DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
757 AL MİDİLLİ KİTAP ÖZETİ
KİTABIN ADI
|
Al Midilli
|
KİTABIN YAZARI
|
J. STEINBECK / Belkıs ÇORAKÇI
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
Milliyet Yayınları Bağcılar / İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
Kasım 1996
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
Ticari
|
KİTABIN ÖZETİ
:
ARMAĞAN (1):
Jody Salinas kasabasında
bir çiftlikte çiftçilik yapan annesi-babası ve çiftliğin kahyası ile beraber
yaşamaktadır. Bir gün babası ve kahya kasabadan al renkli bir midilli atıyla
dönerler ve at Jody’ye hediye edilir.
Jody ata bölge
dağlarının adı olan Gabilon ismini verir. Gabilon artık Jody’nin hayatında çok
önemli bir yer tutmaktadır. Okulu dışında bütün zamanını atıyla geçirir. En
büyük yardımcısı da çiftliğin kahyası Bill Buck’dır. Tayı eyer ve geme
alıştırmak çok zamanlarını almıştır. Jody’nin tek hayali bir an önce atına
binebilmektir. Jody’nin okulda olduğu bir gün yağmurun altında kalan atı
hastalanır. Kahya ve Jody atın hastalığı ile ilgilenmeye başlarlar ama tay
günden güne kötüye gitmektedir. Jody artık atın yanında yatıp kalkmaya başlar.
Bir gün ahırda hasta tayını göremez. Onu aramak için fırlar ve bir süre sonra
üzerinde birkaç akbaba ile onu görür. Öfke ile bir akbabayı yakalar ve onu
öldürür. Gabilon ise çoktan ölmüştür. Kahya Bill bütün bu olanlardan kendini
suçlu hissetmektedir.
ULU DAĞLAR (2):
Jody’nin en büyük meraklarından
biri ulu dağlar ve onun ardında ne olduğudur ama bir türlü cevabını bulamaz.
Bir gün çiftliğe adının Gidano olduğunu söyleyen bir ihtiyar gelir. İhtiyarın
tek söylediği geri döndüğü ve ölene kadar burada kalmak istediğidir. İhtiyar
çok eskiden o civarda bir kulübede yaşamıştır ve geri dönmüştür. Jody’nin
babası ihtiyarın birkaç gün kalmasına izin verir. Jody gizemli ihtiyara dağları
ve orada neler olduğunu sorar. İhtiyar oraya çocukluğunda gittiğini ama pek
birşey hatırlamadığını söyler. Bir gün ihtiyar Gidano kimseye haber vermeden
bir atla çiftlikten ayrılır. Onu son gören komşunun dediğine göre dosdoğru
dağlara gitmektedir.
VAAT (3):
Babası Jody’nin atı için
çok üzüldüğünü bilmektedir. Bu sefer ona çiftlikte doğacak atı vereceğini
söyler. Jody kulunlayan ata bir yıl boyunca yine özenle bakar ve tayın doğum
anı sonunda gelir ancak tay ters gelmektedir ve ölecektir. Kahya ani bir
kararla atı öldürür ve karnını keserek küçük siyah tayı dışarı çıkarır. Tayı
Jody’nin önüne bırakır.”İşte tayın “der.”Söz vermiştim ve yapmak zorundaydım.
Onu elle beslemek zorunda kalacaksın işte tayın”.
İNSANLARIN LİDERİ (4):
Jody’nin büyük babası
çiftliğe gelir ve tek bildiği şey batıya doğru yaptıkları büyük göçü ve
kızılderililerle olan mücadelelerini anlatmaktadır. Batı ya gide gide, okyanusa
ulaşmışlardır. Ama büyükbabanın hikayelerini Jody den başka kimse dinlemez ve
anlamaz.
JUNIUS MALTBY (5):
Junius Maltby iyi ve
kültürlü bir aileden gelme bir şehirlidir. San Francisko’da yaşamaktadır. Ancak
hastalanır ve şehir dışına “Cennetin Otlakları” adlı bir vadiye giderek burada
bir çiftliğe yerleşir. Daha sonra dul bir çiftlik sahibiyle evlenerek orada
yaşar. Çok tembeldir ve giderek fakirleşmektedirler. İki çocukları olur ve
ardından karısı doğum yaparken ölür.
Sonuç olarak hikaye Jody
isminde bir çocuğun üzerine kurulmuştur. Gelişme döneminde ki bir çocuğun merak
ve öğrenme duygularının kontrol edilemeyeceğini ve bu yaştaki çocukların sevgi
ve merak yönelmelerini anlatmış. Bu bazen bir tay bazen bir ihtiyar bazen de
nasıl olduğunu bilmediği bu yüzden çok merak ettiği uludağlar olmuştur.
İnsan her zaman
sevdiğini merak eder ama merak ettiğini sevmeyebilir.
KİTABIN ADI
|
KİRALIK KONAK
|
KİTABIN YAZARI
|
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
İletişim Yayınları Klodfarer Caddesi İletişim Han No: 7
Cağaloğlu 34400 İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
20. Baskı 1999 İSTANBUL
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
Türk toplumunun tarihsel gelişim sürecinde ilk
belirtileri XVIII. Yüzyılda görülen ve tanzimatla somutlaşan batılılaşma hareketleri
buna bağlı olarak hayat tarzı, değerler ahlak kısacası kültürel değişim.
|
KİTABIN ÖZETİ
:
KİRALIK KONAK
Naim Efendi çok zengin,
zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir servetti. Büyük
bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin
yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı. Şürayı
Devlet Azası, Rüşümat Müdiri Umumisi oldu. İnkılaptan iki sene evvel dolaşık
bir “TEVLİYET” (Mütevellilik) davası yüzünden istifasını verdi ve Hükümet
işlerinden tiksinerek bir köşeye çekildi. Fakat memuriyet döneminden kalma
bayramlaşma ve özel deftere imza olayını hiçbir zaman aksatmazdı.
Bütün çocukluğu, bütün
gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli
meclisleri, ahbap arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi.
Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan,
yeni şarkılardan zevk almak şöyle dursun, son senelerde yazılan ve konuşulan
Türkçe’yi de anlamıyordu.
Bundan beş sene öncesine
kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatını huzurunu mümkün
mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kaldı. O
öldükten sonra yerine Sekine hanım geçti; fakat Sekine Hanım hiçbir cihetten
annesine benzetmiyordu. Tabi ki babası gibi çekingen, içinde titiz, iradesiz,
tembel bir kadındı; hususiyle kocasının nüfusuna ve çocuklarının arzularına son
derece uyardı. Kocası ise kırk beş yaşında bir züppeden başka bir şey değildi.
Naim Efendinin damadı
Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından
yararlanarak bütün iradesini konak içerisinde istediği gibi yürütüyordu. Servet
Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında bir mektup çocuğu olmasına rağmen
Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık gediklisi idi. Bu
yaşında bir çok zevkleri vardı. Biraderinin küçük sırlarında vakıf olan Seniha
ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe ince ve çolak
vücudu ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, başkalaşma içerisindeydi.
Pazartesi günleri
Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri
giyinir; kuşanır ve tam beşte konağın salonunda nadir görülen bir hanımefendi
vakariyle ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla
halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine okuduğu şiirleri dinler, gözüküyordu.
Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve bir çok şiiri bazı
mecmualarda çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun
dizleri çıkmış zavallı bir mektep çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat
beşe henüz gelmişti ki; Faik Bey konağı ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakın
arkadaşları arasındaydı. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti.
Küçük yaşından beri Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu
için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir frenk zarafeti ve kıvraklığı
vardı. Faik Bey ile Seniha arasındaki münasebetin bir arkadaşlık derecesinden
fazla olduğunu genç kızın bütün erkek ve kadın arkadaşları bili verirlerdi.
Fakat, buna da hafif bir
flört manasını verirlerdi. Zira Faik Bey, pek çapkın bir delikanlı ve Seniha,
pek şuh bir genç kızdı. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı. Faik
Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen ihtiyarlardan biri oluverdi.
O şimdi kumara ne kadar düşkün ise, Seniha’yı da o kadar arıyor. Seniha’ya
kendini o kadar düşkün hissediyordu. Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah
Faik Bey konağa geldi. Henüz herkes uykudaydı. Saçları karma karışık, yüzü
sapsarıydı. Yanaklarında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası
vardı. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey’ i süzdü. Faik
Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi
Cemil’ den öğrendiği kadarıyla Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira
kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrendi. Cemil parayı Seniha’nın
büyükbabasından istemesini söyledi. Seniha’nın bunun mümkün olmayacağını
söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın elmaslarını rehin koymasını istedi.
Seniha dolabını açtı
içinden bir çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve
birer birer Cemil’e uzattı.
Ve hayatında ilk defa
olarak ağır ve ciddi bir şekilde düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona
çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada her şey ne bayağı, ne beyhude,
ne kirliydi... Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve
zerafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. En güzel bir yüze bir iskelet
ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe
çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, en zarif bir adamı bir dilenciye
döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç kafiydi.
Seniha kalbinin bu bir
günlük imtihanından epeyce değişmiş çıktı. Aşktan evvel ki alaycı, havai, şuh
ve işveli haline avdet etti.
Konağı kiraya verip
kardeşi Selma Hanımefendinin yanına taşınma bahsi çıktığından beri Naim Efendi’
nin rahatı huzuru büsbütün kaçtı. Selma Hanımefendinin kararı o kadar katıydı
ki hiçbir mazeretle bunun önüne geçmek kabil olmuyordu.
NAİM EFENDİ;
“Burada doğmuşum, burada
yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim? Diyordu.”
SELMA HANIM;
“Burada, fareler,
örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde
ölürsün” diyordu.
Konak, Naim Efendiyle
beraber, her gün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan sokak kapısı ağır
bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla mustarip bir hayvan gibi sarsıla
açılıyordu.
SONUÇ
Kitabın Ana Fikri ve
Kitap Hakkındaki Genel Değerlendirme :
Kiralık Konakta Osmanlı
İmparatorluğunun çöküş dönemindeki toplumsal nedenler dile getirilir.
Kiralık Konak
İmparatorluğun çöküş çanlarının kulak yırtan sesleri içinde, kuşaklar
arasındaki değişen değer yargıların buna bağlı olarak da yaşam biçimlerinin
çelişkisini sergileyen bir romandır.
Seniha – Faik – Hakkı
Celis üçgeni romanın yapısının iskeletidir. Toplumsal rüzgarların savurduğu bu
insanlar birer yaprak gibi uçuşuyorlar, hiç toprağa düşmüyorlar. Kiralık
Konaktaki kahramanların ortak özelliklerinden biri de düşün-dükleri, ettikleri
dünya ile gerçek yaşamları arasındaki bağlantısızlıklardır. Onlar için yaşamın
her gerçeği birer beklenmeyen darbedir.
Konağın dağılıp satılığa
çıkarılmasıyla biten roman bir zümrenin çöküntüsünün üç kuşaklık hikayesidir.
KİTABIN ADI
|
Sevginin Katıksızı
|
KİTABIN YAZARI
|
Jack LONDON
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
Mart 1998
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
|
KİTABIN ÖZETİ :Genel
olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack
London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı
olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların
özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı
tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen
sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da
şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin
yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı
kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak
kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman
sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk
terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır.
Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer
liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların
birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı
kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden
aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek
sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp
kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla
içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek
hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün,
mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça
derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun
arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı
şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği
hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları
izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız.
İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara
çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde
yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya
kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur
derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar
getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim
diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve
doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız
kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve
insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan
tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
KİTABIN ADI
|
Sevginin Katıksızı
|
KİTABIN YAZARI
|
Jack LONDON
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
Mart 1998
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
|
KİTABIN ÖZETİ :Genel
olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack
London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı
olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların
özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı
tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen
sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da
şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin
yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı
kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak
kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman
sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk
terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır.
Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer
liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların
birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı
kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden
aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek
sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp
kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla
içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek
hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün,
mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça
derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun
arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı
şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği
hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları
izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız.
İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara
çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde
yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya
kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur
derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar
getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim
diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve
doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız
kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve
insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan
tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
KİTABIN ADI
|
Sevginin Katıksızı
|
KİTABIN YAZARI
|
Jack LONDON
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
|
BASIM TARİHİ
|
Mart 1998
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
|
KİTABIN ÖZETİ :Genel
olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack
London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı
olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların
özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı
tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen
sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da
şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin
yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı
kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak
kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman
sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk
terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır.
Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer
liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların
birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı
kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden
aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek
sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp
kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla
içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek
hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün,
mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça
derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun
arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı
şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği
hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları
izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız.
İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara
çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde
yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya
kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur
derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar
getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim
diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve
doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız
kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve
insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan
tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
Jack London
Asıl adı John Griffith London olan Jack London 1876'da San Francisco'da doğdu. Annesi Amerikalı, babası ise İrlanda'lı bir serseriydi. Düzensiz bir öğrenim gördü. Bir yıl koleje, bir yıl da California Üniversitesi'ne devam etti. Denemediği iş kalmadı. En büyük tutkusu açık denizler ve uzun yollardı. Vahşetin Çağırışı ile üne kavuştu. 22 Kasım 1916'da intihar etti. Kendi yaşamından kaynaklanan olağanüstü serüvenlerle dolu yapıtlarıyla ABD'nin ve dünyanın en önemli yazarlarından biri olan, ülkemizde de birçok yapıtı yayımlanan ve çok tanınan yazardır. (1876-1916)
Asıl adı John Griffith London olan Jack London 1876'da San Francisco'da doğdu. Annesi Amerikalı, babası ise İrlanda'lı bir serseriydi. Düzensiz bir öğrenim gördü. Bir yıl koleje, bir yıl da California Üniversitesi'ne devam etti. Denemediği iş kalmadı. En büyük tutkusu açık denizler ve uzun yollardı. Vahşetin Çağırışı ile üne kavuştu. 22 Kasım 1916'da intihar etti. Kendi yaşamından kaynaklanan olağanüstü serüvenlerle dolu yapıtlarıyla ABD'nin ve dünyanın en önemli yazarlarından biri olan, ülkemizde de birçok yapıtı yayımlanan ve çok tanınan yazardır. (1876-1916)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder