Uzaylı diye bir şey var mı? - Ders Kitabı Cevapları

Yeni Yayınlar

Mayıs 23, 2013

Uzaylı diye bir şey var mı?

Edit
 DERS KİTABI CEVAPLARINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ! 

Uzaylı diye bir şey var mı?
Yanıt da çok net: Bilmiyoruz!.. Uzaylıdan kastedilen, bizler gibi akıllı varlıklar olsa gerek. Akıllı varlıklar yıldızların üzerinde yaşayamayacağından, bunların varolabilmeleri için birer gezegen gerek. Ama bu gezegenin de bizim Dünyamız gibi çok özel koşullara sahip olması gerek. Gerçi son yıllarda, başka yıldızların çevresinde dolanan 100’e yakın gezegen bulundu, ama ne yazık ki, bunların hiçbiri bizimkine benzemiyor. Çoğu, Jüpiter kütlesinde ya da çok daha büyük gaz devleri. Kimisi yıldızına çok yakın bir yörüngede kavruluyor, kimisi de çok uzaklarda uzayın dondurucu soğuğunda dolanıyor.
Oysa, en azından bizim tanıdığımız yaşam biçimi için sıvı su gerekli. Bu da gezegenin yıldızına “yaşam alanı” denen ve suyun sıvı halde bulunabileceği bir kuşak içinde yer alabilecek uzaklıkta bulunmasını gerektiriyor. Yaşam, çok çeşitli elementlerden oluşmuş organik maddelerden sentezlenir. Dolayısıyla, yaşam için karbon, oksijen, azot, kalsiyum, demir ve daha pek çoğu gibi görece ağır elementlerin bulunduğu kayaç gezegenler gerektiriyor. Demek ki uzaylı kardeşlerimizin bulunabilmesi için öncelikle yıldızına uygun uzaklıkta, uygun koşullara sahip kayaç gezegenler gerekli. İş gezegenle de bitmniyor: Yıldızın niteliği de önemli. Güneş’ten çok daha kütleli yıldızlar, çok güçlü rüzgarlarıyla çevrelerinde gezegen oluşmasına izin vermezler. Bir şekilde gezegen oluşsa bile güçlü radyasyonlarıyla burada yaşamın oluşmasına izin vermezler. Bırakın kendi gezegenlerini, yakınlarındaki yıldızların bile çevresindeki gezegenleri yaşamdan arındırırlar. Ayrıca büyük yıldızların ömrü çok kısa olur (ortalama 30-40 milyon yıl). Bu süre de, olası bir gezegen de yaşamın ortaya çıkmasına yetmez. Kaldı ki, büyük yıldızlar kısa ömürlerinin sonunda süpernova patlamalarıyla yok olurlar. Bu patlamalar da 100 ışıkyılı çaplı bir alanda tüm yaşamı ortadan kaldırır.
Büyük yıldızlar kadar, küçük yıldızlar da sorunlu. Bir kez bunlar, özellikle Güneş’ten çok daha küçük (dolayısıyla soğuk) olanları, çevrelerindeki olası gezegenlere yaşam için gerekli ışık ve ısıyı bizim Güneşimiz gibi cömertçe veremez. Örneğin, Dünya böyle bir yıldıza Güneş’e olduğu kadar uzak olsaydı, yüzeyine düşecek ışık, mehtaplı bir gecedeki kadar olurdu. Sonra, böyle yıldızların çevresindeki gezegenler, yıldıza genellikle çok yakında dolanırlar. Böyle olunca da “kütleçekim kilidi” denen bir mekanizma sonucu gezegenin yalnızca bir yarısı sürekli yıldıza bakar (ve kavrulur), öteki yarısı da yıldızı hiç görmez (ve donar). Küçük yıldızlar ayrıca fazla dengeli değildir. Yani, çok şiddetli parlamalarla plazma püskürtürler. Güneşimizin parlamalarından çok daha şiddetli olan bu parlamalar, olası bir gezegende bir şekilde filizlenmeye başlayan yaşamı söndürür.
Yıldızın büyüklüğü ve küçüklüğünün yanı sıra, yaşı da önemli. Güneş ve daha küçük yıldızlar, denge durumlarını belirli bir süre korurlar (Güneş benzeri sarı yıldızlar, yaklaşık 10 milyar yıl; daha küçük turuncu ve en küçük kırmızı cüceler trilyonlarca yıla kadar). Merkezlerindeki yakıt bittiğindeyse şişip, normal çaplarının yüzlerce katı çapta birer kırmızı dev haline gelip yakınlarındaki gezegenleri yutarlar. Dolayısıyla uzaylı kardeşlerimiz için bakacağımız yerler, “orta yaşlı” orta büyüklükte yıldızların yakınları olacak.
İş tabii, bununla da bitmiyor: Yıldızların bulundukları yer de önemli. Yıldızlar gökadalar içinde bulunur. Gökadalar da çeşit çeşit. Elips biçimli dev gökadalar, genellikle sarmal gökadaların birleşmesi sonucu oluşur. Bunlar içinde yıldızlar, gökada merkezi çevresinde görece sabit yörüngelerde dönmezler, rastgele hareketleri olduğundan zaman zaman başka yıldızlarla yakınlaşırlar ve kaotik hareketleri, yıldız çevresindeki gezegenleri etkiler (Yörüngeden çıkıp uzaya savrulabilir, ya da yıldızın içine düşebilir).
Sarmal gökadalara gelince, hemen hemen hepsinin merkezinde çevresindeki herşeyi yutan dev bir karadelik ve bunların yakınlarından milyonlarca ışıkyılı mesafeye kadar fışkıran radyasyon ve madde sütunları bulunur. Bunlardan kaçınsanız bile, merkez ve çevresindeki topak biçimdeki bölgede yıldızların sıklığı. Bizim Güneşimizin en yakın komşusu 4 ışıkyılından biraz daha uzak. Yani bize olan mesafesi aşağı yukarı 40 trilyon km. Oysa, merkezi topak içinde bir ışık yılı yarıçaplı bir bölgede yüzlerce, hatta binlerce (gökadanın tam merkezinde milyonlarca) binlerce, yıldız topluca bulunuyor. Bunlardan gelen toplam radyasyonun, bir gezegendeki yaşam üzerindeki olumsuz etkilerini bir düşünün. Kaldı ki, tek sorun da radyasyon değil. Bilindiği kadarıyla Samanyolu’nda (ve büyük olasılıkla başka gökadalarda da) birbirlerinin çevresinde dolanan yıldızlardan oluşan ikili sistemler, tek yıldızlardan çok daha fazla. İkili ve daha çoklu yıldız sistemlerinin dinamiği de, gezegenlerin oluşmasına ve yaşamı destekleyecek düzenli döngülere hiç de uygun değil. Bu sistemlerdeki gezegenler, ya iki yıldızın birden dışında dolaşacak (ki, bu durumda yörünge çok uzakta olacağından) yaşam için gerekli enerjiye sahip olamayacaklar) ya da yıldızlardan bir çevresinde dolanan bir gezegen, zaman zaman öteki yıldız tarafından “çalınacak” ya da sistem dışına atılacaktır.
Merkezden uzaklaştık diyelim. Sarmal kollar da sorunlu. Yıldızların içinde oluştuğu moleküler hidrojen bulutları, genellikle sarmal kollarda toplanmış bulunuyor. Gazın kollardaki göreli bolluğu ve gökadaların çevrelerindeki cüce gökadalarla etkileşmesi sonucu sarmal kollarda büyük kütleli dev yıldızlar bol miktarda oluşur. Bunlarsa, daha önce gördüğümüz gibi hem yaşamları süresince, hem de yaşamlarını noktalayan süpernova patlamalarıyla yakınlarındaki (100 ışıkyılına kadar uzaklıktaki) normal yıldızların çevresindeki gezegenlerde ortaya çıkmış olabilecek yaşama zarar verirler.
Dolayısıyla gökbilimciler, tıpkı bireysel yıldızların çevresinde, olumlu koşullar içeren uzaklıkta bir “yaşam kuşağı” olduğu gibi, gökadalar için de, yaşamı destekleyecek koşulların bulunabileceği sınırlı genişlikte bir yaşam kuşağı olabileceğini, bu bölgenin dışında kalan büyük bölümün yaşama elverişkli olmadığını düşünüyorlar.
Bu durumda anlaşılıyor ki, uzaylıların, hele hele gelişmiş uygarlıklar kurabilecek kadar akıllıu olanların varlığı, binbir rastlantının bir araya gelmesine bağlı. Bu kadar faktörün de bir arada bulunması kolay değil. Gelgelelim evrenimiz de küçük bir yer değil. Herbiri milyarlarca yıldız içeren en az 2 milyar kadar gökada bulunduğu sanılıyor. Böyle olunca da, dakika başı bizi “uçan daireleriyle!”, “UFO’larıyla!” ziyaret edecek kadar yakın ve çok sayıda olmasalar da akıllı uzaylıların varlığı güçlü bir olasılık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder