Tıbbi Bitkiler Ve Fitokimyasallar - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Mart 03, 2018

Tıbbi Bitkiler Ve Fitokimyasallar

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Tıbbi Bitkiler Ve Fitokimyasallar 

Şifalı bitkiler olarak da bilinen tıbbi bitkiler, tarih öncesi çağlardan beri geleneksel tıp uygulamalarında yer almıştır. Bitkiler, yüzlerce kimyasal bileşiği sentezleyerek, böceklere, mantarlara, hastalıklara ve otçul memelilere karşı ekinleri savunma da dahil olmak üzere sayısız işlevleri için kullanılmıştır. Potansiyel veya bilinen biyolojik aktiviteye sahip birçok fitokimyasal madde tespit edilmiştir. Ama, bir bitki çok çeşitli fitokimyasal maddeler içerdiğinden (sadece domateste onbinden fazla), o bitkinin olduğu gibi ilaç olarak kullanılmasının etkileri belirsizdir. Ayrıca, tıbbi potansiyele sahip birçok bitkinin, fitokimyasal içeriğinin farmakolojik etkileri ve sağlık açısından güvenliği titiz bilimsel araştırmalarla değerlendirilmemiştir.


Tıbbi bitkilerin en eski tarihsel kayıtları, afyon da dahil olmak üzere yüzlerce şifalı bitkinin kil tabletlerinde yer aldığı Sümer uygarlığından kalmadır. Eski Mısır’ın Ebers Papirüsü, 850 bitki ilacını, Dioscorides’in, 1500 yılı aşkın bir süreyle farmakopelerin temelini oluşturan De Materia Medica’sı, 600’den fazla şifalı bitkiyi kullanarak hazırladığı 1000’den fazla ilaç tarifinin kayıtlarını içerir. Yeni ilaç araştırmalarında, tabiattaki farmakolojik olarak aktif maddeleri bulmak amacıyla etnobotanik biliminden faydalanılmış ve yüzlerce faydalı bileşik keşfedilmiştir. Bu keşiflere, her gün kullandığımız aspirin, digoksin ve kinin dahildir. Bitkilerde bulunan bileşikler çok çeşitlidir, ancak genellikle alkaloidler, glikozitler, polifenoller ve terpenler olmak üzere dört ana biyokimyasal sınıfta ele alınırlar.


Tıbbi Bitkiler Ve Fitokimyasallar
Tıbbi Bitkiler Ve Fitokimyasallar
Tıbbi bitkiler, sanayileşmemiş toplumlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Çünkü modern ilaçlardan daha kolay ve daha ucuza temin edilmektedir. Tıbbi amaçlı 50.000 ila 70.000 bitkinin yıllık küresel ihracat değerinin birkaç yüz milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Birçok ülkede, geleneksel tıbbın yasal düzenlemesi yok denecek durumdadır. Dünya Sağlık Örgütü, güvenli ve rasyonel kullanımı sağlamak amacıyla bir ağ geliştirmektedir. Öte yandan, tıbbi bitkiler, iklim değişikliği ve habitat tahribatı gibi genel tehditlerle ve pazar talebini karşılamak için aşırı hasat tehdidiyle karşı karşıyadır.

Paleolitik Dönem:

Birçoğu, günümüzün mutfaklarında baharat olarak kullanılan bitkiler, tarih öncesi çağlardan beri kesin etkili olmasalar bile ilaç olarak kullanılmıştır. Baharatlar, özellikle sıcak iklim koşullarında, gıdaların ve özellikle et yemeklerinin bozulmasına neden olan bakterilere karşı da kullanılmıştır. Angiospermler (çiçekli bitkiler), çoğu bitkisel ilacın orijinal kaynağıydı. Yerleşim bölgeleri genellikle ısırgan otu, karahindiba gibi ilaç olarak kullanılan otlarla çevriliydi. Koyun, keçi gibi hayvanlar da hastalandıklarında bu şifalı bitkileri tüketiyorlardı. Tarih öncesinin defin sitelerindeki bitki örnekleri, Paleolitik insanların bitkiler hakkında bilgisi olduğu yönündeki kanıtlar arasındadır. Örneğin, Ralph Solecki’nin Kuzey Irak’taki Zagros Dağları’nda yaptığı kazılarda ortaya çıkan, 60.000 yıllık Neandertal defin sitesindeki “Şanidar IV” iskeleti üzerinde bulunan dişbudak, akağaç gibi 8 bitki türünün 7 tanesi bugün de bitkisel ilaçlar olarak kullanılmaktadır. Günümüzden yaklaşık 5.300 yıl önce, Ötztal Alpleri’nde yaşayan Buzadam Ötzi’nin kişisel eşyaları arasında bulunan mantar, muhtemelen karın ağrısına ve ishale neden olan kırbaç kurdu (trichuris trichiura) hastalığına karşı kullanılmıştı.

Erken Orta Çağ:

Hindistan’da, Atharva Veda, Rig Veda ve Sushruta Samhita’da belgelendiği gibi Ayurvedik tıp, yüzlerce farmakolojik olarak aktif bitkiyi ve kurkumin içeren zerdeçal gibi baharatları kullandı. Çin farmakopesi “Shennong Ben Cao Jing”, efedra ve kenevir gibi bitkilerin ilaçlarını kaydeder. Bu, Tang Hanedanı Yaoxing Lun zamanında genişletildi. Erken Ortaçağ’da, Benediktin manastırları, klasik metinleri tercüme edip kopyaladı, Avrupa’daki tıbbi bilgileri ve bitki bahçelerini korudu. Bingen’li Hildegard, “Causee et Curae” (Sebepler ve Tedaviler) kitabını yazdı. İslam Altınçağı’nda, bilim adamları, Dioscorides’le birlikte birçok klasik Yunan metnini Arapça’ya çevirdi ve kendi yorumlarını ekledi. İbn-i Sina, onyedinci yüzyılın ortalarına dek temel ders kitabı olan “El-Kanun fi’t-Tıb” adlı eserinde çok sayıda bitkinin özelliklerini sıraladı. Herbalizm İslam dünyasında, özellikle de Bağdat ve Endülüs’te gelişti.

Erken Modern Dönem:



Erken Modern dönemde, 1526’da, İngiliz dilinde yazılmış ilk resimli şifalı bitkiler ansiklopedisi olan “Grete Herball” yayınlandı. 1597’de, John Gerard, ünlü botanikçi Rembert Dodoens’ın çalışmalarından yararlanarak, bitki çizimlerinin ahşap baskılarıyla birlikte 1484 sayfayı bulan “Bitkilerin Genel Tarihi”ni yayınladı. Birçok yeni bitkisel ilaç yeni keşif ürünü olarak Avrupa’ya geldi ve 15 -16. yüzyıllarda, Eski Dünya ile Amerika arasında, 1492’de Kolomb’la başlamış olan hayvanların, bitkilerin ve teknolojilerin takasının hızlandığı bir dönem yaşandı. Amerika kıtasına gelen şifalı otlar arasında sarımsak, zencefil ve zerdeçal, Avrupa’ya gelenler arasında kahve, tütün ve koka vardı. Meksika’da, on altıncı yüzyıl Badianus El Yazması, Orta Amerika’da yetişen tıbbi bitkileri tanımladı.

Modern Dönem:

Bitkilerin tıptaki yeri, 19. yüzyılda başlayan kimyasal analiz uygulaması ile kökten değiştirildi. Alkaloidler, 1806 yılında haşhaştan elde edilen morfinle başlayarak bir dizi tıbbi bitkiden izole edildi. Kısa süre sonra, 1817’de altın kökü otundan (ipecacuanha) ipeka şurubu ve kargabüken ağacından (strychnos) striknin, kınakına ağacından (cinchona) kinin elde edildi. Kimya bilimi ilerledikçe, tıbbi bitkilerin yapısında farmakolojik aktif maddelerin farklı sınıfları da keşfedildi. Tıbbi bitkilerden, morfin de dahil olmak üzere saflaştırılmış alkaloidlerin ticari ekstraksiyonu, 1826’da Merck’de başladı. Tıbbi bir bitkide ilk keşfedilen madde sentezi, 1853’te salisilik asit oldu.

19. yüzyılın sonlarında farmakoloji şifalı bitkilere karşı tavır geliştirmeye başladı. Zira bitkiler kurutulduğunda genellikle enzimler aktif maddeleri değişime uğratıyordu. Bitkilerden ilaç keşfi, porsuk ağacı (yew) ve pervane çiçeğinden (madagascar periwinkle) üretilen önemli kanser ilaçlarıyla 20. yüzyıl boyunca ve 21. yüzyılda önemli olmaya devam etti. Tıbbi bitkiler, sağlığı korumak veya belirli bir hastalığa çare bulmak için, hem geleneksel tıbbın hem modern tıbbın yararlandığı bitkilerdir. Gıda ve Tarım Örgütü, dünya üzerinde 50.000’in üzerinde tıbbi bitki kullanıldığını saptadı. Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri ise daha muhafazakar bir hesaplamayla, her türlü kullanımlarının belgelendiği yaklaşık 30.000 bitkinin dışında, 2016 yılında 17.810 bitki türünün onaylanmış tıbbi bir kullanımı olduğunu açıklamıştır.

Modern tıpta, hastalara verilen ilaçların yaklaşık dörtte biri tıbbi bitkilerden türetilmekte ve titizlikle test edilmektedir. Diğer tıp yaklaşımlarında, şifalı bitkiler, genellikle gayriresmi olarak tedavi girişimlerinde bulunanların oluşturduğu bir çoğunluğun elindedir ve bilimsel olarak test edilmemiş, onaylanmamıştır. Dünya Sağlık Örgütü, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 80’inin geleneksel tıbba (yalnızca bitkilerle sınırlı olmaksızın) bağlı olduğunu tahmin etmektedir. Yaklaşık iki milyar insan hastalıklarına büyük ölçüde şifalı bitkilerle çare bulmaya çalışmaktadır. Bitkisel veya diğer doğal sağlık ürünleri de dahil olmak üzere, sağlıkta fayda sağlaması beklenen ürünlerin sayısı, gelişmiş ülkelerde de ekonomik nedenlerle artmaktadır. Bitkisel ilaçların, güvenli imajlarına rağmen, toksisite açısından ve insan sağlığına diğer yan etkilerinin riskleri açısından yeterince incelenip denetlenmeden kullanılmaları düşündürücüdür.

Şifalı bitkiler, onları ilaç olarak tüketen insanların sağlığına destek olarak, satmak için eken, işleyen ve dağıtanlara kazanç sağlayarak, toplumsal açıdan da istihdam olanakları yaratması ve vergi getirisiyle üç tür yarar oluşturmaktadır. Gelecekte, potansiyel tıbbi kullanımları olabilecek bitkilerin veya ekstraktların geliştirilmesi ise, zayıf bilimsel kanıtlar, ilaç geliştirme sürecindeki kötü uygulamalar ve yetersiz finansman nedenleriyle yetersiz kalmaktadır.

Fitokimyasalların Değerlendirilmesi:

Bitkilerin renklerinin,koku ve tatlarının oluşmasında rol oynayan fitokimyasalların kendi başlarına besin özellikleri yoktur. Tüm bitkiler, otoburlara karşı evrimsel bir korunma avantajı sağlayan, salisilik asit örneğindeki hormon yapısı gibi çeşitli kimyasal bileşikler üretirler. Bu fitokimyasallar ilaç olarak kullanılma potansiyeline sahiptir. Tıbbi bitkilerin modern tıpta kullanımı, bu maddelerin içeriklerinin ve bilinen farmakolojik aktivitelerinin bilimsel olarak teyit edilmiş olmasını gerektirir. Farmakolojik olarak aktif fitokimyasalların başlıca sınıfları ve bunları içeren bazı bitki örnekleri şunlardır:

-Alkaloidler:

Alkaloidler, çeşitli bitkilerde bulunan, tadı acı ve toksik kimyasallardır. Üretilen rekreasyonel ve farmasötik ilaçların farklı etkilere sahip çeşitli sınıfları vardır. Bunların arasında, itüzümünden elde edilen atropin, skopolamin ve hiyosyamin, kırlangıç otundan ve Berberis vulgaristen elde edilen berberin sayılabilir. Gene, kahve ağacından (Coffea) kafein, pervane çiçeğinden (Catharanthus roseus) vinkristin, haşhaştan morfin, tütünden nikotin, kınakına ağacından (Cinchona) kinin elde edilmektedir.

-Glikozidler:

Antrakinon glikozidleri, kuzukulağıgiller familyasından ravent, cehri ve İskenderiye sinamekisi gibi bitkilerde bulunur. Kardiyak glikozidler, tilkiotu ve zambak gibi şifalı bitkilerden gelen güçlü ilaçlardır. Kalp atımını destekleyen ve diüretik olarak görev yapan digoksin ve digitoksin içerirler.

-Polifenoller:

Polifenoller, tıbbi bitkilerde yaygın olarak bulunup, bitki hastalıklarına karşı farklı rollere sahiptir. Bunlar arasında hormon benzeri fitoöstrojenler ve tanenler bulunur. Fitoöstrojen içeren bitkiler, doğurganlık, menopoz, menstrüel sorunlar gibi jinekolojik bozukluklara karşı yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. Bu bitkiler arasında, kudzu, melekotu, rezene ve anason bulunur. Çay ve zeytinyağı da unutulmamalıdır. Üzüm çekirdeğinden elde edilen polifenolik özüt gibi birçok ürün, diyet takviyesi ve kozmetik olarak satılmaktadır. Nar, punikalin adı verilen polifenollerin kaynağıdır.

-Terpenler:

Reçinenin ve terebentinin de bileşkesi olan terpen ve terpenoidler çeşitli bitkilerde ve kozalaklılar gibi reçineli bitkilerde bulunur. Çok güçlü aromatik özelliklere sahiptirler (gül, lavanta, vb.) ve kokularından, parfümlerde ve aromaterapide kullanılan uçucu yağlarda yararlanılmaktadır. Bazılarından üretilen timol önemli bir antiseptiktir. Hücrelerdeki lipid peroksidasyonunu engelleyen terpenlerin kaynakları arasında narenciye ve kiraz da vardır.

Bitkisel ilaçların etken maddelerinin, aşırı doz veya yanlış bitki seçimi nedeniyle, ölüme kadar giden yan etkileri de olabilmektedir. Bazı bitkilerin bu etkileri bilinmekte, bazıları ise bilimsel olarak incelenmeye devam etmektedir. Bir ürün doğadan geldiği veya organik olduğu için, o ürünün güvenilir olması gerektiğini düşünmek için hiçbir neden yoktur. Atropin, striknin ve nikotin gibi güçlü doğal zehirlerin varlığı böyle düşünmenin ne derecede yanlış ve tehlikeli olduğunu gösterir. Ayrıca, konvansiyonel ilaçlara uygulanan yüksek standartlar bitkisel ilaçlara uygulanmamakta ve kullanılacak doz, bitkilerin yetişme koşullarına bağlı olarak büyük oranda değişebilmektedir: Farmakolojik olarak aktif bitki özleri, konvansiyonel ilaçlarla etkileşime girebilir. Hem benzer bileşikleri sağlayabilirler, hem de bazı fitokimyasallar vücudun sitokrom P450 sistemi de dahil olmak üzere karaciğerdeki maddeleri metabolize eden sistemlere müdahale ederek ilaçların vücutta daha uzun süre kalmasına ve istenenden çok daha güçlü bir kümülatif etkiye yol açabilirler. Bitkiler birçok farklı maddeler içerdiğinden, bitki özlerinin insan vücudu üzerinde karmaşık etkileri olabilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder