nin ilk donanması Karasibeyliği’nin donanmasından oluşturulmuştur. Fatih Sultan Mehmet döneminde Cenevizlilerden Amasra alındı. Candaroğulları Beyliği’ne son verildi. Trabzon Rum Devleti’ne son verildi ve Trabzon alındı. Kırım, Osmanlı Devleti’ne bağlandı.



NOT: Kırım’ın alınması ile Karadeniz bir Türk gölü haline geldi. Doğu ticaret yolları (İpek ve Baharat Yolu) güvenlik altına alındı.



            Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rodos Adası fethedildi (1522). Avrupalıların Barbaros dedikleri Hızır Reis Kaptan-ı Derya yapıldı. Preveze Deniz Savaşı yapıldı.







Preveze Deniz Savaşı (1538)



Osmanlı donanması ile Venedik, Ceneviz Malta, İspanya ve Portekizlilerden oluşan Haçlı donanması arasında yapıldı.

Nedeni; Osmanlı Devleti’nin, Akdeniz ticaretini denetimi altına almak istemesi, Barbaros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz’de kazandığı başarıların Avrupalıları telaşlandırması.

Savaşı, Osmanlı donanması kazandı.

Preveze Deniz Zaferi ile Akdeniz’deki üstünlük Osmanlıların eline geçti.

NOT: Preveze Deniz Savaşı’yla Akdeniz bir Türk gölü haline geldi.



NOT: Preveze Deniz Savaşı, Osmanlı Devleti’nin denizlerdeki ilk ve en önemli başarısı olmuştur.







Kıbrıs’ın Fethi (1571)



Kıbrıs Venediklilerin elindeydi.

Nedeni; Osmanlı Devleti’nin, Doğu Akdeniz’i güvenlik altına almak istemesi, Venediklilerin Türk gemilerine saldırmaları, Kıbrıs’ın zengin bir ülke olmasıdır.

Lala Mustafa Paşa komutasında gönderilen donanma, Kıbrıs’ı Venediklilerden aldı.

Kıbrıs’ın alınmasıyla; Anadolu, Suriye ve Mısır arasındaki deniz yolu güvenlik altına alındı, Doğu Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyeti güçlendi, Akdeniz tamamen Osmanlı egemenliğine girdi.

İnebahtı Deniz Savaşı (1571)



Osmanlı donanması ile Venedik, Ceneviz, İspanya, Portekiz ve Malta donanmalarının oluşturduğu Haçlı donanması arasında yapıldı.

Sebebi; Osmanlıların Kıbrıs’ı alması, Doğu Akdeniz’de daha da güçlenmeleridir.

Savaşı, Haçlı donanması kazandı ve Osmanlı donanmasını İnebahtı’da yaktılar.

Sonucu; İnebahtı yenilgisi Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki egemenliğini bir süre için sarsmıştır. Ancak kısa sürede güçlü bir donanma ile üstünlük yeniden sağlamıştır (İnebahtı yenilgisinden sonra Sokullu Mehmet Paşa Venedik elçisine; “Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz de donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine başkası gelmez; fakat tıraş edilen sakal daha gür çıkar.” Demiştir.)





FARKLI KÜLTÜRLER BİRARADA YAŞADI



Osmanlı Devleti, farklı din ve ırktan birçok milleti kendi içinde barındırmasına rağmen 600 yıl kadar yaşamayı ve bu toplulukları Osmanlı Milleti adı altında bir arada tutmayı başarmıştır. Bundaki en önemli etken izlediği hoşgörü politikasıdır.     

     Osmanlı Devletinde yabancılar birçok hakka sahipti. Bunlardan Bazıları;

*İnançlarını ve kültürlerini rahatça yaşayabilirlerdi

*Gayrimenkul satın alabilirlerdi

*Kendilerini diğer insanlardan farklı hissetmezlerdi.

*Adalet konusunda Müslümanlarla aynı haklar sahiplerdi.

*Gayrimüslimler can ve mal güvenliğine sahiptiler

*Serbestçe ticaret yapabiliyorlardı vb..

















ETKİLEDİK, ETKİLENDİK AMA NASIL?



Etkiledik……………….

**Dünyanın ilk savaş bandosu olan Mehter Avrupa’yı etkilemiştir

**Türklere moral gücü şevk ve enerji veren mehter düşmanı bezdirir ve moralini bozardı.  (İstanbul'un fethinde 270 zurna 150 boru 300 davulun olduğu ve sayısız kösün dövüldüğü anlatılmaktadır.)

**Avrupa’nın en önemli bestecileri Mozart, Beethoven, ve daha niceleri mehterin müziğinden etkilenerek besteler yapmışlardır.

** Avrupa’da Viyana önlerinde nöbet tutan Türk ordusunun mızıkası, bütün Avrupalı milletler tarafından kabul edilmiş, böylece Mehter Avrupa müziğini etkileyen müzik sanatımız olmuştur.

** Avrupa'da Türk kilim ve halı desenleri birçok sanatçının eserlerine yansımıştır.

** O yüzyılların opera, tiyatro ve bale eserleri çok dikkat çekerdi Türkler üzerine yazılan eserler sayesinde her gece tiyatroları dolduran seyirciler, sahnede Türk giyim-kuşamını, Türklerin davranışlarını, yaşayışını, saray yaşamını canlı bir biçimde görebiliyordu. (**Mozart'ın ünlü 'Saraydan Kız Kaçırma' ve Topkapı Sarayı'nda geçen 'Zaide' operaları; yine Mozart'ın Topkapı Sarayı'nda geçen ve kahramanı Kanuni Sultan Süleyman olan 'Saray Kıskançlıkları' adlı balesi önemli örneklerdir. )

**O dönemin ünlü ressamı Vanmour resimlerinde Osmanlı sarayından örneklere yer vermesi Osmanlıların Avrupa’yı etkilediğini örneklemektedir.

Etkilendik……..

*Osmanlıların 1683 II. Viyana Kuşatmasında başarısız olması,

*1699 yılındaki Karlofça anlaşmasıyla da ilk toprağını kaybetmesiyle ıslahat yani yenilik hareketleri hız kazanmıştır.

**o dönemlerde ilk ıslahatlar askeri alanda yapılmaya başlamıştır ( savaş meydanlarındaki başarısızlıktan dolayı )

**Osmanlılarda lale devrinde yapılan ıslahatlar önemlidir çünkü lale devri Osmanlıların batıya açılan penceresi olmuştur





LALE DEVRİ (1718/Pasarofça Antlaşması–1730/Patrona Halil İsyanı)                                         



   Lale Devri, 1718 Pasarofça Antlaşması’ndan 1730 Patrona Halil İsyanı’na kadar olan dönemdir. Dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. Bu dönemde;



Devlette huzur ve barış sağlanmaya çalışıldı.

Lüks ve eğlenceye düşkünlük vardı.

Sanat ve edebiyata önem verildi.

Avrupa’daki bilim, sanat, kültür ve askerlik gibi alanlardaki gelişmeler takip edilmeye çalışıldı.

Birçok saray ve köşk yapıldı, bahçeler çiçeklerle süslendi. Özellikle lale çiçeğinin çeşitleri yetiştirildi (bu nedenle döneme “lale devri” denildi).

Lale Devri Islahatları



            İbrahim Müteferrika ve Sait Efendi tarafından İstanbul’da ilk Türk matbaası kuruldu (1727). Matbaada dini kitaplar dışında da eserler basıldı.



            Avrupa’daki yenilikleri ve gelişmeleri daha yakından takip edebilmek için Paris, Londra, Viyana gibi başkentlere geçici elçilikler kuruldu.



            Yalova’da kâğıt fabrikası kuruldu.



            Yeniçerilerden bir itfaiye bölüğü oluşturuldu.



            İstanbul ve önemli şehirlerde kütüphaneler açıldı.



            İlk defa çiçek aşısı uygulandı.



            İstanbul ve Selanik’te kumaş fabrikası kuruldu.



            İstanbul, İznik ve Kütahya’da bulunan çini atölyeleri yenilendi.



            Arapça ve Farsça eserler Türkçeye çevrildi.



            Yerli malı kullanımına önem verildi.



            Mimari, resim ve minyatürde gelişmeler oldu (III. Ahmet Çeşmesi, Levni’nin minyatürleri).



            Yeni kütüphaneler açıldı. Doğu ve Batı eserleri tercüme edildi.



NOT: Lale Devri’nde askeri alanda ıslahat yapılmamıştır.







Patrona Halil İsyanı (1730)



Patrona Halil adında bir hamam tellağı, İstanbul’da ayaklanma çıkardı.

Sebepleri; devlet adamlarının lüks ve eğlenceye düşkünlükleri, aşırı harcamalarda bulunmalarının halk arasında hoşnutsuzluk oluşturması; ıslahatların halkın düzeyinde olmaması; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın, yakınlarını yüksek memurluklara getirmesidir.

Sonuçları; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa öldürüldü; III. Ahmet tahttan indirilerek yerine I. Mahmut getirildi; köşkler yıkıldı, bahçeler bozuldu; Lale Devri sona erdi.

18. YÜZYIL ISLAHATLARI



I. MAHMUT (1730–1754)



Orduda; takım, tabur, bölük ve alay teşkilatı kuruldu.

Orduya subay yetiştirmek için Kara Mühendishanesi (Mühendishane-i Berri Hümayun) açıldı (1731).





III. MUSTAFA (1757–1774)



Sürat Topçuları birliği kuruldu.

Maliye alanında düzenlemeler yapıldı.                                                                                                             

Donanmaya subay yetiştirmek amacıyla Deniz Mühendishanesi (Mühendishane-i Bahri Hümayun) açıldı (1773).

I. ABDULHAMİT (1774–1789)



İstihkâm Okulu açıldı.

Kara ve deniz kuvvetlerini ıslah etmek için Avrupa’dan subaylar ve uzmanlar getirildi.

Maliye alanında düzenlemeler yapıldı.









III. SELİM (1789–1807)                                                                                                                                       



III. Selim döneminde yapılan ıslahatların tümüne “Nizam-ı Cedit” (Yeni Düzen) denir.

Avrupa tarzında bir ordu kuruldu. Bu orduya “Nizam-ı Cedit Ordusu” denir (Nizamı-ı Cedit ordusunun eğitim  için Fransa ve İsveç’ten subaylar getirildi. Bu ordu Akka Kalesi önünde Napolyon’un ordusunu yenilgiye uğrattı).

Kara ve Deniz Mühendishanesi yeniden düzenlenerek geliştirildi.

Yerli malı kullanımı teşvik edildi.

Avrupa’yı yakından takip edebilmek için Londra, Paris, Viyana ve Berlin’de sürekli elçilikler kuruldu.

Okullarda yabancı dil uygulaması başlatılarak Fransızca zorunlu yabancı dil haline getirildi.

III. Selim dönemi Kabakçı Mustafa İsyanı ile sona erdi. Nizam-ı Cedit Ocağı kaldırıldı.

19. YÜZYIL ISLAHATLARI



II. MAHMUT (1808–1839)



Askeri Alandaki Islahatlar



Sekban-ı Cedit Ocağı kuruldu.

Eşkinci Ocağı kuruldu.

İlk kez askeri amaçlı nüfus sayımı yapıldı, sadece erkekler sayıldı. (1831).

Yeniçeri Ocağı kaldırıldı (1826). Tarihte bu olaya “Vaka’yı Hayriye/Hayırlı Olay” denir.

Yeniçeri Ocağı’nın yerine “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” (Muhammed’in Övülmüş Askerleri) ordusu kuruldu.

Tıp Okulu ve Harp Okulu kuruldu.

NOT: Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ile padişahlar yeniden yönetime egemen olmuştur. Islahatların önü açılmıştır.



Yönetim Alanındaki Islahatlar



Divan kaldırılarak yerine “nazırlılar/bakanlıklar” kuruldu.

Memurlar, “iç işleri/dâhiliye” ve “dış işleri/hariciye” memurları olmak üzere ikiye ayrıldı.

Dirlik sistemi (tımar ve zeamet) kaldırıldı, memurlara maaş bağlandı.

1808“Sened-i İttifak” imzalandı (Sened-i İttifak; II. Mahmut ile ayanlar [büyük toprak sahipleri] arasında imzalandı. Sened-i İttifak’a göre, ayanlar devlet otoritesini tanıyacak, ıslahatları benimseyecek, buna karşılık bulundukları bölgede vergi toplama hakkını elde edeceklerdi).

NOT: Osmanlı da demokratikleşme alanında atılan ilk adım Sened-i İttifak’tır. Bu belge ile padişahın otoritesi ilk kez kısıtlanmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin ayanlara söz geçiremeyecek kadar zayıf olduğunu gösterir.



Kültür ve Eğitim Alanındaki Islahatlar



Ortaokul seviyesinde Rüştiye okulları açıldı.

Medreselerin yanında Avrupa tarzında eğitim kurumları açıldı. Bu da kültür ikiliğine neden oldu.

Enderun kaldırılarak yerine devlet adamı yetiştiren okul kuruldu.

İlköğretim zorunlu oldu.

İlk defa Avrupa’ya öğrenci gönderildi.

Harp Okulu, Tıp Fakültesi ve Bando Okulu açıldı.

“Takvim-i Vakayi” adıyla ilk resmi gazete çıkarıldı.

Sosyal Alanda Yapılan Islahatlar



Müsadere Usulü, yani devletin vatandaşların mallarına el koyması uygulaması kaldırıldı.

İlk Posta ve Polis örgütü kuruldu.

İlk Karantina Sistemi ve Sağlık Örgütü oluşturuldu.

Kıyafette değişiklikler ve düzenlemeler yapıldı. Memurlara fes ve pantolon uygulaması getirildi.

Devlet dairelerine padişah portresi asılması uygulaması getirildi.

Ekonomi Alanında Yapılan Islahatlar



Yerli malı kullanımı teşvik edildi, memur ve asker elbiselerinin yerli kumaştan yapılması emredildi.

Yerli üretimi arttırmak amacıyla yerli üreticiye gümrük kolaylığı sağlandı.

NOT: Her alanda (ekonomik, sosyal, askeri, eğitim gibi) ıslahat yapan tek padişah II. Mahmut’tur.                   



NOT: 17. yüzyılda Avrupa örnek alınmamış, yapılan ıslahatlar yüzeysel olmuş, padişahın hayatıyla sınırlı kalmış, ayaklanmalar şiddet ve korkuyla bastırılmaya çalışılmıştır. 18. ve 19. yüzyılda yapılan ıslahatlarda Avrupa örnek alınmış, gerilemenin nedenleri araştırılmıştı.



ABDÜLMECİD DÖNEMİ (1839–1861)                                                                                                             



1839’da Tanzimat Fermanı yayınlandı. Tanzimat Fermanı; Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanarak Gülhane Parkı’nda halka okundu. Fermanın diğer adı da “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’dur. Tanzimat Fermanı ile; Osmanlı topraklarında yaşayan herkesin (Müslüman, Hıristiyan, Musevi) can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, mahkemelerin açık hale getirilmesi, kanun önünde eşitliğin sağlanması, vergilerin herkesin gelirine göre düzenlenmesi ve herkese mal edinebilme hakkı sağlandı.

1856 tarihinde Islahat Fermanı imzalandı. Islahat Fermanı ile; Hıristiyan ve Musevileri küçük düşürücü sözlerin kullanılmaması, azınlıkların kilise ve okul açması, devlet memuru olabilmesi, il genel meclisine üye olması, din ve mezhep özgürlüğünün tanınması, herkesin kanun önünde eşit olması, herkesin serbest ticaret yapmasına imkân sağlandı.

İlk defa kâğıt para basıldı (“kaime” adı verilir).

Galatasaray Sultanisi, Mülkiye, Darüşşüfaka ve Sanat Okulları açıldı.

Yeni yönetim birimleri oluşturuldu. Bunlar; il, liva, kaza, nahiye ve köylere ayrıldı.





II. ABDÜLHAMİT (1876–1909)



1876’da I. Meşrutiyet Genç Osmanlılar (Jön Türkler/Namık Kemal, Mithat Paşa, Ziya Paşa)’ın çalışmalarıyla II. Abdülhamit tarafından ilan edildi. I. Meşrutiyet’in ilanı ile; padişahın yetkileri kısıtlandı. Halk ilk kez yönetime katılma hakkı elde etti. 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi kabul edildi.

NOT: Kanun-i Esasi, Osmanlı Devleti ve Türk tarihinin ilk anayasasıdır.



Anayasaya göre, padişah meclisi kapatma yetkisine sahipti. II. Abdülhamit, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek meclisi kapattı ve milletvekillerini Malta’ya sürgüne gönderdi.

Meşrutiyeti yeniden kurmak isteyen aydınlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdular. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (Enver Bey ve Niyazi Bey) baskılarına daha fazla dayanamayan II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’i ilan etti. Kanun-i Esasi bazı değişiklikler yapılarak yeniden ilan edildi. Padişahın meclisi açma-kapama yetkisi kısıtlandı, sürgüne gönderme yetkisi elinden alındı.

31 Mart Olayı: Meşrutiyet yönetimine karşı olanların kışkırtmaları sonucu 13 Nisan 1909 günü (Hicri takvime göre 31 Mart) İstanbul’da ayaklanma çıktı. Ayaklanmayı bastırmak için İttihat Terakki Cemiyeti, Hareket Ordusu adı verilen bir birliği Selanik’ten İstanbul’a gönderdi. Ordunun kurmay başkanı, Mustafa Kemal idi. İsyan bastırıldı. II. Abdülhamit tahttan indirildi.







YENİÇAĞ’DA AVRUPA’DAKİ YENİ BULUŞLAR VE SONUÇLARI       



   16. ve 17. yüzyıllarda Avrupalılar bu buluşları Haçlı Seferleri sırasında öğrenip geliştirdiler. Bunların en önemlileri barutun ateşli silahlarda kullanılması, matbaanın icadı, pusulanın denizcilik alanında kullanılmasıdır.



Barut ve Top:



Barut, Orta Çağ’da Çinliler tarafından biliniyordu.

Barut, 14. yüzyıldan itibaren geliştirilerek ateşli silahlarda kullanılmaya başlandı.

Krallar savaşlarda topu kullanarak derebeylerin şatolarını yıktılar. Böylece Orta Çağ’ın yönetim biçimi olan “derebeylik (feodalite)” sona ererek yerine güçlü krallıklar kuruldu.

Kâğıt ve Matbaa



Orta Çağ başlarında Çinliler ipekten, Türkler pamuktan kâğıt yapmayı biliyorlardı. Haçlı seferleri sırasında Müslümanlardan kâğıt yapmayı öğrenen Avrupalılar, ipek ve pamuk yerine selülozdan kâğıt yapmayı başardılar. Böylece kâğıt ucuzladı ve bollaştı.

Matbaanın ilkel şeklini Çinliler ve Uygur Türkleri bulmuştu. 15. yüzyılda Jan Gutenberg isimli bir Alman bilgin modern matbaayı buldu (1450).

Matbaanın Geliştirilmesi ve Kağıdın Ucuza Mal Edilmesi ile;



Avrupa’da bol miktarda kitap basıldı.

Okuma-yazma oranı yükseldi.

Avrupa’da düşünce, bilim, kültür ve sanat alanındaki gelişmeler hızlandı.

Duygu ve düşüncelerdeki gelişmeler sonucu Rönesans ve Reform hareketleri ortaya çıktı.

Matbaanın Osmanlı Devleti'ne geç gel­mesinin nedenleri;1. Dinî tutuculuk, 2. Teknik nedenler,3. Toplumun hazır olmaması,4. Hattatlık mesleğinin yaygın ve geleneksel bir uğraş olarak etkin olmasıdır.



Pusula



Pusulayı ilk kez Çinliler buldular.

Pusulanın bulunması ile Avrupalı gemiciler büyük denizlere ve okyanuslara açıldılar. Bu da Coğrafi Keşiflerin yapılmasında etkili oldu.

Dünyanın bilinmeyen yerlerine gidildi, yeni ülkeler ve kıtalar keşfedildi.

Dünya haritası yeniden çizildi.         

ÖNEMLİ BULUŞLAR



Tekerlek: İlk defa Mezopotamya da kesilen ağaç kütüklerinin hareketlerinden etkilenerek yapılmıştır. Tekerleğin icat edilmesiyle yük taşımada, göçlerde, ağır işlerde kullanılmasıyla hayata kolaylık sağlamıştır. Bunun yanında özellikle arabaların yapılmasıyla insanlar gitmek istedikleri yere daha kısa sürede ulaşarak zamandan tasarruf sağlamışlardır. İlk olarak Sümerler tarafından icat edildiği düşünülmektedir.



Barut: Barutun ilk olarak Çin’de ortaya çıkmıştır. Ancak Çin’de daha çok aydınlatma alanında ve eğlencelerde kullanılmıştır.Talas savaşıyla Müslümanlara oradan haçlı seferleri ile Avrupaya geçmiştir.13.-14. yy da barutun top ve ateşli silahlarda kullanılmaya başlamasıyla,feodalitenin yıkılmasına,merkezi krallıkların kurulmasına neden olmuştur.



Mürekkep: Mürekkep ilk olarak Çin’de ortaya çıkmış ise de bu dönemde mısırda da kullanılıyordu. Mürekkkep ilk olarak aydınlanmada kullanılmıştır. Ancak ortaya çıkışı sırasında ilk çağlarda sanatçıların el yazmalarını kopya etmede kullandıkları ve bu şekilde ortaya çıktığı da söylenmektedir. Romalılar geliştirmiş ve 1818 yılında Fransız matbaacısı PİERRE LORİLLEUX tarafından ilk mürekkep fabrikası kurulmuştur.



Mum: Ateşin aydınlatmada uzun süre kullanılması ve bir yerden bir yere taşınması konusundaki araştırmadan sonra eski mısırda iç yağdan mum yapılmıştır. Bu mumlar hem kötü kokuyor ve hem de çabuk tükeniyordu. Roma döneminde iç yağın eritilmesi ve içine keten ve pamuktan yapılan iplerin yerleştirilmiştir. Çin ve Japonya’da çeşitli bitki tohumları ve pirinçten yapılan kâğıtlarla yapılmıştır. Hindistanda ise tarçın ağacından yapılmıştır.



Cam: Camın bulunması konusunda kesin bir kayıt yoktur. Ancak Romalı tarihçinin yazdıklarına göre ilk olarak Fenikelilerin kullandığı söylenmektedir. Bu günkü cam üfleme tekniğini ilk olarak Suriyeliler bulmuştur. Türklerde cam çeşmi bülbül ileri seviyede bir cam sanatı tekniğidir. Bu gün bu tekniğe ulaşılamamıştır.



Alfabe: Alfabe ilk olarak Fenikeliler tarafından icat edilmiştir. Daha sonra yunanlılar ve Romalılar tarafından geliştirilerek günümüz Latin alfabesi ortaya çıkmıştır.



Mıknatıs ve Pusula: Mıknatıs ilk olarak Çinliler M.Ö. 265-419 yıllarında kullanmaya başlamışlar ve daha sonra mıknatısı tahta üzerinde bir su dolu kaba konulduğunda kuzey-güney yönlerini işaret ettiğini bulmuşlar ve pusula kullanılmaya başlamıştır. Pusulanın bulunmasıyla açık denizlere seyahat gelişmiştir. Coğrafi keşiflerin en önemli nedenlerinden biri de pusulanın geliştirilmesidir. Pusula önce Müslüman Araplara, Araplardan Avrupa’ya geçmiştir.



Ayna: Ayna ilk olarak eski mısırda altın, bronz, gümüş gibi madenlerin çok iyi parlatılmasıyla elde edilirdi. O dönemde insan ruhunu yansıttığına inanılırdı.



Bilim Mirası:



Müslümanlar bilim adamlarını destekledi. Onlara çalışma koşulları düzenledi.



- Aldıkları yerde ki bilimsel çalışmaları inceleyip kendileri de üzerine çalışmalar yapmışlardır.



        Ali Kuşçu, Matematik ve astronomi alanında çalışmalar yaptı. Fatih Sultan Mehmet tarafından desteklendi.



Piri Reis, dünya haritası ile "Denizcilik Kitabı" adlı eseri ortaya koymuştur Denizcilik Kitabında, Akdeniz, Çin Deniz'i, Hint okyanusu ve Kızıl Deniz'le ilgili önemli bilgiler vermiştir. Böylece denizciler bu kitaptan yararlanmışlardır.



Kâtip Çelebi, coğrafi bilgiler içeren "Cihan-numa" adlı eseri ile ünlüdür. Dünyadaki birçok bölgenin iklimi, coğrafi yapısı, idari ve siyasi yönleri hakkında bilgi verir







Matematik alanında



Harezmî, Abdülhamit İbn Türk, Ömer Hayyam, Nasirüddin-i Tusi gibi bilim adamlarının çalışmaları görülür.



Nasiruddin-i Tusi, "Kesenler Teoremi" adlı eseriyle Trigono­metrik çalışmalara yer vermiştir. Kenar açı bağıntısını bulmuştur.



Ömer Hayyam, cebir konusunda üçüncü derece denklemlerin çözümüne katkıda bulunmuştur. Celali takvim adıyla bilinen tak­vimi hazırlamıştır.



İbn-i Sina, tıp alanının yanında felsefe, astronomi, matematik, fizik, kimya gibi alanlarda da ça­lışmalar yapmıştır. "Kanun" adlı eserinde hekimlik, ilaçlar, cerrahi yöntemler hakkında bilgi verir Onun bu eseri Avrupa'da ders kitabı olarak okutulmakta­dır.



Biruni, "Mesud'un Kanunu" adlı eserinde önemli astronomik bil­giler vermiştir.



Farabi, "Boşluk Üzerine" adlı yazmış olduğu eserinde doğa­da boşluğu kabul etmez. Aristo fiziğinin yetersiz olduğunu orta­ya koymuştur.



Uluğ Bey, Semerkant'ta med­rese ve gözlemevi, bilimsel ça­lışmaların gelişmesinde etkili ol­muştur. "Uluğ Bey Zici" adlı eseri astronomi konusunda önemli bilgiler vermektedir.



 Biruni: Gazneliler zamanında yaşadı. Eczacılık, matematik, astronomi, sosyoloji alanında 100’den fazla eser verdi.



Astronomi: gökyüzü ve gök cisimlerini inceleyen bilim dalıdır.



Rasathane (Gözlemevi): Gökyüzünü incelemek için kurulan binalardır



BİLİM: Çeşitli konularda gözlem ve deneye dayanarak gerçekleri ortaya koyan düzenli bilgi.



   Önemli Türk-İslam bilginleri; Ali Kuşçu, Farabi, Biruni, Harezmî, İbni-i Rüşd, İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Ömer Hayyam vb.



COĞRAFİ KEŞİFLER



   15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalıların yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların bulunması, bilinmeyen yerlerin keşfedilmesi amacıyla yaptıkları gezilere “Coğrafi Keşifler” denir.



Coğrafi Keşiflerin Nedenleri



            Doğu ülkelerinin zenginliği ve Avrupalıların buralara gitmek için yeni yollar aramaları.



            İpek ve Baharat yolları ile gelen malların çok el değiştirmesinin fiyatları artırması, Avrupalıların bu ticaret mallarını ilk elden almak istemeleri.



            Coğrafya bilgisinin ilerlemesi, yeni ve doğru haritaların yapılması



            Pusulanın geliştirilmesi sayesinde gemicilerin, büyük denizlere ve okyanuslara daha kolay açılmaya başlaması.



            Dayanıklı ve sağlam gemilerin yapılması, cesur gemicilerin yetişmesi



            Avrupalıların Hıristiyanlık dinini yaymak istemeleri



            Avrupalıların dünyayı tanımak istemeleri



KEŞİFLER                                                                                                                                               



Coğrafi Keşifleri ilk başlatanlar Portekizliler ve İspanyollardır.

Portekizlilerin Keşifleri



Portekizli Bartelmi Diyaz, Afrika’nın güneyini dolaşarak Ümit Burnu’nu buldu (1486). Böylece Hindistan’a deniz yolu ile ulaşma imkânı elde edilmiş oldu.

Portekizli Vasko dö Gama, Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’ın Kalküta Limanı’ndan Portekiz’e ulaştı. Böylece Hint Deniz Yolu’nu buldu (1497).

Portekizliler Güney Amerika’da Brezilya’yı da keşfettiler (1500).                                                                   

İspanyolların Keşifleri



Kristof Kolomb 1492 yılında Amerika’nın orta ve güney kıyılarını buldu, fakat yeni bir kıta bulduğunu anlamadı.

Kristof Kolomb’un ölümünden sonra Ameriko Vespuçi adında bir İtalyan gemici, Amerika’nın yeni bir kıta olduğunu ilan etti (1492–1502). Bu yeni kıtaya Amerika denildi.

Portekizli Macellan ve Del Kano, Dünya’yı dolaşarak yuvarlak olduğunu ispatlamak için 1519’da Atlas Okyanusu’na açıldı. Filipin adalarında yerlilerle yapılan savaşta Macellan hayatını kaybetti. Dünya gezisini Del Kano tamamladı. Böylece dünyanın çevresi ilk kez dolaşılarak yuvarlak olduğu ispatlandı (1519–1522).

NOT: Hollandalılar Güney Asya ülkelerini, İngiliz ve Fransızlar da Kuzey Amerika’nın iç kısımlarını keşfettiler.



Coğrafi Keşiflerin Sonuçları



            Akdeniz limanları, doğu-batı ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat ve İpek Yolları önemini kaybetti.



            Atlas Okyanusu Limanları önem kazandı.



            Keşif yapan milletler, keşfettikleri ülkeleri ele geçirerek sömürge imparatorlukları kurdular (en önemlileri; İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa).



            Yeni ülkelerde bol olarak bulunan altın ve gümüş gibi madenler, Avrupa’ya getirildi ve ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşti. Bunlar soyluların topraklarını satın aldılar ve soylular eski güçlerini kaybettiler.



            Amerika, Avustralya, Antarktika gibi yeni kıtalar, yeni ticaret yolları, yeni uygarlıklar (Aztek, İnka, Maya vb.) bulundu ve tanındı.



            Domates, vanilya, patates, tütün gibi yeni bitkiler ile yeni hayvan türleri tanındı ve Avrupa’ya taşındı.



            Dünyanın yuvarlak olduğu kanıtlandı.



            Keşfedilen yerlere, özellikle Amerika’ya Avrupa’dan göçler olmuş, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayılmasını sağladı. Avrupa’da işsizlik azaldı.



            Hıristiyanlık yayıldı. Ancak bazı bilimsel gerçeklerin (Dünya’nın düz olduğu gibi) ortaya çıkması sonucu Hıristiyanlık dini zayıfladı, kiliseye ve din adamlarına duyulan güven azaldı.



            Zenginleşen Avrupalılar, kültür ve sanat hareketlerini destekledi. Avrupa’da Rönesans’ın doğmasına ortam hazırlandı.



Coğrafi Keşiflerin Türk Dünyası Üzerindeki Etkileri



   Coğrafi Keşifler, Müslüman ülkeler açısından büyük zararlara neden olmuştur. İslam ülkeleri yoksullaşmış, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetinde olan İpek ve Baharat Yolları önemini kaybetti. Osmanlı topraklarında kervan yolları boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar işsiz kaldı. Bu durum Osmanlı Devleti’nde ekonomik sıkıntılara ve Celali İsyanları’na zemin hazırlamıştır.



















 ***RÖNESANS***(YENİDEN DOĞUŞ)



15. yüzyılın sonları ile 16.yüzyılın başlarında bilimde, sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerdir.



SEBEPLER=



1.Matbaanın icadı.



2.Hümanizma hareketinin etkisi.



3.Orta çağ güzel sanatlarının 15 ve 16. yüzyıllarda olgunlaşması.



4.Yazar, şair ve sanatkârları koruyan mesenlerin bulunması.



5.İstanbul”un fethi ile bazı bilim adamlarının İtalya”ya gitmesi.



6.İslam medeniyetinin etkisi.



7.Coğrafi keşiflerin etkisi.







Rönesans”ın İtalya”da Başlama Sebepleri



1.İtalya”nın Akdeniz in ortasında olması



2.İtalya nın Hıristiyanlığın merkezinde olması (Papa)



3.İtalyan devletlerinin ticaretle uğraşması



4.İtalya da siyasi birliğin olmaması (özgür düşünce)



5.İtalya Roma ve Yunan uygarlıklarının izlerin bulunması







#İtalya da Rönesans eski uygarlıkların incelenmesi ile başladı.



#Fransa da Rönesans krallarının desteği ile başladı.



#Almanya da “ din alanında başladı.



#İngiltere de “ hümanizma alanında gelişti.



SONUÇLAR=



1.Skolâstik düşünce yıkılmış, yerini pozitif düşünceye bırakmıştı.



2.Bilimde deney ve gözleme yer verilmeye başlandı.



3.Reform hareketleri başladı ve gelişti.



4.Rönesans mimarisi oluştu.



5.Ulusal diller gelişti.



                   ***REFORM***



16.y.y.başlarında (önce Almanya da ) Katolik mezhebinde yapılan değişiklikledir.



SEBEPLER=



1.Katolik mezhebinin bozulması (Din adamlarının zengin, halkın yoksul olması.)



2.Reformcu filozofların kilisenin yanlış uygulamalarını eleştirmeleri.



3.Matbaa ile incilin diğer dillere çevrilmesi.



4.Rönesans ın etkisi ile skolâstik düşünenin yıkılması.



#Bozulan Katolik kilisesi ne ilk tepkiyi gösterenler yine bazı din adamları oldular. Bunlara göre din adamları yalnızca dinle uğraşmalı, din siyasetten uzaklaştırılmalı idi.



Reformun öncüsü Martin Luther dir.



Endüljans: Orta Çağ Avrupası’nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa'nın sattığı af belgesi. Kilisenin halktan para alarak cennetten toprak satmasıdır.



Engizisyon: Orta Çağ’da Katoliklerde katı din inanışlarına karşı gelenleri cezalandırmak için kurulan kilise mahkemeleri. NOT: Kilisenin aforoz (dinden çıkarma) yetkisi vardı. Ayrıca Enterdi (Papa’nın kralıyla birlikte bir ülkeyi aforoz etmesi, ülkedeki tüm kiliseleri kapatması) yetkisi vardı.



SONUÇLAR=



1.Avrupa da mezhep birliği bozulmuş, yeni mezhepler ortaya çıkmıştır.(Protestan, Kalvenizm vs.)



2.Katolik kilisesi kendini yenilemeye çalıştı.



3.Yeni mezheplerin kurulduğu ülkelerde kilisenin malları yamalandı.



4.Kilisenin ve Papa nın dini otoritesi azaldı.



5.Eğitim kurumları kilisenin elinden alınarak eğitimde ilk kez laik sisteme geçildi.



6.Avrupa da din yüzünden savaşlar çıktı.



7.Reform sonucunda Avrupa da dini ve siyasi birliğin bozulması ile Osmanlılar Balkanlarda rahatça ilerlediler.



8.Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı.(laiklik)



#Osmanlılar Avrupa daki bölünmeyi hızlandırmak için Protestanları desteklediler.



#1555 Ogsburg (Ausburg) Ant. ile Protestanlık, 1598 Nant Fermanı ile Kalvenizm kabul edildi.                 



   SANAYİ İNKILÂBI           



   İnsan ve hayvan gücüyle yapılan üretimden makine gücüne dayalı üretime geçişe “Sanayi İnkılâbı” denir.



Sanayi İnkılâbı ilk olarak 1750’li yıllarda İngiltere’de başlamış, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır.

İngiltere’de, buhar gücü ile çalışan dokuma fabrikalarının kurulması, Sanayi İnkılâbı’nın başlangıcı olarak kabul edilir.

Sebepleri



Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler

Buharın makinede kullanılması

Coğrafi Keşifler sonucu gelişen sömürgecilik vasıtasıyla sermaye ve hammadde birikimi olması





Sonuçları                                                                                                                                                   



İnsan ve hayvan gücünün yerini makine gücü, küçük imalathanelerin yerini büyük fabrikalar almıştır.

Buhar ile işleyen makineler çoğaldı, üretim arttı ve milletlerarası ticaret gelişti. Buna karşın emek azalmıştır.

Üretilen malların fiyatları ucuzladı. Pazar sorunu ortaya çıktı.

Buhar gücüyle çalışan lokomotifler ve çelik gemiler yapılmış, bu durum ulaşım ve haberleşme alanında kolaylık sağlamıştır.

Teknolojik gelişmeler sayesinde yeni yollar ve kanallar açılmış (Panama, Süveyş Kanalı vb.), uluslar arası ticaret canlanmıştır.

Sanayinin gelişmesiyle hammadde ve pazar arayışı ortaya çıkmış, Avrupa devletleri arasında sömürge yarışı başlamıştır. Bu da I. Dünya Savaşı’nın en önemli nedeni olmuştur.

İşçi sınıfı ortaya çıkmış, bu sınıfın haklarını korumak için sendikalar kurulmuştur.

Köylerden kentlere göçler hızlandı, büyük kentler kuruldu, şehirlerin sosyal sorunları arttı.

Yeni düşünce akımları ortaya çıktı (kapitalizm, sosyalizm, liberalizm vb).                                                     

NOT: Sanayi İnkılâbı, Osmanlı Devleti’ni olumsuz yönde etkiledi. Osmanlı Devleti Avrupa Devletlerinin açık pazarı durumuna geldi. Osmanlı pazarları ucuz ve bol miktarda olan Avrupa mallarının istilasına uğradı. Ekonomideki bozulma siyasal çöküşü hızlandırdı.



Sendika: İşçilerin hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kurdukları toplumsal ve sınıfsal bir örgüttür. Din, dil, ırk ayrımı yoktur.



Grev: Çalışanların iş bırakma eylemidir.



Lokavt: İşyerinde faaliyetin tamamen durmasına sebep olacak şekilde işverenin işçileri uzaklaştırması.







AYDINLANMA ÇAĞI



   Aydınlanma, 18. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan ve her konuda akla öncelik tanıyan düşünce sistemine “Aydınlanma”, bu düşünce sisteminin etkisiyle bilim ve felsefede büyük gelişmelerin olduğu bu yeni döneme “Aydınlanma Çağı” denmiştir.



   Aydınlanma Çağı’nda “aklın kullanılması ile doğru bilgiye ulaşılabileceği” fikri temel alınmıştır.



   Bu dönemin önemli bilim insanları;



Newton (Nivton); fizik ve matematik alanında çalıştı.

Kopernik; Evrende Güneş merkezli bir sistem olduğunu ve Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü kanıtladı.

Galileo; Dünya’nın yuvarlak olduğunu ispatladı.

Descartes (Dekart); analitik geometriyi geliştirdi.

Jean Jacgues Rousseau (Jan Jak Russo); toplumsal alanda önemli eserler verdi.

Mozart, Bach (Bah) gibi besteciler müzik alanında önemli başarılar elde etti.

Aydınlanma Çağı’nın Sonuçları



Bilim, sanat, edebiyat, siyaset ve sosyal alanlarda önemli eserler verildi.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler Sanayi İnkılâbı’nın temellerini oluşturdu.

Siyasi ve sosyal gelişmeler ABD’nin kurulmasında ve Fransız İhtilali’nin çıkmasında etkili oldu.

Avrupa’da akılcı düşünce sistemi gelişmiştir.





TOPRAK ANA TOPRAĞIN ÖNEMİ



                Topraktan yararlanma yolları; tarım ürünleri, hayvancılık, ormancılık, tuğla-kiremit, porselen-fayans, cam.

Tarıma Destek Veren Kurumlar

Ziraat Bankası: Üreticileri desteklemek için krediler verir.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü: Bitki ve hayvan ürünlerini arttırmaya, ürünleri çeşitlendirmeye ve kaliteyi yükseltmeye çalışır.

Devlet Su İşleri: Kurduğu bent, gölet, baraj ve sulama şebekesiyle tarımın sulama ihtiyacını karşılar.

Tarım Kredi Kooperatifleri: Üreticilerin ürünlerini değerlendirmek ve fiyat düşüşlerine karşı üreticilerin zarar görmesini önlemek amacıyla destekleme yapar.

Toprak Mahsulleri Ofisi: Özellikle tahıl ürünlerinin alım ve satışını yapar. Gerekli stok tesisini ve korunmasını sağlar. Bu ürünlerin piyasada istikrarını sağlar.

GAP İdaresi Başkanlığı

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı

Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri

Nüfusun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışır.

Sanayi kuruluşlarının birçoğunun hammaddesi tarım ürünleridir.

İhraç ürünlerimizin önemli bir bölümü tarım ürünleridir.

Tarımda Verimi Arttırmak İçin

-Toprak bakımı –Sulama-Gübreleme-Tohum ıslahı-Makineleşme-Pazarlama





Tarım Ürünleri                                                                                                                 

Tahıllar: buğday, arpa, mısır, pirinç, çavdar, yulaf

Baklagiller: fasulye, nohut, mercimek, bakla, bezelye

Sanayi Bitkileri: tütün, pamuk, şeker pancarı, keten, kenevir, anason, çay

Yağ Bitkileri: ayçiçeği, susam, zeytin, haşhaş, soya fasulyesi, kolza

Sebzeler: domates, soğan, biber, patlıcan, ıspanak, fasulye, marul, salatalık, havuç vb.

Meyveler: fındık, turunçgiller, incir, üzüm, elma, kayısı, Antep fıstığı, ceviz, şeftali, kiraz vb.





TARİHTE TOPRAK YÖNETİMİ



   Hititler döneminde; toprak devletin malı idi. Kral, bu toprakları üretim yapılması için (işletmeleri için) komutan ve valilere veriyordu. Buna karşılık, bu komutan ve valiler, orduya asker besliyorlardı.



   Ortaçağ Avrupası’nda; Feodalite (Derebeylik) adı verilen bir düzen vardı. İnsanlar eşit değildi. En üst tabakada KRAL, sonra SOYLULAR, en alt kesimde ise SERF’ler bulunurdu. Senyörler (feodal beyler) toprakların ve bu topraklar üzerindeki her şeyin, çalışanlar dâhil, sahibi idiler. Köylüler bu topraklar üzerinde çalışırlardı, bunun karşılığında para alırlardı.



Selçuklularda Toprak Yönetimi



   Selçuklularda topraklar, devletin malı sayılırdı ve bu topraklara “miri arazi” denirdi. Miri Arazi 4’e ayrılır:



1.            Has Arazi: Mülkiyeti ve vergi gelirleri sultan ve ailesine ait olan topraklardır.

2.            Vakıf Arazi: Geliri sosyal yardım kurumlarına ayrılan topraklardır.

3.            Mülk Arazi: Görevlerinde başarılı olan devlet adamlarına verilen topraklardır. Bu topraklar kişinin mülkiyeti sayılır, bu toprakları istedikleri şekilde kullanırlardı.

4.            İkta Arazi: Ordu mensupları ile devlet adamlarına hizmetleri veya maaş karşılığı verilen topraklardır. İkta sahipleri atlı asker beslerlerdi.

Osmanlı Devleti’nde Toprak Yönetimi                                                                                 



MÜLK ARAZİ



   Mülkiyet hakkı arazi sahibinin olan topraklardır. Mülk arazi ikiye ayrılır:



1.            Öşri Topraklar: Fethedildiği zaman Müslümanlara verilen topraklardır. Topraklar, sahiplerinin mülkü sayılır, isteyen topraklarını satabilir, bağışlayabilir, vakfedebilir, miras bırakabilirdi. Toprağı işleyenler, elde ettikleri ürünün 1/10’unu vergi olarak devlete verirlerdi. Bu vergiye “öşür” denirdi.

2.            Haraci Topraklar: Bu toprakların sahipleri Gayrimüslimlerdi (Müslüman olmayanlar). Bunlardan alınan toprak vergisine “haraç” denirdi.

MİRİ ARAZİ:            Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Devlet bu toprakları işletmesi için üzerinde yaşayan kişilere verirdi. Toprağı iyi ekip biçmeyen veya üç yıl üst üste boş bırakanlardan toprakları geri alınır, başkasına verilirdi. Amaç; tarımda üretimin devamlılığını sağlamaktır. Miri arazinin bölümleri:



1.            Vakıf Arazi: Geliri cami, hastane, kervansaray, medrese gibi bilim ve hayır kurumlarının yapımı, idaresi ve bakımı için ayrılan topraklardı. Vakıf topraklarının gelirlerinden vergi alınmazdı.

2.            Ocaklık Arazi: Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan sınır boylarındaki araziye denirdi.

3.            Yurtluk Arazi: Sınırları koruma karşılığında sınır boylarında ayrılan araziye denirdi.

4.            Mukataa: Geliri doğrudan doğruya hazineye kalan araziye denirdi.

5.             Dirlik Arazi: Geliri devlet memurlarına ve askerlere maaş ve görev karşılığı olarak verilen topraklardır. Dirlik gelirlerine göre üçe ayrılırdı:

v   Has: Yıllık geliri 100 000 akçeden fazla olan toprağa denirdi. Padişaha, divan üyelerine, beylerbeylerine, şehzadelere ve sancak beylerine verilirdi.



v   Zeamet: Yıllık geliri 20 000 ile 100 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. İkinci derecedeki memurlara verilirdi. Alaybeyleri, kapıcıbaşı, Divan kâtipleri gibi.



v   Tımar: Yıllık geliri 3 000 akçe ile 20 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. Savaşlarda yararlılık gösterenlere verilirdi. Tımarlı Sipahi’ler gelirlerinin bir kısmıyla atlı asker yetiştirirler, bir kısmını da maaş olarak alırlardı. Tımar sistemiyle yetiştirilen askerler, Osmanlı ordusunun önemli bir kısmını oluştururdu. Tımar sistemine bağlı topraklar “Tahrir Defterlerine” kaydedilirdi.



NOT: Osmanlı Devleti’nde toprak ve ordu sisteminin temelini Tımar Sistemi oluştururdu. Bu sistemde devlet “Tımarlı Sipahi’ye belli bir toprak parçası verirdi. Tımarlı Sipahi, emrindeki askerlerle bu toprağı ekip biçer, elde edilen gelir, askerlerin ihtiyaçları ve eğitimi için harcanırdı. Çok disiplinli bir asker topluluğu olan Tımarlı Askerler, savaş zamanında savaşlara katılırlardı.



Tımar Sisteminin Faydaları



            Vergiler düzenli olarak toplanır.



            Bölgenin güvenliği sağlanır.



            Devlete yük olmadan asker yetiştirilir, askerlik masrafları azalır.



            Toprak sürekli ekip-biçildiği için üretimin devamlılığı sağlanmış olur.



            Ülke bayındır (imar) hale getirilir.







TİCARET YOLLARI



Kıral Yolu: Lidya kralı Giges tarafından yaptırılmıştır. Sardes’ten başlar (bazı kaynaklara göre millet) Su şehrinde sona erer. Tarihteki ilk ticaret yoludur.



Baharat Yolu: Hindistan’dan kara yoluyla Mısır’a oradan deniz yoluyla Avrupa’ya giden yoldur. Bu yol (Mercidabık ve Ridaniye) Mısır Seferi sonunda Osmanlılara geçti. Bu yol önemini coğrafi keşiflerle yitirdi. Süveyş Kanalın’ın açılmasıyla tekrar canlandı.



İpek Yolu: Çin’den başlar, Anadolu ve Mısır üzerinden Avrupa’ya uzanırdı. Coğrafi keşiflerle önemini kaybeden yol, Süveyş Kanalı ile canlandı.



AHİLİK



   Anadolu’da 13. yüzyılda kurulmuş esnaf ve sanatkârlar birliğine “AHİLİK” denir. Şehirlerde oturan esnafın aralarında birleşerek kurdukları dini ve ekonomik özellikte bir teşkilattır. “ahi” kelimesi “kardeş” anlamına gelir. Ahiler, esnaf, tüccar ve diğer sahalardaki meslek grupları örgütlenmelerini sağlamış, böylece yerleşim merkezlerinde sosyal ve ekonomik düzenin kurulması yanında kültürün de gelişmesini sağlamıştır.       Ahilik teşkilatının kurucusu, Ahi Evran’dır. Aslı adı Şeyh Mahmut Nasuriddin’dir.



Ahi Teşkilatının Görevleri                                       



Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatları belirlemek

Müşterilerin haklarını korumak

Mesleğe yeni eleman kazandırmak, yani yetiştirmek

Sanatkârlara sanat ahlakını yerleştirmek

Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak, esnaflar arasında haksız rekabeti önlemek

Şehirlerde güvenliği sağlamak

NOT: Her esnaf ve sanatkâr (derici, kuyumcu, ayakkabıcı, aşçı vs.) teşkilata girebilirdi.



Osmanlı Devleti kurulduktan sonra Ahi Teşkilatı’nın adı Lonca Teşkilatı olmuştur. Dokumacılık, demircilik, bakırcılık, saraçlık, marangozluk gibi işler yapan zanaatkârlar kendi aralarında loncalar oluştururlardı.



Loncaların Görevleri



Ürünün kalitesini ve fiyatlarını belirlemek

Üyelerin birbirleriyle müşteriyle olan anlaşmazlıklarını çözmek

NOT: Ülkemizde, Rekabet Kurulu, Patent Enstitüsü, Reklâm Kurulu, Ticaret ve Sanayi Odaları, İşçi ve İşveren Sendikaları, Kooperatifler, Esnaf Odaları, Belediye, Bağ-Kur gibi sosyal hizmet veren kurumlar Ahilik sisteminden günümüze yansıyan kuruluşlardır.







OSMANLI’DA EĞİTİM KURUMLARI                                                   



Sıbyan Mektebi: Şimdiki İlköğretim kurumlarıdır. Hemen her mahallede bulunurdu. Okuma-yazma öğretilen okullardır. Günümüzdeki ilkokul seviyesinde eğitim verirdi.



Medrese: Medreseler orta ve yükseköğretim kurumlarıydı. İstanbul’un en büyük medreseleri Fatih ve Kanuni dönemlerinde yaptırıldı.( Sahn-ı Seman Medresesi ve Sahn-ı Süleymaniye Medresesi) Bu medreseler zamanın üniversiteleri niteliğindeydi. Medreselerde İslami bilimler (Kur’an, kelam, hadis, tefsir, fıkıh) ve pozitif bilimler (matematik, astronomi, tıp, tarih, coğrafya vb.) dersler okutulurdu. Medreselerden mezun olanlar kadı, kazasker, müftü, müderris vb. olurlardı. Medreselerde ders veren öğretmenlere “müderris” denirdi.



NOT: İlk Osmanlı medresesi, Orhan Bey tarafından İznik’te yaptırıldı.



Enderun: Saray Okulu da denirdi. II. Murat zamanında kuruldu. Enderun’a Acemioğlanlar Ocağı’nda yetişen, zeki ve yetenekli olan devşirmeler alınırdı. Burada yetiştirenler devlet adamı olarak sarayda görev yaparlardı.







Meslek Seçiminde Rol Oynayan Faktörler



İlgisi, Yeteneği ve İsteği doğrultusunda İyi Eğitim Almamış Bir İnsan;



İlgi, istek ve yetenekleri



İşinde isteksiz ve verimsiz olur.



Meslek hakkında bilgi düzeyi



Kendine güven duymaz.



Ülkenin ekonomik durumu



Zaman, enerji, malzeme ve emek kaybına neden olur.



Toplumda mesleğe olan talep



Tembel, savurgan olur.



Ailenin beklentisi



Yenilik ve gelişmelere kapalıdır.



Ailenin sosyo-ekonomik durumu



Ülke ekonomisine ve topluma zarar verir.



Cinsiyet ve fiziksel özellikler







Çevrenin etkisi                                                                                                                                   











   Tarih devirleri, yazının bulunmasıyla başlar. M.Ö. 3200 yıllarında Sümerler konuşma dilini yazı diline çevirmeyi başarmışlar, yani yazıyı bulmuşlardır. Sümerlerin kil tablet üzerine yazdıkları harflerin biçimi çiviye benzediği için bu yazıya “çivi yazısı” adı verildi. Babil ve Hitit gibi uygarlıklar da çivi yazısını kullandılar.



   Eski Mısırlılar “hiyeroglif” yazısını yani resimli yazıyı kullandılar. Bu yazıda harfler resimlerle ifade edilirdi.



   Türkler tarih boyunca birçok alfabe kullandılar. Kiril alfabesi, Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Arap alfabesi, Osmanlıca, Latin alfabesi



   Jan Gutenberg tarafından matbaanın icadıyla çok sayıda kitap basıldı. Okuma-yazma oranı arttı, bilgi ve düşünceler geniş alanlara yayıldı. Matbaada önceleri dini kitapların basılması yasaktı. Bunun nedeni hattatların işsiz kalmaması idi.



NOT: Türklerin ilk yazılı eseri GÖKTÜRK ( Orhun) YAZITLARI’dır.



NOT: Osmanlı’da ilk matbaa 1727’te kuruldu.



Hat: Arapça “güzel yazı” demektir. Osmanlı’da güzel yazı yazma sanatıdır. Hat yapan kişiye “hattat” denirdi.



NOT: Matbaada basılan ilk eser; Vankulu Lügati’dir.







Cumhuriyet’in ilanından sonra 1 Kasım 1928’de Latin alfabesi kabul edildi. Nedeni; Arapça’nın Türkçe dil yapısına uygun olmaması, okunuşu ve yazılışının zor olması idi. Yeni Türk harflerinin kabul edilmesi ile okuma-yazma seferberliği başladı, Halk Evleri ve Millet Mektepleri açıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, 1931 yılında Türk Tarih Kurumu, 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nu kurarak eğitim alanında önemli adımlar attı.



BİLİM: Çeşitli konularda gözlem ve deneye dayanarak gerçekleri ortaya koyan düzenli bilgi.



   Önemli Türk-İslam bilginleri; Ali Kuşçu, Farabi, Biruni, Harezmi, İbni-i Rüşd, İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Ömer Hayyam vs.







İLK TÜRKLERDE KÜLTÜR VE MEDENİYET



            İlk Türklerde devletin başında “han, kağan, hakan” unvanları verilen hükümdar bulunurdu.



            Hükümdara devlet işlerinde “katun (hatun)” denilen eşi yardımcı olurdu. Katun, kurultaya katılır, yabancı elçileri kabul ederdi. Yönetimde söz sahibi idi.



            Kağan’ın erkek çocuklarına “tigin” denirdi.



            İslamiyet’ten önce yaşayan Türkler, hükümdarın yönetme yetkisini tanrıdan aldığına inanırlardı. Buna “Kut İnancı” denirdi. (Kut; tanrının kağana devleti yönetme gücü ve yetkisi vermesidir).



            Devlet hanedan üyelerinin ortak malı sayılırdı. Bir veraset sistemi yoktur. Bu yüzden sık sık taht kavgaları yaşanır, bu da Türk devletlerinin çabuk yıkılmasında etkili olmuştur.



            Eski Türklerde devletin önemli işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, siyasi, askeri ve ekonomik kararların alındığı meclise “toy” veya “kurultay” denirdi. Savaşa, barışa, hükümdar seçimine vs. kurultayda karar verilirdi. Boy beylerinden oluşur, başkanlığını “hakan” yapardı.



            Kurultay danışma meclisi niteliğinde idi. Yani son söz hükümdara aitti.



YÖNETİM ŞEKİLLERİ



MONARŞİ:



            •   Tüm yetkilerin ve güçlerin tek kişide toplanmasıdır.



            •   Seçim dışı yöntemler kullanılır.



            •   Yetki, genellikle miras yoluyla (babadan oğula) geçer ve tek bir kişide toplanır.



            •   Bu kişinin emirleri tartışılmaksızın kabul edilir.



                                                                                      •   Yasama, yürütme ve yargı yetkileri bu kişinin elindedir. Kimseye hesap vermez.



OLİGARŞİ:



            •   Belli bir sınıfın, grubun ya da küçük bir azınlığın egemenliği ve yönetimi altında tutulan yönetim şeklidir.



            •   Asiller meclisi vardır. Bu meclis krala yaptırım uygulayabilir.



            •   Meclisin kararlarına uymayan kral görevden alınabilir



                                                                                      •   Kral yetkilerini bu meclisten alır.



TEOKRASİ:



                                                                                      •   Bir ülkedeki siyasal yapılanma, devletin yönetim organları tüm siyasal ilişkilerin dinî kurallara göre düzenlenip yürütüldüğü yönetim biçimidir.











İLK TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE DEVLET YÖNETİMİ



            Devletin başında; sultan, han, hakan adı verilen hükümdarlar bulunurdu.



            Selçuklularda hükümdardan sonra en yetkili kişi vezir’di.



            Devlet işleri, Melikşah zamanında kurulan DİVAN’da görüşülürdü.



            Hükümdar çocuklarına MELİK adı verilir, Melik’ler vilayetleri yönetirdi.



            Melik’lere ATABEY denilen tecrübeli devlet adamları yardım ederler (Atabey; siyaset, askerlik, devlet yönetimi alanında Melik’leri eğiten öğretmen valilerdir).



            Anadolu Selçukluları’nda devlet işleri Büyük Divan’da görüşülürdü.



TÜRKİYE’NİN YÖNETİM BİÇİMİ



 23 Nisan 1920’de TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) açıldı. Böylece Milli Egemenlik ilkesi gerçekleştirilmiş oldu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Yeni Türk devletinin yönetim rejimi belirlenmiş oldu.



NOT: TC’nin ilk Cumhurbaşkanı M.Kemal, ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı Fethi Okyar’dır.     



Türkiye Devleti Cumhuriyet ile yönetilir. Milli Egemenlik ilkesine dayanır. Milli Egemenlik; bir milletin kendini yönetmesi, kendini yönetecek kişileri seçmesi anlamındadır. Halkın yönetimde söz ve karar sahibi olmasıdır.



   Yapılan seçimlerde milletvekili seçilen kişiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oluşturur.



   Ülkemizde;



¨                        Yasama (Yasa Yapma) = TBMM’nin (Türkiye Büyük Millet Meclisi)



¨                        Yürütme (Yasaları Uygulama) = Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı’nın



¨                        Yargı (Yasalara Uymayanları Cezalandırma) = Bağımsız Mahkemelerin işidir.



KANUN NASIL YAPILIR?                                                               



1.            Yasama (kanun yapma) yetkisi TBMM’ye verilmiştir.

2.            Kanun tasarısını Bakanlar Kurulu hazırlar, kanun teklifini ise milletvekilleri verir.

3.            Kanun tasarısı ve teklifleri, TBMM Başkanlığı’na sunulur. TBMM Başkanlığı’nca doğrudan ilgili komisyona gönderilir.

4.            Tasarı ve teklif üzerindeki görüşmelerini tamamlayan komisyon konuyla ilgili hazırladığı raporunu Genel Kurul gündemine alınmak üzere TBMM Başkanlığı’na sunar.

5.            Kanun tasaır ve teklifleri, Genel Kurul’da madde madde görüşülür. Görüşmelerin tamamlanmasından sonra tasarı veya teklifin tümünün oylaması yapılır. Genel Kurul’da kabul edilen tasarı veya teklif kanunlaşmış sayılır.

6.            TBMM’den çıkan kanunlar Cumhurbaşkanı’na gönderilir. Cumhurbaşkanı, kanunu 15 gün içinde imzalayarak TBMM’ye gönderir. Cumhurbaşkanı kanunu kabul etmezse 15 gün sonunda meclise geri gönderir. Eğer kanun, mecliste değişikliğe uğramadan geri gönderilirse Cumhurbaşkanı kanunu kabul etmek zorundadır. Eğer kanun, değişikliğe uğrarsa Cumhurbaşkanı kanunu 15 gün içinde meclise geri gönderebilir (Cumhurbaşkanının kanunu kabul etmeyip meclise göndermesine “veto hakkı” denir).

7.            Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp meclise gönderilen kanun, yürürlüğe girebilmesi ve uygulanabilmesi için Resmi Gazete’de yayımlanır.

NOT: Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmeyen kanunlar, meclisten değişikliğe uğramadan Cumhurbaşkanına geri gönderilirse Cumhurbaşkanı kanunu kabul etmek zorundadır. Ancak kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir.



NOT: Bütçe tasarıları ile ilgili kanunu, Cumhurbaşkanı geri gönderemez, kabul etmek zorundadır.



1-SEÇİM



Seçimler; anayasada belirtildiği gibi, serbest, eşit, tek dereceli, genel oy esaslarına göre yapılır.

Seçmen oyunu kendisi kullanır.

Oy gizli verilir.

Oyların sayımı dökümü ve tutanaklara geçirilmesi açık olarak, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.

Seçimlere katılmak vatandaşların hem hakkı hem görevidir.

18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı, seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.

Ülkemizde milletvekili ve muhtar olma yaşı 25, cumhurbaşkanı seçilme yaşı 40’tır.

Ülkemizde; silâhaltında bulunan er ve erbaşlar, askeri öğrenciler, hükümlüler oy kullanamazlar.





 2-Kanunlara Uyma: Herkes kanunlara uymak zorundadır.



3-Vergi: Herkes kazancına göre vergi verir



4-Askerlik: Sağlıklı her Türk erkeği askerlik yapmak zorundadır



OSMANLI’DAN BU YANA DEMOKRATİKLEŞME



v   Osmanlı Devleti’nde Padişah tek söz sahibiydi, son söz Padişah’a aitti. Kurultay danışma meclisi görevi görürdü.



v   1808 yılında II. Mahmut ile Ayanlar arasında SENED-i İTTİFAK imzalandı. Sened-i İttifak Osmanlı Devleti’nde demokratikleşme yolunda atılan ilk adımdır. Padişahın yetkilerini sınırlandıran ilk belgedir.



v   Tanzimat Fermanı (1839); padişah ile halk arasındaki ilişkileri düzenleyen ilk yazılı belgedir. Padişah ilk defa kendi yetkilerinin üstünde bir kanun kuvveti tanımıştır. Tanzimat Fermanı, anayasacılık fikrinin gelişmesini sağlamıştır.



v   I. Meşrutiyet (1876); bu dönemde Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan “Kanun-i Esasi” hazırlandı. İlk Osmanlı Mebuslar Meclisi toplandı. Halk ilk defa padişahın yanında yönetime katıldı. Kişisel haklar anayasayla garanti altına alındı. Türk tarihinin ilk anayasası “Kanun-i Esasi”dir. Padişahın yetkileri meclisten üstündür.



v   TBMM’nin Açılışı(23 Nisan 1920) ; meclisimiz demokratiktir, idealisttir. Büyük çabalar sonucu Cumhuriyetimiz ilan edildi.







I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GELİŞMELER



TRABLUSGARP SAVAŞI (1911–1912)                                                 



Osmanlı Devleti ile İtalya arasında yapılmıştır.

Sebepleri; birliğini geç tamamlayan İtalya’nın sömürge arayışı, Avrupa devletlerinin İtalya’yı desteklemeleri.

Osmanlı Devleti Derne, Tobruk ve Bingazi’de önemli başarılar kazandı (gönüllü subaylardan M. Kemal ve Enver Bey önemli başarılar kazandı).

Trablusgarp Savaşı sürerken Balkan Savaşları patlak verdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile İtalya arasında Uşi Antlaşması yapıldı (15 Ekim 1912).

Uşi Antlaşmasına göre; Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakıldı, Oniki Ada Osmanlı Devleti’ne verildi, ancak Balkan Savaşları sonuna kadar İtalya’da kalacaktı.

NOT: Uşi Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son toprak parçası olan Trablusgarp’ı (Libya) kaybetmiş oldu. Ege’deki Türk egemenliği sona erdi.







BALKAN SAVAŞLARI (1912–1913)



I. Balkan Savaşı (1912–1913)



Osmanlı Devleti ile Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan arasında yapıldı.

Sebepleri; Balkan Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kalan son toprak parçalarını paylaşmak istemeleri, Milliyetçilik akımının Balkan milletleri üzerindeki etkileri, Rusya’nın Panislavizm politikası gereği Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan atma isteği.

Savaşı Osmanlı Devleti kaybetti. Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında Londra Antlaşması yapıldı (1913).

II. Balkan Savaşı (1913)                                                                                                                                     



II. Balkan Savaşında Yunanistan, Sırbistan ve Romanya birleşerek Bulgaristan’a savaş açtı.

Sebepleri; I. Balkan Savaşı sonunda yapılan antlaşmada Bulgaristan’ın daha fazla toprak alması, Makedonya topraklarının paylaşılmasında Balkan devletlerinin anlaşamaması.

Osmanlı Devleti Balkan Devletlerinin kendi aralarında yaptığı savaşı fırsat bilerek Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı.

Savaş sonunda Balkan Devletleri kendi aralarında Bükreş Antlaşmasını imzaladılar.                                     

Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında İstanbul Antlaşması, Yunanistan ile Atina Antlaşması yapıldı.

Balkan Savaşlarının Sonuçları



Osmanlı Devleti Balkan topraklarının tamamına yakınını kaybetti (Batı Trakya, Makedonya, Ege Adaları elden çıktı).

Balkanlardan Anadolu’ya göçler oldu.

Yunanlılar Ege adalarını işgal ettiler.

Balkanlardaki Türklerin durumu sorun oldu, bu sorun günümüze kadar devam etti (Batı Trakya Türk Sorunu).

Arnavutluk bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı’dan ayrıldı.

NOT: Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kaybettiği son toprak parçasıdır.



I. DÜNYA SAVAŞI (1914–1918)



I. Dünya Savaşı’ndan Önce Osmanlı Devleti’nin Durumu



Osmanlı Devleti 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’daki bilim ve teknik alanında yapılan yenilikleri takip edemedi.

Fransız İhtilali’nden sonra yayılan milliyetçilik akımından Osmanlı Devleti olumsuz etkilendi. Osmanlı yönetimindeki milletler ayaklanmaya başladı.

Batılı Devletler, Osmanlı Devleti’nin topraklarını sömürge haline getirmek istediler.

Kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı ekonomisi zor durumdaydı.

Osmanlı Devleti Avrupa devletlerinin açık pazarı haline geldi. Sanayisi gelişemedi.

Osmanlı Devleti, ekonomisini düzeltmek için Avrupa’dan borç para aldı. Borçlarını ödeyemeyince Avrupalı devletler Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) yönetimini kurdular.

Osmanlı Devleti, içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak, çöküşü önlemek için ıslahatlar yapıldı.

Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edildi, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet ilan edildi.

I. Dünya Savaşı’nın Sebepleri



1.            Büyük devletlerarasındaki sömürgecilik yarışıdır. 1870’li yıllarda siyasi birliğini tamamlayan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin sömürgelerine göz dikti. (EN ÖNEMLİ SEBEP)

2.            Rusların Panislavizm politikası ile Boğazları ele geçirerek sıcak denizlere açılmak istemeleri.

3.            1871’de yapılan Almanya-Fransa Savaşı’nda Almanya’nın Fransa’ya ait taş kömürü yataklarıyla ünlü Alsas-Loren bölgesini ele geçirmesi.

4.            Rusların Balkanlardaki Panislavizm politikasının Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu olumsuz etkilemesi.

5.            Sırbistan’ın Bosna-Hersek bölgesini almak istemesi.

6.            Almanya ve İtalya’nın siyasi birliğini tamamlamasından sonra sömürge arayışına girmesi.

7.            Devletlerin silahlanmaya hız vermeleri, yani aşırı silahlanmaları.                                                                   

8.            Avusturya-Macaristan veliahtının Saraybosna’da bir Sırplı tarafından öldürülmesi (savaşın bahanesi, görünen sebep).

NOT: I. Dünya Savaşı’nın en önemli sebebi; SÖMÜRGECİLİK’tir.



Üçlü İtilaf (Anlaşma) Devletleri: İNGİLTERE, FRANSA, RUSYA



Üçlü İttifak (Birleşme) Devletleri: ALMANYA, AVUSTURYA-MACARİSTAN, İTALYA



NOT: I. Dünya Savaşı başlarında İtalya taraf değiştirerek İtilaf Devletleri tarafına geçti. İtilaf Devletleri İtalya’ya Batı Anadolu, İzmir ve çevresini vaat etmişti. İttifak Devletleri İtalya’nın oluşturduğu boşluğu Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ile doldurdu. Savaş devam ederken İtilaf Devletleri tarafına Romanya, Sırbistan, Japonya, Brezilya, Yunanistan, Portekiz, Amerika Birleşik Devletleri geçti.



Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın Yanında Savaşa Girmek İstemesinin Sebepleri



Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi (en önemli sebep)

Osmanlı Devleti’nin (İttihat ve Terakki Partisi) Almanya’nın savaşı kazanacağına olan inancı.

İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin (Enver Paşa, Ziya Paşa) Alman hayranlığı.

Siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi.

İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlılara karşı düşmanca politikalar izlemesi.

Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni Kendi Yanında Savaşa İstemesinin Sebepleri                                                 



Yeni cepheler açarak ve savaşı daha geniş alanlara yayarak savaş yükünü hafifletmek istemesi.

Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumundan yararlanmak istemesi.

Osmanlı Devleti’nin dini gücünden (halifenin gücünden) yararlanarak bütün Müslümanları İtilaf Devletlerine karşı kullanmak istemesi.

Rusya’ya Boğazlar yoluyla yardımda bulunulmasını engellemek istemesi.                                                     

Osmanlı Devleti’nin insan gücü ve hammadde kaynaklarından yararlanmayı amaçlaması.

Süveyş Kanalı’nın denetimini ele geçirip İngiltere’nin sömürgeleri ile olan bağlantısını kesmek.

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi



   Akdeniz’de İngilizlerden kaçan iki Alman gemisi (Goben ve Breslav) Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Osmanlı Devleti bu iki gemiyi satın aldığını bildirerek İngilizlere vermeyi reddetti. Gemilerin adları Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. Daha sonra bu iki Alman gemisi mürettebatı Türk kıyafetleri girmiş bir şekilde Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını (Odessa ve Sivastopol) bombaladı. Bunun üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Böylece Osmanlı Devleti bir oldu-bittiyle savaşa girmiş oldu.



Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesiyle;



Savaş geniş bir alana yayıldı.

Savaşı süresi 2 yıl uzadı.

Almanya’nın savaştığı cephelerin sayısı azaldı.

Yeni cepheler açıldı, mevcut cepheler genişledi.

İtilaf Devletlerinin özellikle Rusya’nın işi zorlaştı.





Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Savaştığı Cepheler



Kafkasya (Doğu) Cephesi   (22 Aralık 1914)



            Bu cephede Osmanlı Devleti, Ruslar ve onları destekleyen Ermeniler’le savaştı.



            Cephenin açılma nedeni; Almanya’nın Bakü petrollerini ele geçirmek istemesi; Enver Paşa’nın Orta Asya Türkleri’ni Osmanlı Devleti çatısı altında toplamak istemesi.



            Savaşı, kış şartlarının ağır olmasından dolayı Osmanlı Devleti kaybetti.



            Sonuçları; Ruslar, Muş, Bitlis, Erzurum ve Erzincan’ı ele geçirdiler; İtilaf Devletleri Çanakkale’yi geçemediler ve Rusya’ya yardım gönderemediler. Bunun sonucunda Rusya’da ihtilal çıktı ve Rusya savaştan çekilmek zorunda kaldı (Brest-Litowsk Antlaşmasını imzalayıp savaştan çekildi/3 Mart 1918).



NOT: Daha sonra bu cepheye komutan olarak atanan M. Kemal, Rus ilerleyişini durdurdu, Muş ve Bitlis’i geri aldı.







Kanal Cephesi    (14 Ocak 1915)                                                                     



            Almanların isteği ile açıldı.



            Bu cephede Osmanlı Devleti İngilizlerle savaştı.



            Nedeni; Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı geri almak istemesi; Süveyş Kanalı’nı ele geçirip, İngilizlerin Hindistan sömürgeleri ile bağlantısını kesmek istemesi.



            Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti (iklim koşulları, insan ve malzeme yetersizliği nedeniyle).



Irak Cephesi



            Cepheyi İngilizler açmıştır (1914–1917)



            Nedeni; İngiltere’nin Musul (Irak) petrollerinden yararlanmak istemesi; İngiltere’nin Rusya ile birleşmek istemesi, Rusya’ya yardım etmek istemesi; sömürge yolarlının güvenliğini sağlamak istemesi.



            Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti.



            Sonucu; zengin petrol yataklarına sahip Kuzey Irak, İngiltere’nin denetimine girdi.







Filistin-Suriye



            Osmanlı Devleti, İngiliz ve Araplarla savaştı. Osmanlı Devleti, bu savaşı kaybetti.



Hicaz-Yemen



            Osmanlı Devleti, İngiliz ve Araplarla savaştı.



            Nedeni; Osmanlı Devleti’nin İngiliz ve Arapların elindeki kutsal yerleri ele geçirmek istemesi.



            Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti.



Çanakkale Cephesi   (1915)



            Cephe İtilaf Devletleri tarafından açılmıştır.                                                                                         



            Nedeni; Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nı alıp İstanbul’u ele geçirmek; Rusya’ya yardım götürmek; Anadolu ve Rumeli arasındaki bağlantıyı kesmek; Osmanlı’yı savaş dışı bırakmak.



Çanakkale Cephesi’nin Sonuçları



         Rusya’ya yardım gönderilemediği için ihtilal çıktı ve Rusya savaştan çekildi (Rusya’da Bolşevik İhtilali çıktı, Çarlık rejimi yıkıldı. 3 Mart 1918’de Brest-Litowsk anlaşması imzalandı ve Rusya savaştan çekildi)



            I. Dünya Savaşı uzadı ve geniş bir alana yayıldı.



            Bulgaristan İttifak Devletleri tarafına geçti.



            Yaklaşık 500 bin insan öldü.



            M. Kemal bu cephedeki başarılarından dolayı tanındı (Kurtuluş Savaşı’nda lider olarak kabul edilmesine neden oldu).



NOT: Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda müttefiklerine yardım etmek amacıyla Sınırları Dışında da savaştı.



 Sınırlarımız Dışında Savaştığımız Cepheler: Romanya, Makedonya, Galiçya.



                ABD, savaşın başında tarafsızdı. Ancak İngiltere ve Fransa’ya gemi, silah, cephane vs. satıyordu. Bunun üzerine Almanya, ABD’nin ticaret gemilerini batırmaya başladı. Ekonomik zarara uğrayan ABD böylece I. Dünya Savaşı’na girdi (1917).



NOT: ABD başkanı Wilson, I. Dünya Savaşı girerken Wilson İlkeleri’ni yayınladı.







Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918): Türkleri ilgilendiren kısım;



- Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde kesin egemenlik hakkı tanınmalıdır.



- Türk egemenliğinde yaşayan diğer milletlere kendi kendini yönetme hakkı verilmelidir (bizim için kötü bir madde).



- Boğazlar, bütün devletlerin gemilerine açık olmalıdır (bu da bizim için kötü bir madde).



NOT: I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanacak barış antlaşmalarının maddeleri Paris Barış Konferansı’nda belirlendi.



Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)ile savaş sona erdi.



Savaşın Sonunda İmzalanan Ateşkes Antlaşmaları



Bulgaristan = Sofya Ateşkes Antlaşması (29 Eylül 1918)

Osmanlı Devleti = Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)

Avusturya-Macaristan = Villa Gusti Ateşkes Antlaşması (3 Kasım 1918)

Almanya = Rethondes Ateşkes Antlaşması (11 Kasım 1918)

I. Dünya Savaşı’nın Sonuçları



I. Dünya Savaşı’nı İtilaf Devletleri kazandı.                                                                                             

İmparatorluklar (Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Çarlık Rusya’sı) yıkıldı.

Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Avusturya, Macaristan, Sovyetler Birliği, Türkiye gibi yeni devletler kuruldu.

Dünya barışını sağlamak, devletlerarası sorunları çözmek amacıyla “Milletler Cemiyeti” (Cemiyet-i Akvam) kuruldu.

Bazı ülkelerde rejim değişikliği oldu. İtalya’da Faşizm, Almanya’da Nazizim, Rusya’da Kominizm (Sosyalizm) gibi. Cumhuriyet yaygınlaştı.

Sömürgecilik isim değiştirerek manda ve himaye adı ile devam etti.

Almanya tüm sömürgelerini kaybetti.

I. Dünya Savaşı’nın sonuçları II. Dünya Savaşı’na zemin hazırladı (Versay Antlaşması çok ağır şartları olan bir antlaşmaydı, şartları II. Dünya Savaşı’nın bir sebebi oldu).

NOT: I. Dünya Savaşı’ndan en kazançlı çıkan devlet İngiltere oldu. İtalya galip devlet olmasına karşın savaştan istediği kazancı sağlayamadı, büyük bir ekonomik bunalıma girdi.



NOT: I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI ve SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI imzalandı.







KÜRESEL ISINMA



İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel Isınma deniyor.



Küresel Isınmanın Etkileri



Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor.

 Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor.

İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor (örneğin kutup ayıları ve penguenlerin sayıları oldukça azaldı).

Küresel Isınma İnsan Sağlığını da Doğrudan Etkiliyor

          Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.



Birey Olarak Küresel Isınmaya Karşı Yapabileceklerimiz :

Evde en çok kullanılan 5 ampülü en az enerji tüketen cinslerle değiştirmek. 2.5 milyon evde yapılan bu uygulama ile 1 yılda 800.000 aracın atmosfere verdiği sera gazına eşdeğer tasarruf yapmış oluyoruz. Aynı zamanda elektrik faturamız da düşük gelecektir.

Evlerdeki 2. televizyonları teke indirmeliyiz. Klimaların filtrelerini 3 ayda bir değiştirmeliyiz. Kirlenen filtreler hava akışını yavaşlatacağından cihaz daha fazla enerji harcayacaktır.

İşyerinize veya evinize alacağınız yeni ekipmanların mutlaka enerji tasarrufu fazla olanlarını tercih edin.

Su kullanımındaki savurganlık, hem enerji tüketimini, hem de su tüketimini artırmaktadır. Örneğin, diş temizliğinde ve traş olurken musluklar mutlaka kapatılmalıdır.

Evinizde ve işyerinizde, kullanmadığınız zamanlarda, TV, radyo, bilgisayar gibi elektronik cihazların fişlerini çekin.

Yaz aylarında evinizin güneş alan penceresine beyaz perde takın ve gün boyu kapalı tutun.

Ağaç dikin. Her ağaç atmosferden önemli ölçüde sera gazı (CO2) emer.

Yakın mesafelere yürüyün. Uzun mesafeler için metro ve tramvayı tercih edin.

Tüketimi azaltın.

Aracınızı düşük hızda kullanın. "Para sizin olabilir ama dünya hepimizin."

Bunları en az beş kişiye anlatın.

Türkiye’nin Birleşmiş Miletlere Üye Olması                                             



   Birleşmiş Milletlerin kuruluş hazırlıkları II. Dünya Savaşı sırasında başladı.



   Türkiye de zamanın bu en büyük uluslar arası örgütüne katılmak istiyordu fakat M. Kemal, davetin Birleşmiş Milletlerden gelmesini istiyordu. Beklenen davet geldi. 51 devletin katılmasıyla Amerika’nın San Francisco kentinde “Birleşmiş Milletler Antlaşması” imzalandı (1945).



   Birleşmiş Milletlere üye olan ülkeler bu örgütün aldığı bütün kararlara uymak zorundadır. Uymayan ülkelere ekonomik ve askeri ambargo uygulanır.



Birleşmiş Milletlerin Amaçları



- Uluslar arası barış ve güvenliği sağlamak



- Devletlerarasındaki her türlü sorunu işbirliği içinde çözmek



- İnsan haklarını korumak ve geliştirmek



- İyi bir yaşam düzeyi sağlamak



- Savaşlara engel olmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder