Canan Kitap Ozeti - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 12, 2013

Canan Kitap Ozeti

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
381 CANAN KİTAP ÖZETİ


KİTABIN ADI              :CANANKİTABIN YAZARI      :PEYAMİ SAFAYAYIN EVİ                  :ÖTÜKENT NEŞRİYAT YAYIN EVİBASIM YILI                :1989

1.KİTABIN KONUSU:
Romanda; o zamanki Batı’ya hayran olma modasına uyan ve sonunda gerçeği kabullenip kendi özüne dönen, bir zamanlar aşkın gözünü kör ettiği Lâmis ve onu her yönde kullanan, bütün iyi niyetinden faydalanan Canan karekterleri dikkat çekmekte ve romanın hazzınnı bu iki karekter vermektedir.

2.KİTABIN ÖZETİ:
Bir Çerkes kızı olan Canan,küçük yaşta esirciler tarafından satın alınır ve saraya satılır.Sarayda güzelliği ile dikkatleri üzerine çeken Canan,daha sonra,zengin bir aile olan Şakir Bey’lere verilir.Burada, evin diğer çocuklarıyla beraber farklı bir muameleye tâbi tutulmadan büyütülür,gelinlik çağına gelince de Kâzım Bey adında bir binbaşıyla evlendirilir.Binbaşıyla beraber Edirne’ye giden Canan,kocasıyla anlaşamayınca,tekrar İstanbul’a döner.

Dönüşü takip eden günlerde,Şakir Bey’in şirketinde çalışan Lâmis ile tanışan Canan, kısa sürede onu kendine bağlar.Aradaki ilişkinin aşka dönüşmesi üzerine, Lâmis beş seneden beri evli bulunduğu Bedia’dan ayrılarak Canan ile evlenir. Lâmis’in Bedia’dan ayrılmasında Canan’ın cazibesi kadar, Lâmis’in Bedia da dahil olmak üzere yalı çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköy’deki yalının yeknesak dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte, beğenmemektedir.

Lâmis ile Canan evlendikten sonra Kalamış’da bir evde otururlar.Ancak oturdukları ev, köşke kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren bu evi mesele yapar ve Lâmis’e birtakım şikayetlerde bulunur. Lâmis’den umduğunu bulamayan, onun aylık maaşla isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan,başka erkeklerle ilişki kurmaya başlar.Lâmis karısıyla ilgili bazı sözler duysa da,bunların dedikodudan ibaret olduğuna inanır,pek önem vermez.

Evlilikleri böyle devam ederken,bir gün ,Canan’ın annesi olduğunu iddia eden yaşlı bir kadın çıkagelir.Ancak Canan, onu reddeder ve evden kovmak ister.Lâmis kadına acıdığı için evde alıkoyar.Evde düzenlenen alışılmış toplantıların birinde,Canan’ı bir erkekle gören kadın,olayı Lâmis’e anlatır.Bunun üzerine karısından şüphelenen Lâmis,daha sonra arkadaşı Selim ile onun gizli konuşmalarını duyar.Olayı izleyen günlerde Selim Canan ile olan ilişkisini itiraf eder.Hatta onun sadece kendisi ile değil,bir çok erkekle ilişkisi olduğunu söyler.Bu durum Lâmis ile Canan arasında kavgaya sebep olur.Kavga esnasında araya giren,ancak kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın,bunun üzerine kızı Canan’a saldırır; onu öldürerek evden kaçar.

Lâmis, Canan’ın ihanetinden ve ölümünden sonra yalıya döner.Yalının eskiye oranla daha viran olması bile, Lâmis için bir anlam ifade etmez.Nitekim O, en büyük günahları işledikten sonra bir mabet kapısına koşan insan gibi yalıya döner.Çünkü yalı, Kadıköy-Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan güzelliklerin, saadet ve huzurun mekanıdır.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Tutkuların baskısıyla bir takım vaadler ve geçici hevesler peşinde koşarak, bu uğurda bazı kutsal değerleri zedelemeyi göze alanlar, sonuçta hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey elde edemezler.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
LÂMİS: Hislerine ve tutkularına yenilerek, gerçekler yerine hayal alemi ile mutluluk arayan, iyi niyet ile gerçek bir aşkı arayan, ama sonunda hayallerden uzaklaşarak gerçekleri görebilen bir kişidir. İlk başlarda bulunduğu şartlardan tiksinerek Batılı tarzı yaşamaya özense de , sonunda batının aldatıcılığını görerek güzelliği bulunduğu ortamda aramıştır.
CANAN:Kadıköy-Kalamış çevresinin seçkin bir kadınıdır.Yaratılışı itibarı ile mağrur ve ihtiraslı, aynı zamanda süs ve mücevher düşkünü güzel bir kadındır. Köşke gelen hemen hemen her erkek ona kavuşmak, en azından onunla ilişki kurmak istemektedir. Cânân, paranın vaadettiği saltanatlara sahip olmak emeliyle bu istekleri reddetmek istemez.
BEDİA:Aslen muhafazakâr bir kadındır.Namusuna ve ailesine düşkündür. Süs ve mücevherden hoşlanmamaktadır.
Dış görünüşe önem vermeyen, sade bir hayatı tercih eden, elindeki ile yetinmeyi bilen birisidir.
ŞAKİR BEY:Açık görüşlü, rahat bir şekilde kendini, duygu ve düşüncelerini ifade edebilen, geniş bir düşünür, birazcık da çok bilmiş, kendi hayat felsefesini her zaman önde tutan birisidir.
SELİM:Entelektüel kimliği ile, diğer kahramanlarla olan ilişkisi açısından sözcü olmaya en uygun kişidir. Her ne kadar Lâmis’e bazı gerçekleri gösterse de, gösterme usûlündeki tutarsızlığı ve dengesizliği ile olumsuz bir kişiliğe sahiptir.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanların hayatlarında vazgeçmemeleri gereken değerler vardır. Şayet insan tutkularının, arzularının esiri olursa, bu değerleri ayaklar altına alacak seviyeye bile gelebilir. Namus gibi… Birkaç kuruş para, lüks yaşam, insana herşeyi unutturur. Romanda anlatılan olayı, günümüzde sık sık magazin dergilerinde görebiliyoruz. Yazar yaklaşık bir asır önceyi anlatıyor ama sanki değişen birşey yok. Değişen tek şey günümüz toplumunun o zamana göre bu olayları ‘NORMAL’ karşılayabilmesidir. 

Peyami Safa bu romanında; insanların para uğruna neler yapabileceklerini, neleri göz ardı edebileceklerini, iffetlerinden vezgeçme seviyesine kadar gelebileceklerini gözler önüne sermektedir.Romanda Birinci Dünya Savaşı zamanından bahsedilse de, olayların, günümüzde karşımıza çıkan olaylardan farklı olmaması , üzerinde önemle durulup düşünülmesi gereken noktadır.

6.KİKİTABIN YAZARI HAKKINDAKİ KISA BİLGİ:
PEYAMİ SAFA 
1899'da İstanbul'da doğdu, 15 Haziran 1961'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şair İsmail Safa'nın oğlu. Düzenli bir eğitim almadı. Kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. Kardeşi İlhami ile Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede "Asrın hikâyeleri" ilk hikâyelerini imzasız yayınladı (1919).Ayrıca, Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul'da öldü. Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi. Fransızcayı, gramer kitabı yazabilecek kadar öğrendi. 43 yıl hiç durmadan yazdı. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçiydi. Nâzım Hikmet Ran, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le girdiği polemikler unutulmaz. Ölümünden hemen önce Son Havadis gazetesi başyazarıydı. Kendince edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" ismiyle yayımladı. Sayıları 80'i bulan bu kitaplar içinde Cumbadan Rumbaya (1936) romanı ve Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi ünlüdür.Ayrıca ders kitapları da yazdı.

· Sorumluluk duygusu taşıyan
· Özgün
· Gerçek
· Açık elli
· Sabırlı
· Azimli
· Vizyon sahibi
· İnsanların yaşamının bir parçası olmaya açık
· Gelişim içinde
· Hizmet etmeye önem veren
· İnsanların yapabileceğine inanan

Yedinci Kısımda işyerindeki sorumluluğun paylaşılan bir sorumluluk olduğu ve işyerinde işte olmak gerektiği düşüncesi işlenmektedir. Buna göre bir çok insan işyerine evden yük getirir. Bu doğaldır. Çünkü insan bir bütündür ve evde olan yaşamının tümünü etkiler. Doğal olmayan, birçok insanın işyerine evden “yük” getirdiğinin farkında olmayışıdır. Yükler çalışanları yavaşlatır, yorar ve hiçbir faydaları yoktur. 

Bu bölümde ayrıca üretim, kalite, kârlılık, kalite döngüsü,uygulama stratejisi, BİZ bilinci ve sendikalar ve bireysel sorumluluk kavramlarına da yer verilmektedir.

Ayrıca Sekizinci ve son kısımda ise, geleceğin gücü dile getirilmektedir. 

3. KİTABIN ANA FİKRİ :
Kitabın temel savı şudur: Bireysel yaşamımızda, aile yaşamımızda, yaşamımızın her yönünde içimizdeki BİZ’i temel almadıkça anlamlı, doyumlu ve sağlıklı bir yaşama düzeni oluşturmamız olanaksızdır. Anlamlı, doyumlu ve sağlıklı bir yaşam, kaliteli bir yaşamdır. Bu da BİZ bilincine varmış kişilerin gerçekleştirebileceği bir olgudur. İçimizdeki BİZ, kalite bilincinin temelidir.

4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ :
Bir tek insan bir aileyi, bir şirketi, bir ulusu, tüm dünyayı etkileme gücüne sahiptir. İnsanın, sorunun değil, çözümün bir parçası olmaya karar vermesi, bu kararını söze dökmesi ve sözü ile bütünlük içinde yaşaması bireyin sahip olduğu en büyük güç kaynağıdır.İnsan geçmişin hatalarından pişmanlık duyarak gelişmez. Geleceğin olanaklarından heyecanlanıp, o olanaklara kendini adayarak gelişir.

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitap akıcı ve heyecan verici bir uslüple anlatılmış. Olayların sıralanışı ilgiyi arttırıyor ve okuyucu kitabı büyük bir merak ve heyecanla okuyor.

Kitap sayesinde gerçekte içimizdeki bizle karşılaşabiliyoruz,bu kitabı daha çekici hale getiriyor.herkese tavsiye edebileceğim bir kitap.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Halide Edip ADIVAR (1882-1964); İstanbul’da doğdu. Kimi kaynaklara göre doğum yılı 1884’tür. İngiliz terbiyesiyle yetişmesini isteyen babası onu Üsküdar Amerikan Kız Kolejinde okuttu. Orada Rıza Tevfik’den (Bölükbaşı) Fransız edebiyatı dersleri aldı ve Doğu’nun mistik edebiyatını dinledi. Sonradan evlendiği Salih Zeki’den de matematik dersleri alıyordu. Koleji 1901’de bitirdi. 1908’de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılarından ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanmasında bir süre için Mısır’a kaçmak zorunda kaldı. 1909’dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. Gerek bu çalışmaları, gerekse müfettişliği sırasında İstanbul semtlerini dolaşması, ona çeşitli kesimlerden insanları tanıma fırsatını verdi. 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma ünlüdür. 1920’de Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Kendisine önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi verildi.

1917’de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan ADIVAR ile birlikte Türkiye’den ayrıldı. 1939’a kadar dış ülkelerde yaşadı. O yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika’ya ve Mohandas Gandi tarafından Hindistan’a çağrıldı. 1939’da İstanbul’a dönen ADIVAR, 1940’ta İstanbul Üniversitesinde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu. 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964’te vefat etmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder