DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Simyadan Kimyaya Geçiş
Simyadan Kimyaya Geçiş Nasıl Olmuştur?
Simya (alşimi), hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe disiplinine işaret eden bir terimdir. Simya; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanatı bünyesinde barındırırdı.
Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur.
Batı simyası her zaman, kökleri ünlü simyacı Hermes Trismegistus'a uzanan ve bir felsefi-spiritüel sistem olan Hermetizm'le yakından bağlantılı olmuştur. Bu iki disiplin (simya ve Hermetizm) 17. yüzyılın önemli bir ezoterik ekolü olan Gül-haçlılar 'ın doğuşunda etkili olmuştur. Erken modern dönemde, simya kimyaya dönüşmeye başlarken simyanın mistik ve Hermetik dalları modern spiritüel simyanın odak noktası olmaya başlamıştır.
Günümüzde, simya mistik, ezoterik ve sanatsal yönleri nedeniyle bilim tarihçileri ile filozofların ilgi alanına girmektedir. Simya, modern bilimin temelini atan disiplinlerden biridir ve günümüz kimya ve metalürji endüstrilerinde kullanılan birçok madde ve işlem eski dönem simyacılarının keşfidir.
Simyanın birçok yönü bulunmasına karşın günümüz popüler kültüründe (sinema ve edebiyattaki simya/simyacı imgelemlerinin de etkisiyle) simya denince akla madenleri altına çevirmeyi deneme işlemi gelmektedir.
Eski dönemlerde insanlar Aristo nun önerdiği dört ana elementin ( toprak, su, hava, ateş ) varlığına inanıyorlardı. Bu dört elementin farklı şekilde bir araya gelmesiyle farklı maddelerin oluştuğu kabul edilmiştir. Ortaçağ döneminde bazı insanlar basit metalleri değerli olan altına çevirerek belli bir güce sahip olmayı hedeflemişlerdir. Bazı insanlar ise ; insan vücuduna yönelik çalışmalar yaparak ,hastalıkları iyileştirmek ve ölümsüzlük iksirini elde etmek istemişlerdir.
Bilimsel dayanağı olmayan sınama yanılma yoluyla yapılan bu işlemler simya olarak adlandırılır.
ESKİ ÇAĞLARDA KEŞFEDİLEN MADDELER
Eski çağlarda insanlar kendi faydalarına olan şeyleri keşfetmeye başlamışlardır;
Barınmak için ağaçları oymuşlardır
Yaptıkları çanak ve çömleklerde yiyeceklerini saklamışlardır.
Bazı bitkilerden güzel kokular ve tedavide kullanılan ilaçlar elde etmişlerdir
Güzel görünmek için gözlerine kohl (sürme) çekmişlerdir.
Önemli ticaret maddesi olan tuzu bulmuşlardır
Giysilerin boyanmasında boya olarak; Kıbrıs taşı (FeSO4), şap ve alizarin gibi maddeler kullanılır.
SİMYA
Eski çağda insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için deneme yanılma yoluyla keşfettikleri deneyimler daha sonra onların zengin ve ölümsüz olma hayallerine kapılmalarına sebep olmuştur.
Değersiz madenleri altına çevirme, bütün hastalıkları iyileştirme ve ölümsüzlük iksirini bulma uğraşına simya ( alşimi ), bu işle uğraşanlara da simyacı denir.
Simya bir bilim değildir; fakat simyacılar kimya bilimine geçişin öncüleri olmuşlardır ve pek çok deneysel araç ve gerecin gelişmesine olanak sağlamışlardır. Simyacıların bu çalışmaları sonucunda mürekkep, boya , seramik, cam , esans, metallerin işlenmesi, barut, sülfirik asit ( zaç yağı ), nitrik asit ( kezzap) ve hidroklorik asit (tuzruhu) gibi maddeler elde edilmiştir.
Simyanın kimya bilimine katkıları;
Bazı karışımları elde edilmişlerdir.
Deneysel araç ve gereçler bulunmuştur ( imbik )
Kimya deneylerinde de kullanılan bazı yöntem ve işlemler geliştirilmiştir.
Kimya bilimine geçişte kullanılan bazı maddelerin özellikleri tespit edilmiştir.
Simyacıların kullandığı yöntemler ;
imbik (damıtma)
ELEMENT KAVRAMININ TARİHSEL GELİŞİMİ
Demokritos tüm maddelerin bölünmeyen ( atom ) parçacıklarından oluştuğunu ileri sürerken karşıt görüşlerin öncüsü olan Aristo ve Platon ise tüm maddelerin dört elementten ( hava, su, toprak, ateş) oluştuğunu savunmuştur. Aristo diğer maddelerin bu dört maddenin değişik şekillerde birleşmesi sonucu oluştuğunu ve bu maddelerin sıcak- ıslak, soğuk-ıslak, soğuk- kuru ve kuru-sıcak gruplarından oluştuğunu söylemiştir. Örneğin; soğuk- ıslak (su), soğuk-kuru(toprak), ıslak-sıcak(hava), kuru-sıcak ( ateş) şeklindedir.
Rönesans döneminde element parçalanamayan yapı taşı olarak tanımlanmıştır. 17. yy dan itibaren yeni deneysel teknikler geliştirilmiş ve birçok element tek başına elde edilmiştir.daha sonra elementlerin birbiriyle değişik oranlarda karışabileceği sorgulanmaya başlamıştır ve belli kanunlar bulunmuştur.
Kütlenin korunumu yasası ( Antoine Lavoiser )
Sabit oran yasası ( Proust )
Katlı oran yasası ( Dalton )
NOT: önemli simyacılar:
Empedokles
Demokrit
Aristo
Epilor
Ebu musa Cabir ibni hayam
İbni sina
Abdurrahman el hazeni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder