11.Sınıf Türk Edebiyatı Yıldırım Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 51 - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Mart 23, 2014

11.Sınıf Türk Edebiyatı Yıldırım Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 51

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 
11.Sınıf Türk Edebiyatı Yıldırım Yayınları Ders Kitabı Cevapları Sayfa 51


11. Sınıf Edebiyat YILDIRIM YAYINLARI Öğrenci Ders Kitabı Cevapları, 11. Sınıf Edebiyat YILDIRIM YAYINLARI ders Kitabı Cevap Anahtarı, 11. Sınıf Edebiyat YILDIRIM YAYINLARI Ders Kitabı, 11. Sınıf Edebiyat YILDIRIM YAYINLARI Ders Kitabı Cevap Anahtarı bul, 11. Sınıf YILDIRIM YAYINLARI Edebiyat Ders Kitabı Cevapları, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyat Ders Kitabı Cevap Anahtarı çöz, 11. Sınıf Edebiyat Dersi YILDIRIM YAYINLARI Ders Kitabı Cevap Anahtarı ödev, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyat Ders Kitabı Cevap Anahtarı, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf  Edebiyatı Ders Kitabı, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyat Ders Kitabı Cevap Anahtarı bul, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyat Ders Kitabı Cevap Anahtarı çöz, YILDIRIM YAYINLARI 11. Sınıf Edebiyat Ders Kitabı Cevap Anahtarı ödev, YILDIRIM YAYINLARI


  11. Sayfa     18. Sayfa     22. Sayfa      27. Sayfa
  28. Sayfa     29. Sayfa     30. Sayfa      38. Sayfa
  31. Sayfa     32. Sayfa     33. Sayfa        >>ileri    

* Not: Cevap Kağıtları, Çözdüğünüz Soruları Kontrol Etmeniz Amacıyla Eklenmiştir.


Türk Edebiyatı YILDIRIM Sayfa 51 Cevapları
1- Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler (Hikbâye, Roman“Anlatmaya )bağlı edebî türler” ifadesinden ne anladığınızı ve hangi edebî türlerin bu kapsama girdiğini önceki sınıflara ait bilgilerinizden hareketle sözlü olarak ifade ediniz.
Bir ya da birden çok olay çevresinde oluşan, okura yazı yoluyla ulaşan metinlere anlatmaya bağlı metin denir. Bu metinler şunlardan oluşur:
Masal ,Fabl, Destan, Halk Hikâyesi , Mesnevi,  Manzum Hikâye,  Hikâye,  Roman
2.Hikâye ve roman türü hakkındaki bildiklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
     Hikaye (Öykü)
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebi yazılara “hikâye (öykü)” denir.
Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır.
Hikâyede olay ya da durum söz konusudur. Olay ya da durum kişilere bağlanır; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatımla ortaya konur.
Hikâyelerde düşündürmekten çok, duygulandırmak ve heyecanlandırmak esastır.
Hikâyeler, gerçek ya da düş ürünü bir olayı kısa şekilde anlatır.
Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır.
Hikâye, olay eksenli bir yazı türüdür. Hikâyede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle yüzeyseldir.
Hikâyeler genellikle kişilerin anılarını anlatması şeklinde oluşur.
Hikâye kısa bir edebiyat türü olduğu için bu eserlerde fazla ayrıntıya girilmez. Olayın ya da durumun öncesi, sonrası okura sezdirilir. Okur, bazı sözcüklerden yararlanarak ve düş gücünü kullanarak kişiler hakkında ya da olaylar ve durumlarla ilgili yargılara ulaşabilir.
Hikâyeler Batı’da romanla aşağı yukarı aynı dönemde oluşmaya başlamıştır. Özelikle Realizm döneminde hikâye türü başlı başına bir tür olarak yetkinlik kazanmıştır.
Hikâyenin Öğeleri
a- Olay:
Öykü kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öğe veya durumdur. Hikâyeler olay eksenli yazılardır. Hikâyelerde bir asıl olay bulunur. Ancak bazen bu asıl olayı tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanabilir.
b- Çevre (Yer):
Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir. Olayın anlatımı sırasında verilen ayrıntılar çevre ve yer hakkında okuyucuya ipuçları verir.
c- Zaman:
Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır. Özellikle durum öykülerinde zaman açık olarak belirtilmez, sezdirilir. Hatta bu tür öykülerde zaman belli bir düzen içinde de olmayabilir. Olayın ve durumun son bulmasından başlayarak olay ya da durumun başına doğru bir anlatım ortaya konabilir.
d- Kişi:
Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Romanda olduğu gibi, kişilerin bütün yönleri verilmez. Bu bakımdan hikâyede kişilerin psikolojik özelliklerine de ayrıntılı olarak girilmez.
Hikâye Türleri
1. Olay öyküsü
Bu tarz öykülere “klasik vak’a öyküsü” de denir.
Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde gi-derilir.
Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir.
Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
2. Durum öyküsü
Bu tarz öykülere “modern öykü” de denir.
Her hikâye olaya dayanmaz.
Bu tür öykülerde merak öğesi ikinci plandadır.
Yazar, bu öykülerde okuyucuyu sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır.
Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar.
Durum öyküsü ünlü Rus edebiyatçı Anton Çehov tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Çehov tarzı öykü” de denir. Bu tarz öykünün Türk edebiyatındaki temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal.
3. Modern Hikaye:
 Diğer  öykü  çeşitlerinden  farklı  olarak,  insanların  her  gün  gördükleri fakat  düşünemedikleri  bazı  durumların  gerisindeki    gerçekleri,  hayaller ve  bir  takım  olağanüstülüklerle  gösteren  hikâyelerdir.
 Hikâyede  bir  tür  olarak  1920’lerde  ilk  defa  batıda  görülen   bu  anlayışın  en güçlü   temsilcisi  Fransız  Kafka’dır  Bizdeki  ilk  temsilcisi  Haldun  Taner’dir.   Genellikle  büyük  şehirlerdeki  yozlaşmış  tipleri,  sosyal  ve  toplumsal  bozuklukları ,  felsefi  bir  yaklaşımla,  ince  bir  yergi ve  yer  yer  alay  katarak,  irdeler  biçimde   gözler  önüne  serer.
R O M A N
   Yaşanmış  ya da   yaşanabilir   olayları,  yer,  zaman,  çevre   ve insan  unsurlarına   dayanarak,  geniş  bir  bakış  açısıyla   anlatan  yazı  türüne  ROMAN  diyoruz.
Romanın Öğeleri:
Roman dört temel öğeden oluşur. Romanın kurgusunu oluşturan dört temel unsur “yer, zaman, olaylar zinciri ve şahıs kadrosu”dur. Bazı romanlarda bunlara “fikir” unsuru da eklenir.
a- Kişi (Kahramanlar):
Romanların çoğunda geniş bir şahıs kadrosu vardır. Romanda başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur. Romanda şahıslar ayrıntılı olarak tanıtılır. Roman kahramanının yaşamı, geniş bir zaman çerçevesi içinde baştan sona anlatılır. Roman kişileri “tip” ve “karakter” olarak karşımıza çıkar.
Tip: Belli bir sınıfı ya da belli bir insan eğilimini temsil eden kişidir. Tip evrenseldir, genel özelliklere sahiptir. Tipler “sevecen tip, alıngan tip, kıskanç tip, sosyal tip” gibi, bireysel olmaktan çok; başkalarında da bulunan ortak özellikler taşıyan ve bu özellikleri en belirgin şekilde temsil eden şahıs veya şahıs grubudur.
Karakter: Romanda olumlu, olumsuz yönleri ile verilen, belirli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir. Karakter, kendine özgüdür. Karakterler genel temsil özelliği göstermez. Karakterler, birden fazla özelliği belirlenmiş tipik olan birkaç özelliği ile insanın iç çatışmaları ve çıkmazlarını verme görevini yüklenmiş roman şahıslarıdır. Karakterler çok yönlü olup, değişkenliğe sahip kişiler oldukları için bunlara “yuvarlak roman kişisi” de denmektedir.
b- Olay:
Romanlar, temel bir olay etrafında gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur. Romanda anlatılan olaylar hayattan alınabileceği gibi, tarihten, anılardan, okunan kitaplardan ve masallardan da alınabilir. Önemli olan, konunun gerçeğe uygun olmasıdır. Romanda olaylar her yönüyle ayrıntılı olarak işlenir. Her olay bir nedene bağlanır. Böylece okuyucu, romanın içine çekilir.
c- Çevre (Yer):
Romanlardaki kişilerin yaşadığı, olayların geçtiği yerdir çevre. İnsanlar gibi, roman kişileri de belli bir çevrede yaşar. Bu çevre, okuyucuya betimleme yoluyla anlatılır. Romanda olayların geçtiği ve kişilerin yaşadığı yerler, çevre ve diğer mekânlar çok ayrıntılı şekilde verilir.
d- Zaman:
Romanlarda zaman kavramı belirgindir. Olay veya olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır. Romanlarda fiiller genellikle “-dili geçmiş zaman” kipinde kullanılır. Klasik romanda zaman “geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman” olmak üzere üç dilimde verilir. Çağdaş romanda bu anlayış etkin değildir. İnsanın hatırlama yeteneğinden yararlanılarak zamanlar arası geçiş yapılır. İç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir. Birkaç zaman bir arada kullanılabilir. Şuur akışı tekniğiyle geriye dönüşler veya ileriye gidişler olabilir.
e- Fikir:
Çoğu romanın fikirsel bir yönü de vardır. Romandaki olayların, durumların ve davranışların nedenleri araştırılır; kişilerin psikolojik tahlilleri yapılır ve olayların sonuçları üzerinde durulursa romanın ana düşüncesi ve yardımcı düşünceleri belirlenebilir.
           Romanın Özellikleri  
  * Uzun anlatıma dayalı edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü ve uyumu içinde anlatır.
 * Okuyucuyu çekebilecek nitelikte merak unsurları içerir.
*  Sosyal yaşamda kişilerin veya ailelerin başlarından geçen ya da geçme olasılığı bulunan olayları yer ve zaman göstererek aktarır.
*  Birbiriyle bağlantılı olayları temel bir düşünce etrafında birleştirerek yansıtır.
*  Roman, hem bir gerçekliğin hem de düş gücünün ürünüdür.
*  Yazar, anlattığı olayı, kişileri gerçekten olsa da bunları yeniden yaratarak verir. Bu bakımdan roman gerçek yaşamla tam olarak örtüşmez.
*  Roman, yaşamın yeniden üretimi ya da yaratımıdır. Romanda aslında romancının hayal gücü, sanatçı kişiliği, görgü ve bilgisiyle, zengin duygu ve düşüncesiyle yaratılan bir yaşam ortamı anlatılır.
*  Romanın geçtiği sosyal çevre içerisinde dine, felsefeye, ahlâka siyasete yer verilir. Romancı, okuyucuyu etkilemek okuyucunun ruhunda bir yankı uyandırmak amacındadır.
*  Romanlar üçüncü kişi ağzıyla, roman kişilerinden birinin ya da birkaçının yazdığı anı biçiminde veya roman kişilerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplarla olmak üzere üç değişik şekilde yazılır.
*  Roman  türünün  ilk örneğini  ilk  defa  XVI.  Yüzyılda   İspanyol   yazar    Miguel  de Cervontes               (   Mişel  dö  Servantes)    “ Don    Kişot”  adlı  esriyle  vermiştir      XVII.   Yüzyılda  Madema  de  la   Fayette :  “Princesse  de  Clevs “  adlı  eseriyle  onu  takip  etmiş;  XIX.  Yüzyılda  gelişen  romantizm   verealizm  akımları  bu  tütün  de  gelişmesinde  etkili  olmuştur..
*  Türk  Edebiyatında   daha  önceleri  bu  türün  yerini  tutan  MESNEVİLER  vardı    Batılı  anlamdaki  roman  türü  bizde  önce  çevirilerle  başlar.
*   İlk  olarak  Yusuf  Kâmil  Paşa    Fransız  yazar  Fenelon’dan   “Telmaque”adlı  esri  çevirmiş ;  sonra  Wictor  Hugo’dan  “Sefiller”,  Daniel   Defo’dan    “Robinsun  Crosoe” ve  Alexandre  Dumas ‘dan   “Monte   Criesto”   çevrilmiştir.
*  Bizde  ilk  yerli  romanı  Şemsettin  Sami :  “Taaşşuk   u    Talat   ve  Fitnat  adlı  eseriyle   vermiştir.
*  Daha  sonra  Namık  Kemal  “İntibah “ adlı eseriyle  ilk  edebi  roman  örneğini    Halit   Ziya   Uşaklıgil  “Mai  ve  SİYAH “la  ilk  modern  roman  örneğini  vermişlerdir.  Bunları   “Araba   Sevdası “  adlı  romanıyla  Hüseyin  Rahmi , “Eylül”  adlı  romanıyla     Mehmet  Rauf   takip  eder .
*  Milli Mücadele  döneminde   Halide  Edip  “Ateşten  Gömlek “,  “yaban”.  Reşat  Nuri  “Çalıkuşu “  romanlarıyla  bu  türü  mükemmele  ulaştırır.
    

4. Romantik (davranışlarda, duygu ve coşkunun ağırlıkta olması), romantizm (XVIII. yüzyıl
sonunda başlayan, duygu coşku ve sembole aşırı yer veren sanat akımı) kavramları ile ilgili
düşüncelerinizi sözlü olarak ifade ediniz.
ROMANTİZM (COŞUMCULUK)
1830’lu yıllarda klasisizme tepki olarak doğmuştur.
Victor Hugo’nun “Hernani” adlı oyunuyla bir edebiyat akımı olarak başarıya ulaşmıştır.
1789’da fransız İhtilali’yle birlikte derebeylik ve aristokrasi çökmüş; yeni bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak romantizm, yeni duygu, düşünce ve idealleri anlatmayı amaçlamış, sanatın ve sanatçının kurallardan kurtulup özgürleşmesini savunmuştur.
Avrupa’da o zamana kadar süregelen Latin ve Yunan hayranlğı yerini Shakespeare, Goethe ve Schiller hayranlığına bırakmıştır.
Klasik öğretinin bütün kuralları yıkılmış, Latin ve Yunan edebiyatları yerine Hristiyanlık mucizeleri, milli efsanler işlenmiş; konular ya tarihten ya da günlük olaylardan çıkarılmıştır.
Tabiat manzaralarının, yerli ve yabancı törelerin betimlenmesine geniş yer verilmiş, insan psikolojisinin soyut olarak incelenmesi bırakılarak, insanlar çevrelerinde incelenmiş, insanın islâhından önce toplumun ıslâhı amacı ön plana alınmıştır.
Klasik edebiyatın akıl ve sağduyuya önem vermesine karşılık, romantizmde hayal ve fanteziye geniş yer verilmiştir.
 Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler, olaylar karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır. Romantik şiirde, doğa sevgisi; bireycilik; Ortaçağa, yabancı ülkelere, Doğu’ya hayranlık; toplumsal geleneklere isyan; duygulara, doğaüstü güçlere, rüyalara, ihtiraslara bağlılık dikkat çeker.
Zıtlıkların uyumunu ilke olarak benimseyen romantikler hayatı güzel, çirkin... bütün yönleriyle vermeye çalışırlar.
Klasiklerin önemsediği din duygusuna geniş yer veren romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır.
Din, her şeyin gelip geçici olduğunu söylediği için de kahramanlar , genellikle kuşkulu, üzüntülü ve karamsardırlar.
Edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine, günlük konuşma dilini kullanmayı benimseyen romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır.
Genel olanın yerine özeli, tipin yerine gözalıcı olanı seçmişlerdir. Aşk, ölüm, tabiat en belli başlı konular olarak dikkat çeker.
Bu akımda oyun türlerinden dram, edebiyat türlerinden de roman gelişmiştir.
BAŞLICA TEMSİLCİLERİ
            Victor Hugo (Sefiller. Notre Dame’in Kamburu, Cromwell, Hernani.......)
            J.Jack Rousseau (Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi)
            Goethe (Faust)
            Lamartine (Greziella)
            A. Dumas Pere (Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu)
            A. Dumas Fils (Kamelyalı Kadın)ýý
            Alfrede de Musset (şiirleriyle)
            Schiller (“Haydutlar” adlı dramı ve denemeleriyle)
            Lord Byron (Don Juan, diğer şiirleriyle)
            Chateaubrian
            Puşkin
            Shakespeare
            Stendhal (Romantizmden realizme geçmiştir)
            Balzac (Romantizmden realizme geçmiştir)
“Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir”.
                                                                                                          Musset
“Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir”.
                                                                                                          A. Gide



11. Sınıf Edebiyat YILDIRIM YAYINLARI sayfa 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100 ve diğer Çalışma Kitabı sayfalarına buradan göz atabilirsiniz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder