Aerithli Morgan Kitap Ozeti - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 15, 2013

Aerithli Morgan Kitap Ozeti

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
731 AERITH'Lİ MORGAN KİTAP ÖZETİ


AERITH'Lİ MORGAN
Aerith’li Morgan, yatağında silkelendi. Berbat bir rüya gördüğünü hatırlıyordu ama ne olduğunu değil. Çıplak kaslı vücudu terlemiş ve onu üşütmüştü. Kabusu kafasından atmaya çalışarak uşağı Kedef in yardımıyla ağır yekpare zırhının içine girdi, iki elle kullanılan, sembolik Kutsal İntikamcı kılıcını da sırtına bağlattı. Sabah seramonisini sunmak üzere kale gibi duvarla korunmuş yalısının tapınağına gitti. Sadık rahiplerle birlikte Scutum’a sabah duasını sundu. Dış duvar gürültüyle havaya uçtuğunda da sabah seramonisini sürdürmekteydi.

Raggot ve adamları büyücü Heoditus’un ricası ve isteği üzerine Aerith’li Morgan’ın yalısına saldırı düzenlemekteydiler. Raggot we 150 adamı Heoditus’un kutsal olmayan yardımları sayesinde Aerith topraklarından gizlice süzülmüşler ve bir günden kısa bir sürede Gül Yalı’nın perimetresine ulaşmışlardı. Şimdi de Yanlarındaki büyülü bitki tohumlarını emredildiği gibi dış surlara fırlatmaktaydılar. Her tohum duvarlara değdiğinde mavi-sarı bir alev eşliğinde gürültüyle havaya uçmaktaydı. Raggot ve adamları da açılan deliklerden onları beklemeyen yalı askerlerinin ortasına giriverdiler, kılıçları ve mızrakları birkaç dakikada Yalı’nın koruyucularının kanlarıyla kıpkırmızı oldu. Ölen 20 yalı askerine karşılık sadece 3 kayıp vermişlerdi. Raggot adamlarını Yalının dört bir yanına dağıtarak 10 askeriyle Scutum’un tapınağına gitti.

Aerith’li Morgan patlamaları duyduğunda ters giden birşeyin olduğunu anlamıştı. Rahip ve ermişlere emirler yağdırarak kılıcını kınından kurtardı, ön avluya doğru koşmaya başladı. Ön kapıdan fırladığında savaş tüm hızıyla sürmekteydi. Onu gören bir iki saldırgan hamle yaptılar ama kocaman kılıç tarafından önce sakat bırakıldılar, sonra da öldürüldüler. Morgan bir yandan adamlarına bağırırken bir yandan da önüne geleni kesmekteydi. Çılgınlar gibi savaşır ve tanrısının ismine kurbanlar verirken, çok yakından tanıdığı bir sesle irkildi:”Morgan!” diyen bu tiz ses, karısı Lienda’ya aitti. Kanı damarlarında dondu.

Kafasını sesin geldiği yönüne doğru çevirdi, savaşın kaosu arasından karısını net olarak görebiliyordu. Birliğin sağ kanadı düşmüş, ve burdan sızan düşmanlar kaleyi istila etmişlerdi. Karısı balkondaydı ve karşısında iki tane düşman askeri vardı. Yapabileceği tek şey, karısının dekapite oluşunu izlemekti. Kafası vücudundan ayrıldığında Morgan yüreğinin yarıldığını hissetti. Vücudundaki adrenalinin bir an kesildiğini farketti, askerlerinin şaşkın bakışları arasında savaş hattının ortasında yere çöktü, kocaman kılıcı elinden düşmüştü, acısı katlanılacak gibi değildi. Sonra çığlık attığını farketti, boğazını yırtarcasına haykırıyordu. Bu kan donduran çığlık, düşmanlerini bile ürkütmüş ve ona şüpheyle yaklaşmalarını sağlamıştı. ‘’Herşey bitti... Başaramadım ve kaybettim...’’ diye düşündü. Bir iki saniye durduktan sonra dolu gözlerini araladı, böyle düşünmemeliydi ve düşünemezdi. Çünkü o bir Scutum Paladiniydi. Bu kara anında bile Tanrısının onurunu korumak onun işiydi. Tutkulu bir savaş çığlığı atarak savaş hattına yeniden daldı. Askerleri de liderlerinin geri dönüşünden birazda olsa moral bulmuşlardı.

Morgan’ın bulunduğu saftaki savaş iyi gidiyordu, düşmanı geri püskürtmek üzereydiler. Morgan ara sıra savaştan çekiliyor ve habercilerden diğer taraflardaki durumu öğreniyordu. Bir sefer çekildiğinde haberci ana düşman kuvvetlerinin tapınağa doğru yöneldiğini, ve tapınağın savunmasının fazla dayanmayacağını söyledi. Morgan ağır zırhının verdiği ağırlığa aldırmadan tapınağa doğru koşmaya başladı. Vardığında gördüğü manzara pekte parlak değildi. Tapınağın savunması çökümüştü. Kalan birkaç asker de geriliyorlardı. Tanrısının adını sayıklayarak geriledi, ancak tapınağa girdiğinde bölgeyi koruyacak sadece 12 adamı kaldığını dehşetle farketti, kendisinin kılıcı saldırganların kanıyla ıslanmıştı ama 13 kişi bu tapınağı savunamazdı.. Tapınak küçük bir yer değildi, kendisi gibi yüksek onur sahibi bir şövalyenin tanrısına adadığı tapınak inancıyla doğru orantıda olurdu. Ve Aerith’li Morgan’ın tanrısı Scutum’a sunduğu tapınak kilometrekarelerce alanda en büyüktü.

“Tanrımın yolunda öleceğim...” Dedi askerlerine bakarak.”Arkada hala keşfedilmediğini umduğum bir gizli geçit var, Bodur Kayalıklara çıkar, isteyen oradan gidebilir, hepinizi azad ediyorum. Gidenler af bulacaklardır.” İki kişi geri dönerek çıkıştan kaçtılar, 10 asker yüzlerinde huzurlu bir ifade, Lordlarının yanında yerlerini aldılar.

Kapı parçalandı ve saldırganlar içeri üşüştü. Aerith’li Morgan’ın çığlığı bir saniye kazandırmıştı Gül Yalının savunucularına. İlk grup girdiği gibi biçildi, onların cesetlerine basarak giren diğer grup gibi. Morgan sevindiğini hissetti, karısı, biricik Lienda’sının acısı dinmeyen bir şekilde ruhunda izole bir yeri yakıyordu ama o bu parçasını susturdu, şimdi tanrısı için savaşıyordu, hiçbirşey onun konsantasyonunu bozmamalıydı. Aniden bir mırıltı duydu, arkasından! Dönmesiyle yerde yatan adamlarının üstünde ayakta duran bir grup düşman askerinin bir genci çevrelemiş olduğunu gördü. Genç adamın elinde bir parşömen vardı ve onu okuyordu. Arka kapıyı bulmuşlar! Diye içinden geçirdi, genç adamın bir büyücü veya bir rahip olduğunu anlamasıyla kılıcını savurması bir oldu. Ancak genç adam çoktan sırri yazıtı okumayı bitirmiş, yanan parşömeni elinden bırakmış ve parmaklarını Morgan'’ çevirmişti. Kılıç yolunun yarısına geldiğinde Genç adamın parmaklarının ucundan mavi bir ışık çıktı ve havada birleşti. Korkunç bir çığlık atan zavallı genç, bir anda ağzından çıkan mavi bir ışık tarafından kaplandı ve bir mavi-top a dönüşerek morgan a doğru uçtu. 

Morgan paralize olmuştu.

Küfür sallıyor, etrafı günahlarıyla kirletiyorlardı, Morgan ise dayanmaya çalışıyordu bu psikolojik işkenceye. Az önceki genç çocuk parşömeni okumuş, ancak yeteri kadar tecrübeli bir büyücü olmadığından büyü gücüne kurban olmuştu, bunu ona o parşömeni verenin bildiğinden emindi. Raggot, geri kalan adamlarıyla geldiğinde Morgan karikatürize bir şekilde eğik durmaktaydı. Etrafını görebiliyor ama hareket edemiyordu. Raggot, Morgan’a bakıp güldükten sonra Tanrının Kutsal işaretinin bulunduğu duvara ilerledi. Morgan kaslarına emir verdi ancak dinletemedi, Raggot elini gürzüne atmıştı, gürz sert bir şekilde işarete indi. Altından yapılmış işaret yamulmuştu, Morgan HAYIR! Diye bağırdı ama aslında ses çıkmamıştı gırtlağından. Gürz üstüste İşarete inerken Morgan bir iki santim oynadığını farketti. Scutum’un gücü ve kendi iradesiyle büyüyü yıkıyordu. Aniden artık ne olduğu belli olmayan altın bir yığına dönmüş Kutsal işaret’i yoketmeye çalışan Raggot’un adamlarından birinin yayını yerde gördü. Gücünü tamamen kanalize ederek bir dua eşliğinde yayı almak için hamle yaptı. Büyü bozulmuş ve Morgan momentumunu kaybederek yere yuvarlanmıştı. Raggot ise büyüye güvendiğinden olacak ki Morgan’ı farketmemiş, kirli işini sürdürmekteydi. Morgan yaya ok sürüp attı. Ok Raggot’un sırtından zırhına saplanıp kalbi deşti. 

Morgan o an Paladinliğini yitirdi.

Bağırdığını farkettiğinde acısı korkunçtu. Karısını kaybetmiş, onu önemsemeyip herşeyini kullanarak Scutum’un tapınağını kirletenlerden intikam almak için bir adamı sırtından vurmuştu, Paladinliğini yitirmişti. Bu ölmekten beterdi, kılıcını aldı ama kullanamadı. Bir ayak kılıcı tekmeledi, sonra da Morgan’ın vücudunu, yerde kıvranan Morgan bu fiziksel acıları hissedemiyordu. Scutum onu bırakmıştı! Defalarca yumruk ve tekme yedi, Başını tekmelediler ve vücudunda gürz denediler. Morgan’ın Aerith’li Morgan’a benzeyen tek yanı kalmayıncaya kadar işkence ettiler ve işleri bitince onu yardan aşağı attılar ama Morgan sadece Tanrısını düşündü. 

İki gün sonra kan kaybından ölmek üzereyken onu köylüler buldu. Köylülerden biri bu korkunç şekilde işkence görmüş adamı evine aldı ve baktı. Bir ay sonra Morgan yürümeye başlayabildi.Köylüler onun Lordları olduğunu öğrenemediler ancak bir gün Morgan o evden kaçtı. Başkente gitti ve Şövalye Akademisindeki çocuklarını görmek için istekte bulundu. Aerith’li Morgan’ın öldüğünü , zaten ona benzemediğini ve çocukların ise babalarının paladinliğini kaybetmiş olduğundan duydukları üzüntüyle intihar ettiklerini söyledi. Morgan kendini doğaya vurdu.

On sene kadar dolandı durdu, paralı askerlik yaptı. On sene sonra bir çölde ölümün eşiğindeyken davudi bir sesle inledi her yer. Scutum onu bağışlamış geri almaya hazır olduğunu bildirmişti. Morgan doğruldu ve dedi ki:”Paramı, yaşamımı senin doğru olduğunu söylediğin ve inandığım yolda harcadım. Karım öldü senin onurunu korudum. Paladinliğimi aldın benden, ve çocuklarımı. Seni reddediyorum, ölümümle beni yalnız bırak!” Scutum öfkelendi. “Ölümlüler tanrıları yargılamak için değil isteklerini yerine getirmek için varolmuşlardır!” Dedi. “Seni ölümden daha beter bir sona mahkum ediyorum!”

İki sene Morgan boş bir boyutta ateşler içinde yandı. Derisi kuruyup yüzüne yapıştı. İşlemeli zırhı vücuduna battı ve asla çıkmaz hale geldi. Saçları yanıp kıvrıldı. Tam iki sene sonra Morgan’ı biri ziyarete geldi bu boyutta. En kötü olan, KaraGüneş...Gölge...Gölge ile bir anlaşma yaptı Morgan, Death Knight oldu ve Scutum’un lanetini ondan daha güçlü bir tanrının yokedebileceğini bilen Eski şövalye kendini bu kötü varlığa adadı.

Güçlü büyücü Heoditus’un feci şekilde parçalanmış cesedinin, mükemmel korunan kulesinde, yatağında bulunması


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder