DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyası 20-06-2017 tarihinde Ortak Paylaşım kategorisinin Seminer Konuları alt kategorisine eklendi. Şu an kadar 9517 kez indirildi. Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyasını bilgisayarınıza indirmek için bu sayfadaki yönergeleri takip ediniz.
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyasına benzer dosyalar Ortak Paylaşım ana kategorisinin Seminer Konuları alt kategorisinde yer almaktadır. Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu, sitemizin Ortak Paylaşım kategorisinin Seminer Konuları alt kategorisine eklenen Milli Eğitim Dergisinden Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunusu dokümanını inceliyorsunuz.
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu
dosyasını sitemizden ive üyeliksiz bir şekilde indirebilirsiniz. Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyasının 2017-2018 1.dönem eğitim öğretim yılına ait olup olmadığını dosyanın yükleme tarihine bakarak anlayabilirsiniz. Bu dosya (Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu )
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu
dosyası site yöneticileri tarafından onaylanarak sitemize eklenmiştir. Gönderen kısmı belirtilmemiş/yazılmamış dokümanlar sitemizde alıntıdır. 2017-2018 1.dönem Milli Eğitim Dergisinden Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunusu 2017 dosyası sitemizde şu ana kadar 14255 kez indirildi. Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu sitemizde winrar programı ile sıkıştırılmıştır. Zip/rar şeklinde yer alan Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyasını bilgisayarınızda açabilmek için winrar programını kullanabilirsiniz.
MAKALEYİ BURADAN İNDİREBİLSİNİZ!!!
İndiremeyen arkadaşlar aşağıdan copy paste yaparak düzenleyip çıktı alabilirler.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2017-2018 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI
............................ ORTAOKULU
MİLLİ EĞİTİM DERGİSİ MAKALE İNCELEME SEMİNER ÇALIŞMASI
(SOSYAL BİLGİLER)
Çalışmayı Yapan: ....................... (Sosyal Bilgiler Öğretmeni)
Milli Eğitim Dergisi: Bahar/2013 yıl 42 sayı/198
İncelenen Makale: OSMANLI’DA İLK YENİLEŞME DÖNEMİNDE EĞİTİMİN
KURUMSAL VE YÖNETSEL YAPISININ OLUŞUMU VE GELİŞİMİ
Makale Yazarları: Tarık SOYDAN,
Mahmut TÜNCEL
Makale Özeti: Klasik
döneminde tüm Osmanlı tebaası için büyük ölçüde dini eğitimin hakim olduğu
Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim yaygın ve kitlesel bir nitelik taşımamış,
Müslümanlar için medreseler ve sıbyan mekteplerinde, gayri Müslimler içinse
mensup oldukları din ve/veya mezhebin eğitime özgülenmiş mekanlarında
gerçekleştirilen geleneksel bir etkinlik olarak örgütlenmiştir. Bu dönemde
eğitim asıl olarak geleneksel sınıf konumlarının yeniden üretilmesi işlevi ile
ilgilidir. İlk yenileşme döneminde ise, batılılaşma hareketleriyle birlikte,
geleneksel eğitim kurumlarına batı tipi eğitim ve öğretim yapan askeri kurumlar
eklenmeye başlamıştır. Bu dönemde yeni eğitim kurumları aracılığıyla liyakat
sahibi asker ve yöneticiler yetiştirilmesi yoluyla askeri ve yönetsel alandaki
sorunların çözülebileceği ve sistemin restore edilebileceği düşünülmüştür.
Açılan Batı tipi okullar reform süreçlerinde etkili olabilecek bir kısım
aydının ve devlet adamının yetişmesi açısından işlevsel olmuş, ancak
Osmanlı’daki askeri ve idari sorunlar artarak sürmüştür. Tanzimat döneminde,
askeri alandan başlayan ve yönetsel alanı da içine alarak ilerleyen Osmanlı
yenileşmesi, kapsamlı bir modernleşme projesi haline gelmeye başlarken ülkedeki
eğitimin kurumsal ve yönetsel açıdan geliştirilmesi doğrultusunda bir dizi adım
atılmıştır. Bu dönemde Batı’daki eğitsel gelişmeler örnek alınarak farklı tür
ve düzeylerde yeni eğitim kurumları açılmış, ülke geneline yayılacak bir okul
sistemi kurulması hedeflenmiş ve bu sistemi yönetecek merkezi kurumlar
oluşturulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Yenileşme, Osmanlı yenileşmesi, eğitim, eğitim
yönetimi
Giriş :Osmanlı’nın
ilk yenileşme süreci, Lale Devri ve sonrasındaki ıslahatlarla baş-lamış, asıl
olarak III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmut (1808-1839) dönemindeki askeri ve
yönetsel ıslahatlarla ivme kazanmış ve Tanzimat Dönemi ıslahatları ile kapsamlı
bir yenileşme projesi niteliği kazanmaya başlamıştır.
* Dr. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü Eğitim Ekonomisi Anabilim Dalı
** Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü Eğitim Ekonomisi
Anabilim Dalı Doktora Programı Osmanlı devleti, Batı’da kapitalizmin ortaya
çıkması, Batılı devletlerin ticaret alanında avantajlı hale gelmeleri, yeni
ticaret yollarının keşfi/oluşturulması ile Osmanlı ülkesinin ticaret açısından
avantajlarını yitirmeye başlaması, tımar sisteminin çözülmesi ile köylünün
topraktan ayrılmaya başlaması sonucu mali ve askeri düzenin bozulması, Batı
ordularının modernize edilmeye başlanması karşısında Osmanlı’nın savaşlarda
ardı ardına yenilgiler alması ve taşrada bazı muhalif güçlerin örgütlenecek
merkez karşısında yerel güç odakları olarak ön plana çıkmaları gibi nedenlerle
17. yüzyıl sonlarından itibaren gerilemeye başlamıştır. Osmanlı’da, askeri
başarısızlıklarla birlikte yönetsel ve mali bunalım şeklinde ortaya çıkan
gerilemenin fark edilmesi ve bu gerilemeye sistemin geleneksel refleksleri ile
çözüm bulunamaması karşısında yenileşme (aynı anlama gelmek üzere batılılaşma)
reformları gündeme gelmiştir (Faroqhi, 1995 ; Pamuk, 1999, 2005 ; Eroğul, 2008
). Osmanlı’da gerilemenin ve bozulmanın sorgulanmaya başlandığı süreçte,
imparatorluğun neden gerilediği sorusu, önce devlet yönetimindeki yozlaşma daha
sonra ise Batı’nın askeri üstünlüğü üzerinden cevaplandırılmaya çalışılırken
gerilemeye çare olarak düşünülen yenileşme çabalarının özünü, merkezileşme
yönelimi oluşturmuştur. Bu dönemde reformların asıl amacı padişaha sadık modern
bir ordu yaratmak ve bu ordu aracılığıyla ayanlar ve diğer yerel güç odakları
üzerinde merkezi otoriteyi tesis ederek ekonomik durumu düzeltmeye çalışmak
olmuştur (Akyıldız, 2004 ; Mardin, 1991 ; Karpat, 2002).
Osmanlı yenileşmesi tek düze
olmayan; hızı ve yönü farklı tarihsel zamanlarda farklı özellikler gösteren bir
yol izlemiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde, deği- şimin yönü batılı
kurumların ve kuralların zaman içinde Osmanlı ülkesinde geçerlik kazanması
doğrultunda olmuştur. Osmanlı yöneticileri yenileşmeyi devletin bekasını
sağlamanın ve onu güçlendirmenin bir yolu olarak ele almış ve reformları bu
doğ- rultuda geliştirmeye çalışmışlardır. Bu yaklaşımla Batı, devletin yoksun
kaldığı kudretin bir boyutu olarak değerlendirilmiş, önce askeri sonra ise,
askeri ve yönetsel reformlar aracılığıyla yeniden güçlü bir egemenlik sistemi
yaratılabileceği düşünülmüştür (Mardin, 1991 ; Ortaylı, 2006). Osmanlı
yenileşme süreci, Osmanlı toplumunun sınıflara ve “milletler”e göre
farklılaşmasında önemli değişiklikler meydana getirmiştir. İmparatorluğun son
yüzyılında büyük siyasal çalkantılara neden olan bu gelişmeler aynı zamanda genel
olarak toplumsal yeniden üretim işlevini yerine getiren eğitim kurumunun da
yeniden yapılanmasına yol açmıştır (Tekeli ve İlkin, 1999). Osmanlı’da ilk
yenileşme döneminde modern eğitim ola naklarıyla desteklenmiş Avrupa tarzında
bir ordunun ve modern bir bürokratik örgütün meydana getirilmesiyle,
İmparatorluk üzerinde etkin bir merkezi denetimin sağlanabileceği düşü-
nülmüştür (Zürcher, 2003). İlk yenileşme döneminde, ordunun modernize
edilmesine ve devletin yönetsel yapısının güçlendirilmesine dönük eğitsel
reformlarla birlikte Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Osmanlı tebaasını
“Osmanlıcılık ideolojisi” üzerinden bir arada tutmaya dönük eğitsel çabalar
yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu süreçte klasik Osmanlı eğitim sistemi yeni bir
kurumsal ve yönetsel yapı olarak şekillenmeye başlamıştır. Bu çalışmanın amacı
Osmanlı yenileşmesinin ilk aşamalarında Osmanlı eğitim sisteminin kurumsal ve
yönetsel düzeylerdeki gelişimini dönemin koşulları bağlau Tarık Soydan / Mahmut
Tüncel Millî Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 111 mında ele almak ve
tartışmaktır. Çalışmanın ilk bölümünde klasik Osmanlı toplumsal düzeni ve bu
düzende eğitim sisteminin özellikleri üzerinde durulmuş, ikinci bölümünde Lale
Dönemi ıslahatları ile başlayan, III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde hız kazanan
yenileşme sürecinde eğitim alanında gerçekleştirilen kurumsal ve yönetsel
değişiklikler ele alınmış ve üçüncü bölümünde yenileşmenin kapsamlı bir nitelik
kazanmaya başladığı Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı eğitiminin kurumsal ve yönetsel
özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Klasik Osmanlı Toplumsal Düzeninde
Eğitim Klasik Osmanlı sisteminde eğitim asıl olarak geleneksel vakıf yapıları
ve loncalar içinde gerçekleştirilen kurumsal ve kitlesel temeli zayıf bir
etkinlik olarak, farklı “milletler” için ayrı ayrı olmak üzere, geleneksel
toplumsal konumların yeniden üretilmesi sürecinde işlev görmüştür (Tekeli ve
İlkin, 1999). Klasik dönemde Osmanlı “çok milletli” kozmopolit bir devlet
niteliğindedir. Bu dönemde Osmanlı’da dört “millet”ten söz etmek mümkündür:
Müslümanlar, Rum-Ortodokslar, Ermeniler ve Yahudiler. Osmanlı İmparatorluğu
devletin şer’i niteliği ile farklı dinsel aidiyetlere tekabül eden “millet”leri
uzlaştırmanın yolunu her “millet”i kendi içinde dini ve kültürel işlerini
görmek üzere örgütlenmelerinde serbest bırakmakta bulmuştur. Osmanlı’da her
“millet” kendi içinde yönetenler ve yönetilenler olmak üzere kendi ikili
tabakalaşmasına sahip olmuş ve bu yapıyı yeniden üreten eğitim sistemini ayrı
ayrı örgütlemiştir (Tekeli ve İlkin, 1999 ; Başkaya, 1999 ; Lewis, 2009).
Osmanlı’da farklı sınıf konumlarının oluşumunda ve yeniden üretilmesi
süreçlerinde eğitim önemli bir işlev görmüştür. Bu açıdan ilmiye ve kalemiye
sınıfları üzerinde durulabilir. İlmiye sınıfını oluşturanlar eğitimde
uzmanlaşmış kurumlar olan medreselerde yetiştirilmiştir. Osmanlı’da medrese
eğitimi asıl olarak ilmiye sını- fının, din görevlisi, yargı organı mensubu ve
medrese hocası (müderris) olarak yükleneceği işlevler için gerekli bilgi, değer
ve normları aktaran bir eğitim olarak örgütlenmiştir. Medreselerde eğitimle
paralel bir kademe sistemi oluşturulmuş ve eğitimin her kademesine karşılık
gelen bir ilmiye sınıfı görevi (kadılık, kazaskerlik, şeyhülislamlık gibi)
belirlenmiştir. Osmanlı’da kalemiye sınıfını oluşturan kişiler ise, hem
seyfiyenin yetiştirildiği saray okullarında hem de medreselerde yetiştirilmiş,
ayrıca bu sınıf usta çırak ilişkileri içinde bir yetiştirme yoluna da sahip
olmuştur (Kaya, 1984 ; Akyüz, 1985 ; Tekeli ve İlkin, 1999, 7). Osmanlı’da
yönetilenler sınıfını oluşturan reayanın esnaf ve sanatkârlar bölü- mü lonca
yapıları içinde örgütlenmiştir. Loncanın kurumsal düzeni, lonca içinde yer
alanların gerekli beceriyi ve uygun ideolojik yönelimleri kazanmasına yönelik
olarak şekillenmiştir. Loncalar eğitim ve ideolojik yeniden üretim açısından
önem taşıyan tekkelerle sıkı ilişkilere sahip olmuştur (Akyüz, 1985).
Geleneksel Osmanlı düzeninde çocuklara ilk eğitim-öğretimin verilen temel
kurumlar, varlıklarını Cumhuriyet Dönemi’ne kadar koruyan sıbyan mektepleridir.
Sıbyan mektepleri, mahalle aralarında çoğu zaman bir cami ya da mescit yanında
taş veya ahşaptan yaptırılan binalarda eğitim vermiştir. Bu nedenle bu
kurumlara “mahalle mektebi” ya da “taş mektep” de denilmiştir. Bunlar yanında
bazı vakfiyelerde geçen, “dârü’t-ta‘lîm”, “dârü’l-ilm”, “muallimhâne”,
“mektebhâne” gibi adlar da bu kurumları nitelemek için kullanılmıştır. Sıbyan
mekteplerinin bazıları hükümdarlar, devlet adamları ya da varlıklı Osmanlı’da
İlk Yenileşme Döneminde Eğitimin Kurumsal Ve Yönetsel Yapısının ... u 112 Millî
Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 hayırsever kişiler tarafından vakıf yoluyla
yaptırılmış ve giderleri de bu vakıfların gelirlerinin toplandığı vakıf
sandıklarından karşılanmıştır. Sıbyan mekteplerinin diğer bir kısmı ise halk
tarafından elbirliği ile inşa edilmiş ve okulun, başta öğretmenin ücreti olmak
üzere, ısınma, onarım gibi genel giderleri mahalleli tarafından kar-
şılanmıştır (Unat, 1964 ; Ergin, 1977; Tekeli ve İlkin, 1999 ). Osmanlı
toplumunda reayanın öteki bölümünü oluşturan köylüler için genelde özel bir
eğitim söz konusu değildir. Köylülerin üretime ilişkin bilgileri ve topluma
ilişkin değerleri edinmesinde aile temel eğitim kurumu olmuştur. Köyde, eğer
varsa, camiyi de buna eklemek mümkündür. Bazı köylerde sıbyan mektepleri de
vardır (Tekeli ve İlkin, 1999). Yenileşme dönemine kadar Osmanlılarda eğitimin
yönetsel örgütlenmesine bakıldığında; eğitim ve öğretim alanında en yüksek
makam Şeyhülislamlık, başka bir terimle Meşihat makamıdır. Müderrisleri tayin
ve azleden, medreselerin bakımı ve düzeni ile ilgili olan ve adliye alanında da
yetkili olan makam Şeyhülislamlıktır. Ancak Şeyhülislamlık bir tür eğitim
bakanlığı niteliği taşımamaktadır. Şeyhülislâmın, ulemanın başı olmakla
beraber, ülkenin her köşesine dağılmış çeşitli yapıdaki medreselerin kendi
vakıflarına göre ve çoğunlukla sülaleye, aileye veya mahalli özelliklere göre
elden ele geçen tedris kürsülerinde görev alan taşra müderrisleri üzerinde
fazlaca bir yönetsel yetkisi bulunmamaktadır. Taşra müderrisleri daha çok yerel
ulema başkanı sayılan müftülerin denetimine tabi olmuştur (Akyüz, 1985, 88,
89). Osmanlı eğitim sisteminin betimlenmesi açısından sadece merkezi yapının ve
Müslüman kesimin yeniden üretim gereksinimini karşılayan eğitim sistemini değil
farklı “milletler”in eğitim sistemlerini de ele almak gerekir. Bu “milletler”in
reaya kesiminin ve devşirme yoluyla askeri sınıfa girenlerin eğitimiyle
Müslümanların eğitimi arasında bir farklılık olduğu söylenemez. Farklılık
ruhban sınıfların eğitiminde ve yetiştirilmesinde görülmüştür. Bu işlevi yerine
getiren eğitim kurumları genelde her “millet”in dini kurumlarının paralelinde
örgütlenmiş ve gayri Müslim Osmanlı uyruklarının kendi cemaatlerince
yönetilmiştir (Tekeli ve İlkin, 1999). Osmanlı’da Yenileşmenin Başlangıcı ve Bu
Süreçte Eğitim Alanında Meydana Gelen Değişiklikler III. Ahmet’in saltanatının
sonlarına doğru Pasarofça Anlaşması ile başlayan Lale Devri’nde (1718 – 1730) ,
Batı’nın askeri eğitimi ve teknolojisi konusundaki bilgilere imparatorlukta
önem verilmeye başlanmış ve Avrupa’nın gelişimini öğrenmek için çeşitli Avrupa
kentlerine elçiler gönderilmiştir. Öte yandan, Batı uygarlığının kişinin
refahına yönelik değerleri Osmanlı yönetici kesimleri içinde yeni bir yaşam
tarzı oluşumuna kaynaklık etmiştir (Akyıldız, 2004 ; Mardin, 1991). 1730’a
gelindiğinde, İran’da yönetime yeni gelmiş olan Nadir Han’ın ordularına karşı
Osmanlı ordusunun aldığı büyük yenilgi Lale Devri yaşam tarzı ve ıslahatlarına
karşı halkta mayalanan tepkiyi tetiklemiş ve 1730 yılında İstanbul’da bir halk
isyanı başlamıştır. Patrona Halil Ayaklanması adı verilen bu isyan sonucu,
padişah tahtı bırakmak zorunda kalmış, sadrazam ve diğer üst düzey yöneticiler
ise idam edilmiştir (Lewis, 2009). Patrona Halil Ayaklanması yenileşme
sürecinde bir duraksama yaratmışsa da, Batı’nın askeri kuruluşlarından örnek
alma çabaları I. Mahmut (1730-1754), I. Abdülhamit (1774-1789) ve özellikle
III. Selim zamanında (1789-1807) u Tarık Soydan / Mahmut Tüncel Millî Eğitim u
Sayı 198 u Bahar/2013 113 hızlanmıştır. III. Selim zamanında geleneksel
toplumsal sınıfların tepkisi ile yeni bir duraksama ortaya çıkmış ancak II.
Mahmut döneminde yeniden ivme alan yenileşme süreci Tanzimat’la birlikte yeni
bir hız ve nitelik kazanmıştır (Berkes, 2007). III. Selim zamanında uygulanan
reformlar temelde askeri alanla sınırlı kalmıştır. Padişahın reform programı
asıl olarak, merkezi devlet yapısının gücünü dışarıdan ve içeriden gelen
tehditlere karşı artırmayı hedeflemiştir. Bu dönemde dış tehditin öne çıkan
aktörü Rusya iken iç tehditin kaynağı ise yerel güç odakları olan ayanlardır.
II. Mahmut’un, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması ve vakıfların gelirlerini denetim
altına alması sonrasında, daha önceki dönemlerde merkeze karşı güçlerini
artıran ayanların ve toplumda etkili olan diğer geleneksel toplumsal sınıfların
gücünün kırılması ile birlikte köktenci bir değişim arayışı başlamıştır
(Berkes, 2007 ; Tekeli ve İlkin, 1999). II. Mahmut da III. Selim gibi, modern
bir ordunun kurulması yoluyla merkezi devle ti güçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu amaç,
yeni bir ordu kurulması için devlet gelirlerinin artırılmasını, bu da etkin bir
vergi sisteminin geliştirilmesini, etkin bir vergi sitemi kurulması da ancak
modern ve etkin bir merkez ve taşra bürokrasisi yaratılmasını gerektirmiştir.
Yönetimin ihtiyaç duyduğu yeni usuldeki asker ve sivil memurları yetiştirmek
için de yeni eğitim türlerine ve kurumlarına ihtiyaç duyulmuştur. II. Mahmut
dönemi reformlarını bu ihtiyaçlar çerçevesi belirlemiştir. III. Selim’in trajik
akibetini bilen padişah, benzer bir durumla karşılaşmamak için geleneksel
toplumsal çevrelerin gücünü, ordudan başlayarak kırmaya çalışmıştır. Padişahın
Sened-i İttifak ile ayanlara verdiği ödünleri ortadan kaldırabilmesi ve merkezi
devlet yapısını tahkim edebilmesi ancak böylece mümkün olabilmiştir (Zürcher,
2003). Osmanlı tarihinde Vaka-i Hayriye (1826) olarak bilinen Yeniçeri
Ocağı’nın kapatılmasıyla birlikte Yeniçerilerle olan koalisyonları sayesinde
daha önceki re - formcu padişahlara karşı etkili bir şekilde direnmiş olan
ulema, dayanağını yitirmiş- tir. II. Mahmut bu durumdan yararlanarak vakıf
sistemine el atmış ve vakıf mülklerini, ayrı bir Evkaf Müdürlüğü (da ha sonra
Nezareti) kurma yoluyla, merkezin denetimi altı na almıştır. Ayrıca padişah
ulema için denetim altında bir hiyerarşik yapı oluş- turmuştur. Bu açıdan,
Şeyhülislamlık dairesinin (Bab-ı Meşihat veya Fetvahane) kuruluşu, ulemanın
devlet dairesi haline getirilmesine doğru ilk adım niteliğinde
değerlendirilebilir. Ulemanın zayıflatılmasıyla, geçmişte ulemanın tekelinde
bulunan, müderrislerin atanması, okulların ve medreselerin denetlenmesi gibi
işlevler Maarif Nazırlığı’na; yargıçların atanması ve adliye işleri ise Adliye
Nazırlığı’na devredilmiştir (Zürcher, 2003 ; Lewis, 2009). Osmanlı’da 17. ve
18. yüzyıllarda Müslüman kesimin, sıbyan okullarından oluşan ilk eğitim
sistemi, medreseler ve Enderun’dan oluşan orta ve ‘yüksek eğitim kurumları’,
birtakım değişiklikler gerçekleşmekle birlikte, asıl olarak varlıklarını
sürdürmüştür. İlk yenileşme hareketleriyle birlikte bu eğitim kurumlarına batı
tipi eğitim öğretim yapan askeri kurumlar eklenmeye başlamıştır (Tekeli ve
İlkin, 1999). Osmanlı’da gerileme ve bozulmanın ilk fark edildiği dolayısıyla
ilk önlenmeye çalışıldığı alan askerlik alanıdır. Askerlik alanındaki
başarısızlıkların nedeni ordunun eğitimsizliğinde görüldüğü için bir yandan
yabancı uzmanlar getirterek bir yandan da yeni eğitim kurumları açarak sorunun
ortadan kaldırılacağı düşünülmüştür. Osmanlı’da İlk Yenileşme Döneminde
Eğitimin Kurumsal Ve Yönetsel Yapısının ... u 114 Millî Eğitim u Sayı 198 u
Bahar/2013 1773’te III. Mustafa döneminde bir deniz askeri okulu açılmış,
sonra, I. Abdülhamit (1774-1789), III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmut
(1808-1839) dönemlerinde bu konudaki çabalar sürmüştür. Osmanlı’da açılan ilk
deniz okulu olan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun Riyaziye derslerinin Hen dese
adı altında okutulmasından dolayı Mühendishane adını almıştır. III. Selim
döneminde, 1793 yılında, Mühendishane-i Berri-i Hümayun açılmıştır. Bu askeri
kara okulu daha çok topçu, istihkâm, haritacılık okulu niteliğinde bir okuldur.
1793’lere kadar fazla gelişme gösteremeyen Mühendishane-i Bahri-i Hümayûn da, o
tarihte, genişletilip yeni düzenlemelerle Mühendishane-i Berri-i Hümayun ile
tahsil usulleri birleştirilmiştir (Akyüz, 1985). Osmanlılarda eğitim-öğretim
alanındaki ilk ıslahat girişiminin, II. Mahmut tarafından ilan edilen 1824
tarihli ferman ile başladığı kabul edilir. Bu fermanda, kendisini Müslüman
olarak niteleyen herkesin önce dini kuralları öğrenmesi, sonra geçimini sağlayacak
bir işle meşgul olması gerektiği ancak bazı ailelerin küçük çocukları- nı
herhangi bir eğitim almaksızın usta yanına çırak olarak verdikleri
belirtilmiştir. Eğitimdeki olumsuzluğun giderilmesi için her çocuğun çıraklığa
verilmeden önce Kur’an talim etmek ve tecvit ile ilmihâl risaleleri okumak için
belirli bir süre okula gönderilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Fermanda buna
uyulmaması durumunda sorumlu olanlara bazı cezaların verileceği de
belirtilmiştir (Unat, 1964, 34, 39). Yukarıda ele alınan fermanda dini
argümanların yoğun olarak kullanılması- nın, tam da Batı tarzında bir eğitim
sistemi oluşturulmaya çalışıldığı zamana denk gelmesi ilgi çekicidir. Somel’e
(2001) göre bu durum bir çelişkiden ziyade yeni bir politik kontrol
mekanizmasının devreye sokulması olarak değerlendirilebilir. 1824 - 1825
yılları, imparatorluktaki Sırp ve Yunan unsurların bağımsızlık mücadelesini
baş- lattıkları ve Osmanlı ordusunun bu gelişmeler karşısında hiçbir başarı
gösteremediği yıllardır. II. Mahmut’un bu sırada, din unsurunu ön plana
çıkararak en azından İstanbul’daki okur – yazarlık oranını arttırmayı
amaçladığı söylenebilir. Ferman hükümlerinin sıbyan mekteplerine devamı zorunlu
tutması, ülke genelinde bir temel eğitim zorunluluğu getirildiği şeklinde
yorumlanmıştır. Ancak fermanın hükümleri, İstanbul dışına bildirimi yapıldığı
halde, yalnızca İstanbul, Edirne ve Bursa için geçerlidir. İstanbul’da bile
ferman 1839 yıllarına kadar yeterince uygulanamamıştır. Tüm ülkeyi kapsayacak
biçimde ilköğretim zorunluluğunun getirilmesi ise, yeterince uygulanamamakla
birlikte, Tanzimat döneminde gerçekleşmiş- tir. Yine de II. Mahmut’un fermanı
zorunlu temel eğitim sisteminin kurulmasına yönelik devletin attığı ilk adım
olarak önem taşımaktadır (Berker, 1945 ; Unat, 1964 ; Akyüz, 1985 ). II. Mahmut
döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra, ordunun eğitimine ve
yenileşmesine önem verilmiştir. Bu dönemde kurulan Asakir-i Mansurei
Muhammediye adlı yeni ordu içinde yaşları küçük olan yetenekli er, onbaşı ve
çavuşlardan bir kısmı ayrılarak Mektep ya da Sıbyan Bölükleri adı altında
örgütlenmiş ve bunlara okuma yazma öğretilmiştir. Yine bu dönemde, kısa bir
süre Talimhane adı verilen bir binada bazı acemi erlere okuma yazma, dini
bilgiler ve harp bilgileri öğretilmiştir. Ayrıca Avrupa’dan talimci subaylar
getirildiği olmuştur. 1834 yılında Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye kurulmuştur. Yine
aynı tarihte, yeniçeri ocağının kaldırılması ile eski Mehterhane de ortadan
kalktığı için, ordunun ihtiyacı olan yeni bir mızı- u Tarık Soydan / Mahmut Tüncel
Millî Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 115 ka mektebi, Muzıka-ı Hümayûn Mektebi,
açılmıştır. II. Mahmut içte yeni okullar açmanın yanı sıra yurt dışına öğrenci
gönderme yoluna da başvurmuştur. 1830’da Enderun’dan ve Tıbbiye öğrencilerinden
150 kişinin Avrupa’ya gönderilmesini emretmiş, Enderun ve Tıbbiye’den değilse
de Mühendishane ve Harbiye mezunlarından seçilen yüz elli kişi Avrupa’ya
gönderilmiştir (Akyüz, 1985 ; Zürcher, 2003 ; Tekeli ve İlkin, 1999). II.
Mahmut döneminde sivil okulların gelişimi için önemli bir adım atıldığı
söylenemezse de rüştiyelerin açılması ve bunları yönetmek için Mekatib-i
Rüşdiye Nezareti’nin kurulması önem taşımaktadır. Sıbyan mektepleri basit bir
eğitim-öğretim veren ilk derece okullardır. 1838 yılında kurulan rüşdiyeler ise
kuruldukları zaman bu okulların uzantısı olarak düşünülmüş, daha üst düzeyde
eğitim-öğretim veren üst sınıflar olarak örgütlenmiştir. Ancak, rüşdiyeler bir
süre sonra orta öğretimin en alt düzeyi durumuna gelmiştir. İki yıllık süreyle
eğitim veren bu okullara devlet hizmetinde bulunanların ve tanınmış çevrelerin
çocukları seçilerek alınmıştır. II. Mahmut döneminde rüşdiye düzeyinde olan ve
özellikle sivil memur yetiştirmeyi amaçlayan Mekteb-i Maarif-i Adliye (1838) ve
yine rüşdiye düzeyinde olan ve gerek halka gerek memur olacaklara, doğru ve
etkili yazı yazabilme öğretimi yapmak üzere kurulmuş olan Mekteb-i Ulum-i
Edebiye (1839) okullarının açılmış olmasından da söz edilebilir. Bu okullar
sivil bürokrasiye yetişmiş eleman temin etme ihtiyacını ve isteğini
yansıtmaktadır (Akyüz, 1985, 129, 130). Bu gelişmeler yanında, II. Mahmut
döneminde, merkezi otoritenin güçlendirilmesi yolunda ordudan ve ulemadan gelen
tehditler ortadan kaldırıldıktan sonra, kalemlerdeki lonca benzeri meslek
eğitimi sistemi yerine, resmi bir eğitim sistemi getirilmeye çalışılmıştır
(Akyıldız, 2004). Tanzimat Dönemi ve Bu Dönemde Eğitimin Kurumsal ve Yönetsel
Açıdan Gelişimi Osmanlı tarihinde 1839’da tahta çıkan Abdülmecit’in
(1839-1861), Reşit Paşanın etki siyle, Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı-ı
Hümâyûnu)’nı ilan etmesinden Abdülmecit’ten sonra tahta çıkan Abdülaziz’in
(1861-1876) ölümüne kadar ya da I. Meşrutiyet dönemine kadar ki zaman kesiti
Tanzimat Dönemi olarak adlandırılır. Tanzimat Dönemi’nde, bir yandan
Osmanlı’nın Avrupa kapitalizmine eklemlenme süreci, yapılan ticaret anlaşmaları
ile yeni boyutlar kazanırken, askeri alandan başlayan ve yönetsel alanı da
içine alarak ilerleyen Osmanlı yenileşmesi, adli reforma ve danışmaya dayalı
usullere ağırlık verilerek güçlendirilmiş ve geleneksel uyruk haklarını da
içine alacak şekilde, toplumsal yaşamın farklı kertelerine doğru genişlemiştir
(Berkes, 2007). Tanzimat Dönemi’nde gerek devlet adamları gerekse de aydınlarda
gözlenen genel yaklaşım, devletin içeride ve dışarıda yaşadığı problemleri
çözebilmek için eski usullerden vazgeçmek gerektiğidir (Uyanık, 2007). Zira,
önceki ıslahat girişimleri başarısız olmuş, yeni kapsamda ve türde reformlar
yapmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Tanzimat Dönemi reformları, II.
Mahmut’un son döneminde yapılan düzenlemelerle birlikte düşünüldüğünde, padişah
kimliği dışında Weberci anlamda modern bir bürokrasi ve idari yapı
oluşturulması; bunun için bir dizi yasal, siyasal ve eğitimsel düzenleme
yapılması açısından önem taşımıştır (Mardin, 1991). Osmanlı’da İlk Yenileşme
Döneminde Eğitimin Kurumsal Ve Yönetsel Yapısının ... u 116 Millî Eğitim u Sayı
198 u Bahar/2013 Devletin genel eğitim politikasına sahip olması gereği, II.
Mahmut döneminde kavranmış ve çağdaş eğitim prensipleri kabul edilerek medrese
dışında bir eğitim sistemi kurulmasına başlanmıştır (Karal, 1988). Bir başka
ifade ile, II. Mahmut’la baş- layan ve Tanzimat Dönemi’nde devam eden süreçte
gerçekleştirilmeye çalışılan eğitim reformunun önemli boyutlarından biri
geleneksel eğitim kurumları üzerindeki medrese ve ulemanın gücünü ve etkisini
kırma çabaları olmuştur. Diğer alanlarda olduğu gibi Osmanlı reformcuları bu
alanda da geleneksel eğitimi kontrol eden güç odakları ile doğrudan karşı
karşıya gelmekten kaçınarak Batılı referanslara dayalı yeni bir eğitim sistemi
şekillendirmeye çalışmışlardır (Ortaylı, 2006). Tanzimatçılar eğitimde reform
için, ilk olarak geleneksel eğitim kurumları olan medrese ve sıbyan mektepleri dışında
yeni eğitim kurumları meydana getirmeye çalışmışlardır. Yenileşme çabaları
içinde Tanzimat öncesinde gelişen eğitim kurumları büyük ölçüde askeri kurumlar
iken, Tanzimat’la birlikte sivil eğitim kurumları da gelişmeye başlamıştır.
Sivil eğitim kurumlarının bir kısmı yönetsel reform için ihtiyaç duyulan sivil
bürokrasiyi yetiştirme hedefine dönük olarak kurulmuş ve Tanzimat
bürokrasisinin ihtiyaç duyduğu memur kadrolar bu okullarda yetiştirilmiştir.
Diğer yandan sıbyan mektepleri ıslah edilmeye çalışılmıştır. Böylece devlet,
doğrudan medrese ve ulemanın denetimindeki bir alana el atmıştır.
Tanzimatçılar, Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nden (1869) sonra temel eğitim
alanında daha kapsamlı reform girişiminde bulunmuşlardır (Kodaman, 1991 ;
Tekeli ve İlkin, 1999). Tanzimat döneminde eğitim reformu girişimleri padişahın
Meclis-i Vala’yı ziyaretiyle başlamıştır. Eğitimde devlet ricalinin istediği
hızda ve kapsamda gelişmelerin sağlanamaması üzerine Sultan Abdülmecit 1845’te
Meclis-i Vala’yı ziyaret ederek eğitimde yeni düzenlemeleri planlamak üzere
bürokrasinin ilmiye, seyfiye ve kalemiye sınıflarından bir “Meclisi Muvakkat”
kurulmasını istemiştir. Bu arada, aynı yıl içinde, Devlet Şurası’nda yaptığı
bir konuşmada padişah eğitimin amacını, “din ve dünya işleri için gerekli olan
dinsel bilgilerin ve yararlı bilimlerin halkın bilgisizliğini yok etmek için
öğretilmesi” olarak ifade etmiştir (Akyüz, 1985, 135, 136). Akyüz’e (1985) göre
Meclis-i Muvakkat, Berkes’e (2007) göre ise, Maarif Meşveret Meclisi ya da
Şûrası adını taşıyan geçici meclis ya da komisyon hazırladığı raporda padişahın
söylediklerine benzer bir şekilde; “her in san için önce kendi dinini öğrenmek,
sonra kendisini başkalarının yardımın dan bağımsız kılacak bir eğitim görerek
yararlı bilimleri ve sanatları elde etmek gereklidir” diyerek eğitim alanındaki
yenileşme perspektifini ortaya koymuştur. Tanzimat Dönemi’nde eğitimin kurumsal
yapısının gelişimine bakıldığında ilk adımın, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı
Adliye’nin, 1 Mart 1845 tarihli kararı ile eğitim konularını görüşmek amacıyla
Meclis-i Muvakkatin kurulmasını kararlaştırması olduğu söylenebilir. Bu geçici
komisyon yaygın temel eğitim kurumları olan sıbyan mekteplerinin ıslahıyla
ilgili bir layiha hazırlamış ve eğitim işleriyle ilgilenmek üzere daimi bir
meclisin kurulmasını önermiştir. Meclis-i Muvakkat, genel reform programını ana
hatlarıyla çizdikten sonra yerini Meclis-i Maarif-i Umumiye’ye bırakarak
varlığına son vermiştir. Meclis-i Maarif-i Umumiye ise, sıbyan mekteplerinde
sınıf ve sınav usulünün getirilmesi ve bu okulların öğretmenlerine okutacakları
derslerle ilgili birer talimat verilmesi gibi hususları kabul etmiştir (Berker,
1945 ; Akyıldız, 2004 ; Kodaman, 1991). u Tarık Soydan / Mahmut Tüncel Millî
Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 117 1846’da kurulan “Meclis-i Maârif-i Umumiye”
Osmanlı tarihinde eğitim işlerinden sorumlu ilk kurumdur. Ancak ilk
kurulduğunda bir karar organı olmakla birlikte icra yetkisine sahip değildir.
Daha sonra, 1846’da bu kuruma bağlı bir icra organı olarak “Mekâtib-i Umumiye
Nezareti” kurulmuştur. Ayrıca, Meclis-i Maârif-i Umumiye’nin çabalarıyla
1851’de “Encümen-i Daniş” kurulmuştur. Fransız Akademisi’nden esinlenerek
kurulan Encümen-i Daniş’in ülkede eğitimi yaygınlaş- tırmak, okullar için
gerekli ders kitaplarını telif ve tercüme etmek, sade bir Osmanlıca ile, dil,
edebiyat ve tarih alanlarında yeni eserler yazmak gibi görevleri tanımlanmış-
tır. 1862’den sonra bu kurum işlevsiz hale gelmiş ve ortadan kalkmıştır
(Berkes, 2007 ; Kodaman, 1991). Tanzimat Dönemi’nde temel eğitim kurumlarının
en yaygın ve köklüsü olan sıbyan mekteplerinin ıslahı amacıyla bazı
girişimlerde bulunulmuştur. Yapılan en önemli girişimlerden birisi, Meclis-i
Maarif-i Umumiye tarafından 8 Nisan 1847 tarihinde hazırlanan “Etfâlin Talîm ve
Tedris ve Terbiyelerini Ne Vechile İcrâ Eylemeleri Lâzım Geleceğine Dâir Sıbyân
Mekâtibi Hâceleri Efendilere İtâ Olunacak Talîmât” adlı talimatın
yayınlanmasıdır. Sıbyan mektebi öğretmenleri için hazırlandığı söylenen bu
talimatla temel eğitime bir sistem getirilmeye çalışılmıştır. Talimat, altı
yaşını bitiren çocukların okula devamını zorunlu kılmakta ve daha küçük
yaşlarda olanların da velilerinin isteği doğrultusunda okula kabul edilmesine
imkan tanımaktadır (Berker, 1945). Sıbyan mekteplerini ıslah edeceği umuduyla
hazırlanan 1847 Talimatnamesi birkaç düzenleme dışında uygulanamamıştır. Bunun
en önemli nedeni talimatı uygulayacak bir eğitim sisteminin kurulamamış
olmasıdır. Nitekim Mekâtib-i Umumiye Nezâreti kısıtlı bütçesi ve personeli ile
bu işin altından kalkacak durumda değildir. Üstelik Nezâret yapılan bir
düzenleme ile müdürlüğe dönüştürülmüş ve sıbyân mekteplerini denetlemesi için
oluşturulan muînlikler de 26 Aralık 1847 tarihinde kaldırılmıştır. Bundan sonra
sıbyan mektepleri uzun bir süre kendi haline bırakılmıştır (Bilim, 1984 ;
Akyıldız, 2004). Tanzimat Dönemi’nde öngörülen reformların başarılı olabilmesi
için gerekli olan önemli unsurlardan biri, bunları uygulamaya yeterli
insanların yetiştirilmesidir. Bu açı- dan, ülkede imar ve kalkınma
faaliyetlerini planlamak üzere kurulan Meclis-i Umûr-ı Nâfia, gerek Tanzimat’ın
hemen öncesinde gerekse Tanzimat’ın ilk yıllarında eğitim reformuyla yakından
ilgilenmiştir. Yeni okullar açılıp örgün eğitimin geliştirilmesine çalışıldığı
bir süreçte, eğitim hizmetinin yönetsel bakımdan da yeniden örgütlenmesi
zorunlu hale geldiği için rüştiyelerle birlikte 1839’da Mekâtib-i Rüştiye
Nezareti kurulmuştur. Bu kurum, Şeyhülislâmın denetimi altında ve Evkaf
Nezaretinin bünyesi içinde bir genel müdürlük olarak işlev görmüştür. Daha
sonra 1847’de kurulan “Mekatib-i Umumiye Nezareti”yle, Evkaf Nezareti’ne bağlı
olduğu için yeni eğitim reformları için işlevsel olarak yetersiz kalan bu
merkezi örgüt kaldırılarak yerine Meclis-i Maarif’e bağlı yeni bir merkezi
örgüt kurulmuştur. Nezaret, Mekteb-i Maârif-ı Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı
Edebiyye ile ilgilenmenin dışında fazla bir varlık gösterememiştir. Bu Nezaret
17 Mart 1857’de “Maarif-i Umumiye Nezareti” adını almıştır. Yapılan düzenlemeye
göre, nezaret, Meclis-i Vükelâ’ya dahil bir Nazır tarafından yönetilecektir.
Mekâtib-i Umumiye Nezareti’ni de bünyesine alan bu kurum, Bakanlık düzeyinde
ilk eğitim örgü- tüdür. İlk Maarif Nazırı Abdurrahman Sami Paşadır ve ilk
müsteşar da ünlü bilim insanı Hayrullah Efendidir (Akyüz, 1985 ; Tekeli ve İlkin,
1999 ; Akyıldız, 2004). Osmanlı’da İlk Yenileşme Döneminde Eğitimin Kurumsal Ve
Yönetsel Yapısının ... u 118 Millî Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 1864’te
Maarif Bakanlığı’nda bir çeşit yüksek eğitim kurulu olarak Meclis-i Kebir-i
Maarif adı altında bir meclis kurulmuştur. Buna Rum, Ermeni, Katolik,
Protestan, Yahudi cemaatlerinden seçilmiş maarif görevlileri de atanmış ve
Münif Efendi’nin başkanlığı altında bu bakanlıkta ayrı bir Tercüme Komisyonu
kurulmuş- tur. Bu çalışmalar, Tanzimat döne minde Osmanlıcılık ideolojisini
geliştirme siyasetinin güdülmeye başladığını göstermektedir. Nitekim, 1867’de
Fransız Eğitim Bakanı Victor Duruy’ye Osmanlı eğitim kurumlarının
sistemleştirilmesi için bir proje hazırlatılmıştır. Duruy’un projesinin tavsiye
ettiği girişimlerin başlıcaları, dinler ve milliyetler arası ortaöğretim
okulları açılması, fen, tarih, hukuk, idare okutacak bir üniversitenin
kurulması ve genel kitaplıklar açılmasıdır (Berkes, 2007, 236, 237). Tanzimat
döneminde sadrazam Ali ve Fuat Paşalar ile Mithat Paşa, Cevdet Paşa ve Genç
Osmanlılar Cemiyeti üyeleri, aralarında bazı görüş farklılıkları olması- na
rağmen, “Avrupa umumî efkârı”nın da teşviki ile, devletçe yapılan ıslahatın
başarılması için eğitim politikasını birinci derecede önemsemişlerdir. Bu doğrultuda
1869 yılında, yukarıda sözü edilen Duruy’un projesi temel alınarak Osmanlı
İmparatorluğu’nun eğitimini bir bütün olarak düzenlemeye dönük olarak Maarif-i
Umumiye Nizamnamesi hazırlanmıştır (Karal, 1988, 375, 376). 1 Eylül 1869
tarihinde yürürlüğe giren “Maârif-i Umûmîye Nizamnâmesi” Osmanlı’nın sonuna
kadar, hatta yeni devletin ilk inşa sürecinde de geçerliğini sürdüren 198
maddelik bir düzenlemedir. Çoğu hükmü uzun yıllar boyunca uygulanamamış olmakla
birlikte, eğitim konusunda Osmanlı’da ilk sistemleştirme ve kanunlaştırma
uygulamasıdır. Nizamnameye göre eğitim örgütünün genel çerçevesi şöyledir
(Bilim, 1984): Maarif Nezareti 1. Meclis-i Kebir-i Maarif a) İlmiye Dairesi b)
İdare Dairesi 2. Vilayet Maarif Meclisleri 3. Muhasebe ve Maarif Sandıkları
İlmiye ve İdare adıyla iki daireden oluşan Meclis-i Kebir-i Maarif nazır baş-
kanlığında yılda iki defa toplanacak ve eğitimle ilgili yeni kararlar alma
yetkisine sahip olacaktır. İlmiye Dairesi’nin üyeleri en az bir yabancı dil
konuşabilen ve Türkçe’yi iyi bilen kişiler arasından seçilecektir. Bu dairenin
görevi okullar için gerekli kitapları yazmak, tercüme etmek, Avrupa okullarıyla
temasa geçmek ve Türk dilinin gelişmesini sağlamaktır. Eşit sayıda Müslüman ve
gayrimüslim üyelerden oluşan İdare dairesi ise, okul, kütüphane, müze ve
matbaaların işleriyle ilgilenecek, ihtiyaca göre yeni yönetmelik ve
talimatnameler hazırlayacaktır. Her vilayette maarif müdürlerinin başkanlığında
iki muavin, dört müfettiş, bir muhasip, bir sandık emini, Müslim ve gayrimüslim
üyelerden oluşan bir heyet bulunacaktır. Vilayet Maarif Meclisleri ise, Maarif
Nezareti’nin vilayetlerdeki birer şubesi durumundadır. İstanbul ve vilayetlerde
kurulan maarif sandıkları ise eğitimin mali durumuyla ilgilenecektir (Kodaman
ve Saydam, 1992). u Tarık Soydan / Mahmut Tüncel Millî Eğitim u Sayı 198 u
Bahar/2013 119 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin temel eğitimle ilgili
hükümleri, ülke geneline yayılan, merkezi bir eğitim-öğretim sistemi
öngörmektedir. Temel eğitim alanında yapılan önceki düzenlemelerin ilgi alanı
İstanbul ile sınırlı iken bu nizamname, tüm ülkede eğitim çağına gelmiş olan
(bazı nedenlerle muaf tutulanlar hariç) kız ve erkek her çocuğa temel eğitim
zorunluluğu getirmektedir. Nizamname’de sözü edilen ilköğretim zorunluluğu 1876
tarihli Kanun-i Esasi’de de yer almıştır. Kanun-i Esasi’nin 114. Maddesine
göre, “Osmanlı efradının (bireylerinin) kâffesince (tümü için) tahsil-i
maarifin birinci mertebesi mecburi olacak ve bunun derecât ve teferruatı
nizam-ı mahsus ile tayin kılınacaktır (Akyüz, 1985 ; Kodaman, 1991).
Nizamname’de sıbyan mekteplerinin ülke geneline yaygınlaştırılması amacıyla her
mahalle ve köye bu okullardan yapılacağının söylenmesi eğitimin yaygınlaştı-
rılmasına yönelik güçlü bir adım gibi görünmekle birlikte, devlet, sıbyan
mekteplerinin çoğaltılması için hiçbir ekonomik yükümlülüğün altına girmemekte;
bu okulların inşa, tamir ve öğretmen maaşı gibi çeşitli giderlerinin mahalle ve
köy halkından alı- nacağı belirtilmektedir (Kodaman, 1991). Oysa halkın
geçimsel koşulları olabildiğine elverişsizken ve yeni düzenlemelere karşı halk
içinde geleneksel refleksler yaygınken halkın eğitim için bir ödeme yapmasını
beklemek gerçekçi görünmemektedir. Maârif Nizamnamesi ülke çapında Sıbyan,
Rüştiye, İdadi ve Sultani okulları, İstanbul’da ise Darülfünun, Darülmuallimin,
Darülmuallimat ve Kız Rüştiyeleri açılmasını öngörmüştür. Osmanlılarda sıbyan
mektepleri, Tanzimat Dönemi sonlarına kadar en yaygın temel eğitim kurumu olma
özelliğini korumuştur. Tanzimatçılar, daha önce üzerinde durulduğu gibi, önce
sıbyan mekteplerini reforme etmeye çalışmışlar ancak bu okulların reforme
edilmesinin zorlukları karşısında sıbyan mekteplerinin yerine “usûl-i cedîd”
uygulanan yeni temel eğitim kurumları oluşturmaya çalışmışlardır. Bunlar
iptidai mektepleridir. İptidai mektepleri bir tür modern temel eğitim kurumu
olarak örgütlenmeye çalışılmıştır. Bu okulların programları, bu okullarda
uygulanan eğitim ve öğretim yöntemleri, kullanılan ders materyalleri batılı
eğitim yaklaşımlarına uygun bir şekilde düzenlenmiştir (Akyüz, 1985 ; Berkes,
2007). İlk kuruldukları zaman, sıbyan mekteplerinin daha iyi öğretim veren üst
sınıfları gibi düşünülen rüşdiyeler, Tanzimat döneminde genel orta öğretimin en
alt düzeyindeki okullar haline gelmiştir. Askerî olanlarının dışındakilere
Mülkiye Rüşdiyeleri de denilmiştir. Osmanlı’da 1859’da ilk kız rüşdiyesi
açılmadan önce, kızlar için sıbyan mektebinden başka bir örgün eğitim kurumu
yoktur (Berkes, 2007). Tanzimat döneminde açılan orta öğretim düzeyindeki
eğitim kurumu türlerinden bir diğeri idadilerdir. “Hazırlama yeri” anlamına
gelen idadi terimi, bu anlamıyla Tanzimat Dönemi’nde açılan birçok okulun
hazırlık sınıfları için kullanılmıştır. İdadilerin, Müslüman ve Hıristiyan
Osmanlı tebaasını birbiriyle kaynaştırmak ve ortak bir kültürle yetiştirmek
düşüncesiyle 4 yıllık rüşdiyelerin üstünde, öğrenim süresi 3 yıl olacak şekilde
açılması düşünülmüştür. Ancak bu düşünce kağıt üzerinde kalmış, İstanbul’da
Dar-ül Maarif’in yerinde bir Mülki İdadi (1873) ve iki yıl sonra Mora Yenişehir’inde
bir İdadi okulu açılabilmiştir (Akyüz, 1985 ; Kodaman, 1991). Orta öğretim
düzeyinde diğer okul türlerine göre yaygın olan rüştiyelerin verdiği eğitim
bürokratik kadroların ve diğer memur kadroların yetiştirilmesinde nicel
Osmanlı’da İlk Yenileşme Döneminde Eğitimin Kurumsal Ve Yönetsel Yapısının ...
u 120 Millî Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013 ve nitel olarak yetersiz kaldığı
için daha üst kademe eğitimin kurulması için arayışlar sürmüştür. Bu bağlamda
1862’de “Mahrec-i Eklam” kurulmuş, bunu lise düzeyinde eğitim veren iki
sultani, Galatasaray (1867) ve Darüşşafaka (1873) izlemiştir. Galatasaray,
Tanzimat’ın Osmanlıcılık ideolojisinin pratikteki bir yansıması olarak
“milletler arası” eşitliğinin uygulandığı bir okul olarak düşünülmüş, değişik
“milletler”den gelecek öğrencilerin burada kaynaşacağı böylelikle bu okulda
Osmanlı bütünlüğü ideolojisinin üretileceği varsayılmıştır (Akyüz, 1985 ;
Tekeli ve İlkin, 1999). ‘Yüksek öğretim’ düzeyine bakıldığında; Tanzimat
döneminde medreselerin modernleştirilmesine dönük hiçbir gelişme olmamıştır. Bu
dönemde eskiden devralı- nan Mühendishâne, Harbiye ve Tıbbiye gibi ‘yüksekokullar’
gelişimini sürdürmüş-tür. 1846-1847’de Mühendishâne yeniden genişletilmiş,1846,
1850 ve 1855’te bu okulun birçok mezunu Fransa, İngiltere, Avusturya ve
Almanya‘ya gönderilmiştir. Tanzimat döneminde girişilecek yeni düzenlemeler,
iyi yetişmiş idari kadroları gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, kaymakamlık ve
müdürlük gibi idari işlerde istihdam olunacak memurlara kaynaklık et mek üzere,
1859‘da, İstanbul’da ilk sivil yüksek öğretim kurumu olarak Mekteb-i Mülkiye
kurulmuştur (Akyüz, 1985 ; Berkes, 2007). Osmanlı’da asıl yükseköğretim kurumu
açma çabaları ise Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin getirdiği düzenlemeye göre
İstanbul’da bir Darülfünun-ı Osmani kurulması ile somutluk kazanmıştır. Aslında
Osmanlı’da Darülfünunun açılması düşüncesi ilk kez 1845 yılında kurulan yedi
kişilik Muvakkat Meclis’te ortaya atılmış, Nisan 1846’da Sultan Abdülmecit ilk
darülfünunun kurulması emrini vermiştir. Ancak ilk Darülfünun 18 Ocak 1863’de
halka açık konferanslar şeklinde eğitime baş- layabilmiştir. Daha sonra
Darüfünun-u Osmani (1870) ve Darüfünun-u Sultani (1874) kurulmuştur (Akyüz,
1985, 144). Tanzimat Dönemi’nde gayrimüslimlerin eğitimine bakılacak olursa;
1856 tarihli Islahat Fermanı’nda, Tanzimat Fermanı’ndan farklı olarak, eğitime
özel bir yer ayrılmış ve bu konuda gayrimüslim cemaatlerinin hakları
vurgulanmıştır. Fermanda vurgulanan haklardan geniş biçimde yararlanan
gayrimüslimler, başta İstanbul olmak üzere birçok bölgede özel okullar
kurmuşlardır (Akyüz, 1985). Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 1. Maddesinde,
“Memalik-i Devlet-i Aliyyede bulunan mekâtip esasen iki kısma münkasımdır.
Birincisi Mekatib-i umumiyedir ki nezaret ve emr-i idaresi devlete aittir.
İkincisi mekâtib-i hususiyedir ki yalnız nezareti devlete ve tesis ve idaresi
efrad veyahut cemaate aittir” denilmek suretiyle eğitimin devlet tekelinde
olmadığı belirtilmiştir. Nizmname ile, Müslümanlar ve gayrimüslim cemaatler
için sıbyan mektepleri ve rüşdiyeler derecesinde ayrı okullar açılması ve söz
konusu dini cemaatlerin ayrı okullarda eğitim görmeleri kabul edilmiştir. Ancak
33. maddede, “Mekâtib-i idadiye, mekâtib-i rüşdiyede ikmal-i tahsi etmiş olan
İslâm ile sunuf-ı gayri Müslime çocuklarının muhteliten talim ve tedrisleri
için mevzudur” denilerek, idadi ve sultani düzeyindeki okullarda Müslümanlarla
gayrimüslimlerin birlikte eğitim görecekleri belirtilmiştir (Koçak, 1986, 486).
Tanzimat Döneminde yabancıların açtığı okullara bakılacak olursa; yabancı
devlet vatandaşlarının ve kurumlarının Osmanlı ülkesinde okul açmaları,
Fransa’ya tanınan kapitülasyonlarla başlamıştır. Osmanlı’da yabancıların okul
açmalarının ancak fermanla mümkün olabileceği kabul edilmiş ve Tanzimat ve
Islahat fermanlarında yabancı eğitim kurumlarına ilişkin doğrudan bir hüküm yer
almamıştır. u Tarık Soydan / Mahmut Tüncel Millî Eğitim u Sayı 198 u Bahar/2013
121 Bununla birlikte, Osmanlı Devleti’nde yabancılar tarafından açılan özel
okulların, genellikle kapitülasyonlar çerçevesinde yaygın olarak faaliyet
gösterdikleri belirtilmelidir (Koçak, 1986).
Yorum: 18. Yüzyıldan itibaren Batı’nın gelişmesi ve güçlenmesi
karşısında önce askeri, sonra idari, daha sonra da bir bütün olarak siyasal,
toplumsal ve ekonomik açılardan devletin yetersizliklerini kavramaya başlayan
Osmanlı yöneticileri yenileşme reformlarına girişmiş ve 19. Yüzyılla birlikte
Osmanlı yenileşmesi bir geç modernleş- me pratiği halini almıştır. Osmanlı’nın
önce restorasyon olarak ele aldığı bu süreç sonra kısmi siyasal ve toplumsal
reformlarla gelişmiş, Tanzimat Dönemi’nden itibaren bütünsel bir nitelik
kazanmış ve Osmanlı, modern bir devlet ve toplum yapısına doğru dönüşmeye
başlamıştır. Osmanlı’da ilk yenileşme hareketlerinden itibaren sorun algısı ve
tanımı temelde değişmemiştir. Devletin nasıl kurtarılabileceğine ilişkin soruya
verilen yanıtlar yenileşmenin yöntemini ve derecesini belirlenmiştir. İlk
yenileşme dönemi reformları çoğu zaman padişah veya devletin ileri gelenlerinin
güçlerine dayanarak yaptığı, uzmanlaşmış kadrolardan yoksun, reformcunun hayatı
süresince devam etmiş ve sonradan yozlaşmış kısmi ıslahatlardan ibaret
olmuştur. Bu dönemde modern eğitim ola naklarıyla desteklenmiş Avrupa
tarzındaki bir ordunun ve bir bürokratik örgütün meydana getirilmesiyle,
İmparatorluk üzerinde etkin bir merkezi denetimin sağlanabileceği
düşünülmüştür. II. Mahmut ile başladığı kabul edilen reform sürecinin amacı,
Osmanlı Devleti’ni modern bir merkezi devlet haline getirmektir. Bunu
gerçekleştirmek de iyi eğitilmiş ve güvenilir memurlardan oluşan bir bürokrasi
inşa edilmesi ile mümkün olacaktır. Bunun için ihtiyaç duyulan çok sayıda
memurun kalemlerden sağlanması ise mümkün değildir. Yenileşme sürecinde rol
üstlenmesi beklenen memurların, yenileşme politikalarına muhalefet etmesi
muhtemel olan ulemanın kontrolündeki medreselerden sağlanması düşünülemeyeceği
için memur yetiştirecek yeni okulların kurulması bir zorunluluk olarak
değerlendirilmiştir. Bu ihtiyacı olabildiğince çabuk karşılamak için II. Mahmut
zamanında rüştiye okulları açılmış, bu okulların yaygınlaşması ise Tanzimat
döneminde gerçekleşmiştir. Tanzimat döneminde egemenlik ideolojisi, “Osmanlı
İmparatorluğu’nda cemaat ve milliyet farklılıklarını aşan ve tüm Osmanlı
topluluklarına aynı anda hitap eden ilk ideolojik yaklaşım” olan “Osmanlıcılık”
olmuştur. Bu dönemde, “Osmanlı milleti” yaratmak için kozmopolit bir yaklaşımla
örgütlenmiş eğitimden yararlanmak hedeflenmiştir. Ancak, reformcu kadroların
yetiştirilmesi konusunda bir ölçüde başarı sağlanmışsa da eğitim aracılığıyla
“Osmanlı milleti” yaratma yönünde bir başarı elde edilememiştir. Tanzimat
döneminden itibaren Osmanlı eğitim reformu, Fransa’ya öykünmek ve eğitim
sistemini Fransa modeline uygun olarak merkezileşmenin bir aracı olarak
değerlendirerek benzeri düzenlemeleri yapmaya çalışmaktan da öte, uzunca bir
dönem, Fransa’nın doğrudan etkisiyle şekillenmiştir. Örneğin, 1869 Osmanlı
Maarif Nizamnamesi’nin taslağını, Victor Duruy yönetimindeki Fransız Eğitim
Bakanlığı hazırlamış ve bu Nizamname 20. Yüzyıl başına kadar Osmanlı eğitim
sistemini şekillendirmiştir.
Sonuç olarak, Osmanlı’da ilk yenileşme döneminde, eğitimle,
reformların ger- çekleştirilmesi, devletin modernizasyonu ve ülkenin
medenileştirilmesi arasında güçlü bir bağ olduğu düşünülmeye başlanmış,
ülkedeki eğitimin kurumsal ve yönetsel açıdan geliştirilmesi doğrultusunda bir
dizi adım atılmış; Batı’daki eğitsel gelişmeler örnek alınarak farklı tür ve
düzeylerde yeni eğitim kurumları açılmış, ülke geneline yayılacak bir okul
sistemi kurulması hedeflenmiş ve bu sistemi yönetecek merkezi kurumlar
oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak tüm bunlar, gelişmiş bir kamu eğitim
sisteminin yaratılmasını kısa sürede sağlayamamıştır. Bunun için II. Abdülhamit
ve II. Meşrutiyet dönemlerini beklemek gerekmiştir.
Kaynakça
Akyıldız, Ali (2004) Osmanlı
Bürokrasisi ve Modernleşme, İstanbul: İletişim Yayınları. Akyüz, Yahya (1985)
Türk Eğitim Tarihi, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Yayınları. Başkaya, Fikret (1999) Yediyüz-Osmanlı Beyliğinden 28 Şubat’a: Bir
Devlet Geleneğinin Anatomisi, Ankara: Ütopya Yayınları. Berker, Aziz (1945)
Türkiye’de İlk Öğretim, (1839-1908), Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Berkes, Niyazi (2007) Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Bilim, Cahit Yalçın (1984) Tanzimat Devri’nde Türk Eğitiminde Çağdaşlaşma
(1839-1876), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Ergin, Osman Nuri
(1977) Türk Maarif Tarihi, Cilt I-II, İstanbul. Eroğul, Cem (2009) Anatüzeye
Giriş, Ankara: İmaj Yayıncılık. Faroqhi, Suraiya (1995) “İktisat Tarihi (17. ve
18. yüzyıllar),” Türkiye Tarihi 3, Osmanlı Devleti(1600–1908), Yayın Yönetmeni:
Sina Akşin, İstanbul: Cem Yayınevi. Findley, Carter V. (1996) Kalemiyeden
Mülkiyeye: Osmanlı Memurlarının Toplumsal Tarihi, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı. Fortna, Benjamin C. (2005) Mekteb-i Hümayun Osmanlı
İmparatorluğu’nun Son Döneminde İslam, Devlet ve Eğitim, İletişim Yayınları,
İstanbul. Karal, Enver Ziya (1988) Osmanlı Tarihi VIII. Cilt, Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi. Karpat, Kemal (2002) Osmanlı Modernleşmesi - Toplum,
Kuramsal Değişim ve NüfusAnkara: İmge Kitabevi. Kaya, Yahya Kemal(1984) İnsan
Yetiştirme Düzenimiz, Ankara. Koçak, Cemil (1985) “Tanzimat’tan Sonra Özel ve
Yabancı Okullar”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2,
İstanbul: İletişim Yayınları. Kodaman, Bayram (1991) Abdülhamid Devri Eğitim
Sistemi, Ankara: Türk Tarih Kurumu. Yayınları. Kodaman, Bayram ; Saydam,
Abdullah (1992) Tanzimat Devri Eğitim Sistemi -150. Yılında Tanzimat- Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yayınları. Lewis, Bernard (2009) Modern Türkiye’nin Doğuşu,
Ankara: Arkadaş Yayınları.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyası 20-06-2017 tarihinde Ortak Paylaşım kategorisinin Seminer Konuları alt kategorisine eklendi. Şu an kadar 9517 kez indirildi. Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu dosyasını bilgisayarınıza indirmek için bu sayfadaki yönergeleri takip ediniz.
![]() |
Milli Eğitim Dergisi Sosyal Bilgiler Makale İnceleme Seminer Çalışma Sunumu |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder