2. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türk Dış Politikası - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Mayıs 02, 2018

2. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türk Dış Politikası

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

2. Dünya Savaşı’ndan Sonra Türk Dış Politikası 

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk Dış Politikası nasıldı? Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den istedikleri, ABD’nin Türkiye’yi desteklemesi ve Kore Savaşı.


II. DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA TÜRK DIŞ POLİTİKASI
ikinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle uluslararası sistem ciddi bir yapısal değişime uğramıştır. Uluslararası sistemdeki bu köklü değişiklik ülkelerin dış politikalarına yansırken, Türkiye’nin dış ilişkilerinin yeniden düzenlenmesinde etkili olmuştur.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin dış politikasına egemen olan ve ona yön veren esas unsur, savaş sonrası Avrupa dengesinde meydana gelen boşluklardan yararlanan Sovyetler Birliği’nin Türkiye üzerindeki istekleridir.

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’DEN İSTEDİKLERİ
II. Dünya Savaşı yıllarında Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik politikası cephe durumlarına göre değişiklikler göstermiş, savaş sonunda gerçek niteliğini kazanmıştır. Sovyet Hükümeti 1945’de, 17 Aralık 1925 tarihli “Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşmasını günün şartlarına ve II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan duruma uymadığı gerekçesiyle feshetmiştir. Türkiye iki ülke arasında dostluk ve iyi ilişkilerin devamı için yeni bir antlaşma yapılabileceğini Sovyetlere bildirmişse de, çok geçmeden SSCB’nin Türkiye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünden bazı tavizler vermeden anlatamayacağı ortaya çıkmıştır. Çünkü Rus yetkili Molotov, Türkiye’nin Sovyet Büyükelçisi’ne 7 Haziran 1945’te, iki ülke arasında yeni bir antlaşma yapılabilmesi için, boğazların Türkiye’yle birlikte savunulması, bunu sağlamak için Sovyetlere boğazlarda deniz ve kara üstleri verilmesi, Kars ve Ardahan’ın Sovyetlere verilmesi gerektiğini bildirmiştir. Türkiye’nin kabul edilmesi mümkün olmayan bu istekleri reddetmesi üzerine, 1945 Haziran’ından itibaren Sovyetler tarafından Türkiye’ye siyasi baskı uygulanmaya başlanmıştır.

ABD ve İngiltere’nin, Sovyetler Birliği ile savaş sonunda işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla yaptıkları Postdam Konferansı’nda görüşülen en önemli meselelerden biri Türk boğazlarının durumu olmuştur. Konferansta Sovyetler, boğazlar meselesinin sadece Türkiye ile kendisini ilgilendiren bir konu olduğunu belirterek, boğazlarda askeri üstler istemiştir. Sovyetler, Postdam Konferansı’ndan bir yıl sonra 8 Ağustos 1946’da, boğazlarla ilgili görüşlerini içeren bir notayı Türkiye’ye vermiştir. Sovyetler bu notada; II. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen olayların, Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz devletlerinin güvenliğini sağlamakta yetersiz kaldığını ileri sürerek, boğazlardan geçiş rejimini düzenleme yetkisinin, Türkiye ile Karadeniz devletlerine ait olmasını, boğazların Türkiye ile Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa savunulmasını istemiştir. Sovyetlerin bu notası üzerine ABD ve ingiltere İle durumu görüşen Türkiye, bu istekleri reddetmiştir. Sovyetler bu isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmek için siyasi baskı yapmaya devam etmiş, 24 Eylül 1946’da ikinci bir nota vermiştir. Bu baskılar karşısında Türkiye, İngiltere ve ABD’nin desteğini sağlamak amacıyla faaliyetlerini artırmıştır.

ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ DESTEKLEMESİ
Türkiye, Sovyet tehlikesine karşı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla, 1939’dan itibaren gerek ittifak içinde bulunduğu İngiltere’nin, gerekse II. Dünya Savaşı sonunda süper güç olarak ortaya çıkan ABD’nin desteğini aramıştır. Fakat bir taraftan II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmış olması, diğer taraftan da Türkiye’de tepki uyandıran Sovyet davranışlarının ABD ve ingiltere tarafından aynı tepkiyle karşılanmaması yüzünden Türkiye başlangıçta istediği desteği elde edememişti. Ancak 1945-1946 yıllarında cereyan eden olaylar, İngiltere ve ABD’yi politikasını değiştirmeye yöneltmiştir.

II. Dünya Savaşı’ndan itibaren Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardıma devam eden İngiltere, 21 Şubat 1947’de ABD’ye verdiği bir muhtırayla, artık bu ülkelere yardıma devam edemeyeceğini, fakat Batı dünyasının savunması bakımından bu ülkelerin bağımsızlığının önemli olduğunu, bu sebeple ABD’nin askeri ve ekonomik yardımının şart olduğunu bildirmiştir. İngiltere’nin bu muhtırası, onun özellikle Ortadoğu’daki yerini ABD’ye terk etmek zorunda kaldığını göstermektedir. Bu sebeple İngiliz muhtırasını alan ABD yönetimi, Sovyet yayılmacılığını durdurmak üzere harekete geçmeye karar vermiştir.

Sonuçta ABD Başkanı Truman, kongrede 12 Mart 1947’de daha sonraları Truman Doktrini adını alan mesajını okumuş ve kongreden hükümete Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardım yapılması konusunda yetki verilmesini istemiştir.

Buna dayanarak hazırlanan Yunanistan ve Türkiye’ye Yardım Kanunu 22 Mayıs 1947’de yürürlüğe girmiştir. 12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan ikili antlaşmasının imzalanmasının ardından ABD, Türkiye’ye askeri yardım yapmaya başlamıştır. Truman Doktrini, Sovyet baskısı karşısında devamlı ABD’nin desteğini arayan Türkiye’de büyük memnuniyet yaratmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda ikili anlaşma ile getirilen sınırlamalar Türkiye açısından birtakım sıkıntılar doğurmuştur. ‘



Truman Doktrini, II. Dünya Savaşı’nın geçiş devresini sona erdirmiş, dünyanın iki bloğa ayrıldığını ve Sovyet-ABD mücadelesinin, yani soğuk savaş döneminin başladığını ilan etmiştir. Askeri yardım amaçlı Truman Doktrini’nden sonra Türkiye ile ABD arasında 4 Temmuz 1948’de ekonomik işbirliği antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmadan sonra Marshall Plânı çerçevesinde 1949-1951 yılları arasında ABD,Türkiye’ye ekonomik yardım yapmıştır.Türkiye bu yardımlarla birlikte artık Batı yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır.

KORE SAVAŞI
Kore, Asya’da Japon Denizi ile Sarı Deniz arasında uzanan bir yarımadadır. Kore, 1910 yılından itibaren Japonya’nın işgali altındaydı. II. Dünya Savaşı’nın sonunda Japonya teslim olunca Kore’nin kuzeyini Sovyetler Birliği, güneyini ABD işgal etti (1945). Müttefiklerin amacı burada bağımsız bir Kore devletinin kurulmasını sağlamaktı.

1948 yılında Güney Kore, Batı modeline; Kuzey Kore Sosyalist modele uygun birer devlet olduklarını ve Kore’nin tamamını temsil ettiklerini ilan edince bağımsız Kore devletinin kurulması çıkmaza girdi. Sovyet Rusya, Kore’nin komünist rejim altında birleşmesini istiyordu. Kuzey Kore, bu amacı gerçekleştirmek için 1950 yılında Güney Kore’ye saldırdı. Birleşmiş Milletler Teşkilatı bu saldırıyı kınayarak müdahale kararı aldı. Başta ABD olmak üzere 19 devlet Kore’ye asker ve yardım gönderdiler. Üç yıl süren savaşta taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamadılar ve ateşkes imzalayarak savaşa son verdiler.

Türkiye, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’ne karşı ABD ile yakınlaşma politikası izliyordu. Ayrıca Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletler’in çağrısına uyarak Kore’ye bir tugay gönderdi. Bu durum Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmesinde önemli rol oynadı.


NATO’NUN KURULUŞU
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırları içine katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştır.

Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar vermişlerdir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 nisan 1949’da Washington’da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) kuruldu.



Yapılan antlaşma ile NATO’ya üye ülkelerden herhangi birine yapılacak saldırıya üye ülkelerin hep birlikte karşı koymaları kararlaştırılmıştır.

TÜRKİYE’NİN NATO’YA GİRMESİ
Türkiye’nin NATO’ya girme düşüncesi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Batı Bloğu’na bağlanma çabalarının sonucudur. Aslında savaştan sonra Türkiye’nin Batılılara yaklaşma politikasını bir yandan ülkenin ekonomik kalkınması,özellikle silahlı kuvvetlerin modernizasyonu için gereken kaynakların Batıdan kolayca sağlanabileceği, bir yandan da Atatürk tarafından başlatılan çağdaşlaşma hareketleri sonucu Türkiye’nin Batılı bir ülke olabilme yolunda yaptığı tercihin doğal bir sonucu olarak görmek gerekir. Türkiye’yi Batı’ya yönelten somut neden ise,Sovyetlerin Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturmaya başlamasıdır.

Sovyet tehdidi yüzünden Türkiye NATO’ya daha kuruluş aşamasında dahil olmak girişiminde bulunmuş, ancşk sonuç alamamıştır. Ağustos 1949’da Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğine alınması,Türk devlet adamlarını NATO’ya girme konusunda cesaretlendirmiş ve müracaatlarına haklı bir gerekçe hazırlamıştır. Ancak Türkiye’nin NATO’ya girme çabaları özellikle Avrupalı üyelerin itirazlarına yol açmıştır. Avrupalı ülkelerden farklı düşünen ingiltere ise Türkiye ve Yunanistan’ın, Avrupa Savunma Cephesi yerine oluşturulacak, Ortadoğu Savunma Planı içerisine alınması gerektiği düşüncesindeydi.

Bu arada 1950 seçimleriyle iktidara gelen, DP yönetimi dış politikada CHP’nin politikasına yakın bir politika izlerken, ekonomide batıya daha yakın bir ekonomik politika uygulamaya başlamıştır. Batıyla yakınlaşabilmek için, Türkiye’nin NATO’ya girmesini zorunlu gören DP yönetimi, bu sırada patlak veren Kore Savaşfnı fırsat bilerek, TBMM’nin onayını almadan 4500 kişilik bir Türk birliğini Kore’ye göndermiştir.

Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin NATO’ya alınması konusunda ABD’nin tavrı değişmeye başlamıştır. Çünkü Kore Savaşı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra artık çıkması beklenmeyen bölgesel savaşların hiç de ihtimal dışı olmadığını göstermiş ve NATO ülkelerini, özellikle de ABD yönetimini Sovyetler karşısında daha etkili tedbirler almaya yöneltmiştir. Sonuçta Sovyetler Birliği’ne karşı set çekme ve çıkabilecek muhtemel bir savaşta askeri üslere ihtiyaç duyulması nedeniyle ABD, Türkiye’nin NATO’ya alınmasını gerekli görmüştür. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO’ya alınmasında, Kore’deki askeri başarısı, uluslararası sorunlarda Batılılarla birlikte hareket etmesi, modern olmamasına rağmen güçlü bir kara ordusuna sahip olması ve jeopolitik konumu etkili olmuştur.

TBMM 18 Şubat 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşması’nı onaylamış, böylece Türkiye resmen NATO’nun üyesi olmuştur. Türkiye NATO’ya girmekle, Sovyet tehdidine karşı Batı savunma sistemi içinde güvenliğini sağlamış, ABD’nin Türkiye’ye yönelik askeri ve ekonomik yardımlarına düzenli bir işlerlik kazandırılmıştır. Türk devlet adamları uzun yıllar Atlantik İttifakı’nı, bir savunma ittifakı olmaktan öte bir dünya görüşü ve milli bir dış politika unsuru olarak değerlendirmişlerdir. Bu anlayışın sonucu olarak Türkiye,uluslararası sorunlarda Batı ülkeleriyle, özellikle de ABD ile ortak hareket etmeye başlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder