Bir Tereddutun Romani Kitabının Özeti - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 15, 2013

Bir Tereddutun Romani Kitabının Özeti

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
BİR TEREDDÜTÜN ROMANI KİTAP ÖZETİ


Kitabı tekrar eline aldı.“Adam yarı baygın bir halde yatağında yatmaktaydı. Göz kapaklarındaki ağırlık adamın nerede olduğu bilincine ulaşmasına engel olmaktaydı. Çok hastaydı. Ayağa kalkıp da birisinin doktor çağırmasını isteyemeyecek kadar bitkin bir halde yatağa mahkum olmuştu. Çevresindeki insanlar ikide bir çay iç, açılırsın ,çay diyorlardı. Adam, buz gibi olmuş, dibinde sanki kertenkele parçaları yüzüşen kankırmızı çayı gördüğünde kendisini daha kötü hissetmeye başlamıştı. ”Mualla kitabı kapattı. Kendisini iyi hissetmiyordu. Yemek esnasında bile iştahı kaçmış,hep kitaptaki o adamın halini düşünüyordu. Yemekteki bu halini gören ablası “Yine o kitabı mı okudun?” diye sordu Muallaya. Evet dedi. “Raif’in getirdiği kitap değil mi? diye sordu. “Evet” dedi Mualla. Hala oteldeki o adamın niçin kıvrandığını anlayamamıştı;çok merak ediyordu. Tekrar odasına çıktı. Kitabın sayfalarını çevirmeye başladı.”Adam yattığı yerin çok ıslak olduğunun farkına vardı. Terlemişti , elbiseleri bedeni hep ter içindeydi. Hiçbir tarafını hissetmiyordu,kolları boynu,bacakları hiçbir yerinin kullanamayacağını ya da çok zor bir şekilde haraket ettirebileceğini biliyordu. Vücudu gibi düşünceleri de felç olmuş bir haldeydi. Nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyor, fakat bir türlü başaramıyordu.” Mualla kitabın sayfalarını takrar kapadı, kitabın üzerinde bıraktığı olumsuz tesiri atabilmek için vazoları düzeltti,masanın örtüsünü biraz sola doğru kaydırdı. 
Mualla eğer ki bir kitabı sevdiyse onu defalarca okur, yok beğenmediyse bırakırdı. Daha çok eski, meşhur alim insanların kitapları ile altı defalarca çizilmiş kitaplardan hoşlanırdı. Hastalıktan bahseden bir kitabı okuyorsa ,o da hasta olur, fakat kitabı beğenerek okuyorsa okumaya devam ederdi. O gün hep kitaptan bahsedildi. Mualla bu sohbetler arasında sessizliğini korumaya devam ediyordu. Aklında kitaptaki adam için otele hala bir doktor geldimi diye merak ediyordu. Kitabı tekrar eline aldı” Adam duvarlara tutuna tutuna zorlukla otelin salon bölümüne ulaştı,sesini duyurmak için bağırmaya çalışıyor fakat bir kısık sesten ibaret olan sesini kimseye duyuramıyordu . Baygın bir halde kanepeye yığıldı. Çevresine şaşkın bakışlardan oluşan bir insan topluluğu üşüştü. Duyabildiği tek ses kafasındaki anlamsız uğultular ve bir adamın “Doktor birazdan gelecek” sözleriydi. Adam artık kendisine kimsenin yardım etmeyeceği umutsuzluğuna kapılarak havanın o soğuk atmosferinde kendisini otelin dışına attı.” Mualla dehşete kapılmıştı. Kitabı kapattı ve aşağıya salona indi. Raif, Mualla’nın yine o kitabı okuduğunu bildiği için ona kitabı nasıl bulduğu sordu. Muaalla “Fevkalade” cevabını verdi. Mualla, Raif’e, kitabı okuduktan sonra onu hasta ettiğini ve iştahsız bıraktığını söyledi. Raif kitabın muharririnin kendisinin iyi bir arkadaşı olduğunu ve eğer kabul ederse tanıştırmak için bir sonraki cuma günü buraya getirebileceğini söyledi. Kitabın muharriri o hafta geldi, ve bir sohbet ortamı oluşturuldu. Muharrire, Mualla ile evlenme teklifinde yapıldığında , muharrir daha önce bu sorulara verdiği cevaplarına benzer bir cevabın aynısı olan izdivaç taraflısı olduğu yanıtını verdi. Muharrir aklından geçenler tanımadığı birisi ile yapacağı evlilikle mutlu olamayacağıdır. Misafirlik süresince yazar Mualla’nın davranışlarına, konuşmalarına göz süzer ve Mualla’nın içinde gizli tuttuğu yoğun bir enerjisinin olduğunu anlar. Muharrir gelecekteki zevcesini kim olacağını, nasıl bir kişiliğe sahip olacağanı her zaman kendisine merak konusu yapmıştır. 
Raif misafirlikte muharrire Mualla’nın onun kitabını okuduğunu söyledi. Bunu öğrenen muharrir Mualla’ya kitabı beğenip beğenmediğini sordu. Mualla gerçekleri saklayan bir hayır cevabını muharrire verdi. Mualla’nın kitaptaki olayların yazarın hayatından bir alıntı olup olmadığı sordu. Muharrir “Evet” cevabını verdi. Olayların ayrıntısına kadar olan tüm gerçeklikler, muharrir karşısında Mualla’yı inanılmaz dehşete düşürmüştü. Muharrir başından geçen bir olayı Muallay’a anlatmaya başladı.”Bir gün, bir hayranımdan mektup aldım. 18 yaşlarında bir kızmış. Benle, mektuptaki yazılı adreste, başından geçen bir olaydan dolayı kendisinde oluşan sorunu çözmek üzere konuşmak istemektedir. Buluştuk ve kız başından geçen ve unutmak isteyip de unutamadığı o olayı anlatmaya başladı. Kız, bir gün liseli kız arkadaşları ile yolda yürürken arkasından güçlü bir el kızı yolun kenarına iter. Kız şaşkınlıkla biraz önce ölmesine neden olabilecek olan trenin uzaklaşmasını şaşkınlıkla izler. Hayatını kurtaran üniformalı bir tıbbiyelidir. Kız ile tıbbiyeli altı ay boyunca çam altlarında parklarda tıbbiyelinin evlenme vaatleriyle sevişirler. Daha sonra tıbbiyeli bu kızı bir daha aramamak üzere terkeder. Kız olaydan sonra ruhsal bir çöküntü içine girmiş ve kendisinin doktoru olabileceğimi düşünerek benden bazı yardımlarda bulunmamı istedi. Bazı telkinlerde bulundum ve bunu kızdan bir hafta boyunca uygulamasını istedim. Ertesi hafta buluştuklarında kızın hasta teyzesine bakmak zorunda olmasından dolayı tıbbiyeliyi unutmak için gösterdiği uğraşların boşa çıktığını ve onu unutamadığını öğrendim.” Muharrir bunları anlatırken Mualla’nın kendisini dikkatle dinlediğini görüyordu. Muharrir sonra kızdan bir mektup aldığını ve mektupta kızın tıbbiyeliyi çoktan unuttuğunu hatta evlendiğini ve çocuk sahibi olduğu yazıyordu. 
Raif’in kalktığı koltuktaki Mualla’nın yanına muharrir oturdu ve içindeki o tarif edilmez duygularla dolup taştı. Heyacanlanmış, biraz da kızarmıştı ,fakat Mualla bunun farkına varmamıştı. Bir gün Raif, Mualla’ya muharrirle evlenmesi fikrini açtı. Mualla, cevabı olumluydu, fakat muharrir bu konuda hala tereddütlerdeydi. Ancak asil bir ailenin terbiye görmüş kızı ile evleneceğini düşünen muharrir bu habere çok sevindi. Muharrir bir gün Mualla’yı Raif’in evine davet eder. Muallaya içinde ikisinin de isimleri yazılı olan bir paket verir. Mualla paketi titreyen elleri ile açtığında içindeki kağıda hareketsiz bir şekilde bakakalır. Muharrir tereddüt geçirir. Mualladan kendisine yapılan bu evlenme teklifinin cevabını hemen vermesini istemez ve düşünmesi için süre tanır. Daha sonra Mualla muharrire kendisinin büyük bir felaketten sonra yalnız kaldığı için evlenmek istediğini söyler. Muharrir olabilir der ve tek nedenin bu olmadığını söyler. Mualla muharrire zengin bir kadınla evlenmesini parayı çok sevmesi ile bağdaştırır. Muharrir zengin olmak istemediğini ,olursa dünyanın sayılı milyarderlerinden olmayı istediğini söyler. Şimdiye kadar evlenmemesinin nedenini tereddütlerin getirdiği korkulara bağlar. İkisi de kendilerinin yerine göre çok kıskanç insanlar olduklarını söylerler. Daha sonra muharrir bu konuşmaların ardından gecenin 3’ünde, kişiliğini kaybetmiş insanlar gibi sokağa çıkar ve gezmeye başlar. Beyoğlu taraflarına gider, otelinin önünden geçer, benliğini yitirmiş bir şahsiyet gibi dolaşmaktayken ,arkadaşlarının içinde olabileceği öncedende de çoğu kez takıldığı bir bara girer. Barda bir arkadaşının hemen yanıbaşında sarhoşluktan kafasını kaldıramayıp arkadaşının omuzuna yaslamış bir kadın görür. Yanlarına yaklaşır. Bu akşam arkadaşlarından birisi gibi olamayacağını düşünerek masadaki dostundan başımızdan defol gibi davranışlara maruz kalır. Diğer arkadaşları da kendisinin gezinen bir cesetten farksız olduğu yakıştırmasında bulunurlar. Onların arasında daha fazla kalamayacağını düşünerek bardan çıkar ve oteline döner. Sesizliğin getirdiği sukuttan kendisini çağıran garip sesler arasında, yalnızlığıyla tekrar düşüncelere dalar. 
Mualla , tekrar kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı. “Kendisini bir hamlede soğuk havanın atmosferine bırakan adamı otelin içindekiler tekrar otele soktular. Adam doktor diye bağırmaya çalışıyor fakat başaramıyordu. Oteldeki hizmetçi kadınla beraber bir taksiyle taksimdeki bir hastaneye giderler. Adamı masaya benzer bir yere yatırırlar. Baygın bir halde çevresinde neler olup bittiğini anlamaya çalışmaktadır. Gözlerini araladığında görebildiği tek şey beyaz önlüklü bir adamın muşambaya benzer bir şeyi kesmesiydi. Bir kaç dakika sonra dahiliden bir doktor geldi. Hasta adamı muayene ettikten sonra, hastaya bir isteğinin olup olmadığını sordu. Hasta adam sadece uyumayı istediğini söyledi. Doktor adamın uyumasından sonra bir daha uyanamayacağını düşünerek hastanın bu isteğine olumlu bir cevap vermedi. Daha sonra başka bir doktor hastayı tekrar muayene etti. Doktor uyumaması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Hasta adam, acaba doktorun bu söylediğini yaptıktan sonra ölürmüyüm diye tereddüt geçirdi. Adam, arkadaşıyla beraber oteldeki odasına gittiler. Adam şimdiye kadar hiçbir doktora inanmadığı için bu doktorun söylediklerine de doğruluk yönünden bir kanaat getirmemekteydi. Arkadaşı hasta adama uyumasını; uyuduktan sonra kendisini çok iyi hissedeceğini söyledi. Fakat ölüm korkusu adamın içine sökülmez bir kök gibi yerleşmişti. uyumakta hala tereddüt ediyordu. Arkadaşı uyu dedi. Adam gözlerini kapattıktan kısa bir süre sonra yüksek bir uçurumdan dipsiz bir çukura düşer gibi uykunun derinliklerine daldı. Sabah uyandığında arkadaşının söylediği gibi kendini çok iyi hissediyordu ve hala yaşadığına çok seviniyordu. Mualla kitabı karışık bir şekilde okuduğu için adamın hasta olmasına neden olan zehirlenmenin kaynağını hala bilmemektedir. “ 
Mualla kitabı kapattı. Gelen misafirini karşılamak için aşağı salona indi. Arkadaşı Mualla’nın okuduğu bu kitabın muharririni tanıdığını söyledi. Mualla “ Nasıl, fena birisimi? diye sordu. “Evet, onunla baloda tanışmıştık; hatta dans bile ettik. Çok sarhoştu; ayakta duracak bile hali yoktu. Zaten topu topu on dakika durabildi.” dedi. Mualla arkadaşını gönderdikten sonra tekrar kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı. Adam karanlık ve sükuttan meydana gelmiş gibi görünen odanın içinde günlerini aklına gelen bazı düşünceleri kağıtlara aktarmakla geçiriyor, gereksiz ölüm kaygıların getirdiği tereddütler onun günde iki ya da üç saat uyumasına neden olarak bitkin düşürüyordu. Fakat bu yorgunluklar onu hiçbir zaman işlerini yapmasında bir engel teşkil etmiyor nereye gitmesi, kimlerle buluşması gerekiyorsa herşeyi yerli yerinde ve tam zamanında yapmaya çalışıyordu. Adam birşeyler yazmakta olduğu çalışma masasından kalktı ve uyumak üzere yatağına gitti. Fakat sokaktan gelen gürültülerle, beynindeki bitmeyecekmiş gibi devam eden uğultular uyumasına bir türlü müsaade etmiyordu.” Mualla kitabı kapattı ve aşağı salona indi. 
Muharrir olacağını düşündüğü evliliği adına arkadaşları ile bir barda eğlence düzenler. O gün sabahlara kadar eğlenilir. Muharrir oteline döner. Saatler gecenin üçünü yada dördünü göstermektedir. Odasının kapısı çalınır. Otelin bayan hizmetçisi, muharriri görmek isteyen bir beyefendinin olduğunu söyler. Muharrir kim olduğunu çok merak eder, ve otelin salon bölümüne iner. Kendisini bekleyen adamı gördüğünde ne istediğini sorar. Adam, muharriri dışarıda, arabanın içinde bir bayanın beklediğini söyler. Muharrir, Mualla olduğunu düşünür. Otel hizmetçisine paltosunu getirmesini söyleyerek adamdan önce arabanın içine girer. İçerisi karanlıktır. Kadının kim olduğunu anlayamaz. Daha sonra kadın arabanın lambasını yaktırarak kendisini muharrire tanıtır. Kadının ismi Vildan’dır. Avrupa’dan İstanbul’a muharrirle görüşmek için gelmiştir Kadın muharririn hayranlarınadan birisidir ve muharrire yirmiye yakın mektup göndermiştir. Kadının psikolojik sorunları vardır. Muharrirle uzun bir süre birlikte yaşar. Aralarında arkadaşlık sınırlarını aşmayacak bir ilişki geçer. Kadın psikolojik sorunlarının bir kısmını muharririn şefkatli söz ve davranışları ile halleder. Daha sonra muharrir Vildan’ın oturduğu eve gider, fakat kendisini orada bulamaz. Kimse nereye gittiğini bilmemektedir. Bu son olaydan sonra Vildan ve Mualla sayfası kapanır ve yeni fikir sakızlarını dişleri arasında çiğneyerek yeni dünyalara yol alır… 

 Büyülü cüppenin marifetlerinden biri de buymuş, ne rüzgara, ne soğuğa, ne kızgın güneşe, ne suya geçit veriyormuş. Büyücü cüppesine sarınmış ve onu evine döndürecek büyüyü yapması için, müsait bir yer bulamak için işe koyulmuş, artık bu insanlara güvenemezmiş, mutlaka sakin bir yer bulmak istiyormuş ama gel gelelim etraf insan doluymuş. Uzun bir yolculuğun ardından hava aydınlanmaya başladığında Godosh ta amacına ermiş, kimsenin olmadığı ağaçlık bir alan bulmuş. 

İştahla sözleri söylemeye başlamış, birden ve cüppesinin sihirli ceplerinden bir toz çıkarıp serpmeye başlamış yere. Serptiği yerden sarı ışıklar yükselmiş yukarı doğru ve gittikçe büyüyen ışıklar sonunda bir kapı oluvermiş. Kapının diğer tarafında kendi dünyası varmış, bir adım sonra kurtulacakmış bu acayip dünyadan. 

Tam o sırada Godosh için sıra dışı bizler için çok normal bir olay olmuş, yüzüne bir damla su damlamış, sonra bir tane daha ve bir tane daha. Yağmur... yağmur yağmaya başlamış. Godosh birden dona kalmış. Bu, onun için mucizeden daha büyük bir olaymış. Havadan damlayan su taneciklerini, hayranlıkla ve hayretle seyre dalmış, serin sular yüzünden akıyormuş, “Bu ne büyük bir an...” diye düşünmüş, “Belki de ölüyorumdur.” ama hayır ölmüyormuş elbet ve oda bunun farkındaymış. Godosh, o çok değerli, üstünden çıkarmaya korktuğu cüppesini, çıkarmış aceleyle. Damlacıkların İnce iç elbiselerine çarpmasına, üşümesine göz yummuş. Titriyormuş ama soğuktan değil, böyle bir anı yaşamanın verdiği heyecanla titriyormuş. Ama olanlar bu kadarla kalmamış, heyecanını ikiye katlayacak başka bir şey görmüş. Tam yağmur yavaş yavaş dinerken, gökyüzünde ışıklar gözükmüş, rengarenk, bambaşka ışıklar, öyle kendi büyülerindeki yalancı ışıklar gibi değilmiş. Tüm gökyüzünü kaplayan bir gösteriymiş sanki. Adeta aşık olmuş yağmura ve gökkuşağına Godosh, zamanını bilemediği uzun bir zaman orada öylece seyretmiş olanları. Sonra aklı başına geldiğinde kapıya bakmış, artık gitmek için o kadar da can atmıyormuş. İki dünya arasında kalan bir zavallıymış bir yanda kendi dünyası, kendi toprakları, diğer yanda inanılmaz hisler yaşatan bir dünya. Godosh cüppesini almış ve yavaşça giymiş. Seçimini yapmak için sadece birkaç saniye düşünmüş ve kendini hiç bilmediği bir dünyanın, mucizelerle dolu bir dünyanın kucağına bırakıvermiş. Kapı arkasından kapanırken ardına bile bakmadan sakince uzaklaşmış, keşfedilmeyi bekleyen mucizeleri bulmaya.

İşte bu, Mahzun Büyücünün öyküsüdür. Eğer bir gün yağmurun altında, gökyüzünü hayranlıkla seyre dalmış, garip giyimli birisini görürseniz. Bilin ki, O Godosh’tur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder