DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ!
688 KURTLAR SOFRASI KİTAP ÖZETİ
KİTABIN ADI |
KURTLAR SOFRASI |
KİTABIN YAZARI
|
Atilla İLHAN |
YAYIN EVİ VE ADRESİ
|
İŞ BANKASI yayınları
|
BASIMYILI
|
2002
|
1.KİTABIN KONUSU:
Toplumsal ilişkiler ve sorunlar ışığında ele alınan
bireyler arası ilişkiler, Atilla İLHAN tarafından detaylı bir boyutla
incelenerek işlenmiştir. Kitapta ülkedeki iş çevrelerini, basın ve eğlence
endüstrisini gazeteci Mahmut Bey’in kişiliği de ele alınarak, yaşanan dönemi
tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur.
2.KİTABINÖZETİ:
Mahmut
Bey, üzerinde çalıştığı haberlerle ilgili olarak Katip Rıza ile görüşmek üzere
randevulaşır. Fakat randevu yerine geldiğinde ortada katip yerine bir başkası ile
karşılaşır. Kendisini Katip Rıza’nın gönderdiğini söyleyen kişi; kendisi ile
gelmesini ister. Beraber giderken iki kişi daha ortaya çıkar ve üçü birlikte
Mahmut Bey’in üzerine saldırırlar. Mahmut Bey, bir yolunu bulur ve aralarından
kaçarak kurtulur. Mahmut Bey, Katip Rıza’ya ulaşamamıştır ve onu mutlaka
bulması gerekmektedir. Buluşmayı önceden öğrenen gangster bozuntuları Katip
Rıza’yı iyice benzetip bir köşeye atmış ve başına da üç nöbetçi bırakmışlardır.
Mahmut
Bey Katip Rıza’nın izini bulur. Hemen bir plan yaparak Katip Rıza’yı
gangsterlerin elinden kurtarır ve beraberce Beyazıt’ta Acem’in Sabahçı
Kahvesi’nde soluğu alırlar.
Mahmut
Bey sigarasını içerken aklından tek geçen şey Sezai YILMAZ’nın adresini
bulmaktır. Ancak bu adam ve onun adresi sayesinde, birbiri ile ilgisi yokmuş
gibi gözüken birçok olay çözülebilecek, aynı zamanda arsa spkülasyonuna ve
inşaat yolsuzluklarına kadar birçok olayın perde arkası aydınlanacaktır. Katip
Rıza intikamını almak için Yazmacı’nın adresini bulur. Mahmut’u bir düşüncedir
alır. Böyle bir sırada İstanbuldan ayrılmak, gazeteyi ve Ümit’i bırakmak
doğrumu diye uzun süre düşünür. Mahmut ERSOY tüm bu düşüncelerinden sıyrılarak
İZMİR’e gitmeye karar verir.
Gazetenin
diğer çalışanlarından Ragıp da tedirgindir. Akşamdan beri elini ayağını tutan
onu dürüst bir iş sahibi etmeyen huzursuzluğun altında tevkif edilme korkusu
bulunmaktadır. Siyasetin ne kadar çetrefilli bir iş olduğunu o zaman anlar. Ama
gazetecilik iç güdüsü ile duyduğunu, gördüğünü yazmak istediği de vardır. Ona ters
gelen taraf, sustuğu zaman korkuyor anlamının ortaya çıkmasıdır. Gazetede çıkan
fıkranın konusu olan adam; iki defa haklı çıkması, üç defa yerinde tenkidi
yüzünden yarın cezaevini boylayacak olursa korku düpedüz içine girmiş anlamına
gelecek. Birden aklına Mahmut’un sözleri gelir.
- “ … sen bir iki seçimle her
şeyin küt diye yoluna gireceğini mi sanıyordun? Yok be. Ragıp! Asıl çekişme
bundan sonra başlayacak bu gelenler gidenlerden farklı olmadıkları, hatta belki
daha kötü oldukları için, bütün ettikleri vaatlerin altından kalkmak
isteyeceklerdir. Sen, ben karşılarına dikilmezsek, bunca gayreti, bir
iyimserliğe harcamış olmaz mıyız?”
Kirli
işlerin adamı İbrahim, iri ve ağır bulduğu suratındaki yuvarlak gözleri ile
Mordohay’ı ve Seyit Sabri’yi etkisi altına alır. Mordohay’ı içten içe bir korku
sarıyor. Seyit Sabri’nin baş
eğdiyi bir fikre baş kaldırma ise, Mordohay’ın adeta vazifesidir. O kadar mı?
Birisi nasıl kıpır kıpır koltuğunda ve dünyadaki yerinde kendisini rahatsız
hisseder; Oysa öteki iğneli beşikte olsa bile, bir bulut kadar rahattır. Birisi
nasıl küçük hesapların, buçuk liretlerin birkaç sıfırlı küstah çeklerin, büyük
bonoların adamıdır. Mordohay’la iki çift lakırtı etmek sorunda kalırsanız,
kendinizi gerek sosyal, gerekse entellektüel bakımdan hiç değilse size eşit bir
kimse karşısında mı bulursunuz? Seyit Sabri, sakallarını tel tel gözümüzün
camına batırarak, size mutlaka kapıcı muamelesi yapılacaktır. Ama birincisi
Yiddiş ve İbranice dahil altı dil konuşurmuş. Konuşmakla da kalmaz, bütün bu dillerde
yayımlanan kitapları bulur buluşturur, ipek böceği Sabri ile okurmuş.İkincisi
ise yarım Fransızcası ve İngilizcesi ile gittiği ve gideceği herhangi bir
yabancı ülkede, yemek listelerinden ve uçak tarifelerinden başka, hiçbir şeyi
okumak külfetine katlanmazmış. İkisi de döviz kaçakçılığı yapar ama
Yardımseverler Cemiyeti hesabına hayır işlenmiş gibi …
Gece
sabaha karşı balıkçılar denizde başsız bir erkek cesedi bulurlar. Bir dizi
araştırma sonucunda başsız bedenin Mahmut ERSOY’ a ait olduğu anlaşılır. Faili
meşhul bir cinayet olarak kayıtlara geçer.
Mordohay
ve Seyit Sabri’nin ellerini uzatmadığı köse, burunlarını sokmadığı delik
kalmamıştır. Bir o uçtan, diğer uca, taa otuzlardan beri ithalat, ihracat
derken, oluk oluk para akıtan bir kazanç değirmeni kuruvermişlerdir.
Limanlardan gemiler mi kalkıyor? Sözün gelişi Hamburg limanında gemiler mi
bekliyor? Marsilya’da Rıhtım işçileri kendilerini kamçılayıp simsiyah bir
gemiye büyük kasalar mı yüklüyor? Her şey bu tırnaklarını kemiren Yahudi
Mordohay MORDA için ! Bankalar caddesinde, Şişhane’ye en yakın, en müthiş üç
binadan birisinin giriş kapısında beyaz mermer üzerine siyah harflerle “ Akın
İş Hanı ” yazıyor. Bu han şirketin; Şirket Seyit Sabri ile Mordohay’ın malı.
İbrahim CURA’nın hesaplarına göre, onlar sadece ithalat ve satış kârları
üzerine yaşasalar, yıllık safi gelirleri bütün lükslerine yeter de artar bile.
Oysa taban tabana zıt her halleri ve hareketleri ile birbirlerini iten bu iki
adam Seyit Sabri ve Mordohay, yanlız bir noktada tartışmasız birleşiyorlar.:
Daima daha çok kazanma ! Servet bir yerden sonra bütün dikişleri söküyor;
ardından koşanları hep usul usul kanun dışında hem de fark ettirmeden beşeri
olmayana götürüyor. Biri otuz beş yıllarında buhran sırasında, biri vergi
zamanında, iki büyük iflas tehlikesi geçirdikten sonra firmasını kale gibi
korumuş para avcısı iki canavar.
Bu
canavarın işlerine burnunu sokanlar da Mahmut Bey gibi görüyorlar.
Mahmut ERSOY bir İnkilap
çocuğuydu! Bir İnkilap Şeyhi idi.
Basını,
diyor; parayla soysuzlaştırmak istiyor. Çünkü yanlız paranın kuvvetine
inanıyorlar. Ahlak ölçülerini de yapan bu; saadet ölçülerini de. Daha çok
kazanmak, daha zengin olmak için, iktidara mı gelmeli? Bunu açıklamaya
kalkışan, ya besleyip evcilleştirecekler ya da kaba kuvvete başvurup, dize
getirmeye çalışacaklar. Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere
tutunmak gerekli. Halka ve devrimci fikirlere.
Bu böyle
yürümez, Ümit! dedi. Bir şeyler yapmayı düşünmek gerek. Artık bir şeyler
yapmayı düşünmek yeter, artık bir şeyler yapmak lazım. Gerekirse tehlikeli
hatta ümitsiz, fakat sonrakilere örnek teşkil edebilecek, elle tutulur, gözle
görülür hareketler! Onlar duruyorlar mı? Baksana çatal dişleri, çamurlu
burunlarıyla, kurtlar gibi herşeyi göze alarak saldırıyorlar. Ete, ekmeğe, suya
her şey onların pençeleri arasında kalıyor. Memleket bir kurt sofrasına döndü.
Bu vaziyet karşısında, senin, benim, yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok.
Fakat asıl, en önemli sözünü
Ümit’i usulca öptükten sonra dudaklarını kulağına yaklaştırıp gizli bir aşk
sözü gibi fısıltıyla söylemişti.
Memleket bir kurtlar sofrasına dönmüş ise isyan haktır.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
27 MAYIS öncesinde Türkiye’deki, iş çevrelerini,
basın ve eğlence endüstrisini,gençlik kesiminin durumunu yansıtmış,bir
memleketin nasıl kurtlar sofrası haline gelebileceği hakkında bize ders
vermiştir.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
Mahmud
Ersoy: Romanın kahramanı Kurtuluş Savaşı'na katılmış, Kuvayı
Milliye ruhuyla dolu Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı ve "1945'te diktatörlüğe
ilk baş kaldıran gazetelerden" Birlik gazetesinde yazardır.
Zihni
Keleşoğlu: Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun
karşısında cami yaptırarak para hırsını gizlemek, bağışlatmak isteyen bir tip
Hüsnü
Faik Bey: Birlik gazetesi sahibi,Mahmud’un cinayetini
aydınlatmasında Ümit’e yardım eden kişi.
Ümit:
Keleşoğlu’nun ölmüş karısından doğma, Paris'te okumuş kızı,aynı zamanda
Mahmud’un sevgilisi.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Bu kitap
biraz da bizim halihazırda içinde bulunduğumuz milli durumu anlatıyo olması
dolayısıyla zevkle okuyabileceğiniz bir hal alıyor. İnsanların içindeki para
kazanma hırsının nasıl doruk noktasına çıkabileceğini ve bunun kendisine engel
olmak isteyen insanlara nasıl zarar verebileceği hakkında güzel bir örnek
teşkil ediyor.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
1925
yılında İzmir’in Menemen İlçesi'nde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı, gazete ve dergilerde çalıştı.
Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'ndan, Ankara’da
Bilgi Yayınevi Danışmanlığı'na geldi (1973-1980). Çeşitli gazetelerde köşe
yazarlığını sürdürdü (1968- ) (Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz, Güneş, Meydan)
1950’li
yıllarda Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirileri yazdı, senaryo yazarlığına
başladı. Senaryolarında Ali Kaptanoğlu adını kullandı. Bel başlı filmleri:
Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri
(Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen),
Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon). Şimdi İstanbul’da bağımsız yazar.
İlk
şiiri Balıkçı Türküsü, Yeni Edebiyat Gazetesi'nde çıkmıştı (sayı:
23,1.10.1941), ilk düzyazısı ise (Kültürümüz Üzerine Düşünceler) Balıkesir’de
yayınlanan Türk Dili Gazetesi’nde (29.10.1944). Duvar kitabına aldığı
Cabbaroğlu Mehemmed şiirinin 1946 CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik almasıyla
tanındı. Şairliğinin ilk on yılını, destan boyutlarıyla ve duygusal, gergin bir
hava içinde, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı saran bezginlik çöküntülerini yansıtmaya
adamıştı.
Zamanla
(1955- ) toplumcu kollayışı bırakmamakla birlikte, tek insanın duygu
dünyasından kesitler verdi; artistik abartmalarla ve yerli dünya görüşüne de
yaslanarak, bireysel temaları işledi. Aynı gerginlik ve gerilim kendine özgü
bir söz dizim ve hazinesiyle at başı, çarpıcı benzetmelerle zenginleşmiş
romanlarında da görülür. Eleştiride uzun zaman toplumcu gerçekçilik ilkelerine
bağlı kalmıştı.
BOYD : Crystala hayran olan kimse
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder