DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
Şiirde Gerçeklik ve Anlam
GERÇEKLİK VE ANLAM:Kelimeler, şiirde günlük dildeki kullanımdan farklı anlamlar kullanır. Günlük dilde her gün kullanıp durduğumuz kelimelere, şair yepyeni anlamlar yükler. Kelimeleri, sözlük (gerçek) anlamlarında bırakmaz, onları yan anlamlarıyla veya mecaz anlamda kullanır. Kelimelerin çağrışım gücünden yararlanır.
Sanatçılar, şairler de tüm insanlar gibi tüm gerçekliğiyle hayatın içindedir. Şair, bu dünyanın gerçekliğinden farklı bir gerçeklik kurmak zorundadır. O, bu gerçekliği oluştururken doğal olarak dili, dildeki kelimeleri kullanıcaktır. Şiir gerçekliği oluştururken dildeki kelimeler yeni anlamlar kazanacaktır. Şairin amacı bilgi veya mesaj vermek değildir. O, doğruları göstermez çağrışım yaptırır. Şiirde kullanılan dil, çağrışımlara açıktır; doğrudan bir şey sölemez, okuru yönlendirir.
‘Şakalarıma kar mı yağdı ne var?’ bu dize, bir bütün halinde gerçek anlamının dışında çok farklı anlam kazanmıştır. Baştaki ‘şakak’ kelimesi gerçek anlamının dışındadır; ‘Kar yağmak’ sözünün gerçek anlamından çok farklı bir anlam alanı vardır. Şair bu dizede, ‘şakaklarına kar yağmak’ ifadesinin çağrışım alanından yararlanmıştır; bu ifadeyle kastedilen saçların ağarması ve dolayısıyla ihtiyarlamaya başlamaktır. Şair, saçlarının ağardığını da doğrudan söylemiyor. Bir soruyla durumu ortaya koyarken şakaklarına kar yağmasına şaşırdığını da belirtmiş oluyor. ‘Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?’ cümlesi kelimelerin dizilişi, soru cümlesi biçiminde oluşu ile ilgili çok farklı bir anlam kazanıyor. Bu dizenin ve dizeyi oluşturan kelimelerin gerçek anlamlarıyla ilgisi kalmamıştır.
‘Mermiler altında geçerek suyu, yollara döküldü bahtsız kafile.’ A. Hamdi Tanpınar’ ın Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan sıkıntıları, göç etmek zorunda kalan insanları anlattığı bir şiirden alınan bu iki dizede, aşağı yukarı, bütün kelimeler gerçek anlamları dışında anlamlar kazanarak kullanılmıştır. ‘Mermiler altında’ tamlamasdı yoğun bir savaşın şiire özgü biçimde özgün bir anlatımıdır. Bu dizede geçen ‘su’ bir nehir olmalı, ‘suyu geçmek’ sözüyle kurtulmak için bir nehri aşmak zorunda olmak anlatılıyor. Düşman insanlara ateş ediyor, onlar nehri geçip canlarını kurtarmaya bakıyor. İkinci cümle nehri geçen insanların durumunu çok iyi anlatıyor. Göç etmek zorunda kalan insanlar için ‘yollara döküldü’ sözü çok yerindedir. ‘Yollara dökülmek’ tek kişi ile ilgili olamaz, ancak büyük bir grup yollara dökülür; zaten dizenin sonunda da ‘kafile’ kelimesi var. Böyle bir kafile elbette ‘bahtsız’ dır. Yurdundan, evinden göç etmek zorunda kalan insanlar bahtsızdır. Dizenin sonundaki ‘kafile’ kelimesi ‘bahtsız’ ile anlam kazanıyor.
Şair, dış dünya ile ilgili gözlemini anlatırken gördüklerini hiçbir zaman fotograf gerçekliğiyle anlatmaz. Böyle bir anlatımın zaten sanatla ilgisi olamaz. Sanatta, gerçeğin dönüştürülmesi vardır. Şair, gözlemlediği gerçek olay ve durumları sanat gerçeğine dönüştürerek aktarır. Bunu yaparken bildiğimiz, konuştuğumuz, kullandığımız kelimelerden yararlanır. Fakat o kelimeleri günlük dildeki ve sözlükteki gerçek anlamları ile kullanmaz.
Şiirin, daha doğrusu sanatın gerçekliği hayatın gerçekliğinden çok farklıdır. Şair veya sanatçı, hayatın gerçekliğini gözlemler; şiir gerçekliğini oluştururken hayatın gerçekliğinden yararlanır. Ancak onu alır abartır, eksiltir, ekleme yapar, fazlalık gördüğü kısımları atar, kısacası değiştirir, kendi istediği biçime sokar.
Şair; ‘ Zeytin gözlüm, özlem ektim yollara.’ Der. Tarlaya, bahçeye tohum ekilir, bu hayatın gerçekliğidir. ‘yollara özlem ekmek’ ise şiirin gerçekliğidir.
Her gerçek şair, yaşanan gerçekliği kendi yorumlarıyla değiştirir. Ortaya koyduğu şiirin, her okuyanda farklı duygular uyandırmasını hedefler. Bunun için yan anlamları, çağrışım alanları olan kelimeleri kullanır. Her şiir bir şeyler anlatır, okura bir şeyler söyler, ama bunu doğrudan yapmaz; sezdirir, çağrışımlar uyandırır. Şair bunu başarmak için kelimelere yeni anlamlar yükler, kelimeleri o zamana kadar kullanılmamış anlam alanları içinde kullanmaya gayret eder.
Şiire özgü gerçeklik, yaşanan gerçeklikten çok farklıdır. Şiirin gerçekliği, yaşamdan edinilen bilgilerle ve yaşananlarla sınırlı değildir. Şiirin gerçekliğinde sezgiler, tasarılar, düş gücü ve izlenimler de yer alır. Sezgi, tasarı ve izlenimler ise sınırsızdır, herkese göre farklıdır. Şiirin gerçekliği kendine özgüdür. Şiirde dile getirilen her gerçeğin gerçek hayatta karşılığının olması mümkün değildir. Şiirin gerçekliği ve dünyası çoğu zaman hayatın şartlarına uymayabilir. Şiirdeki gerçeklik kurgulanırken gerçek hayatın şartlarından yararlanılır. Ancak abartılır, yoğunlaştırılır, değiştirilir. Rüzgar esmeyi bırakır, şarkılar söyler, bir çocuk bulutları uçan bir at yapıp ülke ülke, kıt’ a kıt’ a dolaşır, birkaç çiçeğin olduğu bir bahçe cennet bahçesine dönüşür…vb.
Farklı dönemlerde yazılan şiirlerin gerçeklikleri arasında farklılıklar olabilir, bu doğaldır. Şiirin gerçekliğinin ortaya çıkmasında, şairin bağlı olduğu sanat anlayışı, şiirin yazıldığı devrin beğenisi, şiir zevki, hatta toplumsal şartlar etkilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder