Al Midilli Kitap Ozeti - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Haziran 15, 2013

Al Midilli Kitap Ozeti

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
757 AL MİDİLLİ KİTAP ÖZETİ


KİTABIN ADI
Al Midilli
KİTABIN YAZARI
J. STEINBECK / Belkıs ÇORAKÇI
YAYINEVİ VE ADRESİ
Milliyet Yayınları Bağcılar / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
Kasım 1996
KİTABIN YAYIM MAKSADI
Ticari

KİTABIN ÖZETİ :
ARMAĞAN (1):
Jody Salinas kasabasında bir çiftlikte çiftçilik yapan annesi-babası ve çiftliğin kahyası ile beraber yaşamaktadır. Bir gün babası ve kahya kasabadan al renkli bir midilli atıyla dönerler ve at Jody’ye hediye edilir.
Jody ata bölge dağlarının adı olan Gabilon ismini verir. Gabilon artık Jody’nin hayatında çok önemli bir yer tutmaktadır. Okulu dışında bütün zamanını atıyla geçirir. En büyük yardımcısı da çiftliğin kahyası Bill Buck’dır. Tayı eyer ve geme alıştırmak çok zamanlarını almıştır. Jody’nin tek hayali bir an önce atına binebilmektir. Jody’nin okulda olduğu bir gün yağmurun altında kalan atı hastalanır. Kahya ve Jody atın hastalığı ile ilgilenmeye başlarlar ama tay günden güne kötüye gitmektedir. Jody artık atın yanında yatıp kalkmaya başlar. Bir gün ahırda hasta tayını göremez. Onu aramak için fırlar ve bir süre sonra üzerinde birkaç akbaba ile onu görür. Öfke ile bir akbabayı yakalar ve onu öldürür. Gabilon ise çoktan ölmüştür. Kahya Bill bütün bu olanlardan kendini suçlu hissetmektedir.
ULU DAĞLAR (2):
Jody’nin en büyük meraklarından biri ulu dağlar ve onun ardında ne olduğudur ama bir türlü cevabını bulamaz. Bir gün çiftliğe adının Gidano olduğunu söyleyen bir ihtiyar gelir. İhtiyarın tek söylediği geri döndüğü ve ölene kadar burada kalmak istediğidir. İhtiyar çok eskiden o civarda bir kulübede yaşamıştır ve geri dönmüştür. Jody’nin babası ihtiyarın birkaç gün kalmasına izin verir. Jody gizemli ihtiyara dağları ve orada neler olduğunu sorar. İhtiyar oraya çocukluğunda gittiğini ama pek birşey hatırlamadığını söyler. Bir gün ihtiyar Gidano kimseye haber vermeden bir atla çiftlikten ayrılır. Onu son gören komşunun dediğine göre dosdoğru dağlara gitmektedir.
VAAT (3):
Babası Jody’nin atı için çok üzüldüğünü bilmektedir. Bu sefer ona çiftlikte doğacak atı vereceğini söyler. Jody kulunlayan ata bir yıl boyunca yine özenle bakar ve tayın doğum anı sonunda gelir ancak tay ters gelmektedir ve ölecektir. Kahya ani bir kararla atı öldürür ve karnını keserek küçük siyah tayı dışarı çıkarır. Tayı Jody’nin önüne bırakır.”İşte tayın “der.”Söz vermiştim ve yapmak zorundaydım. Onu elle beslemek zorunda kalacaksın işte tayın”.
İNSANLARIN LİDERİ (4):
Jody’nin büyük babası çiftliğe gelir ve tek bildiği şey batıya doğru yaptıkları büyük göçü ve kızılderililerle olan mücadelelerini anlatmaktadır. Batı ya gide gide, okyanusa ulaşmışlardır. Ama büyükbabanın hikayelerini Jody den başka kimse dinlemez ve anlamaz.
JUNIUS MALTBY (5):
Junius Maltby iyi ve kültürlü bir aileden gelme bir şehirlidir. San Francisko’da yaşamaktadır. Ancak hastalanır ve şehir dışına “Cennetin Otlakları” adlı bir vadiye giderek burada bir çiftliğe yerleşir. Daha sonra dul bir çiftlik sahibiyle evlenerek orada yaşar. Çok tembeldir ve giderek fakirleşmektedirler. İki çocukları olur ve ardından karısı doğum yaparken ölür.
Sonuç olarak hikaye Jody isminde bir çocuğun üzerine kurulmuştur. Gelişme döneminde ki bir çocuğun merak ve öğrenme duygularının kontrol edilemeyeceğini ve bu yaştaki çocukların sevgi ve merak yönelmelerini anlatmış. Bu bazen bir tay bazen bir ihtiyar bazen de nasıl olduğunu bilmediği bu yüzden çok merak ettiği uludağlar olmuştur.
İnsan her zaman sevdiğini merak eder ama merak ettiğini sevmeyebilir.

  
KİTABIN ADI
KİRALIK KONAK
KİTABIN YAZARI
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
YAYINEVİ VE ADRESİ
İletişim Yayınları Klodfarer Caddesi İletişim Han No: 7 Cağaloğlu 34400 İSTANBUL
BASIM TARİHİ
20. Baskı 1999 İSTANBUL
KİTABIN YAYIM MAKSADI
Türk toplumunun tarihsel gelişim sürecinde ilk belirtileri XVIII. Yüzyılda görülen ve tanzimatla somutlaşan batılılaşma hareketleri buna bağlı olarak hayat tarzı, değerler ahlak kısacası kültürel değişim.

KİTABIN ÖZETİ :
KİRALIK KONAK
Naim Efendi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir servetti. Büyük bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı. Şürayı Devlet Azası, Rüşümat Müdiri Umumisi oldu. İnkılaptan iki sene evvel dolaşık bir “TEVLİYET” (Mütevellilik) davası yüzünden istifasını verdi ve Hükümet işlerinden tiksinerek bir köşeye çekildi. Fakat memuriyet döneminden kalma bayramlaşma ve özel deftere imza olayını hiçbir zaman aksatmazdı.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli meclisleri, ahbap arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak şöyle dursun, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi de anlamıyordu.
Bundan beş sene öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatını huzurunu mümkün mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kaldı. O öldükten sonra yerine Sekine hanım geçti; fakat Sekine Hanım hiçbir cihetten annesine benzetmiyordu. Tabi ki babası gibi çekingen, içinde titiz, iradesiz, tembel bir kadındı; hususiyle kocasının nüfusuna ve çocuklarının arzularına son derece uyardı. Kocası ise kırk beş yaşında bir züppeden başka bir şey değildi.
Naim Efendinin damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından yararlanarak bütün iradesini konak içerisinde istediği gibi yürütüyordu. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında bir mektup çocuğu olmasına rağmen Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık gediklisi idi. Bu yaşında bir çok zevkleri vardı. Biraderinin küçük sırlarında vakıf olan Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe ince ve çolak vücudu ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, başkalaşma içerisindeydi.
Pazartesi günleri Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri giyinir; kuşanır ve tam beşte konağın salonunda nadir görülen bir hanımefendi vakariyle ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine okuduğu şiirleri dinler, gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve bir çok şiiri bazı mecmualarda çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir mektep çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat beşe henüz gelmişti ki; Faik Bey konağı ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakın arkadaşları arasındaydı. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti. Küçük yaşından beri Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir frenk zarafeti ve kıvraklığı vardı. Faik Bey ile Seniha arasındaki münasebetin bir arkadaşlık derecesinden fazla olduğunu genç kızın bütün erkek ve kadın arkadaşları bili verirlerdi.
Fakat, buna da hafif bir flört manasını verirlerdi. Zira Faik Bey, pek çapkın bir delikanlı ve Seniha, pek şuh bir genç kızdı. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı. Faik Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen ihtiyarlardan biri oluverdi. O şimdi kumara ne kadar düşkün ise, Seniha’yı da o kadar arıyor. Seniha’ya kendini o kadar düşkün hissediyordu. Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa geldi. Henüz herkes uykudaydı. Saçları karma karışık, yüzü sapsarıydı. Yanaklarında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası vardı. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey’ i süzdü. Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi Cemil’ den öğrendiği kadarıyla Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrendi. Cemil parayı Seniha’nın büyükbabasından istemesini söyledi. Seniha’nın bunun mümkün olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın elmaslarını rehin koymasını istedi.
Seniha dolabını açtı içinden bir çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve birer birer Cemil’e uzattı.
Ve hayatında ilk defa olarak ağır ve ciddi bir şekilde düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada her şey ne bayağı, ne beyhude, ne kirliydi... Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zerafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. En güzel bir yüze bir iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, en zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç kafiydi.
Seniha kalbinin bu bir günlük imtihanından epeyce değişmiş çıktı. Aşktan evvel ki alaycı, havai, şuh ve işveli haline avdet etti.
Konağı kiraya verip kardeşi Selma Hanımefendinin yanına taşınma bahsi çıktığından beri Naim Efendi’ nin rahatı huzuru büsbütün kaçtı. Selma Hanımefendinin kararı o kadar katıydı ki hiçbir mazeretle bunun önüne geçmek kabil olmuyordu.
NAİM EFENDİ;
“Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim? Diyordu.”
SELMA HANIM;
“Burada, fareler, örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde ölürsün” diyordu.
Konak, Naim Efendiyle beraber, her gün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla mustarip bir hayvan gibi sarsıla açılıyordu.
SONUÇ
Kitabın Ana Fikri ve Kitap Hakkındaki Genel Değerlendirme :
Kiralık Konakta Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemindeki toplumsal nedenler dile getirilir.
Kiralık Konak İmparatorluğun çöküş çanlarının kulak yırtan sesleri içinde, kuşaklar arasındaki değişen değer yargıların buna bağlı olarak da yaşam biçimlerinin çelişkisini sergileyen bir romandır.
Seniha – Faik – Hakkı Celis üçgeni romanın yapısının iskeletidir. Toplumsal rüzgarların savurduğu bu insanlar birer yaprak gibi uçuşuyorlar, hiç toprağa düşmüyorlar. Kiralık Konaktaki kahramanların ortak özelliklerinden biri de düşün-dükleri, ettikleri dünya ile gerçek yaşamları arasındaki bağlantısızlıklardır. Onlar için yaşamın her gerçeği birer beklenmeyen darbedir.
Konağın dağılıp satılığa çıkarılmasıyla biten roman bir zümrenin çöküntüsünün üç kuşaklık hikayesidir.


KİTABIN ADI
Sevginin Katıksızı
KİTABIN YAZARI
Jack LONDON
YAYINEVİ VE ADRESİ
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
Mart 1998
KİTABIN YAYIM MAKSADI


KİTABIN ÖZETİ :Genel olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır. Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün, mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız. İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
  
KİTABIN ADI
Sevginin Katıksızı
KİTABIN YAZARI
Jack LONDON
YAYINEVİ VE ADRESİ
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
Mart 1998
KİTABIN YAYIM MAKSADI


KİTABIN ÖZETİ :Genel olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır. Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün, mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız. İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
  
KİTABIN ADI
Sevginin Katıksızı
KİTABIN YAZARI
Jack LONDON
YAYINEVİ VE ADRESİ
Oda Yayınları Beyoğlu / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
Mart 1998
KİTABIN YAYIM MAKSADI


KİTABIN ÖZETİ :Genel olarak romanlarında mekanlarını limanlardan seçen Yazar Jack London"Sevginin Katıksızı" adlı romanında insanlığın eğlence kaynağı olan kimi zaman sevimlilikleriyle hayatlarımızda yer ettirdiğimiz hayvanların özelliklede yazarın sirk hayvanlarının eğitimindeki zorlayıcı insanlığı tedirgin edecek derecede eğlence aşamasına ve sevimlilik kazanmaya geçirilen sürede madalyonun arka yüzünü görmeksizin yadırgadığımız bir o kadar da şaşkınlıkla ürperdiğimiz ama bir türlü bunu görmezlikten gelmek istemememizin yazar sınıf kavramlarıyla hayvanlar ve insanlar arasında ironik bir bağlantı kurarak romanını zenginleştirmiştir. Romanda kahraman köpeğiyle doğal olarak kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesi ve bir zaman sonra sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evrenin sirk terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır. Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki insanların birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerlikleriyle yazar bu karşılaştırmayı kitabın sonuna dek okuyucuya sunar. Köpek karakterin sirk terbiyecisinden aldığı zülüm, ve işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün, mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça derin düşüncelere sevk eder. Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız. İnsansı kimliğimizin sirk hayvanların ki gibi yitirilmesine göz yuman, bunlara çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar. İnsanoğlu konfor sahibi oluncaya kadar geçirdiği zor evrelerin doğallığını yitirinceye kadar kendisini unutur derecede göremediği ayrıntılarımızın bir zaman sonra başımıza ne tip belalar getirebileceğini mutlu olacağım dürtüsüyle mutsuzluğa sürüklenmesi, seveceğim diye sevgisiz kalması, özgür olacağım dürtüsüyle tutsak olması doğadan kopan ve doğaya açtığı savaşla kendini güçlü gösteren insanın (sahibin) tamamıyla yalnız kalması toplumsal olarak göz ardı ettiğimiz gerçekliğimizin hayvanlar ve insanlar ironisiyle okuyucuya, yazar doğallığını yitiren insanın insanlığa olan tehlikesini anlatır.
Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların
  
Jack London
Asıl adı John Griffith London olan Jack London 1876'da San Francisco'da doğdu. Annesi Amerikalı, babası ise İrlanda'lı bir serseriydi. Düzensiz bir öğrenim gördü. Bir yıl koleje, bir yıl da California Üniversitesi'ne devam etti. Denemediği iş kalmadı. En büyük tutkusu açık denizler ve uzun yollardı. Vahşetin Çağırışı ile üne kavuştu. 22 Kasım 1916'da intihar etti. Kendi yaşamından kaynaklanan olağanüstü serüvenlerle dolu yapıtlarıyla ABD'nin ve dünyanın en önemli yazarlarından biri olan, ülkemizde de birçok yapıtı yayımlanan ve çok tanınan yazardır. (1876-1916)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder